Bir psikolog sınıfta hipnoz uygulaması yapar. Gönüllü öğrenciler, ön
sıralara geçer. Öğrencilerden önce rahatlamaları istenir, sonra vücutlarının
yavaş yavaş uyuşmaya başlayacağı söylenir. Hipnozcu öğrencilere derin bir
hipnozda olduklarını ve artık kendisi ne derse yapacaklarını söyler. Biraz
sonra öğrenciler gözlerini kapatır ve sandalyelerinde gevşemiş ama algıları
açık bir halde otururlar. Hipnozcu öğrencilerden, sol kollarını
kaldırmalarını ve bir ağırlığın kollarını aşağıya çektiğini hayal etmelerini
ister. Bazı kollar hemen aşağıya düşerken bazı kollar talimatın birkaç kez
tekrar etmesiyle yavaş yavaş aşağıya doğru iner. Bazı öğrenciler ise hiç
etkilenmez, kolları öne doğru uzatılmış bir şekilde kalır. Hipnozcu daha
sonra tepelerinde bir sineğin dolaştığını söyler.
Bazıları hemen tepki gösterip hayali sineği kovmaya çalışır, diğerleri hafif bir tepki gösterir, bazı öğrenciler ise hiç tepkisiz oturmaya devam eder. Psikolog, öğrencileri hipnozdan çıkarmadan önce, kendisi onlara aksini söyleyene kadar kimsenin ne olduğunu hatırlamamasını telkin eder. Daha sonra öğrencilere ne hatırladıklarını sorunca, bazıları hiçbir şey hatırlamadıklarını, bazıları birkaç ayrıntıyı, diğerleri ise herşeyi hatırladıklarını söylerler. Hipnoz etkisinin ve hipnoza yatkınlığın ölçülmesi, hipnoz araştırmalarının temelini oluşturur. Hipnozun doğası üzerine pek çok zıt görüş bulunsa da, araştırmacıların çoğu hipnozun; deneklere hipnotize olacaklarının söylendiği ve ardından deneklerin verilen talimatlar doğrultusunda hareket ettikleri bir etkilenme süreci olduğu konusunda hemfikirdir. Bu talimatlar, hipnoz araştırmalarında kullanılan değişik görevleri içerir; kolunu aşağı indirmek, Tarzan gibi bağırmak ya da koridorlarda bir aşağı bir yukarı koşup “Kaçın, düşmanlar geliyor!" diye bağırmak gibi.
Modern hipnoz değişik şekillerde, 200 yıldan fazla bir süredir kullanılır. Ancak hala insanlara çok karmaşık ve gizemli gelir ve çoğu zaman yanlış anlaşılır. Hipnozun faydalı kullanımları da vardır. Örneğin pek çok insan, diş tedavilerini hipnoz altında, ağrı kesici kullanmadan yaptırır. Polis sorgularında tanıkların suç ayrıntılarını hatırlamaları için bazen hipnoz kullanılır. Psikanalitik yaklaşımı benimseyen terapistler de hastalarının sorunlarının üstesinden gelmek için, hipnoz aracılığıyla
bilinçaltı malzemeye ulaşmaya çalışır. Yaygın olarak kullanılmasına rağmen, psikologlar hala hipnoz konusunda bazı görüş ayrılıklarına sahiptirler. Sıradaki bölümde bu konudaki farklı görüşlere göz atıp hipnoza yatkınlık konusundaki bireysel farklılıkları inceleyeceğiz.
Hipnoz Nedir?
Hipnozun ne olduğuna dair çok sayıda görüş vardır. Hipnoz üzerine bu farklı görüşler zıt kutuplar olarak sınıflansa da, hipnoz araştırmacıları yakın zamanda bu görüşleri tek bir çizgi içinde ele almışlardır (Kirsch &Lynn, 1995). Bu çizginin bir ucunda, hipnozu Freud’un açıkladığı şekilde açıklayan psikologları görürüz. Bu psikologlar hipnozla, insan beyninin başka türlü ulaşılması çok zor yönlerini keşfedeceklerine inanırlar. Bu kuramcılardan bazıları, hipnoz altındakilerin transa geçtiklerini ve uyku gibi farklı bir bilinç düzeyi yaşadıklarını söyler. Sürekliliğin diğer ucunda ise hipnozlu kişilerin değiştirilmiş bir bilinç düzeyinde olduğunu reddeden kuramcılar vardır. Bu kişiler, hipnozun gizemli bir olgu olmadığını, insanların hipnoz altındayken yaptığı tuhaflıkların basit psikolojik süreçlerle açıklanabileceğini söyler. Hipnoz uygulayıcılarının ve araştırmacılarının çoğu, bu iki görüş arasında bir yerde durmaktadır. Hipnozun psikanalitik ve sosyobilişsel tanımlarının ikisinin de doğru olması ve her birinin hipnozun farklı boyutlarını açıklaması mümkündür (Kihlstrom, 1998b). Ancak biz bu tartışmadaki iki farklı görüşü de derinlemesine ele alacağız. Bir tarafta psikanalist kuram tarafından yapılmış açıklamaları, diğer taraftan bilişsel ve toplumsal süreçlerin önemini açıklayan kuramları inceleyeceğiz.
“Aşık olmakla hipnozda olmak birbirine oldukça benzer. İkisinde de boyun eğme ve söylenene uyma söz konusudur. Ayrıca sevilenin eleştirilmemesi gibi hipnozcu da eleştirilmez ”
SIGMUND FREUD
Psikanaliz Etkisindeki Kuramlar: Freud hipnozu, hipnoz altındaki kişinin bilinçaltının kapısını açan anahtar olarak görmüştü. Hipnoz sürecinde bilinçaltının oluşturduğu engeller ortadan kalkıyor ve çok önemli bilinçaltı malzemeye ulaşılabiliyordu. Psikanalitik terapistlerin çoğu hipnozu bu şekilde kullanmaya devam eder (Fromm & Nash, 1997). Örneğin Milton Erickson (1967), bilinci şaşırtacak ve oyalayacak teknikler geliştirerek bilinçaltıyla doğrudan temas kurmayı hedeflemiştir. Bir grup psikolog da benliğin hipnoz sırasında yeni bir alt sistem oluşturduğunu öne sürmüştür (Gill & Brenman, 1967). Bu kurama göre benlik, hipnoz sırasında su yüzüne çıkan bilinç dışı malzemenin saklandığı bir çeşit cep oluşturuyordu. Benlik hipnoz sırasında bu bilgi cebini denetliyor ama hipnoz sona erdiğinde bilincin dışına itiyordu.
Son zamanlarda hipnoza getirilmiş, yine psikanaliz etkisindeki bir yaklaşım da yeni çözüşme kuramıdır (Hilgard, 1973, 1992, 1994). Bu açıklamaya göre, derin hipnoz altındaki insanların bilinci bölünür. Bilincin bir kısmı değişikliğe uğrarken, diğer kısım hipnoz esnasında ne olduğunun hala farkındadır. Bu ikinci kısmın, durumu denetleyen "gizli bir gözlemci” gibi hareket ettiği söylenir. Bilincin hipnoz altındaki kısmı bu gözlemciden habersizdir.
Yeni çözüşme kuramının destekçileri, gizli gözlemcinin nasıl çalıştığını göstermek için acı yitirimi deneylerini kullanır. Bir araştırmada, hipnoza yatkın deneklere hiç acı çekmeyecekleri söylenmiştir (Hilgard, 1977). Daha sonra kollarını birkaç saniye boyunca buz gibi soğuk suyun içinde tutmaları istenmiştir. Aynı denekler hipnoz altında değilken suya değer değmez kollarını geri çekmiş, hipnoz altındayken ise hiç bir acı göstergesi olmadan soğuk suya dayanmışlardır.
Ancak hipnoz altında acıya katlanabilme yeteneği daha önceleri de kanıtlanmıştır. Bu deneyde araştırmacının eklediği yenilik, deneklerin otomatik yazına ya da otomatik konuşma aracılığıyla deneyimlerini aktarmalarıdır. Araştırmacı, bir kollarını suda tutup diğer koluyla yazı yazan deneklerin bu deneyimi oldukça acı verici bulduklarını belirtmiştir. Yeni çözüşme kuramını savunanlar bu sonucu, bilincin hipnoz altındayken ikiye bölündüğünün kanıtı olarak yorumlarlar. Hipnoz altındaki bölüm acıyı inkar eder, gizli gözlemci ise ne olup bittiğinin farkına varır.
Sosyobilişsel Hipnoz Kuramları: Hipnoz alanını uzun süre egemenliği altına almış psikanalitik kuramlara tepki olarak bazı psikologlar, deneklerin hipnoz altındayken farklı bir bilinç düzeyine geçtikleri iddialarına karşı çıkmışlardır (Barber, 1969; Sarbin, 1950). insanların hipnozsuzken yapamayacağı şeyleri, hipnoz altındayken de yapamayacağını söylemişlerdir. Örneğin, hipnoz altında değil ama gevşemiş bir durumdayken, kollarına bir yük bindiğini hayal eden insanların kollarında bir ağırlık hissedeceklerini öne sürmüşlerdir.
Peki, bu şüpheci psikologlar insanların hipnoz altındayken yaptığı sıradışı şeylere nasıl bir açıklama getirir? Çoğu, hipnoz olgusunu açıklarken, beklenti, güdülenme ve dikkatini yoğunlaştırma gibi kavramları kullanır (Barber, 1999; Coe Sarbin, 1991; Kirsch, 2000; Lyrın Sherman, 2000; Spanos, 1991). Örneğin, ben bazen sınıfımdaki öğrencilerimden ayağa kalkmalarını ve kendi etraflarında dönmelerini isterim. Bunu her yaptığımda, öğrencilerim dediğimi yapar. Neden kendi etraflarında döndüklerini sorduğumda ise ben istediğim için yaptıklarını söylerler. Şu ana kadar hiçbiri hipnotize olduğu için döndüğünü söylemedi. Ancak, hipnoz altındaki deneklerin ayağa kalkıp bir topaç gibi dönmelerini izleyen çoğu insan, deneklerin hipnoz olduğu için döndüklerini düşünür. Bu iki durum arasındaki fark nedir? Hipnozcu bazı sihirli sözler söyleyip insanları transa mı sokar? Sosyobilişsel kuramcılar, hipnoz altında olan ve olmayan insanların ayağa kalkıp dönmeye başlamalarını aynı nedene bağlarlar: Çünkü öyle yapmaları istenmiştir.
Bu kuramcılar, “gizli gözlemci” gösterilerini de eleştirirler (Spanos & Katsanis, 1989; Stava & Jaffa, 1988). Bu deneylerde, hipnoza çok kolay yanıt veren insanlara, “gizli gözlemcinin” acıyı hissedeceğinin söylendiğini, bu nedenle bu kişilerin umdukları acıyı hissettiklerini belirtirler. Bir araştırmada, deneklere gizli gözlemcinin daha az acı çekeceği söylendiğinde, gizli gözlemciler gerçekten de daha az acı çektiklerini bildirmişlerdir (Spanos & Hewitt, 1980).
Sosyobilişsel kuramcılar, psikanalitik görüşün bazen bir kısır döngüye dönüştüğünü belirtir. Hipnoz deneklerinin neden etrafta koşuşturup tavuk gibi gıdakladıklarını sorduğumuzda yanıt, “çünkü hipnoz altındalar” olacaktır. Bu insanların hipnozda olduklarını nereden anladığımızı sorduğumuzda ise, etrafta koşuşturup tavuk gibi gıdaklamaları gösterilecektir. Bu noktada kavram, içinden çıkılmaz bir hale gelir ve olguyu açıklamakta yetersiz kalır.
Hangi tarafın görüşü doğrudur? Psikanalitik terapistlerinin çoğu, hipnoz davranışını bilinç durumunun değişmesi olarak açıklasa da, son zamanlarda araştırmacılar, hipnotik trans kavramının hipnozdaki deneklerin davranışlarını açıklamakta yetersiz kaldığı konusunda büyük oranda uzlaşmışlardır (Kirsch, 2000; Kirsch & Lynn, 1998). Psikanalitik kuramcılar, hipnoz altında gösterilen, acı yitirimi ve sağırlık gibi sıra dışı hareketlere dikkat çekse de, sosyobilişsel kuramcılar aynı olgunun hipnoz olmadan da gösterildiğini belirtir ve deneklerin betimlemelerinin doğruluğuna şüpheyle yaklaşır. Örneğin, hipnozla daha erken yaşlara geri dönen denekler, o yaşlardaki hallerinin sadece kötü bir canlandırmasını yaparlar (Nash, 1987). Sosyobilişsel kuramcıların, hipnoz altında gösterilen sıra dışı davranışları neden gerçek dışı bulduklarına verilecek bir yanıt, aşağıda anlatılan hipnoz sonrası bellek kaybıdır.
Hipnoz Sonrası Bellek Kaybı: Hipnoz deneklerine çoğunlukla, hipnozdan sonra kendilerine aksi belirtilmediği takdirde, ne olduğunu hatırlamayacakları söylenir. Gerçekten de bu insanların çoğu, izin verilene kadar hiçbir şey hatırlamaz. Hipnoz sonrası bellek kaybı romancıların ve senaryo yazarlarının da dikkatinden kaçmamıştır; yarattıkları karakterler bazen kötü niyetli bir hipnozcunun etkisi altındayken birçok kötülük yaparlar. Hipnozun bu şekilde kullanıldığına ilişkin kanıt olmasa da bazı insanlar hipnozdayken yaptıklarını unuturlar. Neden?
Psikanaliz kuramcıları, bu deneyimi bilinçaltına bastırdığımızı ya da bilincin ulaşamayacağı bir yerde sakladığımızı öne sürer. Örneğin, bazı psikologlar hipnotik deneyime ait bilgilerin hipnoz sırasında benlik tarafından oluşturulan cep türü bir yerde saklandığını söylemiştir (Gill & Brenman, 1967). Bu bilgiye ulaşmak, benlik izin vermediği sürece mümkün değildir. Ancak sosyobilişsel kuramcılar, hipnoz deneklerinden bu deneyimi hatırlamamaları beklendiği için, deneklerin de hatırlamak için bir çaba göstermediklerini söyler ( Coe, 1989; Sarbin & Coe, 1979; Spanos, Radtke, & Dubreuil, 1982). Bu araştırmacılar, uygun koşullar sağlandığında insanların hatırlama çabası göstereceklerini belirtir. Örneğin, eğer deneklere hipnozdayken ne olduğunu hatırlamaları durumunda bin dolar verileceği söylense, hipnoz sonrası bellek kaybı acaba ne kadar uzun sürebilir?
Bir grup araştırmacı bu olasılığı ölçmenin daha ucuz bir yolunu bulmuştur (Howard & Coe, 1980; Schuyler & Coe, 1981). Hipnoza yatkınlığı yüksek denekler yeryüzü hareketlerini ölçen bir makineye bağlanmış, deneklere bu makinenin yalan makinesi kadar hassas olduğu ve aynı mantıkla çalıştığı söylenmiştir. Bu makinenin kişinin bildiği bir şeyi söyleyip söylemediğini anladığı belirtilmiştir. Elbette ki makinenin bu tip işlevleri yoktur, ancak deneklerin buna inanması sağlanmıştır. Hipnozda hiçbir şey hatırlamayacakları söylendiği halde, “yalan makinesine” bağlanmış denekler, kontrol grubundaki deneklere göre daha fazla şey hatırlamıştır. Belli ki hatırlayabildikleri bir bilgiyi sakladıkları an, yakalanmaktan çekinmişlerdi. Deneklerin hipnoz sonrası bellek kaybını aşmak için diğer yöntemler de denenmiş ve unutulan bilginin psikanalist kuramcıların sandığından çok daha kolay hatırlanabildiği ortaya konmuştur (Coe & Sluis, 1989).
Bu araştırmalar, psikanalitik bakış açısından etkilenmiş hipnoz kuramlarına karşı çıksa da hipnozun yararlılığını ve deneklerin dürüstlüğünü reddetmez. Çok az insan deneklerin hipnozcuyu kandırdığını düşünür. Bu insanlar sadece normal sosyopsikolojik etkiler altında hareket ederler. Öğrenciler nasıl, bir öğrencinin okulda davranması gerektiği şekilde davranıyorsa, denekler de hipnoz altındayken davranmaları gerektiğine inandıkları şekilde hareket ederler.
Hipnoza Yatkınlık
Herkes hipnoza aynı şekilde tepki göstermez. Bazıları Frank Sinatra gibi şarkı söyler, kollarını buz gibi suya sokar ya da gerçekte ortada olmayan nesneleri gördüğünü söyler. Bazıları ise gözlerini kapatır ama ne kadar istese de hipnoza giremez. İnsanların çoğu bu ikisinin arasında bir yerdedir. Bir hipnoz gösterisinden sonra öğrencilerimin bana sorduğu ilk sorulardan biri de neden bazı insanlar hipnoza bu kadar yatkınken diğerlerinin yatkın olmadığıdır. İyi bir hipnozcu nasıl olmalıdır? Kimler hipnoza daha yatkındır?
Hipnozcular bunu kendi başarılarıymış gibi düşünse de araştırmalar hipnoza yatkınlığın deneğe bağlı olduğunu göstermiştir. Hipnozcular arasındaki fark, sahip oldukları gösteri yeteneğinde olabilir (Meeker & Barber, 1971). Hipnoza yatkın kişiler, hipnozcu olarak algıladıkları herkese yanıt verebilirler. Hatta çoğu zaman, hipnoz yöntemini standartlaştırmak için araştırmacılar hipnoz konuşmalarını kasete kaydeder. Asistanlar hipnozu kasetten verdiklerinde, deneklerin hipnoza yanıt vermelerinde bir azalma gözlenmez. Deneyimsiz hipnozcular, denekler bazen hipnoza yanıt vermediğinde hayal kırıklığına uğrar ve bir yerde hata yaptıklarını düşünür. Eğer verdikleri şey zeka testi olsaydı, denekler düşük puan aldığında kendilerini suçlamazlardı. Ancak iyi hipnozcu ve kötü hipnozcu ayrımı nedense yaygın olarak kabul görmektedir.
Hipnozcular, özellikle deneyin başında hipnoza şüpheyle bakanlar varsa, yatkınlığı arttırmak için bazı teknikler kullanabilirler (Lynn ve diğerleri, 1991). İnsanlar durumun hipnoz olarak tanımlandığı, işbirliğinin ve güvenin sağlandığı durumlarda hipnoza daha yatkın olur. Ancak hipnozcuların çoğunun bu teknikleri sıkça kullanmasına rağmen, yine de deneklerin yatkınlıklarında büyük farklara rastlanır. Hipnoza yatkınlığın, oldukça sabit bir kişilik özelliği olduğu bulgulanmıştır, bu da hipnozun daha çok denekten kaynaklanan bir değişken olduğunu kanıtlar. Bir hipnozcuyla kolaylıkla hipnoza girebilen bir kişi, büyük olasılıkla diğer hipnozcuyla da bir zorluk yaşamayacaktır. Ayrıca, bugün hipnoza ne derece yatkın olduğunuz, gelecekte de ne derece yatkın olacağınıza dönük güçlü bir göstergedir (Spanos, Liddy, Baxter, & Burgess, 1994). Bir grup araştırmacı, 25 yıl arayla ölçülen hipnoza yatkınlık değerleri arasında 0.71 oranında bir korelasyon bulmuştur (Piccione, Hilgard, & Zimbardo, 1989). O halde sorumuzu şöyle sorabiliriz: Ne tip insanlar hipnoza daha yatkındır?
Bu alanda yapılan ilk araştırmalar, hipnoza yatkınlıkla korelasyon gösteren kişilik özelliği ölçümlerini incelemiştir. Araştırmacılar, hipnoza en yatkın deneklerin; heyecan arama, hayal gücü ve zeka gibi ölçümlerde yüksek; tutuculuk, bağımsızlık, dışa dönüklük ve benzeri ölçümlerde düşük puan alan kişiler olduklarını öngörmüşlerdir. Ancak bu ölçümlerle hipnoz yatkınlığı arasında çok az korelasyon bulunmuş, sonuçlar tutarlı bir şekilde doğrulanamamıştır. (Kihlstrom, 1985; Kirsch & Council, 1992). Bir kişinin hipnoza yatkınlığını güvenilir bir biçimde kestiren hiçbir ölçüm bulunamamıştır. Freud bile hangi hastalarının hipnoza yatkın olduğunu önceden belirleyememiştir. Sadece, nevrotiklerin çok zor hipnoz olduklarını, akıl hastalarının ise kesinlikle yatkın olmadıklarım belirtmiştir (1905/1960, s.294-295).
Ancak sonraları yapılan araştırmalar, nevroz ya da akıl hastalığından başka, birkaç kişilik değişkenini daha tanımlamıştır. Önceki araştırmaların başarılı olamama nedeni, araştırmacıların doğrudan hipnoz deneyimiyle bağlantılı özellikleri ölçmeye çalışmaları olarak görülmüştür. Örneğin, kişinin kendini bir role kaptırması hipnoza yatkınlıkla ilişkilidir (Sarbin & Coe, 1972). Tiyatro öğrencilerinin diğer öğrencilere göre hipnoza daha yatkın olmalarının nedeni de büyük olasılıkla budur (Coe & Sarbin, 1991).
Kişilik özellikleriyle hipnoza yatkınlığı kestirmeye çalışanlar, emilim özelliği üzerinde de durmuştur (Tellegen & Atkinson, 1974). Emilim ölçümlerinde yüksek puan alan kişiler duyumsal ve düşsel deneyimler yaşamaya yatkındır. Yeni deneyimlere açık, fantezi ve hayal kurmaya eğilimlidir (Roche & McConkey, 1990). Emilim ölçümlerinde yüksek puan alan kişilerin hipnoza daha yatkın olduğunu bulgulayan pek çok araştırma yapılmıştır (Glisky, Tataryn, Tobias, Kihlstrom, & McConkey, 1991; Nadon, Hoyt, Register, & Kihlstrom, 1991). Eğer siz de bir kitaba ya da filme kendinizi çok kolay kaptıran ve kendisini çevresinden soyutlayabilen bir insansanız, büyük olasılıkla hipnoza yatkınsınızdır.
Bundan başka hipnoz yatkınlığını etkileyen üç değişken daha vardır: tutum, güdülenme ve beklenti (Barber, 1999). Hipnoza karşı olumlu bir tutum geliştirmiş insanlar, kuşkuyla yaklaşanlara göre hipnoza daha yatkındır. Ayrıca, hipnoza girmeye güdülenmiş insanların da yatkınlığı artmaktadır. Buna ek olarak, hipnoz sürecine dönük beklentileri de kişilerin yatkınlığını etkiler (Braffman & Kirsch, 1999; Kirsch, Silva, Comey, & Reed, 1995). Bir araştırmada, deneklere hipnoz talimatlarına uymanın zor olduğu söylenmiş, daha sonra bu deneklerin yatkınlığı ölçülmüş ve talimatlara uymanın 'kolay olduğu söylenen deneklere göre yatkınlıklarının düştüğü gözlenmiştir (Barber & Calverley, 1964). Benzer şekilde, hipnoza yatkın bir deneği izleyen öğrenciler, hipnoza yatkın olmayan bir deneği izleyen öğrencilere göre hipnoza daha kolay yanıt vermişlerdir (Klinger, 1970). Kısacası, insanlar hipnozdayken, davranmaları gerektiğini düşündükleri şekilde tepki gösterir. Bu yüzden hipnoz altındaki insanların tuhaf davrandığını gören kişiler, kendileri hipnoz için sahneye çıktıklarında da tuhaf davranışlar gösterebilir. Araştırmacının, beklentileri değiştirerek hipnoza yatkınlığı etkileyip etkileyemeyeceği de ayrı bir sorudur. Hipnoza yatkınlık oldukça sabit bir kişilik özelliği olsa da, insanları hipnoza duyarlı olacak şekilde eğitmek mümkün müdür?
Kişilik özellikleri ve bir duruma yoğunlaşabilme yeteneği kolay kolay değişmez. Ancak kişilerin tutumları, beklentileri ve güdülenmeleri değişebilir. Bazı araştırmalar eğitimle, hipnoza yatkın olmayan insanların yatkınlıklarının artabildiğini gösterir (Gfeller, Lyrın, & Pribble, 1987; Gorassini & Spanos, 1986; Spanos, Burgess, Roncon, Wallace-Capretta, & Cross, 1993; Spanos, Robertson, Menary, Brett, & Smith, 1987). Bu araştırmaların her birinde, deneye yatkın olmayan kişiler bir eğitim sürecine katılmıştır. Bu eğitim, hipnoza karşı olumlu bir tutum geliştirilmesi ve kişinin hipnozdan beklentilerinin değiştirilmesi, pasif dinleyicilikten aktif katılımcılığa geçilmesi gibi konuları kapsamıştır. Bir araştırma, bu eğitime katılan kişilerin hipnoza yatkınlıklarının, eğitimden bir yıl sonra bile yükselmiş olduğunu göstermiştir (Gorassini, Sowerby, Creighton, & Fry, 1991). Kısacası, eğer hipnoza yatkınlığınız düşükse, hipnoz deneyimini iyileştirmek için yapabileceğiniz şeyler vardır. Ancak ne derece yatkın olacağınız yine de duruma yoğunlaşabilme yeteneğinizle bağlantılıdır.