Günümüzdeki empati tanımına, zaman içindeki pek çok değişiklik sonucunda
ulaşılmıştır. “Empati” teriminin iki atası vardır; Almanca’daki “einfühlung”
ve Eski Yunanca’daki “empatheia” terimleridir. 1897 yılında Lipps,
einfühlung’u şöyle tanımlamaktaydı: Bir insanın, kendisini karşısındaki bir
nesneye örneğin bir sanat eserine yansıtması, kendini onun yerinde
hissetmesi ve bu yolla o nesneyi kendi içine alarak (absorbe ederek/
özümseyerek) anlaması sürecine einfühlung adı verilir (Barret-Lennard, 1981
ve Wispe,1986). Burada tanımlandığı şekliyle bir insanın karşısındaki bir
nesneyi algılamasında ortaya çıkmaktadır. Lipps 1897 den sonraki
çalışmalarında, nesnelerin yanı sıra insanların algılanması sırasında
einfühlung’un ortaya çıkabileceğinden söz etmiştir. 1903 yılında yayınlanan
bir makalesinde Lipps, bir insan için üç bilgiden söz eder, bunlar;
a) nesnelere ilişkin
b) kişinin kendisine ilişkin
c) diğer insanlara ilişkin bilgilerdir.
Üçüncü tür bilgiyi elde etmenin yolu ise einfühlung’dan yararlanmaktır. Bu
yolla insanlar, karşısındakilerin iç dünyalarına nüfuz etme, onları tanıma
şansına sahip olurlar.
1909 yılında Tichener, einfühlung terimini, Eski Yunanca’daki “empathei”
teriminden yararlanarak İngilizce’ye “empathy” olarak tercüme etti. Böylece
empatinin psikoloji ve psikiyatri literatüründeki serüveni başlamış oldu.
Batson’nun ve arkadaşlarının da belirttiği gibi, ilgili yayınları
incelediğimizde, empatiye ilişkin tanımların, yıllar boyunca üç temel
aşamadan geçtiğini görmekteyiz. Bu aşamaları şöyle sıralayabiliriz:
Başlangıçtan 1950’lerin sonuna kadar, empati, bilişsel bir kavram olarak ele
alınmış, “empati ölçümü” adı altında daha çok kişilerin birbirlerinin
kişilik özelliklerini nasıl algıladıkları ölçülmüştür. 1960’lı yıllarda ise
empatinin bilimsel boyutunun yanı sıra duygusal boyutu da vurgulanmıştır; bu
yıllarda, bir kişinin karşısındaki kişi gibi hissetmesi , empati kabul
edilmiştir. 1970’lerde ise üçüncü aşamaya geçilmiştir. Bu dönemde empati,
1960’lara oranla daha dar anlamda kullanılmaya başlanmış, bir kişinin belli
bir duygusunu anlamaya ve durumu ona iletmeye “empati” adı verilmiştir.
EMPATİNİN TANIMI
Bugün empatiyi özetle şöyle tanımlıyoruz:
Bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun
bakış açısıyla bakması, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak
anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecine “empati”adı verilir.
Yukarıdaki empati tanımı üç ögeden oluşmaktadır. Kişinin empati kurabilmesi
için gerekli olan bu ögeleri şöyle sıralayabiliriz:
1. Empati kuracak kişi, kendisini karşısındakinin yerine koymalı, olaylara
onun bakış açısıyla bakmalıdır.Başka bir söyleyişle, empati kurmak isteyen
kişinin, karşısındaki kişinin fenomolojik alanına girmesi gereklidir.
Fenomolojik alan, psikolojideki fenomolojik yaklaşıma göre her insanın
fenomolojik alanı vardır. Her insan gerek kendisini, gerekse çevresini,
kendine özgü bir biçimde algılar;bu algısal yaşantı özneldir (subjektiftir);
kişiye özgüdür.Yani her insan dünyaya, kendine özgü bir bakış tarzıyla
bakar.Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış tarzıyla
bakmalı, olayları onun gibi algılamaya ve yaşamaya çalışmalıyız.
Bunu gerçekleştirmek için de empati kurmak istediğimiz kişinin rolüne
girmeli,onun yerine geçerek adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden
bakmalıyız. Bir kızılderili atasözü “Bir insanı anlamak istiyorsan , gökte
üç ay eskiyene kadar onun ayakkabılarıyla dolaşmalısın” der. Karşımızdaki
kişinin rolüne girerek empati kurduğumuzda, o kişinin rolünde kısa bir süre
kalmalı, daha sonra bu rolden çıkarak kendi yerimize geçebilmeliyiz. Aksi
halde empati kurmuş sayılmayız.Karşımızdaki ile özdeşim kurmak (ona
benzemek) veya ona sempati duymak, empatiden farklı şeylerdir.
2. Empati kurmuş sayılmamız için, karşımızdaki kişinin duygularını ve
düşüncelerini doğru olarak anlamamız gereklidir. Empatiyi tanımlarken bu
noktayı vurguladığımızda, empatinin iki temel bileşeninden söz etmiş
oluyoruz. Bunlar empatinin bilişsel ve duygusal bileşenleridir.
Karşımızdakinin rolüne girerek onun ne düşündüğünü anlamamız, bilişsel
nitelikli bir etkinliktir
3. Empati tanımındaki son öge ise, empati kuran kişinin zihninde oluşan
empatik anlayışın, karşıdaki kişiye iletilmesi davranışıdır. Karşımızdaki
kişinin duyguları ve düşüncelerini tam olarak anlasak bile, eğer
anladığımızı ona ifade edemezsek empati kurma sürecini tamamlamış
sayılmayız.
Araştırmacılar, insanların zihinlerinde kurdukları empatiyle, karşılarındaki
kişiye ilet- tikleri empati arasında farklılık bulunduğunu belirtmektedirler
(Lonnatti, 1975; Barrett-Lennard, 1981; Jackson, 1987)
Bu farkın özellikle çocuklarda daha da belirgin olması söz
konusudur.Borke’ye (1971) göre çocuklar, karşılarındaki kişinin duygularını
ve düşünceleri doğru olarak anlasalar bile, bu durumu iletmekte başarılı
olmayabilirler. Çocuklar gibi biz yetişkinler de zaman zaman,
karşımızdakilerin duygularını ve düşüncelerini doğru anlasak bile, doğru
empatik tepki vermekte, yani içimizdekini ifade de güçlük çekebiliriz.
Örneğin bir dostumuz üzülmektedir. Kendimizi onun yerine koyup neler
yaşamakta olduğunu anlarız. Onun duygularını içimizde hissederiz. Sıra, bu
durumu ona ifade etmeye geldiğinde ise, hiç bir şey yokmuş gibi gülümseyerek
“takma kafanı” diyebiliriz. Eğer böyle yaparsak, yüzümüzdeki ifadeyle ve
söylediğimiz sözle içimizdeki duygular arasında çelişki var demektir. Böyle
yaptığımızda doğru empati kurmuş fakat karşıdakine yeterince iletmemiş
oluruz.
Karşımızdaki insanlara empatik tepki vermenin başlıca iki yolu vardır:
Yüzümüzü / bedenimizi kullanarak onu anladığımızı ifade etmek ve sözlü
olarak onu anladığımızı ifade etmek ve sözlü olarak onu anladığımızı ifade
etmek. Empatik tepki vermenin en etkili yolu, her halde bu ikisini birlikte
kullanmaktır. Bir sıkıntımız olduğunda, bizimle konuşan kişi dostça bir
gülümsemeyle kolumuza dokunup sıkıntımızı sözelleştirirse, örneğin “son
günlerde çok bunalmışsın” derse rahatladığımızı hissedebiliriz (Dökmen,2001)
Özellikle çocukla ilgili bir sorun veya durumu çocukla birlikte
değerlendirirken, olaya, çocuğun bakış açısını anlamaya çalışarak yaklaşmak
için, fiziksel yaklaşıma da dikkat etmek gerekir. Bunun için de çocukla
konuşurken aynı hizada olmaya dikkat etmelidir. Çocukla konuşurken onunla
aynı hizaya gelmek için eğilmek, çocuğu kucağa almak veya çocuğu bir masa,
koltuk vb. oturtmak gerekir. Bu da boy farkını ortadan kaldırarak, göz göze
konuşmak ve çevreye çocuğun bakış açısıyla bakmaya çalışmanın bir yoludur
(Navaro,1990).
İçinizdeki çocuğa seslenin, onu oradaki uykusundan uyandırın. Kendi çocukluk
yıllarınıza dönün. Neler hissettiğinizi neler yaşadığınızı düşünün. Çocuğu
anlamak daha kolaylaşacaktır. Çocuğunuz kendisini sizin yerinize koyamaz.
Çünkü o sizin yaşadıklarınızı henüz yaşamadı (Dodson,1997).
Empati, küçük bir tohumun olabileceğinden güzel bir çiçeğe dönüşmesini
sağlayan verimli bir toprak gibidir. Toprak sadece tohumun çiçek olmasını
sağlar.Tohumun büyümesini kapasiteye bırakır ama, bu kapasite tamamen
tohumun içindedir.Empati ,bu toprak gibidir. Çocuğun kendi potansiyelini
gerçekleştirmesini sağlar (Güngör,1999) Bunun aksine çevre tarafından
görülmeyen duyguları davranışları onaylanmayan bir başka deyişle empatik
olarak geri yansıtılmayan çocuk büyük bir terör yaşar. Bu şiddetli duygu onu
insanlıktan uzaklaştırır (Kohut). Onları güvensiz, pasif veya aşırı şımarık,
bencil bir kişilik geliştirmeye yöneltir.
Çocukta empati duygusunun gelişmesinin en rahat ve uygun ortamı drama
çalışmalarıdır. Değişik rolleri alan, farklı kişiliklere bürünen çocuk
kendini ve çevresini daha kolay tanır.
Başka insanların durum ve davranışlarını anlayışla karşılar.Böylece
çevresiyle daha rahat empati kurabilir.
EMPATİNİN KURAMSAL AÇIKLAMASI
Ben-Merkezcilik (Ego-Santrizm) ve Empati:
Ben-merkezcilik ve empatik anlayış birbiriyle bağdaşmaz. Empati kurabilmek
yani başkalarının rolüne girebilmek için ön şartın, ben-merkezcilikten
kurtulmak olduğunu söyleyebiliriz.
Ben-merkezcilik kavramı Piaget (1926) tarafından ortaya atılmıştır.
Çocukların düşüncede ve dil kullanımında ben-merkezci olduklarını savunan
Piaget, özellikle zihinsel gelişim dönemlerinden birisi olan işlem öncesi
dönemdeki çocukların ben-merkezci düşünceleri ve davranışlarıyla ilgili
çığır açan çalışmalar yapmıştır.
Konuyla ilgilenen bütün araştırmacılar empati kurmada ben-merkezci
davranıştan uzaklaşmanın önemini vurgularlar. Bu arada bazı araştırmacılar
–örneğin Ford, 1979 empatiyi, “ben-merkezcilikten uzak davranış” olarak
tanımlamaktadırlar. Ford’a göre üç tür ben-merkezcilik vardır; bunları şöyle
sıralayabiliriz;
a) Görsel / uzaysal ben-merkezcilik
b) Bilişsel ben-merkezcilik
c) Duygusal ben merkezcilik
Söz konusu ben-merkezcilik türlerine sahip olanlar, nesnelere ve başka
insanlara ilişkin gerçekleri fark etmede, diğer insanların rolüne girmede
güçlük çekerler. Böyle olunca da diğer insanların bakış açılarına,neler
düşündüklerini ve hissettiklerini anlayamazlar.
Kurdek ve Rodgon (1975) üç tür perspektif alma tanımlamışlardır. Bunlar,
a) Algısal perspektif-alma (diğer kişinin bakış açısını fark etme)
b) Bilişsel perspektif-alma (diğer kişinin ne düşündüğünü fark etme)
c) Duygusal perspektif-alma (diğer kişinin yaşamakta olduğu duyguların neler
olduğunu fark etme)
Kurdek ve Rodgan’a (1975) göre; algısal, bilişsel ve duygusal açıdan
karşılarındaki insanın perspektifini alamayanlar, ben-merkezci davranmış
olurlar dolayısıyla da onlarla empati kuramazlar.
Ben-Merkezciliğin Ölçülmesi:
Kişilerin algısal perspektif alma becerileri ölçülmek istendiğinde iki
yaklaşıma başvurulur:
1. Deneklere “perspektif problemleri” sunmak,
2. Rotasyon problemleri sunmak.
Perspektif problemlerinde denekten,belli bir duruma (örneğin bir mekana)
farklı bir pozisyondan bakacak olsa neler göreceğini söylemesi istenir.
Rotasyon probleminde ise denekten, belli bir nesnenin döndürülmesi halinde
nasıl görüleceğini tahmin etmesi istenir.
Günlük yaşamdaki kişiler arası iletişimlerde, algısal, bilişsel yada
duygusal açıdan ben-merkezci davrandığımızda, çevremizdeki insanlarla sıcak
ilişkiler kuramamanın yanı sıra, bir takım iletişim çatışmalarına da yol
açabiliriz.
Empati Kurma ve Yardım Etme Davranışı:
Yapılan araştırmalara göre, yardıma ihtiyacı olan (zor durumda bulunan )
kişilere bu kişilerle empati kuranlar, kurmayanlara oranla daha fazla
yardımda bulunmaktadırlar (Thakkar ve Kanekar, 1989).Bu sonuç, başkalarıyla
empati kuranların onlara yardım etme ihtimallerinin arttığını
göstermektedir. Empati kurmanın yardım davranışına nasıl dönüştüğü konusunda
başlıca iki kuramsal açıklama vardır:
1. Sıkıntı içinde bulunan kişi ile empati kuran kişi, karşısındakinin
durumunu anladığı için sıkıntı duyar ve bu sıkıntıyı gidermek yani kendisini
rahatlatmak için o kişiye yardımda bulunur.
2. Sıkıntıda bulunan kişi ile empati kurarak onun durumundan haberdar olan
kişi, diğergam bir davranışta bulunarak, sıkıntıdaki kişiyi rahatlatmak
amacıyla ona yardım eder.
Yukarıdaki açıklamalardan birincisine göre, yardım davranışının temelinde
egoist bir güdü, ikincisine göre ise diğergam (altruistic) bir güdü
bulunmaktadır(Batson ve diğerleri 1983, Smith ve diğerleri 1989, Batson
1990)
Empatik yardım davranışının temelinde her iki güdü birlikte yer almaktadır.
Bunlardan birincisi ruh sağlığımızı korumaya, ikincisi ise yardım
konusundaki toplumsal değerleri sürdürmeye yarıyor olabilir.
Bütün yardım davranışları kişiler arası ilişkilerimizi olumlu yönde etkileme
gücüne sahiptir. Fedakarlık seferberliğine varmadığı sürece her yardım,
kişiler arasındaki bağları güçlendirir.
GÜNLÜK YAŞAMDA EMPATİNİN ÖNEMİ
İnsanlar, kendileriyle empati kurulduğunda, anlaşıldıklarını ve kendilerine
önem verildiğini hissederler.Diğer insanlar tarafından anlaşılmak ve önem
verilmek ise, bizi rahatlatır; kendimizi iyi hissederiz.
Empati sadece kendisiyle empati kurulana yararlı olan bir etkinlik değildir.
Empati, empatiyi kuran kişi için de önemlidir. Empati becerileri ve
eğilimleri yüksek olan bu yüzden de diğer insanlara yardım eden kişilerin
çevreleri tarafından sevilme ihtimalleri artar. Bell ve Hall (1954)
yaptıkları araştırmada, liderlik özelliğine sahip kişilerin empati kurma
becerilerinin yüksek olduğunu belirlemişlerdir.
Araştırmalara göre empati kurma becerisi ile işbirliği arasında ilişki
vardır. Empatinin kişiler arası iletişimi kolaylaştırıcı özelliği bilindiği
için, empatik becerilerini artırmak amacıyla çeşitli meslek mensuplarına
empati eğitimi verilmektedir.Örneğin hekimlere, hekim adaylarına,
hemşirelere, ticaretle uğraşanlara, satış elemanlarına, öğretmenlere, sosyal
çalışmacılara, psikiyatristlere, psikologlara, danışmanlara empati kurma
becerilerini artırmak amacıyla eğitim verilmektedir.
Yapılan çeşitli araştırmalarda, çok sayıdaki değişken ile empatik beceri ve
eğilim arasında ilişki bulunmuştur. Bunlardan bazılarını şöyle
sıralayabiliriz:
Bir araştırmada, piyano ve keman çalan gençlerin empatik becerileri ve
kendilerine yönelik saygı düzeyleri müzikle uğraşmayan gençlerinkine oranla
daha yüksek bulunmuştur. Yine benzeri bir araştırmada, kedi köpek gibi evcil
hayvanların beslendiği evlerdeki çocukların empatik becerilerine oranla daha
yüksek bulunmuştur.Bu bulgular kişilerin ilgi alanları ile empatik
becerileri arasında ilişki bulunduğu anlamına gelmektedir.
Araştırmalara göre empatinin, kendini açma, toplumsallaşma, sosyal
duyarlılık ve topluma uyum ile pozitif ilişkisi vardır (Brems,1985). Yani
diğer insanlara kişisel duygu ve düşüncelerini iyi ifade edebilen, topluma
uyumlu ve sosyal duyarlılığı yüksek olan kişiler aynı zamanda empati kurma
becerisine de sahiptirler.
Yine araştırmalara göre kaygı, depresyon, çocukları ihmal ve istismar etme
ve saldırganlık ile empati kurma arasında negatif ilişki vardır (Brems,
1988). Yani çocuklara kötü davranan yada genelde saldırgan olan kişilerin,
çevrelerindeki insanlarla empati kurma ihtimalleri düşüktür.
Araştırmalar suç işleme ile empatik ilgi ve beceri arasında da ilişki
bulunduğunu göstermektedir. Chlopan ve arkadaşlarının çalışmasında (1985)
suç işlemiş kişilerin empatik ilgi ve becerilerinin, suç işlememiş
kişilerinkine oranla daha düşük olduğu belirtilmektedir.Şüphesiz ki empati
kurma becerisinin ilgisinin her zaman sebep, diğer değişkenlerin ise sonuç
olduğunu söyleyemeyiz;örneğin “insanlar empati kurmadıkları için suç işler;
bu yüzden de empati kurma becerisi düşük olanlar potansiyel suçludurlar”
şeklinde bir takım genellemeler yapamayız. Ancak empati ile çeşitli
değişkenler arasında karşılıklı ilişkiler bulunduğunu söyleyebiliriz.
ABD’nde yapılan bir araştırmaya göre, özel yetenekli çocukların öğrenme
özellikleri arasında; duyarlı olma, başkalarıyla empati kurabilme özelliği
de bulunmaktadır. Az önce belirttiğim durum burada da geçerlidir. Kesin bir
genelleme yapamayız.
İnsanlar empati kurabildikleri için topluma uyumlu olabilecekleri gibi,
topluma uyum sağladıkları için de empati kurma becerilerini ve ilgilerini
geliştirmiş olabilirler. Fakat ilişkinin yönü ne olursa olsun, empati ile
çeşitli değişkenler arasında ilişki bulunuyor olması, empatinin günlük
yaşamımızdaki yerini vurgulamaktadır.
AŞAMALI EMPATİ SINIFLAMASI
Dökmen’nin 1988 yılında ortaya koyduğu Aşamalı Empati Sınıflaması’na göre ,
üç temel empati basamağı vardır.Bu basamaklar;Onlar basamağı ,Ben basamağı
,Sen basamağı- dır.Bu basamaktan her birisi de kendi içerisinde “ düşünce”
ve “duygu” olmak üzere iki alt basamaktan oluşmaktadır.
Onlar Basamağı:Bu basamakta tepki veren bir kişi , karşısındaki kişinin
kendisine anlattığı sorun üzerinde düşünmez ; sorun sahibinin duygu ve
düşüncelerine dikkat etmez ; bu soruna ilişkin olarak kendi duygu ve
düşüncelerinde bahsetmez. Sorunu dinleyen kişi , sorun sahibine öyle bir
geribildirim verir ki , bu geri bildirim o ortamda bulunmayan üçüncü
şahısların ( toplumun ) görüşlerini dile getirmektedir. Örneğin , parasını
israf ettiği için yakınan bir kişiye “ ayağını yorgana göre uzat ” dersem ,
Onlar basamağına uygun empatik tepki vermiş olurum .
Ben basamağı : Bu basamakta empatik tepki veren kişi ben–merkezcidir; sorun
sahibini eleştirir , ona akıl verir , kişiyi sorunlarıyla baş başa
bırakır.Örneğin, dinlendiği sorun karşısında “üzüldüm , aynı dert bende de
var ” der ve böylece sorun sahibini sorunuyla yüz-üstü bırakır .
Sen Basamağı :Bu basamakta empatik tepki veren bir kişi , kendisine sorununu
ileten kişinin rolüne girer , olaylara o kişinin bakış açısıyla bakar. Yani
kendisine iletilen sorun karşısında , toplumun yada kendisinin düşüncelerini
dile getiremez , doğrudan doğrudan doğruya karşısındaki kişinin duyguları ve
düşünceleri üzerinde odaklaşarak, o kişinin ne düşündüğünü ve hissettiğini
anlamaya çalışır .
Dökmen , üç temel empati basamağını kapsayacak şekilde on alt basamak
oluşturdu:
1- Senin problemin karşısında başkaları ne düşürür, ne hisseder : Bu
basamakta
empati kurmaya çalışan kişi , birtakım genellemeler yapar , felsefi
görüşlere, atasözlerine başvurabilir .sorunu anlatan kişiyi toplumun değer
yargıları açısından eleştirir .
2- Eleştiri : Dinleyen kişi , sorununu anlatan kişiyi kendi görüşleri
açısından eleştirir , yargılar .
3- Akıl Verme: Karşısındakilere akıl verir , ona ne yapması gerektiğini
söyler.
4- Teşhis : Kendisine anlatılan soruna yada sorunu anlatan kişiye teşhis
koyar; örneğin “sen bunu kendine fazla dert ediyorsun ” der.
5- Bende de var : Kendisine anlatılan sorunun benzerinin kendisinde de
bulunduğunu söyler.
6- Benim duygularım : Dinlediği sorun karşısında kendi duygularını sözle
yada davranışla ifade eder ; örneğin “üzüldüm” yada “sevindim” der.
7- Destekleme : Karşısındakilerin sözlerini tekrarlamadan onu anladığını ,
onu desteklediğini belirtir.
8- Soruna eğilme : Kendisine anlatılan soruna eğilir, sorunu iradeler ,
konuya ilişkin sorular sorar .
9- Tekrarlama : Kendisine anlatılan sorunu , gerektiğinde sorunu anlatan
kişinin kullandığı bazı kelimelere de yer vererek özetler; yani dinlediği
mesajı kaynağına yansıtmış olur.
10-Derin duyguları anlama : Bu basamakta empati kuran kişinin yerine
koyarak,onun açıkça ifade ettiği yada etmediği tüm duygularını fark eder ve
bu durumu ona ifade eder .
Yukarıdaki basamaklardan ;
1. basamak = ONLAR BASAMAĞINA
2. , 3. , 4. , 5. , 6. = BEN BASAMAĞINA
7. , 8. , 9. , 10. , = SEN BASAMAĞINA İLİŞKİNDİR.
EMPATİ İLE ANA BABA, YETİŞKİN VE ÇOCUK-BENLİK DURUMUNUN İLİŞKİSİ
Bir insanın sergilediği empatik bir davranışta , bu insanın sahip olduğu üç
benlik- durumunun da belirli oranda payı vardır. Yani Ana baba ,Yetişkin ve
Çocuk benlik-durumlarına yeterli düzeyde sahip olmayanlar yada üçüne de
sahip oldukları halde bunları Yetişkin’in denetiminde dengeli şekilde
kullanamayanlar , karşılarındaki kişilerle empati kurmayı ya istemezler yada
isteseler bile beceremezler.
Yetişkin benlik-durumu ve empati :
Empati kurabilmek için ben-merkezci olmaktan uzaklaşıp karşıdaki kişinin
rolünü almak gereklidir.Karşıdakinin rolünü alabilmek için , özellikle
algısal ve bilişsel rol almalar için , sahip olunması gerekli özelliklerden
birisi Yetişkin rolüdür.Bu rol sayesinde fiziksel gerçek karşısında akılcı
davranmamız ve ben-merkezcilikten uzaklaşmamız mümkün olur. Piaget’e göre
fiziksel ve sosyal çevreleriyle kendileri arasında ayırım yapamayan çocuklar
ben-merkezci davranırlar (Piaget ,1926 ; Cox , 1980) .Algısal ve bilişsel
rol almada ise , nesnelere ve karşımızdaki insanlara ait fiziksel
gerçeklerin kavranması esastır.Algısal ve bilişsel rol almanın
gerçekleşebilmesi için Yetişkin benlik durumuna sahip olmak bir ön şart
sayılmalıdır.
Çocuk benlik-durumu ve empati:
Empati kurabilmek için yetişkin benlik durumu gereklidir fakat yeterli
değildir. Empati için gerekli bir başka koşul ise çocuk benlik durumuna
sahip olmaktır. Çocuk benlik- durumu, merak, spontanlık, yaratıcılık gibi
gibi bazı doğal çocuk eğilimlerini kapsar.
Eğer bir insan karşısındaki insanların, iç dünyalarına /fenomolojik
alanlarına ilgi duyuyorsa, merak ediyorsa, ancak bu takdirde o insanların
rolüne girerek empati kurmaya çalışacaktır. Bu yüzden empati kuracak kişinin
çocuk benlik durumuna sahip olması, en çok da Doğal Çocuk’unu bastırmamış
olması gereklidir.
Bazı araştırmacılara göre empati bir yaratıcılık sürecidir; bu yüzden de
güzel sanatlarla uğraşan yaratıcı kişilerin empatik becerileri,
uğraşmayanlarınkine oranla daha yüksektir (Kalliopuska, 1991). Bir insanın
yaratıcılık gösterebilmesi için, çocuk benlik durumunu kullanıyor
olması,özellikle Doğal Çocuk’unun bastırılmamış olması gereklidir.
Algısal ve bilişsel rol alma için yetişkin benlik-durumu gerekiyordu.
Duygusal rol alma için de çocuk benlik-durumunun gerekli olduğunu
düşünebiliriz.
Anababa benlik-durumu ve empati:
Empati için gerekli bir başka benlik durumu ise anababa benlik durumudur.
Bir insanın çevresindekilere empatik ilgi duyabilmesi ve onlara empatik
tepki verebilmesi için anababa benlik durumuna sahip olması gereklidir.
Özellikle Koruyucu Anababa benliğine sahip kişilerin empatik tepki vermeleri
ve empatik uyaranların etkisiyle sıkıntıda olanlara yardım etme ihtimalleri
artacaktır.
Empati kuracak kişi öncelikle yetişkin benlik durumuna sahip olmalıdır;
böylelikle algısal ve bilişsel rol alma gerçekleşebilir. Eğer kişi, çocuk ve
anne baba benliklerini yeterince sergileye- miyorsa, bu durumda sadece
algısal ve bilişsel rol alma ile yetinmek zorundadır. Algısal ve bilişsel
rol almayı gerçekleştiren kişi, eğer çocuk benliğine de sahipse, duygusal
rol almayı gerçekleştire- bilir. Eğer kişi ana baba benliğine de sahipse,
zihninde oluşan empatik anlayışı sözlü ve sözsüz iletişim yoluyla
karşısındaki kişiye ifade eder ve eğer gerekiyorsa o kişiye yardım eder.
Sonuç olarak, üç benlik durumlarını yerine ve zamanına göre uygun bir
kompozisyon içinde kullanabilen kişilerin empatik davranışa benzer bir tavır
takındıklarını ya da bir tür empatik davranış sergilediklerini
söyleyebiliriz.