Rüyalar Nasıl Oluşur?

Jacques Montangero


Zihnimiz uyku esnasında hiçbir deneme yanılma söz konusu olmadan ve şaşırtıcı bir hızla, sürekli yeni imgeler yaratabilmektedir? Burada belirginleştirilmesi ve tamamlanması gereken bir modeli özetliyorum (Montangero, 1999; 2007). Öncelikle, yaratılan bu imgelerin özel koşullarına dikkat çekmek gerekir: Bunlar düşünce faaliyetini denetlemekle yükümlü işlevlerin açık seçik biçimde gevşemesiyle gerçekleşmektedir; ayrıca imgeler ve metaforlarla dolu ve gösteren olarak çok sınırlı, somut sahnelerin gelişmesiyle ilişkilidirler. Bu koşulların ilki tutarlılık açısından boşluklardan sorumludur ama daha geniş bir hayal gücüne olanak tanır. Düşsel ifade biçimi özelliklerine gelince, burada büyük olasılıkla arkaik bir dil söz konusudur ve bu dil kesinlikle çok az zihinsel çaba gerektirir ve dolayısıyla uykunun dinlendiriciliğine saygılıdır. Öte yandan bu ifade biçimi soyut ya da çok farklı unsurlar içeren düşünce içeriklerinin aktarımını gerektirir.

Bir rüyanın oluşmasında dört bilişsel süreç vardır:

Rüyaların oluşmasında ilk başta içeriklerini meydana getiren anlamlar etkindir. Bu etkin olma durumu duygulanım yüklü ve gündüzleri yeteri kadar üstünde durulmayan bir uğraş ya da deneye yönelmiştir; sözgelimi umut ya da korku doğuran, gelecekteki bir olay veya anında unutulmaya çalışılan bir gün önce akla gelen ilginç ya da endişe verici bir düşünce. Bu ilk içerikten itibaren anlam süreci genişlemeye başlar. Foulkes'in de söylediği gibi "yaygın değildir” yani rastlantısaldır.

Bu süreç anlamsal ağlar içinde büyük bir genişlik kazanır. Bir yandan, ilk unsurun dağılımcı sınıfının büyük bölümünü harekete geçirir: yeni ölen John Amca'nın hatırlanması "amca" kavramını ve diğer amcaların düşünülmesini ya da bir sürece bağlı olayın anısı "aktarım araçları" olan birleştirici sınıfı ve bu araçların çoğunu etkin kılar. Öte yandan etkin kılma ilk unsurun katıldığı kolektif sınıf içinde de görülür: John Amca'nın hatırlanması ona yakın olan her şeyi faaliyete geçirir; oturduğu yer, kışın taktığı özel kasketi, koleksiyonunu yaptığı eski eşyalar vb.

İkinci aşamada faaliyete geçmiş olan bu ağlar içindeki unsurların seçilmesi devreye girer ve burada amaç bunları bir araya getirip, görülen bir rüyanın içeriğini oluşturmaktır. Seçim John Amca'nın eksiksiz biçimde tasvir edilmesini yeğleyebilir ama sadece kasketi ya da bazı eski eşyalarıyla hatırlanması da mümkündür. Bu seçimde John Amca yerine Julien Amca'nın seçilmesi de mümkün olabilir çünkü John'dan daha sık görülen Julien'in tasvir edilmesi daha kolaydır. Yoğunluk olgusu bağımsız bir birimin, sözgelimi bir bireyin ya da bir yerin bölünüp ayrılabileceğini ve başka bir bağımsız birim içine yerleştirilebileceğini açık seçik biçimde gösterir; Julien'in yüzü John'un bedenine yerleştirilebilir.

Bu yerleştirme düşsel yaratımın daha sonraki aşamasını, seçilmiş unsurların katılmasını ya da bitiştirilmesini oluşturur. Çeşitli kaynaklardan gelen bağımsız birim parçalarının ya da bağımsız birimlerin bir araya toplanması olasılığı rüyalarda temel özgünlük ve yaratma kaynağıdır. Kimileri bu düzenlemelerde yanlışlıklar görür ama yakınlaştırmanın gerekçelere dayandığı örnekleri göstermek kolaydır. Rüya gören kadının eski arkadaşı rüyada genç kadının erkek kardeşinin yüzüyle ortaya çıkar ve her ikisi de genç kadında çaresiz bir öfke uyandırabilir. Rüyasında beş tane yıldızı düşüncelerinin doğru olduğuna inandırmak isteyen öğrenci, aslında tez savunmasındaki jüri üyelerini ikna etmek istemektedir. Ama bu jüri üyeleri ona yıldızlar gibi parlak ve ulaşılmaz gelmektedir.

Rüyanın içeriği eksiksiz biçimde bir araya getirildiğinde, bu rüyaların hatırlanmalarında gelişme kaydedilir, bu durumda bu içeriğin sürecini araştıran sıralı bir plan devreye girer. Bu sürecin daha önceki bir zaman diliminde olup bitenlerin bir sonucu olabileceğini ya da onunla birlikte bilinen bir olgular planı oluşturabileceğini daha ileride göreceğiz (bkz. Rüya ve Anlatım başlıklı bölüm) ama söz konusu olan beklenmedik bir içeriktir. Bu durumda ikinci aşama dikkat çeken yeni bir unsur getirir ve yeni olayları tetikleyebilir. Sonuç olarak sıralı planla ilgili düzenleme rüyaya tartışılmaz bir anlatı özelliği katar.

Tanıdığım bir psikanalist, rüyalarla gelen soruları anlamanın en iyi yolunun bilişsel unsura, yani bilgiyi işleyen süreçlere dayanmak olduğunu düşündüğümü öğrenince şaşırdı. "Rüyaları duygulanımları atlayarak, dolayısıyla bunları etkileyen düşünce ve duyguları görmezden gelerek açıklayabilir misiniz?"

Tabii ki yapamam bunu ve nedeni de açıktır: bilişsel süreç tümüyle motivasyonlarımızın ve duygulanımlarımızın emrindedir. Uyanıkken çok soyut ve duygulardan uzak olan eylemlerimizi örnek olarak alalım; kuramsal bir sorunun çözümüne katkıda bulunmak isteyen bir matematikçinin ya da insan davranışlarını inceleyen ama psikolog ve epistemolog Jean Piaget gibi duygusal özellikleri dışlayan bir bilim insanının eylemleri gibi. Piaget yaşamını bilim alanlarında ve çocuklarda bilgilerin gelişmesini incelemeye adamıştı. 1930'ların ikinci yarısından başlayarak bu sorulara açıklık kazandırabilmek için çok soyut modeller ve kavramlar önerir. Büyük psikolog Pierre Janet son görüşmelerinde ona, "Çok soyutsunuz!" demiştir. Piaget, bebeklerin tutumlarını özdeşleşme ve uyum sağlama gibi çok genel biyolojik süreçler yardımıyla ya da okul çağındaki çocukların akıl yürütme yöntemlerine uyguladığı matematiğe dayalı bir modelle açıklamıştır. Matematikçi ve Piaget niçin yorulmak bilmeden kuramsal çalışmalarım sürdürmüşlerdir? Birinci neden bu konulara ilgi duymalarıdır; İkincisi bilimsel ortamlarının tanınmasını istemeleri ve dolayısıyla da öz saygılarının tatmin edilmesini beklemeleriydi. Nihayet, anksiyete gibi olumsuz duyguları saf dışı etmek için çalışmalarına gömülüyorlardı. Motivasyonları ve duyguları çalışmalarının itici gücüydü.

Ama biz şimdi rüyalarımıza dönelim. İleriki sayfalarda göreceğimiz gibi (bkz. Soru 23) rüya konusunda çok sayıda deneysel uzman bilişsel düşüncelerden esinlenerek rüyalarda duyguların sıklığını, yoğunluğunu ve özelliklerini araştırmışlardır ama burada söz konusu olan rüyalardaki duygulanımlar değil, bunların rüyaların oluşumunda oynadıkları önemli roldür.

Bilişsel psikoterapinin kurucusu Beck, depresif kişilerin rüyaları üzerine yaptığı ilk araştırmalarında depresif olmayanların rüyalarına göre çok yüksek oranda olumsuz olay bulmuştur. Başarısızlıklar, şanssızlıklar ve sıkıntı verici durumlar bu rüyalarda fazlasıyla görülmüştür (Beck & Ward, 1961). Daha genel olarak bakıldığında düşsel içerikleri rüya süreçlerinin seçmiş olduğu kesin gibidir çünkü bunlar duygulanımlarla yüklü uyanıklık unsurlarıyla (yerler, varlıklar, objeler ve olaylar) bağlantılıdır. Duygulanımlar baskın karakter ya da duygular olabilir; derin bir ilgiden korkuların, sevinçlerin vb. çarpıcı etkilerine kadar uzanan bir yelpaze. Rüyalarda mesleki meraklar da yansıtılır: Mimarların rüyalarında çok büyük ölçüde bina vardır, plastik sanatla ilgilenen kişilerin rüyalarında çarpıcı biçimler ve renkler bulunur, müzisyenlerin rüyaları ise melodilerle dolu olur. İnsan ne iş yaparsa yapsın rüyalarda daha çok kayıtsız biçimde algılanan unsurlar bile ilgi ve duygular açısından çok doyurucu deneyimlerle ilişkilidir. Bu konuda ilk bakışta çok dağınık ve pek anlaşılmayan bir rüya anlatısını ve rüyanın içeriğini yansıtan yaşanmış olayları örnek olarak aktarıyoruz. Kırkma yaklaşmış bir kadın olan Chantal’ın rüyası. Hatta bu rüyaya, "İlerlemeye devam etmek gerekir" adını verebiliriz.

1. Başı sonu belli olmayan bir yolda yürüyorum Geniş bir viraj la yukarı doğru çıkan yolun bir kısmım açık seçik görüyorum Bacaklarımı ve ayaklarımı da fark ediyorum.. Yaşlı bir kadın gibi mavi ayakkabılarım var. Kendimi çok yorgun hissediyorum.. Çok fazla yürümüş gibiyim

2. Açık gri elbiseli ve gri saçlı bir adam geliyor yanıma.

3. "Çok yorgunum,” diyorum bu adama. Elimde hiçbir özelliği olmayan, alelade bir zarf var. Zarfın üzerinde bir adres ve bir pul var. Zarfın arkasına Jennifer kelimesi yazılmış.

4. Bir havuzun kenarındayım ve yanımda gri saçlı adam yok; bu sefer kızımın eski arkadaşı Linda var yanımda. Havuzun suyu kirli; dal, kağıt dolu ve bu havuza girilemeyeceğini düşünüyorum

5. Linda havuzun kenarına oturuyor bacaklarını suya daldırıyor.

6.  "Sen ne yapmak istiyorsun? Hiç acelen yok!" diyor bana. Ama ben bir amacım olduğunu hissediyorum Vazgeçmek istemiyorum Yürümeye devam etmem gerekiyor.

7. Elimdeki mektuba bakıyorum ve zarfa pul yapıştırmanın aptalca bir şey olduğunu düşünüyorum çünkü kendi elimle onu hocaya vereceğim

8. Birdenbire elimdeki mektup yok oluyor ve yerine üzerinde çok şık bir kıyafet bulunan bir Barbie bebek geliyor. Siz beni bu sırada uyandırdınız.

Ertesi sabah gece anlattığı şeyleri okuduğunda ve bunları kafasında canlandırdığım ve yaşadığım söylediğinde Chantal gözlemcinin, temel anılarına yönelik sorularına cevap vermiştir:

"Uzun süre yürümek zorunda ve yorgun rağmen yolunuza devam etme konusunda aklınıza hangi anı geliyor?"

"Dün akşam yatarken sürmenaj olmuşum gibi bir hisse kapıldım; yapacak çok işim vardı sanki ve bu işleri yapamayacaktım"

"Geniş bir virajla yukarı doğru çıkan yol?"

"Aklıma gelen, çocukluğumda oynadığım "bin sınır" adlı bir kutu oyunu. Çok severdim bu oyunu. Rüyamda gördüğüm yol, içinde bu oyunun bulunduğu kutunun kapağındaki gibiydi."

"Yaşlı bir kadının ayağındaki mavi ayakkabılar?"

"Hem annemin ayakkabıları hem de benim ayakkabılarım Topuklarım yaptırmıştım. Dün evde giydim ve tamir ettirmeme gerek olmadığım düşündüm, çok eskimişlerdi çünkü."

"Yanınıza gelen adam?"

"Staj yapmak için başvurduğum kuruma stajyerler alan adam aklıma geliyor. Ataerkil bir tavrı vardı ve onun güçlü, benim güçsüz olmam beni adeta kudurtuyordu." "Yorgun olduğunuzu söylemeniz?”

"Dün kocama sürmenaj olduğumdan yakındım Duyarlı biri değil."

"Pullu zarf?"

"İki hafta önce, kızım dizini sakatladı. Radyolog önemli olduğunu söyledi ve çocuk hastalıkları uzmanının açıklama yapacağını bildirdi. Aradan iki gün geçmesine rağmen röntgenler eline geçmemişti uzmanın. Radyologa telefon ettim ve röntgenlerin postayla gönderildiğini söylediler. Düşündüm; acildi, niçin kargoyla göndermelerini istememiştim?"

"Jennifer?"

"Kızımın arkadaşı, o da geçen yıl dizini sakatladı."

"Havuz?"

"Bir arkadaşın bahçesindeki bir havuzu hatırlatıyor, 8 yaşımdan 13 yaşıma kadar bu havuzda yüzmüştüm. Ama o zamanlar temizdi, içine girme arzusu uyandırıyordu."

"Barbie bebek?"

"O kızın evinde Barbie bebeklerle dolu bir valiz vardı ve havuzdan çıktıktan sonra bu bebeklerle çok oynardım. Geçen yıl, küçük kızım bütün bu Barbieleri atmak istedi. Ona birkaç tanesini atmaması gerektiğini dile getirdim Kocamsa şakayla karışık bu bebeklerle benim oynamak istediğimi söyledi."

"Linda?"

"Üç yıl öncesine kadar kızımın arkadaşıydı. Şımarık değildi, biçimsiz bir görünüşü vardı ve anne babası onu yetiştirirken hayata hazırlamıyorlardı."

"Sen ne yapmak istiyorsun? Hiç acelen yok."

"Birkaç hafta önce kocamın söylediği bir laf bu. Sonuç: Kızımı almaya gitmeye geç kaldım, kızım kızdı."

"Her şeye rağmen devam etmek zorunda olma düşüncesi?"

"Kızımın diziyle ilgili olarak kocam, 'Çok önemli bir şey olsa bile, ne olursa olsun devam etmek gerekir,' demişti."

Görüldüğü gibi düşsel içeriğin bütün unsurları belirli bir anıyla ilişkilidir. Sözgelimi Chantal hiç kuşkusuz yüzlerce ya da çok daha fazla yol görmüştür ve bunların bazıları kaza riski olduğundan, hoş ya da hoş olmayan bir yere götürdüğünden duygu yüklüdür. Bununla birlikte bu, yirmi yıl önce gördüğü bir yol imgesinin anısıdır. Dolayısıyla bu anı rüyada görülen yolu hatırlatan kaynaktır.

Burada bizi ilgilendiren, anılan bütün kaynak hatıraların, ister bir gün önceye, isterse bir yıla ya da çocukluğa ait olsun, duygu dolu olaylarla bağlantılı olmasıdır. Bu bağlamda rahatlatıcı bir eğlence (kutu oyunu, havuz, bebek); cesaretin kırılması ya da yatağa girildiğinde yorgun hissetme; rahatsızlık ve stresi artıran yeni olaylar (kızının geçirdiği kaza, staj yapılacak bir yer bulma ve acele edilmediğinde yaşanan terslikler) söz konusu olabilir. Bazı anılar onlara bağlı olan duygular nedeniyle değil, beraberinde getirdikleri düşünceler nedeniyle öne çıkarlar. Kutu oyunu imgesi büyük olasılıkla çağrıştırdığı sözlü ifade nedeniyle seçilmiştir: "Bin Sınır” yani kat edilmesi çok uzun bir yol düşüncesi. Aynı şekilde ayakkabılar da yıpranma ve yaşlılık düşüncesi verir. Sonuçta, bu örnekte, uykuda düşünceyi şu ya da bu içeriğe yönelten duyguların önemini görüyoruz.

Rüyalar Bilimsel Düşünceyle İncelenebilir mi?

Şimdiye kadar sorulan sorulara cevap verebilmek için rüyalar üstüne araştırmaların sonuçlarından yararlandık; rüya tanımını örneklendirmek ve kaynak araların heyecanlarla dolu olduklarını göstermek için içerik örnekleri gösterdik; rüyaların hatırlanma sıklığı, çocukların gördükleri rüyaların gelişimi üzerine araştırmaların sonuçlarından söz ettik. Bununla birlikte rüya ve insan yaşamının başka durumları üstüne deneyler yapılması o kadar kolay değildir; en azından herkes için kolay değildir. Başkalarıyla ilgili olarak doğrudan doğruya gözlemlenemeyen ve bellekteki izleri uçup giden bir olguyu belli bir nesnellikle incelemek gerçekten mümkün müdür? Cevap evetse bu nasıl olabilir?

Öncelikle "bilimsel olarak" ifadesinin anlamında anlaşmak gerekir. Burada söz konusu olan merak, tarama, bilme açlığı, olası en geçerli bilgileri bulma gerekliliğidir. Bu amaçla farklı yöntemlerden yararlanılabilir. Sözgelimi, bilimsel bir girişim mutlak biçimde doğrudan bir gözlemi ve incelenen bir olgunun düzenlenmesini gerekli kılmaz. Einstein görelilik kuramını varsayımsal durumlar, karmaşık düşünceler ve hesaplarla geliştirmiştir; kuramıyla öngördüğü olgular ancak daha sonraları gözlemlenebilmiş ve bunların doğrulukları da daha sonra kanıtlanabilmiştir. Aynı şekilde, astrofizik alanında evrenin kökenindeki ilk patlama Big Bangkavramı kesinlikle doğrudan bir gözlemin sonucu değildir ve Big Bang'den yaklaşık 13 milyar yıl sonra gözlemlenen olgulardan elde edilen çıkarsamanın sonucudur; söz konusu olgular galaksilerin gitgide uzaklaşmalarını göstermiştir. Bilimsel psikoloji bağlamında, doğrudan gözlemin olmaması bir kusur, bir engel gibi görülseydi zihinsel durumlar ve süreçlerle ilgili bir araştırma alam olmazdı. Sözgelimi belleğe yönelik bilimsel bir yaklaşım olduğunu ve bu sayede bu işlevin farklı özelliklerini ve bellekte depolamanın, öğrenilenlerin akılda tutulmasının ve anıların oluşmasının yasalarım öğrenebildiğimizi kimse reddedemez. Oysa bellek üstüne araştırmaların bir bölümü deneklerin bir içebakış çalışmasına dayanır. Sözgelimi bu deneklerin, kendilerine gösterilen ya da söylenen şeyler kelimeler ya da görüntüler arasında daha önce de gördüklerini ya da işittiklerini düşündükleri şeyleri belirtmeleri gerekir; ayrıca otobiyografik bir olayı hatırlamaları, yani mutlaka sözel ve geçmişte olması gerekmeyen bir deneyimi de sözlü olarak anmaları gerekir. Rüyaların öykülerinin irdelenmesi esnasında olup bitenler de aynıdır.

Duygular üstüne araştırmalar konusunda da bütünüyle farklı bir durum söz konusu değildir. Hiç kuşkusuz bunlara eşlik eden bazı olgular gözlemlenebilir yüz ifadesinin, sesin ya da bazı fizyolojik durumların titiz bir incelemesiyle (cildin iletkenliği, beynin bazı bölgelerinin etkinliği) bir duygu durumu ortaya çıkarılabilir ama içebakış olmadan hiç kimse o duygunun ne olduğunu anlayamaz, benzer iki duygu, suçluluk ve utanma arasında ayrım yapamaz. Ayrıca duygular üzerine yapılan araştırma ve incelemeler bilişsel değerlendirmelerin bir başka deyişle bir durum için uygun görülen anlamın çok büyük olan önemini kanıtlamıştır (Frijda, 1986). Bu konuyla ilgili bir örnek vermek amacıyla kişisel bir anekdotu aktaracağım; bu örnek aynı zamanda, daha ileride, fizyolojik olguların psikolojik bir süreçle tetiklenmesi konusunda da bizim için aydınlatıcı olacaktır.

1990'ların ortasında İtalya'da, Bologna'daydım ve bu kentte dilencilerin çok saldırgan oldukları konusunda uyarmışlardı.

Bir gün, üniversiteden kaldığım yere dönerken, bir dilenci çıktı önüme ve sadaka istedi, vermedim Bağırarak İtalyanca bir şey söyledi ama ben anlamadım Özellikle ses tonu şaşırttı beni, yoluma devam ettim Daha önce uyarılmış olduğum için fazla üstünde durmadım olayın. Birkaç adım atmıştım ki dilencinin aynı kelimeyi bu kez bir İtalyan'a söylediğini duydum İtalyan öylesine kükredi ki arkama döndüm Karşımda dilenciyi öfkeyle ve el kol hareketleriyle, kıpkırmızı bir yüzle azarlayan bir adam gördüm Öfkesinin nedeni anlamını benim bilmediğim ama onun bildiği bir kelimeydi; kendisine yöneltilen ve ağır bir hakaret içeren bu kelime bir şakanın içinde geçse gülümsetebilirdi. Dolayısıyla bu, duyguyu oluşturan durumun (bu örnekte dilencinin telaffuz ettiği kelimenin anlaşılması ve kabul edilemez bulunması) bilişsel değerlendirmesidir. Bununla birlikte duygular üzerine yapılan çalışmalarda bu değerlendirmeyi anlayabilmek için deneklerin düşüncelerini de bilmek gerekir.

Rüyalara dönersek, ortada şöyle bir gerçek vardır: Rüya zihinlerde olup bitenleri anlayabilmek için doğrudan doğruya gözlemlenemeyen ve deneklerin sorgulanmasını gerektiren tek araştırma ve inceleme alanı değildir.


 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült