Günümüzde her anne baba sorumluluk sahibi, kendine güvenen, kendi ayakları
üzerinde durabilen, kendini özgürce ifade edebilen bireyler yetiştirmek
ister. Nedir sorumluluk sahibi çocuk?
Sorumluluk sahibi çocuk denildiğinde; kendi kararlarını verebilen, karar
alırken ellerindeki kaynakları kullanabilen, değer yargılarını gözetebilen,
bağımsız davranan başkalarının haklarını çiğnemeden kendi ihtiyaçlarını
karşılayabilen çocuklar aklımıza gelir
Çocuk bir şeyi başarmak ya da ulaşmak istediği şeye ulaşma çabasında iken
destek görürse sorumluluk alma noktasında başarılı olur.
Çocuklarımızı yetiştirirken : aman, o daha çocuk yapamaz, aman o daha çocuk
bilemez anlayışı yerine her anne baba çocuğun yaşına uygun sorumlulukları
vermelidir ve bu sorumlulukları yerine getirirken çocuğun başarı kazanması
için gerekli zaman ve zemini hazırlamalıdır.
Çocuğa karşı vicdanen kendimizi rahat hissettirecek davranışlar yaparak,
onun her isteğini yerine getirerek iyi bir ebeveyn olma yolunda
ilerleyemeyiz.
Aman üşür hasta olur, aman yorulur, aman sokakta oynamasın kötü şeyler
öğrenir vb. diyerek onu bir cam fanus içinde büyütmeye çalışmak yerine,
gerçek dünyadan uzaklaştırmadan, koşmasına , oynamasına, terlemesine,
kirlenmesine izin vermeliyiz. Çoğu ailede çocuğun ne yiyeceğine, ne
giyeceğine, nerde nasıl konuşacağına anne baba karar verir. Bu da yetmez.
İlerde evleneceği kişiye de çoğunlukla ebeveynler karar verir. Bu durumda,
bu çocukların kendine güvenli, sorumluluk sahibi bireyler olması ne kadar
beklenebilir?
Çocuğa soru sorulduğunda, soruları çocuk adına cevaplamaktan vazgeçelim.
Misafirlikte bu durumla çoğu zaman karşı karşıya kalırız. Çocuğa isteği
sorulduğunda; “hiçbir şey istemez teyzesi.” Çocuğa hediye verildiğinde anne
hemen araya girer, “Teşekkür et amcaya çocuğum”. Çocuğun içinden geldiği
gibi davranması hep engellenir. Ona olması gerekenler öğretilirken,
kurallardan oluşan bir dünyada büyütmek gerçek dünyayı tanımasını
engellemekten öteye gitmez.
Çocuğumuzun sağlıklı bir karakter yapısına uygun bir tarzda gelişmesini
istiyorsak ona küçük yaşlarından itibaren kendine güven duygusunu
geliştirecek yaşına uygun sorumluluklar verelim. Bu sorumluluklar onu
cezalandırmak için bir neden değil de,kendi kabiliyetinin farkına varma
şeklinde olmalıdır. Bu tür sorumluluklar çocuğun kendine saygınlığını
arttıracaktır. Çocuğu sosyal hayatın reel dünyasına kendi başına karar
verebilen,saygınlığını koruyacak bir karakterde hazırlayabilirsek başarılı
bir adım atmış oluruz. Bu noktada çocuk kendisine verilen görevleri
yapmasının kendi saygınlığıyla paralellik arz ettiğini gördükçe bu noktada
daha bir azimli olacaktır. Çünkü “bir insanın işini benimsemesi ve
görevlerine özen göstermesi onun kendine karşı olan sorumluluğunun doğal bir
parçasıdır”Bu mantığı yakalayan bir birey görevlerinde başarılı olarak
kendine karşı söz getirmeyecektir. Şahsiyetini de rencide ettirmeyecektir.
İnsanın kendisine karşı sorumluluğunun bir başka boyutu ise bulunduğu
toplumda kendisini “Ben”olarak kabul ettirmektir. “Şu bakanın oğlu,şu
milletvekilinin kızı,şu doktorun çocuğu”veya “Ben şu holdingin sahibinin
çocuğuyum”, “Ben şu medya patronunun çocuğuyum”diye tanıtmak kendimize olan
saygınlığımızın kayboluşu anlamına gelir. Bunun için çocuklarımıza
küçüklüklerinden itibaren “Kendileri”olmaları,kendi
özellikleri,yetenekleri,kabiliyetleri,zihni ve ruhi olgunlukları,kendi
başarı ve başarısızlıkları ile var olmayı öğretmek gerekir. Varlığını veya
kabullenirliğini başkasının unvanlarının gölgesinde arayan çocuğun kişiliği
gelişemez. Hayati boyunca birilerinin koruyuculuğuna muhtaç birisi olarak
yaşar. Gerçi bu tür insanlar kendileri gibi “patolojik kişilikler tarafından
el üstünde tutularak şakşaklanabilirler. Ancak bu onların sağlıklı ve
gelişmiş kişilik yapısı kazanmış bireyler olduğu anlamına gelmez.
Çocuklarımızın kendilerine karşı sorumluluklarının bir başka yönü ise
haksızlığa uğradıkları zaman haklarını aramasını bilmeleridir. Bu noktada
sorumlu olmadıkları bir işle yükümlü tutuldukları zaman buna karşı olumlu
tavır geliştirme bilincine sahip olmaları gerekir. Veya kendilerine
verilmesi gereken haklarına el konulduğu zaman bu haklarını
isteyebilmelidirler. Ancak bunu yapabilmeleri küçüklükten itibaren
sorumluluk bilinciyle yetiştirilmeleri ve kendilerine seçme fırsatı
tanınmasıyla mümkündür. Bu konuda Engin Geçtan da “insanlara gerektiğinde
‘hayır!’diyebilmek ve bundan ötürü suçlanmamak kadar,onlardan bir şeyler
isteyebilmek ve beklentilerimizi hissettirebilmek de kendimize karşı
sorumluluğumuzun bir parçasıdır” demektedir. Ancak çocuklarına bu sorumluluk
bilincini verebilecek “önemli yetişkinlerin” ilk önce kendilerinin
sorumluluklarının farkında ve bilincinde olmalıdırlar. Bu anne-babalar
çocuklarının haklı talepleri karşısında azar,tehdit,alay gibi olumsuz
tepkilerde bulunmamaları gerekir.
Sorumluluk denince; sanki anne baba tarafından verilen görevleri harfiyen
yerine getiren çocuk sorumludur kavramı anlaşılmamalıdır. Sorumluluk sahibi
çocuk, problemlere kendince çözümler bulur, karar verir ve bu kararların
sonucuna katlanacağının farkındadır. Çocukların gelişimi için aile içinde;
kararlara katılmasına ve bu kararların sonuçlarıyla ilgili olarak risk
almasına izin verilmelidir.
Erich Fromm’un da dediği üzere “ ilgi ve bakım, sevginin başka bir yanını
ortaya koyar. Bu da sorumluluktur. Günümüzde sorumluluk ve görev kişiye
dışarıdan yüklenmiş bir şey anlamına gelir genelde. Oysa gerçek anlamda
sorumluluk, tümüyle gönüllü yapılan bir davranıştır; bir başkasının açıkça
görülen ya da üstü kapalı gereksinimine verilen yanıttır. Sorumlu olmak,
yanıtlayabilmek ve yanıtlamaya hazır olmak demektir
Çocukların bir yandan yaşadığımız çağın güçlükleriyle bireysel olarak başa
çıkabilmeleri, diğer yandan da toplumun varlığında itici güç olmaları
isteniyorsa, verilen eğitimin onlardaki yaratıcılık, kendine güven,
insiyatif alma, bağımsız düşünme, öz denetim ve sorun çözme potansiyellerini
geliştirmeleri sağlanmalıdır..
Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,
Yaşamın kendine duyduğu özlemin kızları ve oğulları onlar.
Sizin sayenizde geldiler buraya,
Sizden değil.
Ve yanınızda olsa da onlar size ait olamazlar.
Sevginizi verebilirsiniz onlara,
Düşüncelerinizi değil,
Çünkü onların düşünceleri var
Konuk ettiğimiz bedenleridir, ruhları değil,
Çünkü ruhları geleceğin evinde yaşar
Ve siz düşlerinizde bile gidemezsiniz oraya
Onlara benzemeye çalışabilirsiniz,
Ama uğraşmayın asla onları kendiniz gibi yapmaya
Çünkü ne geri gider yaşam, ne de
Oyalanır geçip giden günde.