Irkçılığın Psikolojik Açıklamaları
Alaeddin
Şenel
Irkçılık bazı yazarlarca, korku, nefret, güvensizlik, dayanışma, fazla
enerji, tutku gibi psikolojik ve sosyal psikolojik etmenlerle açıklanır. Pek
çok açıklama bu başlık altında toplanabilir; ortaya atıldıkları tarih
sırasına göre üç örnek ile yetiniyoruz. Bunlardan Reich'ınki psikanalitik
olarak bir; Adorno ve arkadaşlarının açıklaması psikolojik ve sosyal
psikolojik olarak iki; Krech ve Crutchfield'in açıklamaları psikolojik,
sosyal psikolojik ve psikanalitik olarak üç boyutu da içeren açıklamalardır.
a. Wilhelm Reich'ın Orta Sınıf İnsanının Bastırılmış Cinselliğinin Ürünü
Olarak Irkçılık Kuramı
Wilhelm Reich (1897-1957) Faşizmin Kitle Ruhu Anlayışı adlı yapıtında,
ırkçılığı faşizmin bir öğesi, ancak (s. 112'de) "Alman faşizminin tutunduğu
ana menteşe ırk kuramıdır"211 diyecek kadar önemli, asal bir öğesi olarak
görür. Reich bir öğretinin ekonomik temelinin onun somut dayanağını
açıkladığını, ama bize onun akıldışı çekirdeği konusunda bir şey
öğretmediğini (s. 118'de) söyler. Bir öğretinin maddesel, ekonomik temeli
iki yönlüdür, öğreti dolaylı yoldan toplumun ekonomik yapısına bağlıdır;
dolaysız yoldan bu öğretiyi üreten ve toplumun ekonomik yapısıyla belirlenen
insanlann kendilerine özgü zihinsel yapılarına bağlıdır. Böylece, akıldışı,
ideolojik bir ortamla yetişen insanlar, akıldışı "kişilik yapılan"
kazanırlar.
Reich'a göre emperyalizmin görüş açısını anlamak için onu doğuran ekonomik
temele bakmalıyız. O zaman faşist ırk kuramı ile ulusçu öğretinin, ekonomik
güçlüklerle karşılaşan bir egemen katmanın emperyalist amaçlarına bağlı
oldukları görülür. Ancak bu ekonomik etmenler öğretinin özünü oluşturmaz,
yalnızca yeşereceği toprağı oluştururlar. Faşist öğretinin akıldışı
çekirdeği, faşist kişilik yapısıdır.
Reich, yapıtının (1942 yılında yapılan) birinci baskısında faşizmi, bir
siyasal ideolojiyi örgütlü bir biçimde temsil eden siyasal partilerden biri
gibi gördüğünü söyler. Her katmandan, her ırktan, her ulustan ve mezhepten
insanları kapsayan hekimlik deneyimi, kendisine bu eski görüşünün
yanlışlığını göstermiştir; faşizmin, orta sınıf insanının kişilik yapısının
siyasal alanda örgütlenmiş görünümünden başka bir şey olmadığını
öğretmiştir. Faşist kişilik yapısı belli partilere, ırklara, uluslara özgü
değildir. Dahası, kişilik çözümlemesi alanında yaptığı deneylerle, faşist
duyarlılığın ve düşüncenin bazı öğelerini taşımayan tek bir canlının
(insanın) bile bulunmadığı sonucuna varmıştır. Irksal önyargıların
etkilerinin genişliği, dünyanın dört bir yanına yayılmış bulunmaları,
bunlann kaynağının insan beynindeki akıldışı kesim olduğunu göstermektedir,
öyle ki, ırklar kuramı faşizmin uydurduğu bir şey değildir; tam tersine,
ırksal nefret, bu nefretin siyasal alanda dile getiriliş biçimi olan faşizmi
doğurmuştur. Irkçı öğreti orgazm güçsüzlüğü çeken insanın kişiliğinde dışa
vuran biyolojik bir hastalıktır. Faşizm, makineci buyurgan uygarlıkla onun
makineci gizemci öğretisi tarafından .ezilen insanın temel coşkusal
tutumudur, bir "coşkusal veba"dır.
Ne var ki bu hastalığın kökleri derindedir. Bu bakımdan faşizm, ilk
güdüleri, biyolojik güdüleri, binlerce yıldır baskı altında tutulan sıradan
bireyin akıldışı kişilik yapısının dile gelmesidir. Buraya kadar
düşüncelerini daha çok kendi sözlerinden izlediğimiz, bundan sonra izlemekte
güçlük çekip yazdıklarını daha çok yorumlama yoluna gideceğimiz Reich,
faşizmi, nesnel koşullar bakımından ekonomik bunalıma ve emperyalist eğilime
bağlayan (Marksist) öznel koşullar bakımından cinsel güdüleri bastırılmış
insanın akıldışı, gizemci kişilik yapısına bağlayan (Freudcu) bir sentezle
açıklamaya çalışmaktadır. Bu iki olgu arasındaki bağlantıyı,
anlayabildiğimiz kadar, ırkçılık kuramının sağladığını düşünmektedir.
Ekonomik ve psikolojik öğelere bu ideolojik öğenin de katılmasıyla Faşizm,
Reich'a göre, bir kitle eylemine dönüşmüştür. Hitler. geleneksel toplumsal
yapılar arasında, özellikle aile içinde sıkışıp kalan cinsel enerjiyi açığa
çıkarmış, harekete geçirmiştir.212
Reich, yapıtının üçüncü baskısına yazdığı önsözde (s. 20'de) on yıl önceye
(birinci baskının yapıldığı yıla) oranla ırkçı kuramın biyolojik
gizemcilikten başka bir şey olmadığının daha iyi görüldüğünü söyler.
Irkçılık kuramının dile getirdiği bu biyolojik gizemcilik şöyle işler: Saf
Aryan ırkı düşüncesinin içindeki saflık kavramıyla, ırkın karışması korkusu
yaratılarak, cinsel imsak yüceltilmiş, daha doğrusu geleneksel cinsel
baskılara İdeolojik bir biçim verilmiş olur. Naziler arasında cinsel
ilişkilere ancak ırk, ulus, parti gibi belli kültür değerlerine katkıda
bulunmak için izin verilmesiyle de. cinsel enerji parti yararına kullanılmış
olur. Cinsel baskının biriktirdiği öfke ise, imsakçı davranmayan ırkı
karışık halklarla, kendilerinden Aryan ırkının saflığını bozma tehlikesi
gelen Yahudiler'e yöneltilir. Bu öfke kendini Yahudiler'e eziyet etmek gibi
sadist biçimlerde ortaya koyabilir. Irkçı kuram içinde Cermen kanının Yahudi
kanıyla zehirlendiği görüşü, Alman düşünüşünün de Yahudi Marx tarafından
zehirlendiği çağrışımını yaptırmaktadır.
Öte yandan efendiler ırkının üstünlüğüne inanmak, nasyonal sosyalist
kitlelerin, kendilerini bu ırkın simgesi olarak sunulan führer ile
özdeşleştirmelerine varır. Böylece, bir yandan yığın içindeki önemsiz
kimselerin kendilerini führer oldukları düşüne kaptıracak kadar
körleşmelerine; öte yandan führere bağlanarak tutsaklıklarını seve seve
benimsemelerine yolaçar. Irkçı öğretide ırkların karışması kavramının
toplumun egemen sınıfıyla ezilen sınıfların karışmaması kavramını
gizleyişinde, sınıflı toplumda cinsel baskının oynadığı önemli rolü görürüz.
Cinsel baskı sonucunda biriken enerjileri böylece yücelten ya da saptıran
nasyonal sosyalizmin ırk kuramının çekirdeği, ataerkil ailenin cinsel baskı
ile bilinçaltına soktuğu "doğal cinsel yaşam ile orgazm işlevi karşısında
duyulan öldürücü korkudur". Böylece Reich Alman faşizminin tutunduğu ana
menteşenin ırk kuramı olduğunu ortaya koymuş olduğunu düşünür.
Reich'a göre, Naziler'in emperyalizme hizmet eden ırkçılık öğretisi, tüm
çelişkileriyle ve saçmalıklarıyla, akıldışı kökenlidir; olguları kendi
kanıtlarına göre eğer büker. Böyle özünde irrasyonel olan bir düşünüşü
rasyonel kanıtlarla çürütemezsiniz. bunu çürütmek için akıldışı işlevlerini
günışığına çıkarmak gerekir, iki akıldışı işlevi vardır: 1. emperyalist
özlemlere biyolojik bir kanıt kazandırmak, 2. ulusçu duyarlılığın bilinçdışı
duygusal güdülerini dile getirip bazı ruhsal eğilimleri gizlemek.
b. Adorno ve Arkadaşlarının Etnosantrizm ve
Yetkeci Kişiliğin Bir Ürünü Olarak Irkçılık Kuramı
Reich ırkçılığı, kökleri binlerce yıl gerilere dayanan cinsel duyguların
bastırılmasıyla ilişkilendirdiği faşizmin, coşkusal veba dediği faşizmin
dayanağı olan bir hastalık gibi görürken; faşizmi ve ırkçılığı Reich gibi
kişilik yapısı ile açıklamaya çalışan Adorno ve arkadaşları onu bir hastalık
olarak görmezler.213
Adorno ve arkadaşları. The Authoritarian Personality (1950) (Yetkeci
Kişilik) adlı yapıtlarında, siyasal ve ekonomik güçlerin etnosantrizmin hem
kurumsal hem de bireysel psikolojik biçimlerinin gelişmesinde yaşamsal bir
rol oynadığını (s. 151'de) kabul ederler, önyargıların toplumun genel
örgütlenmesinin [düzeninin) ürünü olduğunu ve ancak toplumun gelişmesiyle
değişebileceklerini (s. 975'de) teslim ederler. Ama etnosantrizm dedikleri
ırkçı düşünüşün ve tutumun yalnız açıklanmasını değil, engellenmesini,
önlenebildiği kadar önlenmesini de (s. vıı’de) amaçladıkları için, konunun
bu boyutlarını dışarıda bırakıp, kendi grubuna olumlu, öteki gruplara
olumsuz önyargılarla bakan etnosantrik kişilik yapısı üzerinde dururlar.
Freudcu bir kişilik yapısı kuramına (s. 5'de) dayanarak, etnosantrik (etnik
benmerkezci) kişilik yapısının öğelerini açıklamaya girişirler. Vardıkları
sonuç (s. 150'de) etnosantrik davranışın, düşüncenin her noktasına işleyen
katı bir içgrup (ingroıtp benim grubum) dışgrup (out group başka gruplar)
ayrımına dayandığı, dışgruplara karşı basmakalıplaşmış olumsuz, .düşmanca
hayaller; içgruba karşı basmakalıplaşmış. olumlu, boyuneğici tutumlar
takındığı, gruplararası ilişkilerde icgrubun haklı olarak başat konumda
olması, dışgruplann ona boyun eğmesi biçiminde sıradüzenci. yetkeci bir
görüşü içerdiğidir. Böylece, "yetkeci kişilik" dedikleri bir tipi ortaya
çıkarırlar. Bu yeni "antropolojik" tür, eski bağnaz tipten farklı olarak,
yüksek düzeyde endûstrileşmiş bir toplumun irrasyonel ve antirasyonel
inançlarını blraraya getirebilmektedir. Aynı zamanda hem aydınlanmıştır hem
boşinançlıdır; bireyci olmaktan onur duyar, ama öteki insanlara
benzememekten korkar, öte yandan erke ve yetkeye körükörüne boyuneğme
eğilimindedir.
"Potansiyel faşist" dedikleri, etnosantrik düşünüş ve tutumları olan bu
kişilik yapısı; hemen her toplumda görülebilir. Toplumsal durum ve koşullar
(s. vıı) ile içinde yaşanılan toplumsal _ye siyasal düzen (s. 975) bu
potansiyel faşist kişilik yapısının o ya da bu ölçüde su yüzüne çıkmasına
yolaçabilir. öte yandan, yetkeci kişilik yapısı ile etnosantrik önyargılar
ve benimsenen ideoloji arasında bağlantı vardır, öyle anlaşılıyor ki, Adorno
ve arkadaşlarının yorumuna göre, etnosantrik (ırkçı) düşünüş ve tutumlar,
bir yanda kişilik yapısı ve toplumsal ve siyasal düzen jle öte yanda
önyargılarla ideolojinin, bazı toplumsal koşulların .ve olayların
katalizörlüğü ile birleşerek, egemen düşünüş ve tutumlar durumuna gelmesiyle
doğmaktadır.
Etnosantrik (ırkçı) eğilimlerin belli (sıradüzenci) dünya görüşleri ile
birlikte görüldüğünü, sağ toplumsal ve siyasal ideolojilerin bir parçası
olduğunu söyledikleri halde (s. 104'te) etnosantrizmin gruplarda ve gruplar
arası ilişkilerde varlığını sürdüren bir "ideolojik sistem" olduğunu da
söylerler. Sonuç olarak, antisemitizmi, ırkçılığı da içeren bir kapsamı olan
etnosantrizm" Adorno ve arkadaşları için, kişilik yapısı yetkeci olan
potansiyel faşist kişilerde görülen düşünüş ve davranış biçimidir.214
c. Krech ve Crutchfıeld'ın Psikolojik, Sosyal Psikolojik, Psikanalitik Bir
Hastalık Olarak Irkçılık Kuramı
David Krech ve Richard S. Crutchfıeld. Sosyal Psikoloji Teori ve Sorunlar
adlı yapıtlarında (s. 505 vd'de) Amerika'da ırkçılığa sosyal psikolojik
açıdan yaklaşan bilim çevrelerinin tipik tutumunu yansıtmaktadırlar. Bu
yazarlara göre ırkçılık bir .önyargıdır. Ancak Adorno ve arkadaşlarından
farklı olarak, bu _önyargıyı (s. 505'te) bir "hastalık" olarak
görmektedirler. Böyle görmeleri onu düzenin normal bir ürünü olarak
görmediklerini gösterir. Irkçılığın tarihsel kaynaklarının önemini kabul
ederler ve karmaşık bir biçim almış olan bu sorunun zenciler bakımından
yalın ve asal bir ekonomik uygulama ile [kölelikle] başladığından kuşku
duymazlar. Irkçılığın tarihsel açıklamasında ise Tannebaum'un daha önce ele
aldığımız "tarihsel rastlantı" kuramını benimser görünürler. Ancak,
kitaplarının konusu gereği, olguyu bir bireysel psikoloji ve sosyal
psikoloji sorunu olarak ele alırlar. Böyle alınca da ırkçılığı,
"başıbozukluk ve saldırganlık". "paranoya", engellenen gereksinimlerin
yolaçtığı sadırganlığı destekleyen, bastırılmış gerilimlerin hizmetine
giren, belirsiz bunalım durumlarına hazır yorum olan bir "önyargı" vb.
olarak görüp, psikolojik, sosyal psikolojik, psikanalitik açılardan
incelemeye, yorumlamaya girişirler.
Irk önyargısının Amerikan halkının heterojenliği gibi çevresel desteklerine
de değindikten sonra, ırka bakarak fark gözetmenin Amerikan toplumunun öteki
kesimleri yanı sıra işçi(sendika) hareketinde, silahlı kuvvetlerde de her
zaman görüldüğünü anlatır (s. 561'de) bu "hastalığın" tüm sınıflarına
yayılmış olarak Amerikan halkının %80'inde bulunduğunu söylerler215 ve
yapıtlarının bir bölümünü ırk önyargısının denetlenmesine ayırırlar.
IRKÇILIĞIN SİYASAL, SOSYOLOJİK AÇILARDAN YAPILAN AÇIKLAMALARI
Irkçılığı otoriter düzenli toplumların bir ürünü olan saldırganlık biçimi
olarak yorumlayan yazarlar da vardır.216 Bazı yazarlar, korkunun ve
endişenin, güvensizliğin grup içi duyguları güçlendirip öteki grupları aşağı
görmelerine neden olduğunu söylediler.217 Bazıları, savaş vb. olağanüstü
durumlardaki endişelerin ve gerginliklerin ırkçı önyargılara etkisini
araştırdılar.218 Bunlara "bunalım ırkçılığı kuramları" diyebiliriz.
Irkçılığı etnosantrizmin bir görünümü ya da bir parçası sayan görüş bu
başlık altına da sokulabilir. Bazı yazarlar, ırkçılığı, tabakalı toplumlarda
gruplar, örneğin sınıflar içinde, soy düşüncesinden yararlanılarak grup
üyeliğini ve grupla özdeşleşmeyi sürdürme amaçlı ideolojik bir araç olarak
görürler. Bu görüşü savunanlar, "biyolojik ırk"-"sosyal ırk" ayrımı yapıp bu
tür ırkçılığın "sosyal ırk" ile ilgili olduğunu eklerler.219 Birçok yazar da
ırkçılığı ulusçuluğun, aşırı ulusçuluğun, şovenizmin bir uzantısı, bir ürünü
olarak görür.220
IRKÇILIĞI EKONOMİK AÇIDAN ELE ALAN AÇIKLAMALAR
Irkçılığı açıklayan görüşlerin çoğu bu başlık altında toplanabilir. Marksizm
ırkçılığı kapitalizmin ve emperyalizmin bir ideolojik ürünü olarak görür.221
Bu görüşlerde, genel olarak iç ekonomik bunalımlardan, uluslararası ekonomik
bunalımlara; ekonomik bunalımlardan ekonomik yayılmaya dek çeşitli
bunalımların çeşitli ırkçılık akımlarına ve düşüncelerine yol açtığı ileri
sürülür, özel olarak da ırkçılığın tarihsel kökenlerinde koloniciliğin,
köleciliğin ve emperyalizmin yattığı söylenir. J. Huxley'in 19. yüzyıl
ekonomik akımlarının, eski siyasal bağlantıları altüst ederken doğan
çatışmaların, nüfusun "ırksal" öğelerinin uyuşmazlığıyla açıklandığı
yorumu,222 Popper'ın hayvan yetiştiricilerinin ırkçılıklarını, yukarı
sınıfın ırkça üstünlüğüne inanışlarını açıklayan görüşleri,223 ırkçılığın
ekonomik (aynı zamanda ideolojik) açıklamaları içine sokulabilir.
Irkçılığa ekonomik açıdan yaklaşan yazarlardan biri olan Cox. onun kökeninde
köle ticaretini bulur. Irk düşmanlığını toplumsal içgüdüde ya da halklar
arası antipatide aramanın kavram kargaşasına yol açacağını söyleyen Cox,
etnosantrizmden farklı olarak "ırk ilişkileri" dediği ilişkilerin ilkin,
Amerika'da geniş toprakların işletilmesi için emek gereksiniminin yarattığı
köle ticaretinde görüldüğünü belirtiyor. Böylece ırkçılığı, kökeninde
kapitalizme ve emeğin sömürülmesine bağlamış oluyor. Irk ilişkisini
araştırarak, böyle bir ilişkiyi yağlayıcı düşüncelere olan gereksinimin ırk
önyargılarını yarattığını ekliyor. Sepulveda'yı ilk ırkçı düşünür olarak
gören Cox, ırkçı düşünceleri ve önyargıları yayıp savunan kimselerin, çoğu
zaman kendilerinin bile önyargılarının temelindeki amacın bilincinde
olmayabileceklerini söyledikten sonra, emeği ve öteki kaynakları her türlü
yola başvurarak elinde tutmaya çalışırken, bu yolda ırk önyargısını icat
edip kullanacakları; dolayısıyla ırk düşmanlığının özünde siyasal ve
sınıfsal bir çatışma olduğu sonucuna varıyor.224
IRKÇILIĞI İDEOLOJİK AÇIDAN ELE ALAN AÇIKLAMALAR
Irkçılığı,
ideolojik yönünden yaklaşarak açıklayan görüşlere gelince, aşağıdaki
açıklamalar bu yaklaşımın örneği olarak verilebilir:
a UNESCO'nun, ırkçılık sorununu tartışmak için 1967'de Paris'e çağırdığı
bilginlerin toplantısında hazırlanan raporda, ırkçılığın, fetihi, zenci
köleliğini, koloniciliği haklı göstermeye çalışan bir kuram olduğu kabul
edilmiştir.225
b. Boas, ırkçı düşünürlerin, kültürel farklılıkları, etnik grupları, farklı
dil konuşan grupları, ulusları, ırkla karıştırdıklarını; kültürel
farklılıkların biyolojik farklılıklardan kaynaklandığını sandıklarını;
ailede kalıtımla bir halk içinde kalıtımı karıştırdıklarını; farklı giyinen,
farklı kültürden olduklarından farklı davranan grupları (görüntüyü) ırkla
karıştırdıklarını; renge, giysiye takılarak epifenomeni neden sayma, kültür
farklılığının nedenleri olarak bunları görme yanılgılarına düştükleri için
ırkçı düşüncelere kapıldıklarını söyler.226 Bunlara, durumu (o tarihteki
halklar, ırklar arasındaki teknik, kültürel farklılıkları) doğal,
değişmeyecek durum sanma ve sonucu (örneğin ırk ayrımcılığının yol açtığı
eğitim vb. farklarını) neden sayma yanılgılarının da eklenmesi, ırkçı
düşünüşün ideolojik yönünün kavranmasına yardımcı olabilir.
c. Birçok yazar, ırkçılığı faşizm ile ilişkilendirip ırkçılığın
açıklanmasını faşizmin açıklanmasına bağlarken, Ernst Cassier. The Myth of
the State adlı yapıtında227 ırkçılığı, çağdaş mitoscu, irrasyonel düşünüşü,
çağdaş siyasal mitosların görünümlerinden biri olarak görür. Çağdaş mitoscu
düşünüşün kökenlerini araştırmak için ilkel topluluklar dönemine, dilin
doğuşuna ve ilk işlevlerine dek gerilere gider. Vardığı sonuç, düşüncenin
simgesel araçları olan sözcüklerin 1. semantik, 2. majik işlevlerinin
olduğu; buna uygun olarak insan düşünüşünün" rasyonel ve mitoscu düşünüş
olmak üzere iki çizgide geliştiğidir! İlkel topluluklarda bile günlük işler
rasyonel tekniklerle yapılırken, olağanüstü durumlarda sihire başvurulur.
Tarihte bazı düşünürler insanlığın rasyonel, bazıları irrasyonel, mitosçu
düşünüşüne katkıda bulunmuşlardır. Carlyle kahramana tapış kuramı ile çağdaş
ırkçı mitoslara varacak yolu açmıştır. Gobineau kahramana tapışın yerine
ırka tapışı koymuştur. Spengler bilimsel yöntemlere meydan okuyup, tarihe
ozanca yaklaşarak, tarihin itici gücünün nedensellik değil yazgı olduğunu
söylemiştir. Batı kültürünün çökmekte, Prusya'da yeni bir kültürün doğmakta
olduğu kehanetinde bulunmuştur. Alman ırkçıları da, ondan aldıkları bu umut
ışığıyla, dünyanın Alman ırkınca fethedileceğini ileri sürmüşlerdir. Birinci
Dünya Savaşı sonunda Almanlar, enflasyon, işsizlik, tüm toplumsal düzenin
çökmesi gibi normal yollarla çözülemeyecek şiddette sorunlarla karşılaşınca,
siyasal mitosların gelişeceği ortam doğmuştur. Bu bunalım, umutsuzluk
durumunda, umutsuz araçlara başvurulmuştur.Uygar insanın en şiddetli
tutkuları en irrasyonel itilere boyun eğmiştir. Gene de çağdaş insan
rasyonelliğini tümüyle unutmayıp başvurduğu umutsuz, gizemli araçlara
inanmak için bazı kuramlar kurmuştur. Irkçılık öğretisi böyle oluşturulmuş
bir "toplumsal mitos" olmuştur. Böylece eskiden beri birikegelen irrasyonel
düşünceler, elemin katalizörlüğünde harekete geçirilmiştir. Bu tür siyasal
mitoslara rasyonel kanıtların işlemeyeceğini söyleyen Cassier. felsefenin,
bize onlann güçlü ve zayıf yanlarını göstererek, düşmanı tanımamıza yardımcı
olacağını söyler.
Irkçılığın ideolojik açıdan açıklanmasında, ideolojik yönlerinin ortaya
konmasında, Althusser'in genel ideoloji içinde çeşitli sınıfların sınıf
ideolojilerini oluşturmak üzere seçip alarak eklemlendirecekleri ideolojik
öğelerin bulunduğu228 görüşünden çıkılarak, ırkçılığın hangi ideolojilerle,
hangi koşullarda nasıl eklemlendirildiği gösterilebilir. Gene ırkçılığa,
Poulantzas'ın, faşizmin hiç bir sınıfın ideolojisinin hegemonya
kuramamasıyla doğan ideolojik bunalım, işçi sınıfı ideolojisinin içine
burjuva ideolojisinin öğelerinin sızması açısından yaklaşılabilir.229
Barrington Moore, Jr.'un, faşizmin burjuva devrimlerini üstünkörü geçiren,
burjuvazinin aristokrasinin kanadı altında geliştiği ülkelerde, işçi
sınıfından gelen bir tehdit karşısında bir kolu orduda olan aristokrasiyi
yardıma çağırmasıyla oluşan koalisyonun, Moore'un deyişiyle "Çavdarla
demirin izdivacı"nın ürünü olduğu yorumu kabul edilirse,230 ırkçılık bu
izdivaçta aristokrasinin getirdiği ideolojik çeyiz olarak görülecektir. Son
olarak, ırkçılığın, egemen sınıfların bilinçli ideolojileri ile halk
kültürünün önyargılarının birleşmesinin ürünü olduğu da söylenebilir.
IRKÇILIĞIN BAZI BOYUTLARINI AÇIKLAYAN KURAMLAR
Irkçılık, kapitalizm, emperyalizm, ulusçuluk gibi daha büyük ideolojik
sistemlerin bir öğesini oluşturduğu ölçüde, ırkçılığı açıklayan kuramların
çoğu, onun bağlı olduğu bütünü açıklayan kuramların bir parçası olmak
durumundadır. Bunların yanı sıra, ırkçılığın o ya da bu ideolojik sistemin
parçası olmasına bakılmaksızın ve tüm boyutlarını açıklama çabasında
olmayan, bazı boyutlarım aydınlatmaya çalışan; "ırkçılığın kısmi kuramları"
diyebileceğimiz bazı kuramlar ileri sürülmüştür. Bunlardan yalnızca
birkaçına değinmekle yetineceğiz.
Örneğin, ırkçıların, uygarlığın karmaşıklık derecesinin bazı ırkların onu
kavrayabilecek düzeyin üstünde olduğunu ileri sürüp, ırk ayrımını bu görüşe
dayandıran kuramları bunlardan biridir.231 Gossett, göçmen akışının hızıyla
ırk düşmanlığının yaygınlaşması ve yoğunlaşması arasında bir bağlantının
bulunduğunu ileri sürmüştür.232 Gene, savaşların, ulusların birbirlerine
karşı duydukları nefretin dizginlerini salıverip, ırksal gerginliklerin
kabarmasına ve taşmasına yol açtığı söylenmektedir.233
Gunnar Myrdal, ırk sorununu bir sınıf sorunu olarak ele alışa karşı çıkıp,
bunu "idealist Marksist" bakış açısı olarak niteledikten sonra, kendisinin
"birikerek çoğalan etkiler kuramı" ya da "kısır döngü kuramı" dediği,
"sarmal etkileşim kuramı" adının anlattıklarını daha iyi dile getiren bir
kavram olacağını sandığım bir kuram geliştirir. Buna göre, zenci sorununda
tüm etmenler arasında karşılıklı bir bağlantı ve etkileşim vardır. Beyaz
önyargısı ve ayrımcılığı, zenciyi düşük yaşam, eğitim, davranış, ahlâk
düzeyinde tutar; bu standartlardaki düşüklük ise, sırası gelince, Beyaz
önyargısını destekler, pekiştirir, artırır. Söz konusu etmenlerden hiç
birisi belirleyici etmen değildir. Dolayısıyla herhangi birisindeki olumlu
ya da olumsuz yöndeki bir değişme, öteki etmenleri de zincirleme olarak ve
sarmal bir hareketle değiştirecektir, örneğin herhangi bir nedenle Beyaz
önyargısı azalsa, ırk ayrımcılığı hafiflese, zenci standartları yükselecek,
bu da önyargının daha da hafiflemesine yol açacaktır, önyargıdaki herhangi
bir artış, zenci standartlarını düşürerek, bu kez geriye doğru, olumsuz
yönde bir değişmeyi başlatacaktır.234 Bu kuramın, "yapılar arası genel
etkileşim kuramı"nın ırkçılık sorununa uygulanmasından başka bir şey
olmadığı gözden kaçmamış olsa gerek.