Düşünmeyi Öğretmek

Emin Özdemir


İnsanın kendini eleştirmesi, özeleştiri yapması soylu bir davranıştır. Ne var ki çoğumuz yanaşmayız, daha doğrusu yanaşamayız buna. Özeleştiri kavramı gelişmemiştir bizde. Hep başkalarını çekiştirir, başkalarının eksikliklerini sayıp dökeriz de “Ya, ben? Ben nasıl davranıyorum?” sorusunu sormayız. İnsan öznel de davransa, nesnel de davransa eleştirel bir yaklaşımın içine giriyorsa, gözlerini kendisine çevirebiliyorsa önemli olan budur işte.

Kuşkusuz iyi bir öğretmenin niteliklerinden biri de öğrencilerinin düşünme güçlerini kamçılaması, onları konuşturmaya özendirmesidir. Ne ki duruma göre değişir bu. Öğrencilerin kafasında birtakım sorular çiçeklendirdikten sonra onları yanıtlayacak bir konuşma ayrı şey, bir dersi baştan aşağı kendi konuşmasıyla sürdürmek ayrı şey. Bunu birbirinden ayırmak gerek.

Kendi öğrencilerim üzerinde yaptığım bir deneyimi anlatayım sana. Öğrencilere bir düşünce yazısı okutmuş, sonra da o yazıda geçen birtakım anahtar kavramları çıkartmıştım. Hümanizma, dogmatik düşünüş, önyargılı kafa, nesnellik, yargılayarak tat alma türünden kavramlardı bunlar. Her kavramı, ikinci bir açıklama gerektirmeyecek biçimde tanımlayıp açıklamalarını istemiştim. Beklentimin tam tersine bir sonuç aldım. Verdiğim bu kavramların içeriğine inememiş, kabuğunu kırıp alımlayamamışlardı öğrenciler. Oysa bunlar seçilmiş öğrencilerdi, iletişim etkinliklerinin ağır bastığı bir yüksekokulu seçip gelmişlerdi. Puanları da ortanın üstündeydi. Böyleyken bir kavramı değişik bağlamlar içinde ele alma, açıklayıp tanımlama becerisini kazanmamışlardı. Böyle bir boşlukla gelmişlerdi liseden.

Biliyorsun, lise sözcüğü eski Yunanca’dan gelir. Sözcük anlamı ise eski Yunanlı bilgelerin, düşünürlerin çevrelerindeki kişilere düşünmeyi tartışmayı öğrettikleri yer demektir. Lise öğretiminin başta gelen işlevi öğrencilere düşünmeyi öğretmek olmalıdır. Bizde ise düşünmeyi öğretme yerine, birtakım düşünce kalıpları, bilgiler, düşünceller öğretilme yolu seçilmiştir. Öğrencilerin kafası hemen her alanla ilgili düşüncelerin, bilgilerin ayrı ayrı istif edildiği ya da yığıştırıldığı bir yer olarak düşünülmüştür, öyle ki kafasının içinde bir yığın bilgi taşıyan ama o bilgileri nerede nasıl kullanabileceğini bilmeyen, bunu düşünemeyen insanlar yetiştirilmiştir.

Düşünme etkinliği ise kavramlardan kavram üretmedir. Öğrenilen kavramlarla, bunların yeni bileşimleriyle yeni düşüncelere ulaşma işidir. Böyle bir beceriyi kazanmış kişi, birtakım düşünce kalıplarının içinde kalmaz, onları yan yana getirir, üst üste dizer, yığar, aralarında yatay ve dikey bağıntılar kurar. Kısacası belleyimci, hazır bilgileri taşıyımcı bir kafa olmaktan çıkıp düşünce üreten yaratıcı bir kafa kimliğini kazanır.

Senin tutumunu yadırgamadığımı, onayladığımı söylerken bunu göz önünde tutuyorum, öğrencilere hazır düşünce kalıplarını, salt birtakım kuru bilgileri aktarma yerine bunlar üzerinde onlara düşünmeyi öğretmeye çalışıyorsun. Gerçek öğretmenlerden, işini seven ona coşkuyla sarılan öğretmenlerden beklenen bir tutumdur bu. Ancak bunu yaparken bir noktadan özellikle kaçınmamız gerekir. Öğrencileri birtakım kavramlar üzerinde düşündürürken kavramlara kendi değer yargılarımızı, kendi eğilim ve yönsemelerimizi yüklememeliyiz. Bu kez de öğrencilerimizi kendimizin minik bir örneği yapmaya çalışmış oluruz.

Söylemek bile gereksiz, iyi bir öğretmen öğrencilerini kendi düşünce kalıplarına göre eğitmez. Dünyaya kendi gözleriyle bakmalarını istemez. Tam tersine her öğrencinin kendi kanadıyla uçmasını, kendi düşün ve düş gücünü kullanmasını ister. Bana yazdıklarına dönersem sorularla öğrencilerini bunaltmana bir şey demeyeceğim. Ancak o sorular, öğrencileri belirli kalıplar içinde düşünmeye zorlamadıkça, kavramların kabuğunu kırmaya, onlardan yeni düşünceler üretmeye yönelttikçe yararlıdır. Böyle değil de kendi kalıplarımıza göre düşünmeyi öğretmeyi amaçlıyorsa zararlıdır elbette...

Bağımsız düşünmeyi öğretebiliyor muyuz? Bütün sorun bu soruda.

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült