Yıkılmak Ve Ayağa Kalkmak

Lindsay C. Gibson


Bu yazı, insanların çok uzun süredir oynadıkları ve kendilerine büyük gelen rollerinden uyanmanın nasıl bir şey olduğunu tanımlamaktadır. Bu uyanış semptomları, başarısızlık ya da kontrolü kaybetme hissiyle başlar. Depresyon, endişe, kronik stres ya da uyuyamamak gibi ağrılı semptomlar, gerçeği yeniden yazmak için eski stratejilerin sürdürülemez hale geldiğinin işareti olabilir. Bu psikolojik ve fiziksel semptomlar, bize kim olduğumuz ve gerçekte nasıl hissettiğimizle senkronize olmamız gerektiğini söyleyen bir uyarı sistemi olabilir.

Öz Benlik Nedir?

Öz benlik kavramı, bir ruha sahip olma fikrinin ortaya çıktığı ilk çağlara kadar gider. İnsanlar, her şeyi gören, deneyimleyen ama dış dünyada yaptığımız şeylerden kendini biraz uzak tutan gerçek öz benliğin varlığını her zaman hissetmektedir. Bu benlik, eşsiz bireyselliğimizin kaynağıdır ve rol benliğimizi şekillendiren aile baskısından etkilenmez. Öz benlik, gerçek benlik, doğru benlik, temel benlik gibi birçok isimle ifade edilir (Fosha, 2000) ama hepsi aslında aynı şeydir: Bir insanın varlığının merkezinde gerçeği söyleyen bilinç.

Öz benliği, her bireyin enerjisine ve işleyişine işaret eden son derece doğru, bilgilendirici nörolojik geribildirim sistemi olarak düşünebilirsiniz. Öz benliğin tecrübelerine eşlik eden fiziksel duyumlar, benlik denen bu kavramın bir insan olarak kendi biyolojimize dayandığını öne sürmektedir. Bu, diğer insanların anlık ve doğru izlenimlerini içermekle birlikte tüm içgüdüsel duyguların ve önsezilerin kaynağıdır. Öz benliğimizin enerjisindeki dalgalanmaları, bize uygun olan yaşam tarzıyla uyum içinde olduğumuzu söyleyen bir rehberlik sistemi olarak kullanabiliriz. (Gibson, 2000)

Öz benliğimizle uyum içinde olduğumuzda, bazı şeyleri net bir şekilde görürüz ve akış halinde olduğumuzu hissederiz. Biz problemler yerine çözümlere odaklanırız. Gerçek gereksinimlerimize ve arzularımıza önem verdiğimizde, durumlar bize daha mümkün görünebilir. Fırsatlar ve insanlar bize yardım etmek için asla hayal etmediğimiz bir şekilde hayatımıza girer ve böylece ‘daha şanslı’ oluruz.

Öz Benlik Ne İster?

Öz benliğiniz, gelişen, sağlıklı bir çocukla aynı ihtiyaçlara sahiptir: Büyümek, tanınmak ve kendinizi ifade etmek... En önemlisi, öz benliğiniz kendinizi geliştirmeniz için can atar, sanki dünyadaki en önemli şey kendinizi gerçekleştirmenizmiş gibi... Bu nedenle, size rehberlik etmesini ve meşru arzularınızı kabul etmenizi ister. Çocukluğunuzla ilgili iyileştirici fantezilere ya da rol benliğe sahip olup olmadığınızla ilgilenmez. Öz benliğiniz, diğer insanlarla yakın ve samimi olmak ister.

Eğer hayatlarındaki önemli yetişkinler destek verirse, çocuklar kendi öz benlikleri ile uyum içinde kalır. Ancak eleştirildiklerinde ya da utandırıldıklarında kendi gerçek arzularından utanmayı öğrenirler. Ebeveynlerinin istediklerini yapıyor gibi görünerek onların sevgisini kazanmak için bir yol bulacaklarını düşünürler. Öz benliklerini sessizleştirirler ve rol benlikleri ile fantezilerinin yolunu takip ederler. Bu süreçte hem kendi içlerindeki hem de dış dünyadaki gerçeklerle bağlantılarını kaybederler.

Egzersiz: Öz Benliğinizi Uyandırmak

İster içselleştirici ister dışsallaştırıcı olun, eğer en büyük ihtiyaçlarınız uykudaysa öz benliğiniz sizi uyandırmak için duygusal semptomlar kullanacaktır. Öz benliğiniz, gerçekle uyum kurarak huzur içinde yaşamınızı ister. Burada önemli olan, bu sıkıntıların hayatlarını kurtarmak için birer işaret olduğunu fark etmektir.

Bu egzersiz, öz benliğinizin daha fazla bilincinde olmanızı sağlayacak. Bunun için bir kağıt ve kaleme ihtiyacınız olacak. Kağıdı boylamasına ortadan ikiye katlayın böylece kağıdın sadece bir yarısını göreceksiniz. Bir tarafına ‘Öz Benliğim’ diğer tarafına da ‘Rol Benliğim’ başlığını atın.

İlk olarak, ‘Öz Benliğim’ kısmını elinize alın ve bir çocukken nasıl biri olduğunuzu düşünün. Derinlere inin ve lütfen dürüst olun. Bir başkası gibi olmaya çalışmadan önce nasıl biriydiniz? Kendinizi yargılamayı ve eleştirmeyi öğrenmeden önce neler yapmayı seviyordunuz? Eğer gerçekte olduğunuz kişi olabilseydiniz ve para sıkıntınız olmasaydı şu anda yaşamınız nasıl olurdu?

Dördüncü sınıfa gelmeden önce nasıl biri olduğunuzu hatırlamanızı öneriyorum. Nelere ilgi duyardınız? En sevdiğiniz kişiler kimlerdi ve onların hangi yönlerini severdiniz? Boş zamanınız olduğunda ne yapmayı severdiniz? Ne tür oyunları oynamayı severdiniz? Sizin için mükemmel bir gün nasıldı? Enerjinizi gerçekten arttıran şeyler nelerdi? Bu sorularla ilgili aklınıza gelen her şeyi bir sıra gözetmeden olduğu gibi yazın.

Listeyi tamamladığınızda, kağıdı çevirin ve ‘Rol Benliğim’ kısmına geçin. Takdir edilmek ve sevilmek için kim olmanız gerektiğini derinlemesine düşünün. Şu anda gerçekten ilgi duymadığınız şeylerle mi ilgileniyorsunuz? Bunları yapmanıza neden olan şeyler nedir? Bunları yapmak iyi bir insan olduğunuzu mu düşündürüyor? Etrafınızda enerjinizi bitiren ve sizi tüketen insanlar var mı? Canınızı sıkan bu şeyler için neden zaman harcıyorsunuz? Oynamaya çalıştığınız sosyal rolünüzü nasıl tanımlarsınız? Başkalarının sizi anlamasını nasıl umut edersiniz? Hangi kişisel özelliklerinizi gizlemeye çalışıyorsunuz? İnsanların sizin hakkınızda neleri bilmemesi sizi memnun eder?

Listeyi bitirdiğinizde, en az bir gün kağıdı elinize almayın. Daha sonra açın, katını düzleştirin ve her iki tarafı da karşılaştırın. Öncelikli olarak öz benliğinizi mi yaşıyorsunuz ya da hayatınıza hükmeden rol benliğinizi mi yaşıyorsunuz?

Uyanmak İçin Yıkılmak

İnsanlar, rol benlikleri ve iyileştirici fantezileri faydadan çok zarar verdiğinde yıkılmaya başlar. Birçok psikolojik gelişme, bazı acı verici gerçeklere maruz kalır. Psikoterapi ve benzeri yöntemler, içimizde yer aldığını bildiğimiz gerçeklerin farkına varmamızı sağlayan bir destekleyicidir. Çöküşe geçtiğinizde, buna neyin sebep olduğunu sormak gerekir. Bu durumu kendi benliğimiz olarak düşünürüz. Ancak gerçekte olan şey ise duygusal gerçeklerimizi inkar etme çabamızın çöküşe neden olduğudur. Duygusal acılar, duygusal açıdan bilinçsiz davranmanın artık zor olacağını gösteren bir işaret olabilir. Bu durum, tüm hikayenin altında yatan gerçek benliğimizi keşfetmemiz anlamına gelmektedir.

Gerçek benliğiniz, neler olduğunu görmenizi ister. Sizi uyandırmak ister çünkü duygusal olarak olgunlaşmamış ebeveynlerinizin sizin için en iyisini bileceğine ve asıl olduğunuz kişi yerine bir rol benlik yaratmanızın daha iyi olacağına inanmanıza son vermenizi ister. Hayatınızı kurtarmak için hayallerinize izin vermenin daha iyi olacağını bilir.

Gelişim psikoloğu Jean Piaget (1963), insanların yeni herhangi bir şey öğrenmesi için eski zihinsel şablonlarının yıkılması ve bu şablonların yeni bilgiler ışığında yeniden kurulması gerektiğini gözlemlemiştir. Bu içsel yıkılma ve uyum sürecinde, entelektüel gelişimi sürdürmek esastır. Aynı şekilde, Polonyalı psikiyatrist Kazimierz Dabrowski (1972) duygusal acıların gelişimin işareti olduğu, bir hastalık olmadığı kuramını geliştirmiştir. Dabrowski, psikolojik semptomların ‘aktifleştirilmiş bir dürtüden’ geldiğini belirtmekte ve insanlar duygusal karmaşıklıklarını yeniden düzenleyebilsin diye çöküşe geçtikleri anları tanımlamak için ‘pozitif parçalanma terimini kullanmaktadır.

Dabrowski, bazı insanların kişiliklerinin bu duygusal çalkantılardan sonra gelişirken bazılarının da öncesinden daha geriye gittiğini fark etmiştir. Psikolojik farkındalığı olmayan insanların, duygusal çöküşten sonra çok fazla değişme ihtimalinin olmadığını gözlemlemiştir. Diğer insanlar ise, sıkıntılı anların kendilerini keşfetmek için bir fırsat olduğunu düşünür ve zorlu duygusal koşulları bir şey öğrenme arzusu ile karşılarlar. Dabrowski, bu kişilerin daha yetkin ve özerk olma konusunda gelişimsel bir potansiyele sahip olduklarını düşünmektedir.

Dabrowski, olumsuz duyguları tolere edebilen bireylerin en büyük gelişimsel potansiyele sahip olduğuna inanmaktadır ve olumsuz duygulan insanların psikolojik gelişimlerinin arkasındaki itici güç olarak görmektedir çünkü bu duyguların sebep olduğu huzursuzluk, hırslı insanları çözüm bulmak için motive eder. Zor durumlarla karşı karşıya kaldıklarında devre dışı kalmak ya da savunmaya geçmek yerine gelişimsel potansiyele sahip insanlarla kendileri ve gerçekle ilgili daha derinlere inmeye çalışırlar. Her ne kadar bu durum kendilerinden şüphe etmelerine sebep olsa da kendi içlerine dönmek için istekli olurlar. Kendini keşfetme sürecinin doğasında yer alan belirsizlik, endişe, suçluluk depresyonun yan ürünlerini oluştursa da bu derin sorularla mücadele etmek eninde sonunda daha güçlü, daha uyumsal bir kişiyi oluşturur.

Danışanım Aileen, Dabrowski’nin fikirlerini destekleyici ve doğru buluyordu. Bilgili bir kadın olarak, yıllardır psikoterapiden fazlasıyla yararlanmaktaydı. Öğrenme aşkı hem kendini hem de başkalarını anlama isteğini oluşturuyordu ancak ailesi böyle bir ilgiyi uyumsuzluğun bir işareti olarak görüyordu.

Aileen, yıkıcı bir aşk ilişkisinden sonra terapiye ihtiyaç duyduğunda ailesi bunu saçma buldu ve onu ‘hasta’ olarak adlandırdılar. Aileen’in duygusal acısını büyüme ve kendini anlamada bir araç olarak kullandığını görmek yerine, geçmişi yeniden açmak için neden bu kadar para va zaman harcadığını merak ediyorlardı.

Aileen, terapiye gelerek en doğru şeyi yaptığını biliyordu ama hasta olduğundan endişe ediyordu. Bir açıdan, ailesinin duygusal açıdan olgunlaşmadığını, dürtüsel davrandığını ve duygusal yakınlıktan kaçındığını daha iyi fark ediyordu. Ancak yine de aile içinde yardıma ihtiyaç duyan tek kişinin kendisi olması ona garip geliyordu.

Dabrowski’nin pozitif parçalanma teorisini öğrenmesi Aileen’in sıkıntılarını büyüme sancısı olarak görmesini sağladı. Dabrowski’nin gelişim teorisini ilk öğrendiğinde, ailesinde daha sağlıklı bir birey olmak için kendi sıkıntılarını keşfetmeye istekli olan tek birey olduğu için kendisiyle gurur duydu.

Tarihi Geçmiş Rol Benlikten Uyanmak

İnsanlar genellikle çocukluk rol benliklerini yetişkinliğe kadar oynamaya devam ederler çünkü bunun onları güvende tuttuğuna ve kabul edilmenin tek yolu olduğuna inanırlar. Gerçek benlik yeterince role sahip olduğunda, insanlar genellikle beklenmeyen duygusal semptomlar şeklinde bir uyanış çağrısı alırlar.

Virginia’nın uyanış çağrısı, yargılayıcı ve acımasız ağabeyi Brian tarafından eleştirildiğini hissettiğinde meydana gelen ani panik atak durumuyla geldi. Virginia, sürekli başkalarının onun hakkında ne düşüneceği konusunda endişeleniyordu hatta bu endişesi o kadar yüksekti ki toplumsal olaylar onu üç açıdan çok yoruyordu: Başkalarını okuma, incitmemeye çalışma ve olası reddedilmeyi hayal etme. Ofisteyken, insanların onu nasıl gördüğü konusunda aşırı derecede takıntılıydı. Virginia, panik durumunu denetim altına almak için terapiye gelmişti (ve bunu başardı) ve aynı zamanda bir çocuk olarak hiç kabul edilmediğinin de farkına vardı.

Terapi boyunca Virginia, her zaman beceriksiz ve sevimsiz olduğunu hissettiren merhum babası gibi Brian m da reddedici bir tavıra sahip olduğunu fark etti. Sosyal endişesinin çocukluk rolünün bir yansıması olduğunu anlamaya başladı. Bu rolde eleştirici ve küçümseyici babasının sevgisini başarısız bir şekilde sürekli kazanmaya çalışıyordu. Virginia’nın bilinçaltında yer alan iyileştirici fantezisi, bir gün babasının onayını kazanacak kadar ‘doğru bir kişi olacağıydı. Bilinçsiz bir şekilde, babasının zeki ve güçlü karakterine karşı korkak ve yetersiz çocuk rolünü üstlenmişti ve şimdi de Brian, babasının yerine geçmişti.

Virginia’nın endişe nöbeti, çocukluğunun otorite figürünün her zaman doğru olduğuna dair inancını sorgulamaya başladığını gösteriyordu. Bana duygularını şöyle açıkladı; “insanlar, özellikle de erkekler, benimle ilgili memnuniyetsizliklerini ifade ettiğinde korkardım ve otomatik olarak hatanın bende olduğunu düşünürdüm. ” Ancak şimdi Brian ile olan ilişkisini daha net anlayabiliyordu; “Ben ona çok değer verdim benim için sanki yüce bir varlıktı. İlgimi hak etmiyordu ve kendimi iyi hissedip hissetmeyeceğimi o beliyordu çünkü bu hakkı ona ben verdim. Onun fikirleriyle çok fazla ilgileniyordum ama artık yavaş yavaş kendi içime dönüyorum. Kendimi bir birey olmayı öğreniyor gibi hissediyorum. ”

Panik ataklarının uyanış çağrısı olmasaydı, Virginia kendi endişe bulutlan içinde başkalarına boyun eğmeye devam edebilirdi. Panik atakları yeni bir bilincin müjdesini verdi ve bu bilinç içerisinde çocukken maruz kaldığı erkeklerin hatasız olduğuna dair hikayeleri kabul etmesi gerekmiyordu, ki bu hikayeler yetişkin bir kadın olarak kendi öz saygısını yitirmesine sebep oluyordu. Güçsüz, şaşkın küçük kızın rol benliği, Brian ile bir bağ kurup kurmayacağını seçebileceğini fark etmesiyle yıkıldı gitti. Kendisini ailenin en değersiz kişisi olarak hissettiren babası ve ağabeyiyle ilgili gerçekten ne hissettiğini sonunda anlayabildi. Büyü bozulmuştu. Egzersiz: Engelleyici Rolünüzden Kurtulmak Hayatınızda sizi sinirlendiren bir kişinin kişilik özelliklerini kısa bir şekilde yazmak için kendinize vakit ayırın. Sonrasında, bu kişinin yanındayken nasıl davrandığınızı düşünün ve o kişinin yanında büründüğünüz rol benliğinizin kısa bir tanımını yazın. Her ne pahasına olursa olsun bu kişiyi kabul etmenize sebep olacak iyileştirici bir fantezinizin olup olmadığını düşünün. Kaç kez bu kişinin size daha farklı davranmasını istediniz? Artık size hizmet etmeyen kendinizi geri planda tutmanıza yönelik rol yaptığınızı düşünüyor musunuz? Kendinizi farklı görmeye ve başkalarına yaptığınız gibi bu kişiyle ilgilenmeye hazır mısınız?

Gerçekten Hissettiğiniz Şeye Uyanmak

Bazen sevgiyi nasıl kazanacağımızla ilgili iyileştirici fantezilerimizden vazgeçmek, bize yakın olan insanların istenmeyen duygularıyla yüzleşmemiz anlamına gelir. Birçoğumuz kabul edilemez olduğunu düşündüğümüz duygularımız için kendimizi suçlayabilir ve utanma eğilimi gösterebiliriz. İyi bir insan olmanın tek yolunun bu duyguları bastırmaktan geçtiğine ikna oluruz. Ancak gerçek duygularımızı çok uzun süre yok sayarsak, bu duygularımız bizi durmaya ve neyin yanlış olduğuna bakmaya zorlayarak aniden ortaya çıkabilir.

Tilde’nin Hikayesi

Tilde, kendini suçlu hissetmesine rağmen çok uzun süredir halinden memnundu. Hem kendini hem de Tildeyi desteklemek için aile ile ilgili her sorumluluğu yerine getiren bir anneyle büyüdü. Annesi Kajsa, çocuğuna daha iyi bir yaşam sunmak için İsveç’ten Amerika’ya taşınmıştı. Tilde iyi bir eğitim alabilsin diye kazanabileceği her bir kuruşun hesabını yapıyordu. Tilde, annesinin sunduğu tüm imkanlardan yararlandı ve sonunda burslu olarak grafik tasarımı bölümünü ileri düzey bir seviyeyle kazandı. Çok büyük bir depresyonun eşiğindeyken benimle görüşmeye gelmişti O sırada eğitiminin sonuna yaklaşıyordu. Hala çalışabiliyor olmasına rağmen, her sabaha yeni bir aksiyonla başlıyordu. Yataktan çıkar çıkmaz, yorgana gömülmek için can atıyordu. Tilde eğitimini tamamlamaya yaklaştıkça gittikçe sinirli ve sert olan annesiyle olan telefon görüşmeleriyle depresyonun başlangıcını fark etmeye başlamıştı. Kajsa daima duygusal biriydi ve Tilde’nin babası tarafından terk edildikten sonra Amerika’ya gelip onu tek başına yetiştirdiği gerçeğini Tilde’nin unutmasına asla izin vermiyordu. Her konuşmalarında, Kajsa fiziksel rahatsızlıklarından ve ona yanlış yapan insanlardan şikayet ediyordu. Tilde oldukça sempatik biriydi ve her şeyi annesine borçlu olduğunu hissediyordu ancak annesinin kızgınlıklarını, acılarını çaresizce dinlemek onu yıpratıyordu. Tilde ne söylerse söylesin annesine yardım edemediğini hissediyordu.

Tilde'ye annesinin onun sempatikliğini anlamadığında ve sürekli şikayet ettiğinde nasıl hissettiğini sordum. İlk önce, Tilde annesinin daha iyi hissetmesi için hiçbir şey yapamamaktan suçluluk hissettiğini ve annesi acı çekerken hayatından memnun olduğu için ne kadar kötü bir insan olduğunu düşündüğünü söyledi. Ancak ısrar ettiğimde ve annesinin sesini duyduğunda bedeninde ne hissettiğini sorduğumda, Tilde sonunda kendini rahat bırakabildi. Hissettiği şeyi tanımladığında şaşırmıştı; “Onu sevmiyorum, "dedi fısıltıyla.

Bu, Tilde’nin duygusal gerçeğiydi. Bu durum duygusal gerçek ile Tilde’nin hayal kırıklığıyla dolu hayatını güzelleştirecek iyileştirici fantezisinin savaşıydı. Tildenin abartılı suçluluk ve minnet duygusu, annesine olan gerçek hislerini anlamasını engellemişti. Bu aile hikayesinde Kapsa, her şeyi feda etmişti ve Tilde’nin tüm ilgisini ve özverisini hak etmişti. Tilde annesinin bitmek bilmeyen şikayetlerinden rahatsız olmaya başladığında, suçluluk hissi önce öfkeye ve sonra da depresyona dönüştü.

Tilde'nin depresyonu, Kajsa’ya olan gerçek hislerini kabul eder etmez arttı. Sonunda, kendisine minnettar olmasına rağmen annesini sevmediğini bildiğini kabul ederek imkansız bir bağdan kendini kurtardı. Hala annesiyle bir bağ kurabildiğini fark etti ama kendini doğru şekilde hissetmeye kendini zorlamadı.

Egzersiz: Saklı Duygularınızın Olup Olmadığını Keşfetmek

Bu egzersizi özellikle kendinizi keyifsiz ya da huzursuz hissettiğiniz her an yapabilirsiniz. Böyle anlarda, içinizde bazı gizli duygular besleyip beslemediğinizi kendinize sorun. Kendinizi en kötü hissettiğiniz anı düşünün ve o anki hislerinizin özellikle bir kişi ile ilgili olup olmadığını anlamaya çalışın. (Benim tecrübelerime göre, insanların itiraf etmeye en isteksiz olduğu iki duygu bulunmaktadır: Birinden korktuğunu ve birini sevmediğini söylemek.)

Bir kişiyle ilgili bastırdığınız duyguları nasıl dile getireceğinizi düşündüğünüzde, size dördüncü sınıfa giden bir çocuk gibi basit ve net cümleler kurmanızı tavsiye ederim. Aynı zamanda, bu çalışmayı yalnızken yapın böylece başkalarının tepkilerinizi görmesinden endişe duymazsınız. Sonrasında, dürüst bir şekilde gerçeğinizi yüksek sesle söylemek (ya da fısıldamak) için kendinize izin verin. Cümleye “Bu kişi bana dediğinde ya da davrandığında hoşlanmıyorum.” diyerek başlayabilir ve kişinin davranışını tanımlayabilirsiniz. Gerçek duygularınızı keşfettiğinizde, gerginlikten kurtulup bedeninizin rahatladığını hissedeceksiniz. Suçluluk duygusunun sizi yakalamasına izin vermeyin. Siz sadece kendinizle konuşuyorsunuz ve amacınız kendinizi keşfetmektir. Hiç kimse sizi duyamaz, gayet güvendesiniz.

Bazı insanlar, gerçek sonuca ulaşmak için o kişiyle yüzleşmesi gerektiğini düşünür ancak ben bunun daha zarar verici olduğunu ve kaygıyı daha çok kışkırttığına inanmaktayım. Gerçek duygularınızla yeni bir bağ kurmaya başladığınızda, duygularınızı çok erken keşfetmek gereksiz bir kaygı duymanıza sebep olabilir. Eğer isterseniz daha sonra bu kişiyle konuşabilirsiniz ama ilk olarak kendi duygularınızı kendinize söyleme becerisini kazanmalısınız. Açık olmayı sağlayan şey, duygularınızı başkasına söylemek değildir; gerçekten ne hissettiğinizi bilmektir. Gerçek duygularınızı basitçe kabul etmek ve onları sesli bir şekilde dile getirmek, duygusal huzurunuzu yeniden kazanmanız için çok büyük bir fark yaratabilir.

Öfkeye Uyanmak

Öfke bireyselliğin ifadesi olduğu için, duygusal olarak olgunlaşmayan ebeveynlerin çocuklarını sahip oldukları öfkeden dolayı cezalandırmaları da bir duygudur. Ancak öfke faydalı bir duygu olabilir çünkü insanlara bazı şeyleri farklı yapmak için enerji verir ve kendilerini savunacak kadar değerli görmelerini sağlayabilir. Aşırı derecede sorumluluk sahibi, kaygılı ve depresif insanların hissettikleri öfkeyi bilinçli olarak fark etmeleri iyi bir işarettir. Bu durum, gerçek benliklerinin öne geçtiğini ve kendilerine önem vermeye başladıklarını göstermektedir.

Jade’in Hikayesi

Jade, öfkeli hissettiği için kendisini sürekli kötü hissetmeye alışmıştı, özellikle de öfkesini ebeveynlerine yönelttiği zaman. Yıllardır bu tür duygular hissetmiyormuş gibi davranmanın çözüm olacağını düşündü. Jade gizliden gizliye kendini hiçbir sebep yokken huzursuz olan tatminsiz bir kişi olarak görüyordu.

Ancak Jade’nin öfkesinin kaynağı, dışlayıcı ve duygusal olarak ilgisiz ebeveynlerinin duygularını önemsememesinden geliyordu. Jade öfkesinin önemsenmeyen duygusal ihtiyaçlarından kaynaklandığını düşünmeye başladığında, durumu farklı bir şekilde görmeye başlayabildi; “Şimdi anlıyorum ki eğer öfkelenmezsem bende bir sorun var demektir! Aslında neden kızgın olduğumla ilgili yüzlerce sebebim var ve benim öfkem tam olarak öz benliğimden geliyor. Öz benliğim öfkeyi hissetmeme izin veriyor. Artık bir yalanı yaşamak istemiyorum. Ebeveynlerimle bir bağ kurmaya çalışmak gerçekten yalnızlık veren ve hayal kırıklığına uğratan bir şey. Onlarla olmak, dışlanmak demek. ”

Öfkesini kabul ettikten sonra, Jade ilk defa iyileştirici fantezisinin ne olduğunu net bir şekilde görebildi. Ailesi tarafindan çok fazla sevilirse iyileşebileceğini düşünüyordu. Bu konudaki düşüncelerini benimle paylaştı; “Ben herkesi iyi görmeye çalıştım. Herkesin birbirini sevebileceğini düşündüm. Toydum. Eğer insanlara karşı kibar olursam günün sonunda her şeyin yoluna gireceğini düşündüm. Ailemin beni gerçekten sevebileceğini, ağabeyimin ve kız kardeşiminin beni gerçekten önemseyeceğini düşündüm. Ancak şimdi benim için neyin doğru olduğunu ve kendime güvenmem gerektiğini öğrendim. Kendi kendime olmaktan gerçekten mutluyum. Artık zamanımı boşa harcamak istemiyorum. Güvenebileceğim insanları bulabileceğime inanıyorum. Mesafeli ve anlamayan insanlara güven duymaya çalışmayacağım. Samimi ve kibar biri olacağım ama hayal kırıklığına uğrayacağım kimsenin yakınına gitmeyeceğim. ”

Kendini Daha Fazla Önemsemeye Uyanmak

İçselleştiriciler, kendilerini pek fazla önemsememekle ünlüdür. Her şeyi düzeltmenin, geliştirmenin kendilerine bağlı olduğuna inandıkları için genellikle kendi sağlıklarını ihmal ederler özellikle de dinlenmeyi yok sayarlar. Her şeye yetişmeleri gerektiğini düşündükleri için acı ve yorgunlukta dahil bedenlerinin verdiği temel uyaranları görmezden gelirler.

Lena’ırın Hikayesi

Lena, işleri basit tutmak için elinden gelen tüm çabayı göstermesine rağmen baskı altında bir hayat yaşıyordu. Zamanın kendisine yetmediğini düşünüyordu. Sanki kafasında ona sürekli dayanmaya devam etmesini ve çabalarının asla yeterli olmadığını söyleyen bir ses vardı. Piyano çalmak gibi keyifli etkinlikler bile tembellikten kurtulmak ve elinden gelenin en iyisini yapmak zorunda olduğu bir maraton haline geldi. Tükendiğini hissedene kadar asla ara vermiyordu.

Tam zamanlı işinde ateşli bir şekilde çalışmanın yanı sıra, evcil hayvanları ve kuşları bahçesinde beslemeye kalana kadar yaşamı başkalarından aldığı taleplerle şekilleniyordu. Solmak üzere olan çiçekler bile onları sulamadığı için suçluluk duymasına sebep olabilirdi.

Lena rahatlamak için bir egzersiz sınıfına yazılmıştı, ayakta durmak için kendini parçalıyordu ve her şeyi mükemmel yapmaya çalışıyordu. Ders boyunca, kendi kendine; “Ben bunu yapabilirim. Sadece bebek işi. ” dedi. Ertesi sabah uyandığında hiçbir şey düşünemiyor, çalışamıyordu. Bir şeyler yapmayı deneyene kadar aşırı spor yaptığını ve parmağını kıpırdatacak kadar halinin kalmadığını fark etmemişti bile...

Lena talepkar annesinin    istekleriyle şekillenen uzun süreli alışkanlıklara sahipti ve bedeninin yorgunlukla ilgili verdiği ipuçlarını önemsemiyordu. Bir çocuk olarak eğer işleri zamanında, doğru bir şekilde yapmazsa ve sıkı çalışmazsa annesi onu tembellik yaptığı için cezalandırıyordu. Sonuç olarak, hiçbir şeyi kendi hızına göre yapmıyordu ve fiziksel sınırlarına karşı hiç hassas değildi.

Lena iyi bir insanın başarılı olması için zorlanması gerektiğine inanarak eğitilmişti, her ne kadar bu durum dengede kalmasını kısıtlasa da ve asla hazır olmaması anlamına gelse de... Lena annesinin sevgisini ve onayını kazanma arayışındayken, gerçekten çok çalıştığında değerli olabileceğine dair bir inanış geliştirmişti. Çocukluktaki iyileştirici fantezisi ise şuydu, bir gün o kadar çok çalışacaktı ki amir gibi davranan annesi, kızının çok çalıştığını fark eden ve bu çalışmasından memnun olan değer bilir bir anneye dönüşecekti.

Lena’nın tüm çabalan, kültürel özdeyişler aracılığıyla toplum tarafından destekleniyordu; “Tüm yolları dene!” “Asla vazgeçme!” “Elinden gelenin en iyisini yap!”gibi. Lena gibi motivasyonu çok yüksek bir insan için, bu tür mesajlar zihnin zehridir. Her zaman elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmak, gereksiz bir yorgunluktur. Elinden gelenin en iyisini ne zaman yapacağını ve yapamayacağını bilmek daha mantıklıdır. Neyse ki Lena iyileştirici fantezisinin ona ne yaptığını fark edince değerlerini sıfırlayabildi ve kendi ihtiyaçlarını hesaba katabildi.

İlişkinin Bozulmasıyla Uyanışa Geçmek

İlişki problemleri, uyanış için çok büyük fırsatlar sunar. Çocukluğumuzda edindiğimiz acı şablonlarımızı, yetişkin ilişkilerimizde de kullandığımızı düşünürsek, ilişki problemlerinden dolayı birçok insanın terapiye gelmesi şaşırtıcı değil. Samimi yetişkin ilişkileri bizim duygusal ihtiyaçlarımızı karşılamadan çözümlenmemiş sorunları harekete geçirme eğilimindedir. Ebeveynlerimizle ilgili sorunlarımızı genellikle partnerlerimize yansıtırız ve sonrasında onlara daha fazla kızabiliriz çünkü bilinçaltımızda bize şu anda olanlarla birlikte geçmişimizde olanları hatırlatır.

Mike’ın Hikayesi

Mike çalışma saatlerindeki kesintilerden dolayı kendini çok şanssız hissediyordu ve eşiyle boşanması onu neredeyse beş parasız bırakmıştı. Onun tüm yaşamı başkalarının özellikle de annesinin ve karısının gözünde başarılı olmaya adanmıştı. Şimdi terapide, kendi gerçek benliğiyle daha fazla özdeşleşebilmek için değerlerini tanımlamaya çalışıyordu. Bu süreçte, eşsiz güçlü yanları ve yetenekleri de dahil kendisini kendi için takdir etmeye başladı.

Mike geçmişini derinlemesine düşünmeye başladıkça “Ben nasıl hissettiğime dayalı kararlar vermedim, sadece diğer insanların istekleri doğrultusunda kararlar verdim. Otuz beş yıldır bunu yapıyorum ve acı verici, sevgisiz bir evlilik dışında elimde ne yaptığımı gösterecek hiçbir şey yok. Belki de son zamanlardaki sorunların yaşanmasını ben istedim. Belki de bazı şeylerin parçalanmasını istiyordum. Yıkıldım, parçalandım, küçük düşürüldüm ve şimdi bitmek üzereyim ama ben mutluyum. ” dedi.

Maddi kayıplarına ve hayal kırıklıklarına rağmen, Mike eğer herkesle ilgilenirse sevilebileceğine dair iyileştirici fantezisinden sonunda vazgeçti. Boşanmasından dolayı yaşadığı muazzam maddi borç, yıllarca olmadığı biri görünmeye çalışmanın bir metaforuydu.

Başkaları tarafından kabul edilmenin nasıl umutsuz bir şey olduğunu fark eden Mike; “Diğer insanlar kadar iyi olacağımı hiç düşünmemiştim. ” dedi. Sonrasında bana baktı, gülümsedi ve “Öyleyse başarılı bir insan nasıl olur?” diye sordu. Kendi sorusunu kendi cevapladı; “Bence her şeyden önce ‘başarıyı’ bir kenara bırakmalı ve bir insan olarak kim olduğunu görmelisin. ”

Başkalarını İdealleştirmekten Uyanışa Geçmek

Uyanılması en zor fantezilerden biri, ebeveynlerimizin bizden daha akıllı ve daha çok bildiği inancıdır. Ebeveynlerinin zayıf yanlarını görmek bir çocuk için utanç vericidir hatta korkunçtur. Bir yetişkin olarak bile insanlar, ebeveynlerinin olgunlaşamadığım görmeye güçlü bir şekilde karşı gelebilirler. Ebeveynlerinin sınırlarını nesnel bir gözle görmektense masum kalmayı tercih ettiklerinde kendilerini daha iyi hissederler. Bilinçaltımızda belki de ebeveynlerimizin kırılgan yanlarını koruyoruz.

Patsy’nin Hikayesi

Danışanım Patsy hem düşüncesiz kocasından hem de birlikte yaşadığı annesinden duygusal açıdan daha olgundu. Ancak ailesi içinde en olgun kişinin kendisi olduğunu dile getirdiğimde Patsy ters tepki verdi; “Hayır, böyle düşünmek istemiyorum!’' Böyle bir düşüncenin sadakatsizlik olduğunu ve kendisini özel ya da üstün görmediğini dile getirdi.

Her ne kadar tevazu hoş bir nitelik de olsa, Patsy’nin işine yaramıyordu çünkü gün gibi aşikar olan gerçeği görmemeyi tercih ediyordu. Annesi ve kocasını idealleştirmek ona yardım etmiyordu, dahası kendi güçlü yanlarını inkar ediyordu. Patsy kocasından ya da annesinden daha olgun olduğunu bir kez kabul edebildiğinde, onların davranışlarını nesnel bir şekilde görebildi. Onları sahip olmadıkları olumlu niteliklerle ilişkilendirmeye son verdi ve onlarla olan sınırlarını belirleyebildi. Ayrıca, kocası ve annesi olduklarından daha iyi görünsün diye kendini olduğundan daha yetersiz göstermeye çalışarak enerjisini boşa harcamaya son verdi.

Güçlü Yanlarınıza Uyanmak

İnsanların güçlü yönlerini bilinçli şekilde takdir etmeleri önemlidir. Maalesef, duygusal olarak olgunlaşmayan ebeveynlerin çocukları genellikle olumlu özelliklerini pek fazla takdir edemez çünkü benmerkezci anne babalar, çocuklarının güçlü yanlarını ya çok az yansıtır ya da hiç yansıtma becerisine sahip değildir. Sonuç olarak, bu çocuklar en önemli özelliklerini düşündüklerinde bir parça utanırlar. Genellikle başkalarını ilgi odağı yaparlar ve eğer kendi güçlü yanlarını fark ederlerse kendilerini bir şey sanmaktan dolayı endişelenirler.

Bununla birlikte, güçlü yanlarınızın neler olduğunu bilmek ve bunu açıkça dile getirmek çok önemlidir. Bu durum, kendi kendini onaylamayı ve dünyaya sağladığınız faydalar için kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Alçak gönüllülük ve tevazu her şeye bir bütün olarak bakmanızı sağlarken, en iyi özelliklerinizi bilmekten sizi alıkoymamalıdır.

Yeni Değerlere Uyanmak

Aile terapisti ve sosyal hizmet uzmanı Michael White öyküsel terapi olarak bilinen bir psikoterapi yöntemi geliştirdi. (2007) White’in bu yaklaşımı, insanların yaşadıkları hikayede anlam ve niyetlerin farkında olmalarının çok önemli olduğuna dayanmaktadır. Danışanının yaşam hikayesini ortaya çıkarma sürecinde terapist, insanların ihmal ettikleri değerlerini ortaya çıkarmaya çalışır ve sonrasında daha bilinçli bir şekilde yeni değerler seçerek yol gösterici ilkeler belirlemeye davet eder.

Aaron’ın Hikayesi

Aaron, başkaları tarafından fark edilmeyi bekleyen bir bakış açısıyla yaşayan güçlü, sessiz biriydi. Büyürken tiyatroyu ve oyunculuğu seviyordu ama herhangi bir rolü canlandırmayı ya da yönetmenden daha fazlasını istemeyi asla dile getirmedi. Eğer böyle bir şey yaparsa şımarık ve talep kar görüneceğini düşünüyordu ve kendinden söz etmeyi zayıflığın göstergesi olarak görüyordu.

Bununla birlikte bir yetişkin olarak Aaron kendinden söz etmemesinin, başkalarının önüne geçmesiyle sonuçlandığını görmeye başladı. Ayrıca, diğer insanlar hiçbir karşılık sunmadan onun yeteneklerinden faydalanıyordu. Aaron iyileştirici fantezisinin (Bu fanteziye göre bir otorite figürü onun potansiyelini bir gün fark edecekti.) meyve vermediğini gördü. Bu nedenle istediği şeylerin peşinden gitmesini sağlayacak yeni bir değer geliştirmeye karar verdi. Aktif bir şekilde yeni fırsatlar araştırmaya ve onlar için hak talep etmeye başladı.

İş değiştirmekle ilgili “Geçmişte böyle bir şeyi yapmak için istekli olmazdım ama şimdi öyle değilim. ” dedi. Sonunda kendini, kendi çıkarını korumaya ve kendine yatırım yapmaya layık gördü.

Çocukluk Meselelerinden Kurtularak Uyanışa Geçmek

Çocukluktaki duygusal yaralanmalar üzerine detaylı bir şekilde çalışmak, geçmişi tekrarlamaktan uyanışa geçmenin en etkili yoludur. “Detaylı bir şekilde çalışmak.” ile kastettiğim hem zihinsel hem de duygusal olarak acı verici gerçeklerin üstesinden gelme sürecidir. Bu süreci, ilk başta yutulamayacak kadar büyük olan bir şeyi parçalamak olarak düşünün; hikayenizin sindirilebilir bir parçası olana kadar onu çiğnediğinizi düşünebilirsiniz.

Araştırmalar insanların yaşadıklarının, yaşadıkları şeyi sürdürüp sürdürmediklerinden daha az önemli olduğunu öne sürmektedir. Çocuğunu güvenli bağlanmayla yetiştiren ebeveynlerin genel özelliklerinin incelendiği bir çalışmada araştırmacılar, çocuklarıyla güvenli bir bağ kuran ebeveynlerin genellikle kendi çocukluklarını hatırlama ve konuşma konusunda istekli olduğunu buldular. (Main, Kaplan ve Cassidy 1985) Her ne kadar bu tür ebeveynler çok zor bir çocukluk deneyimine sahip olsalar da kendi çocuklarıyla olan ilişkileri güvene dayanır çünkü çocukluk sürecinde yaşadıklarını düşünürler ve geçmişlerinin hem olumlu hem de olumsuz yanlarını görerek kendilerini rahat hissederler.

Bu tür ebeveynlerin çocuklarının neden güvenli bir bağ kurduğunu anlamak kolaydır. Bu ebeveynler gerçeklerden kaçmazlar. Kendi geçmişlerindeki meseleleri konuştukları için, çocuklarıyla ilişki kurmak ve güvenli bir bağ oluşturmak için her açıdan hazırdırlar.

Özet

Gerçek benlik, bir kişi rol oynamaya ya da iyileştirici fantezisini yaşamaya çalışsa da kendini ifade etmenin yolunu her zaman bulacaktır, insanlar gerçek benliklerini çok uzun süre görmezden geldiklerinde, psikolojik semptomlar geliştirebilirler. Gerçek benliğin ihtiyaçlarına uyanmak, ilk başta parçalanma hissi verebilir. Panik, öfke ve depresyon, daha özenli ve daha sağlıklı değerlere sahip olmak için duygusal uyanışın bir işareti olabilir, insanlar çocukluk meselelerini konuştukça ve güçlü yanlarını fark ettikçe, gerçek benlikleriyle yaşamaya başlamak için kendilerine güvenirler.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült