Gerçekten Bir Sinir Hastalığı Nedir?
Alfred Adler
Uzun zamandan beri yapılan bazı keyfî tanımlamaları, mesala sinir
hastalığının bilinçaltı ile bilinç arasındaki çatışması şeklindeki
tanımlamaları tamamıyla unutmak gerekmektedir. Bu konuda tartışmak kolay
değildir. Çünkü bu görüşü tutan yazarlar çatışma olmadan hiçbir şeyin
meydana gelemeyeceğine inanmaktadır. Bu iddia sinir hastalıklarının mahiyeti
hakkında hiçbir açıklama yapmamaktadır. İddialı bir bilimsel düşünceye
dayanan yanlış izah da bundan farklı değildir. Bu izah organik
değişiklikleri kimyasal bir aksiyonda aramaktadır. Yapılan diğer
tanımlamalar da bize yeni bir şey getirmemektedir. Sinirlilik deyiminden
anlaşılan şey çabuk öfkelenme, güvensizlik, utangaçlık, kısacası, hayata
uymayan ve duygusal hallerle dolu gibi görünen olumsuz karakter özellikleri
ile ortaya çıkan her türlü belirtilerdir. Yazarlar sinirliliğin fazla
gelişmiş bir duygusal hayatla münasebet halinde bulunduğu noktasında
birleşmektedir. Yıllar önce, sinirli mizaçtan anladığımız şeyi anlatırken
sinirlinin aşırılığa kaçan hassasiyetini meydana çıkarmıştım. Meydana
çıkarılması güç olmakla beraber, bu karakter özelliği bütün sinirlilerde
görülür. Araştırmalarını daha fazla derinleştiren bireysel psikoloji, bu
hassasiyetin nedenini meydana çıkarmıştır. Bu zavallı dünya yüzünde
kendisini evinde hisseden, hayatın sevinçlerini olduğu kadar sakıncalı
tarafını da paylaşmak isteyen, insanlığın mutluluğu için çalışmaya kararlı
kimse, aşırı derecede hassasiyet göstermez. Aşırı derecede hassasiyet
aşağılık duygusundan meydana gelmektedir. Mesela, kendisine güvenen,
çözümlerini bulmak için hayat problemleriyle uğraşmanın gerektiğine inanan
sinirli kimsede rastlanan sabırsızlık gibi bütün karakter özellikleri,
tabiatıyla buradan doğmaktadır. Bu iki karakter özelliği, aşırı derecede
hassasiyet ve sabırsızlık gözönünde bulundurulduğu takdirde, kuvvetli
duygusal haller yaşayan insanların bulunduğu da anlaşılır. Buna, güvensizlik
duygusunun, güvenli hale ulaşmak için çok güçlü çabalara zorlanması da ilave
edilince sinirlinin üstünlüğü, aramasının nedeni anlaşılır. Üstünlük
eğilimini taşıyan bu özelliğin yalnız kendi varlığını hesaba katan bir
ihtiras şeklinde ortaya çıkmasının nedeni budur. Üstünlük eğilimi bazan
hırs, cimrilik, kıskançlık, gıpda gibi topluluğun iyi karşılamadığı
şekillere girer. Bunlar doğru yoldan bir çözüm bulacağına inanmadığı için
zorlukları hile ile yenmeye çalışan insanlarda görülür.
Hayatın dokusu ilk yıllarda meydana gelir ve değişmez. Yalnız, ilgili kimse
gelişme yanlışlığını anladığı ve bütün insanlığın mutluluğu için yeniden
topluluğa katılma imkanına sahip olduğu takdirde değişikliğe uğrayabilir.
Zararlı yönde gittikçe artan faaliyet gösteren çocuk sonraları başarısızlığa
uğradığı takdirde sinirli olmaz. Fakat bu başarısızlığı suç, intihar arzusu
ve ayyaşlık şeklinde gerçekleştirebilir. Sinirli insanın özelliklerini
göstermeden çetin bir çocuk gibi ortaya çıkabilir. Görüldüğü gibi, problemin
çözümüne yaklaşmış bulunuyoruz. Bu insanların aksiyonlarının fazla geniş
olmadığını söyleyebiliriz. Sinirli normal insanlara nazaran daha dar bir
aksiyon alanına sahiptir. Bu faaliyetin artmasının nedenini bilmek önemli
bir sorundur. Bir çocuğun faaliyet alanının genişletilmesinin veya
daraltılmasının mümkün olduğunu görünce, yanlış bir eğitimin bu faaliyet
alanını hemen hemen tamamıyla hiçe indirdiğini öğreniriz, kalıtım
probleminin bu işlerde bir rol oynamadığını anlarız. Sinir hastalıklarında
görülen arazların hepsinin de kronik olduğunu, bazı organlarda yer alan
fiziksel karışıklıklar veya ruhsal sarsıntılar arasına bu arazları koymak
gerektiğini belirtmeliyim. Bunlar uzun zaman kaybolmazlar. Yeni bir araz
herhangi bir problem karşısındaki tepkiden meydana gelir. Bir problemi çözme
zorunluğunun mahiyetini anlamak için uzun araştırmalar yaptık. Bireysel
psikoloji insanların daima sosyal hazırlık isteyen problemlerle
karşılaştıklarını ortaya atmak suretiyle bu alanı iyice aydınlattı. İnsan
ilk çocukluğundan itibaren bu sosyal hazırlığı yapmalıdır. Çünkü bu onun
gelişmesi için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Böyle bir problemin daima, şok
sonuçlarından söz açacak derecede büyük bir heyecan oluşturduğunu göstermeye
çalıştık. Bu insanlar çeşitli mahiyet kazanabilirler. Mesela, hayal
kırıklığı, dostluk gibi sosyal bir problem olabilir. Bunun deneyini yapmayan
kimse var mıdır? Bundan sarsılmayan kim vardır? Sarsıntı her zaman bir sinir
hastalığını göstermez. Sarsıntı ancak devam ettiği ve sürekli bir durum
gösterdiği zaman bir sinir belirtisi ve gerçek bir sinir hastalığı
mahiyetini kazanır. Bu durumdaki kimse başkalarına güvenemez. Başkalarından
uzak kalır. Korku, utangaçlık, kalbin hızlı atması, terleme, sindirim
organları karışıklıkları, sık sık idrara çıkma gibi organik arazlar ile bu
sarsıntıyı açık bir şekilde belirtir. Bireysel psikolojide bu halin açık ve
söz götürmez bir anlamı vardır ve bize bu kimsenin başkalarıyla münasebetler
kurabilmesi için gereken yeteneği yeterli bir şekilde geliştirmediğini
anlatmaktadır. Hayal kırıklığı onu yalnızlığa sürükler. Mesela, işinde zarar
ederek şok geçirmesi durumunda değişiklik yaşadığı, sarsıntıya boyun
eğmesiyle kendim gösterir. Aynı şeyi aşk için de söyleyebiliriz. Aşk
meselesinin çözümü kolay değildir. Önemlidir. Anlayış ve sorumluluk duygusu
istemektedir. Başarısızlık karşısında aşktan vazgeçen, bu vazgeçmede duyduğu
heyecanlarla kendisini savunmaya çalışan, yeniden denemeye girişmeyen, bir
hayat anlayışının etkisiyle bu kaçışında ısrar eden insan sinir hastalığına
tutulabilir.
Yangınla karşılaşan herkes şok geçirir. Fakat bu şok, bundan zarar gören
birey hayat problemleri için hazırlanmadığı zaman sürekli bir mahiyet
kazanabilir. Bu durumun, bütün problemleri doğru bir şekilde çözmeye
hazırlanmamış ve çocukluktan beri gerçekten işbirliği yapmamış olan
kimselerin durumu olduğunu daha önce söyledik. Sinir hastası, çözmesi
gereken problem karşısındaki başarısızlık acılarına daha büyük ıstırapları
tercih eder. Değersizliğini belli etmektense sinir hastalığının bütün
ıstıraplarına katlanmayı üstün tutar. Değersizliğini belirtebilecek herşeye
karşı bütün gücü ile karşı koyar. Yalnız sinir hastası burada daha da ileri
gider. Şok sonuçlarını kendisi oluşturmaz. Bu sonuçları arzu etmez. Bununla
beraber, bu sonuçlar, ruhsal bir sarsıntının, bir başarısızlık duygusunun
sonuçları şeklinde ve değersizliğini belirtecek tarzda kendini gösterir.
Sinir hastası bu sonuçları yok etmek ister. Şu sözü daima tekrarlar: "İyi
olmak istiyorum. Bu arazlardan kurtulmak istiyorum." Bunun için doktora
gider. Yalnız, değersiz görünmekten çok korktuğunu bilmez. Onun
değersizliğinin acıklı esrarı aydınlanabilir. Şimdi gerçekten bir sinir
hastalığının ne olduğunu görüyoruz. En büyük hastalıktan uzak kalma,
fedakarlıkta bulunmadan bu amaca ulaşma arzusunu duyma, her ne pahasına
olursa olsun, değerli görünmekte ısrar etme çabası... Ne yazık ki bu mümkün
değildir. Onun için yapılabilecek tek şey, hayata daha iyi uyum sağlamasına
.çalışmak, cesaretlendirmektir. Ceza, sertlik, baskı, zor yolu ile hiçbir
şey elde edilemez. Hastanın kendisine güvenebilecek ve problemleri kendi
kendine çözmeye çalışabilecek şekilde hazırlanması gerekmektedir. Aksi
halde, kendisini bir uçurumun kenarında bulan, itilerek uçuruma
yuvarlanmaktan korkan bir insanla karşılaşırız.
Sinir hastası da herkes gibi iç çatışmalarım yaşar ve gerçekleştirir. Yalnız
çözümünün araştırılmasında başkalarından
açık bir şekilde ayrılır. Sinir hastası çocukluğundan beri problem
karşısında gerileyecek şekilde bir dinamik kanun doğurur. Bu problemler, bir
başarısızlıkla, onun gururunu, sosyal duygudan çok uzaklaşmış kişisel
üstünlük arzusunu, birinci olmak isteğini sarsabilir. Onun kuralı şudur: "Ya
hep, ya hiç." Daima, başarısızlığın yaklaştığını sanan birinin hassasiyetini
gösterir. Düşman bir memlekette yaşayan kimsenin heyecanını duyar. Bütün
bunlar ve duyduğu hassasiyet iç çatışmalarını sıklaştırır ve ciddileştirir.
Hayat stilinin yaptığı kaçışı kolaylaştırır. Çocukluktan beri yaşanan ve
başvurulan bu kaçış taktiği çoğu zaman bir "geri gidiş" e, çocukluk
arzularına dönüşe benzemektedir. Sinir hastasının istediği şey, bu arzular
değildir. Her türlü fedakarlık pahasına bir kaçışı sağlamaktır. Buradaki
"kendi kendini cezalandırma şekilleri" cezalandırma değildir. Gururunun
kırılmasından kendisini koruyan, kaçışın yaptığı rahatlama duygusuna
ulaşmaktır. Sinir hastası kaçışıyla "güvenliğe" kavuşur. Organik ve ruhsal
şok hallerini şiddetlendirerek kaçışını sağlar. Istırabı kişisel gururunun
kırılmasına tercih eder. Önemi şimdiye kadar ancak bireysel psikoloji
tarafından belirtilen ve çoğu zaman akıl hastalığında daha fazla görünen,
üstünlük kompleksi adını verdiğim bu gurur, çok güçlüdür. İnsanı ileriye
doğru iter. Sinir hastası kaçışı sağlamak için, bu kaçışı zorlaştıran
herşeyden uzak kalmak zorundadır. Onda sadece kaçış düşüncesi, duyguları ve
davranışları yer almaktadır.
Sinir hastası bütün ilgisini kaçış üzerinde toplar. Ona göre, ileriye atılan
her adım bütün dehşetiyle onu uçuruma yaklaştırmaktadır. İşte bunun için
sinir hastası bütün gücü, duyguları, yaşadığı kaçış araçları ile arka planda
kalmaya çalışmaktadır.