Tatil sonrası sendromu (leisure sickness) gevşemeyi, rahatlamayı ve huzur bulmayı bekleyenlerin karşılaştıkları bir dizi olumsuz belirtilerdir.
Aşırı iş yükü olanların tatil sırasında bile gevşeyemeyip belirtileri tetiklemeye devam etmesi ve bilinç altından rahatsızlığın giderilmesinin geciktirilmesi söz konusudur. Çok meşgulken hasta, yorgun, zihinsel olarak yüklü olduğunun farkına bile varamayan kişi böylece rahatsızlığının üzerine gider. Hafta sonu veya tatile giderken yine farkında olmadan bunu da yanında götürür. Belirtilere aldırış etmeyip durumunu kötüleştirebilir. Hatta tatildeyken bile yapması gereken işleri düşünür, bunları tamamlayamadığı için kendisini suçlu hisseder. Amerikan Psikosomatik Hastalıklar Birliği Kongresinde Hollanda'nın Tilburg Üniversitesinden Dr.Vingerhoest, tatil sonrası sendromunun en sık görülen belirtilerinin migrene benzer baş ağrısı, kas ağrıları ve yorgunluk olduğunu belirtmiştir. Dr.Vingerhoest, genellikle 25 yaşlarında başlayan ve 10 yıl kadar süren bu sorunun daha sıklıkla yeni iş değişikliği yaşayan, yeni çocuk sahibi olan, yeni ilişkiler kuran veya evlenen bireylerde rastlandığını saptamıştır. Sağlıklı bireylerde bu duruma rastlanmamaktadır ve sigara içme, alkol alma, uyku düzeni ya da kahve tüketimi ile ilişki kurulamamıştır. Dolayısıyla bu rahatsızlık tamamen bağımsız bir sorun olarak gözlenmektedir. Bu kişiler işlerine çok sarılmakta ve gevşeyememektedirler. Kendilerine ait zaman sorunu yaşamaktadırlar. Daha doğrusu serbest zaman onlar için suçluluk oluşturmaktadır. Çünkü bu zaman diliminde bile çalışmak zorunda olduklarını düşünmektedirler. Yüksek bir sorumluluk bilincine sahip olduklarından dolayı ortaya çıkan bu durum karşısında savunma mekanizması olarak tatili çok önemsediklerini ve keyif aldıklarını söylerler, ancak mükemmeliyetçi yaklaşımları nedeniyle tatil sırasında buldukları kusurlar onlarda büyük huzursuzluk yaratabilir.
Nasıl başa çıkılabilir? Bu sorunun çözümünün çok basit bir reçetesi bulunmamaktadır. Rahatsızlığın tanımı yapılarak bilinçlenme sağlanabildiğinde kişinin belirtilere kulak vermesi sağlanabilir. Böylece sendromu yaşamaktan kaçınılabilir. Serbest zamanların daha iyi değerlendirilebilmesi için psikolojik rehberlik yardımcı olabilir. Egzersizlerin yararlı olabileceği bildirilmektedir. Yaşamın önemli olabilecek diğer boyutlarının farkına varmak gerekmektedir. Yaşama bakış açısında yapılabilecek değişikliklerin büyük önemi bulunmaktadır. Kişiyi bu duygulanıma iten esas nedenlerin tanımlanması, gerçekçi hedefler saptanarak tek tek ele alınarak çözümlenmesi ve çözümlerle birlikte kişinin kendisini ödüllendirmesi gerekmektedir. Bu ödüllendirme kendi başınıza yiyeceğiniz bir yemek (uzun zamandır özlediğiniz bir yemek, kebap vb.), kendinize alacağınız küçük bir hediye (gömlek, parfüm vb.) kısa da olsa bir tatil (örneğin Safranbolu da bir gece veya Amasra'da balık ziyafetli bir hafta sonu), kitap veya sizi gevşetecek, gülümsetecek her hangi bir şey olabilir. Hatta aldığınız her şeyi kendinizi ödüllendirmiş anlamında da kullanabilirsiniz. Yaşamınızı tümden bir ödüllendirme şölenine bile dönüştürebilir.
A.B.D.'de Atlanta Emory Üniversitesinden psikolog Nadine Kaslow "işkoliklik" olarak tanımlanabilecek bu durumun mükemmeliyetçi tiplerde kendilerini tatille ödüllendirme duygusundan yoksunluk belirtisi olarak ortaya çıktığını vurgulamaktadır. Basit olarak bu bireyler, üstlendikleri işleri tam anlamıyla yerine getiremedikleri ya da bitirmedikleri için tatili hak etmediklerini düşünmektedirler. Hatta bu sorunun çok küçük yaşlarda başlamış olması mümkündür. Aile bireylerinin çalışma ve disiplin tutumları ve davranışlarına bağlı olarak küçüklerde de bu belirtiler gelişebilir ve zaman içinde yerleşebilir. Sürekli gergin ev içi ortam küçüğün de gevşemesini engelleyebilecektir. Gevşemeyi, eğlenmeyi öğrenemeyecektir. Psikosomatik belirtilerle kendini ifade etmeye çalışacak, karnı ve başı ağrıyacaktır. Oyundan kaçınacak, başarısızlıkla tanışacak ve bu durum bir kısırdöngü halini alabilecektir.