Birçok NARSİSTİN kendilerini sunuş şekli diğer insanlar tarafından “üstünlük
kompleksi” olarak değerlendirilir. Ancak bu küstahlık maskesinin ardında,
asla iyi, hatta çok iyi olmakla tatmin olmayan hassas bir özsaygı
kandırmacası vardır. Eğer başkasından da iyi değillerse, hiçbir şey
değillerdir. Değerler asla mutlak değil, görecelidir. Onlara göre başkaları
kıymet kazandığı zaman, kendi kıymetleri otomatikman düşüşe geçer. Eğer
kendilerini değersiz hissediyorlarsa, başkalarını küçük düşürerek,
aşağılayarak veya hor görerek, kendilerini tekrar iyi hissetmeye
çalışabilirler. Narsistler bu yüzden patronluk taslamaya, yargılamaya,
mükemmeliyetçiliğe ve güçlü olmaya bu kadar meraklıdırlar. Kısacası kişisel
kusurların ve utancın peşlerini bırakacağı bir konuma ulaşmak için
çabalarlar. Hayatın çirkin yüzü kurdukları hayalleri yok ettiği zaman,
başkalarını küçük görerek hayallerini tekrar toparlarlar. Bunu bazen
kurnazca yaparlar.
Francine bana geldiği zaman yaklaşık bir aydır panik ataklar yaşıyordu. Kaygılarının görünürdeki sebebi, kocasının işini kaybetmesinden dolayı yaşadığı korku nedeniyle girdiği hafif depresyondu. Aralarındaki güçlü cinsel birliktelik her ne kadar on yılı aşan evliliklerini ayakta tutmayı başarmış olsa da, kocasının mevcut ruh hali Francine’in onu küçük görmesine sebep olmuştu. Kocasından ve onun temsil ettiği başarısızlıktan uzak durmak, Francine için akıl sağlığını korumanın tek yolu gibi görünmüştü.
Francine için kocasının iyi eğitimli, sanatsal açıdan yetenekli ve hayatına yön veren birçok talihsiz olayın üstesinden gelmiş biri olduğunu bilmesi önemliydi. Daha önce başarısız bir evlilik atlatmış, uyuşturucu bağımlılığı ve iflasla mücadele etmişti. En önemlisi ise, kendisine saygı gösterilmediğini düşündüğü bir çalışma ortamı yüzünden depresyon yaşamıştı. Bu hikayeleri o kadar umursamaz şekilde anlattı ki, yaşadığı problemlerin sanki hiçbiri onun yüzünden kaynaklanmış olamaz gibiydi. Yaşananlara karşı ifade edilen böylesi bir duygusal kopukluk, narsistlerin utancı baypas etmek için kullandıkları yöntemlerdendir. Kullandığı dilde ne hüzün ne de utanç vardı. Bu kadar kötü bir şeyin onun gibi birinin başına gelmiş olmasına inanamıyordu sadece. Kendisini tüm bu sıkıntılarını zaferle alt etmiş olan bir kurban gibi görüyordu.
Her ne kadar Francine’le yaptığımız görüşmeler “çözüm-odaklı” kısa terapilerle sınırlı kılmış olsa da, Francine sorunlarına çözüm bulması için atmaya çalıştığım temelleri ve altı ila on iki seans sürecek davranış değişikliği hedeflerini reddediyordu. Onun içine düştüğü bu çıkmazı belirtmeye kalktığım zaman ise bana, anlattıklarına gerçekten kulak verip vermediğimi sordu. Onun sayesinde tek yapmam gerekenin kendisinin müthiş kudretini övmem, fakat bunu yaparken mümkün olduğu kadar az konuşmam gerektiğini öğrendim. Eğer bundan fazlasını yapmama izin verirse ilişkimizde üstünlük bana geçecekti ve bu Francine için kabul edilemez bir durumdu. Onun yanında bazen kendimi fazlalıkmışım gibi hissediyor ve tedavisinde hiçbir rolümün olmadığını düşünüyordum. Ancak Francine tam da benim böyle hissetmemi istiyordu. Kendimi onun karşısında kurnazca küçültmem, onun iyileşme sürecinin bir parçası olacaktı. Francine’in kendini üstün hissetme arzusuna müdahale etmeden veya karşı çıkmadan, kendimi küçültmek pahasına bir kenardan izledim. Bir süre sonra Francine kocasının başarısızlıklarından bahsetmeyi keserek, hasar görmüş özsaygısını iyileştirmeye döndü. Sürekli kendi vücudunun sorunlarını anlatıyordu. Bedeni yiyecek ve ilaçlara karşı o kadar hassastı ki, tıpkı şu peri masalındaki prenses gibi, koca bir battaniye yığınının altında bile olsa vücuduna batan bir iğneyi hissedebilirdi. Kendine kol kanat gerip, güvenini kazanmaya başladı. Hatta güveni o kadar yerine geldi ki, hep yapmak istediği işe girip kariyerine bambaşka bir yön vermek istiyordu. Benim belli etmeden onun sözleri karşısında kendimi küçültmem, kocasını Francine’in bu tavırlarından bir süre koruyarak, adama kendini toparlaması için vakit kazandırmış olabilir. Evlilikleri öyle ya da böyle bu krizi atlatmayı başardı ve Francine’in panik atakları da yavaşça ortadan kayboldu. Ancak Francine’i tekrar kendine getiren esas şey, istediği iş için bir sürü adayın arasında seçilmek olmuştu.
Narsistler için rekabetin her türlüsü kendi üstünlüklerini kanıtlayabilecekleri bir yoldur. Gerçi birçoğu sonucunda kayda değer bir şey elde etmeyeceklerini anladıklarında bu tür şeylerden kaçınırlar. Mağlubiyete karşı duydukları derin utanç sebebiyle, sadece fazla risk ve çaba sarf etmeden başarılı olabilecekleri alanları tercih ederler. Başarılı oldukları zaman ise kusursuzluk arayışları bir takıntıya dönüşebilir. Bu esnada da başkalarının onayını almak için can atarlar. Onların bu takdir arayışı, üstünlüklerinden emin olamadıklarını ve onu tekrar eski seviyesine çekmek istediklerini gösterir.
Bir yetenek veya beceri sahibi olamayanlar ise ucuz üstünlük taslamalara başvurarak kendilerini üstün hissetmeye çalışırlar. Bunlar kendilerini sizden daha üstün gösterecek başarılara sahip olmadıkları için, başkalarına isimler takarak, statü peşinde koşarak ve çokbilmişlik yaparak, bunu elde etmeye çalışırlar. Kaybetmeyi hazmedemeyenler çoğu zaman bir işin en iyisi olmadıklarının başkaları tarafından görülmesine tahammül edemeyen narsistlerdir. Onlara göre sıradan veya normal biri olmak kabul edilemez bir şeydir. Eğer başkalarından üstün değillerse, bir hiç olduklarını düşünürler.
Narsistler çoğu zaman üstünlük hislerini dış etkenler olmadan sağlayamazlar. O yüzden kendilerini iyi hissetmek için her zaman başkalarının ilgisini, övgülerini, alkışlarını ve onaylamalarını ararlar. Başkalarının fikirlerine karşı aşırı hassas olabilirler. Yaptıkları iş kusurlu dahi olsa, diğerlerinin kayıtsız şartsız onayını ve takdirini istemek gibi gerçekçi olmayan beklentilere sahiptirler.
Sizi takdir eden birilerinin olması iyidir, ama onları kontrol edebilmek çok daha iyidir. Narsist için güç sahibi olmak sadece üstünlüğünün onaylanması değil, ayrıca kırılgan egosunu doyurabilmek için kontrol edeceği bir çeşit “narsistik ihtiyaçlar deposu”dur da. Ne kadar çok güce sahiplerse, kendilerini iyi hissedebilmek için diğerlerini o kadar rahatça küçük görebilirler. Narsist birinin kullanımına verilen güç, iş ve aile hayatında mutsuzluk ve performans sorunlarına yol açan bilindik bir sorundur. Başkalarına verilen bu zararın kökeninde, gerçek veya uydurulmuş bir aşağılık duygusuna karşı duyulan abartılmış utançtan kurtulma ihtiyacı vardır.
Küstah ve kendini üstünü gören tavırlar, narsisti kusurların “kokuşmuş” kokusundan uzak tutmaya yarar, kendi yetersizliklerinden doğabilecek tahammül edilemez utanç duygusundan korur. Bu kişi sürekli onu aşağılayan, eleştiren bir ebeveynin bakışlarını yanında taşır, ondan kurtulabilmek için yapmayacağı şey yoktur. O yüzden küstah biriyle karşılaştığınız zaman bilin ki bu kibirden değil, hiçbir mantıklı yanı olmayan kendini değersiz görme korkusundan kaynaklanır. Bu korkuyu uzakta tutmak için kişi kendini önemli hissetmelidir, hatta anlaşılan o ki, herkes onun yanında önemsiz kalmalıdır.