Hâl
Bozulmuş yeminler çağından kaçıyorum. Ah benim ruhum ne yaman
acılarla oynaşır. Bilir misin? Soğuk hadi ne ise alıştım ona artık ya bu kar da
niçin hiç rahmet yok tadı kokusu rengi öylesine acımasız ki.
Durup düşünmeye vakit mi var sanıyorsun. Sadece bir an bir an bakabildim o gün
bu gündür o bakışlarla ayakta kalabiliyorum. Sadece bir an sonsuza yaklaştım.
Günahsız olduğum günahı hiç bilmediğim bir zamandı. Elimde eski bir mızrap bir
ses olmuştum mızraptan kopup giden. Bir ışık oyunu olmuştum gözlerden yansıyan.
Melekler bile anlamamışlardı yanlarından süzüldüğümü. Huzura büyük sütunları
aşıp varmıştım. Sarayın sadece kapısını görebildim sadece dış duvarların
mücevherlerini.
O zamanlar şimdi çok uzakta kaldı şimdi ne halde olduğumu ben bile bilmiyorum.
Galiba yaşıyorsam ezberimin kuvvetli olmasından yaşıyorum.
Ruhlar bu gün pazara çıkarıldı. Şeytan elinde sokaklardan taşların arasından
topladığı sümük parçaları ile bir sürü ruh satın alıyor. Parlatılmış sümükler
ahmakların aklını çeliyor. Benim yakutlarım ve zümrütlerim onun sarı
sümüklerinin yanında sönük kalıyor. Çünkü ben herkesin benim gibi cevherden
anladığını sanmıştım ve zümrütlerimi parlatmamıştım.
Zümrütlerim çok değerli ama bende onları parlatacak sirayet kaybolmuş. Belki
Şeytanın parlak parçalarından bir tanesini alırsam parlaklığın sırlarını elde
ederim diye zümrütlerimi satmaya yelteniyorum ama Şeytan benden daha kurnaz.
Ruhum karşılığında parlaklığın sırrını vermeye razı oluyor. Bende ruhumu rehin
bıraktım ona parlaklığın sırrı artık avucumun içinde ama bende ne zümrüt kaldı
nede elmas şimdi ne kadar sırra sahip olsam da artık ruhumu satın alamam diye
düşünüyorum. Bu sebeple bende tırnak aralarındaki pislikleri tutup parlatmaya
başladım. Ölü bir şair cesedinden tırnaklarını kopardım ve parlattım şimdi
pazarda ölü şair cesedi tırnağı satıyorum birçok ahmağın ruhunu çaldım. Ama hiç
biri benim tertemiz ruhumun ayarında değil. Durdum elimdeki bütün ruhlarla
pazara yeni gelen bir şey aldım. Bir ayna ben pazarın en zengini olmuştum.
Aynayı ancak ben alabilirdim. Aynada kendimi görünce onu paramparça ettim çünkü
aynada kaybettiğim ruhumu değil Şeytanı gördüm. Bir anlık aldanışla kapıldığım
koşu beni nereye kadar getirmiş. Oysa ben kimse değerini bilmese ve almasa da en
değerli şeylere sahiptim. Şimdi elimde hiçbir şey yok zerrelenmiş cam
parçacıkları bütün servetim ve ben kimsenin yüzüne bakmadığı bir İblisim.
Dostlar meclisi artık beni kabul etmiyor. Şeytanlarda benimle alay ediyor.
Kurutulmuş kayısı güneşe ne kadar sadık onun sarısından ayılmıyor. Kara zeytin toprağa ne kadar uyumlu çekirdeğine kadar toprak kokuyor. Peki ben nereye bağlıyım. İçim kan ve irin deryası dışım yavan bir çaput. Altına mı sadık olacağım. Beni de güneş besledi beni de kara toprak besledi. Besledi. Besledi.
Murat Çolak
Ana Sayfaya Gitmek İçin Tıklayın