Delegasyon deyince çocuklara yüklenen belli rolleri anlıyoruz. Narsist
yapıdaki ailelerde esas olan kız çocuğunun gerçekleştirmesi gereken
performans ve prestij değerleri söz konusudur. Daha gelişiminin erken
zamanlarında kendini performans ve başarı talepleriyle yüzleşmiş halde
bulur. Kız çocuk anne babanın kendilerinin ulaşamadığı şeyi canlandırmalı ve
onların tatmin edilmemiş emellerini/hırslarını karşılamalıdır.
Başarılarında, davranışında ve dış görünümünde mükemmel olmaya
yönlendiriliyor. İnce, çekici ve mükemmel olmak hayattan zevk alarak
yaşamaktan daha önemlidir. Hedeflere ulaşmak sadece eğlendiren şeyler
yapmaktan daha fazla çabalamaya değer bulunur. Anlamak ve idrak etmek
duyguların önünde manevra yapar. Sevinç çoğunlukla olacaksa bir aktivite
veya özel bir başarıyla ulaşılabilir.
Kızlarının başarıları anne babanın değerlenmesine hizmet ediyorsa narsistik bir sömürü var demektir. Çocuğun anne baba tarafından narsistik sömürüsü veya narsistik işgali annelik şefkatinin kaybı ve erkeksi tutum talebinin vurgulanması anlamına gelir. Çocuk dişi nitelik olarak empatik yönelme yerine baskı, talepler ve beklentiler yerine getirme zorunluluğu deneyimler ki bu daha çok erkeksi davranışına uygundur. Ben burada erkek veya dişi davranışından bahsetmiyorum, modellerden bahsediyorum. Dişi ve erkek insan var oluşunun temel tipleridir ve bu nedenle her iki cinsiyete de yakındır. Bununla birinin diğerinden daha iyi olduğu şeklinde bir değerlendirme anlaşılmasın. Önemli olan her iki niteliğin dengesi, her ikisini geliştirebilme imkanıdır. Dişilik daha ziyade bakan, besleyen, büyüten bir tutumdur ama aynı zamanda duygusallık, sezgicilik ve başkasını hissedebilmedir. Erkeksilik daha çok zihin, ruh, bilim, karar verme, açıklık ve başarı prensibidir.
Çocukta anne babanın bilinçsiz beklentilerini gerçekleştirmek ve onların istediği rolleri üstlenmek için yüksek bir eğilim ve yetenek oluşur. Ayrıca narsist çocuklar çoğunlukla kendilerini diğerlerinden ayıran ve vurgulayan bir özelliğe veya yeteneğe sahiptir. Bundan dolayı kendilerine aile içinde deha rolü atfedilir ki bu da anne babanın ilerleme hırsını tatmin etmeye hizmet edebilir. Aynı anda özel yeteneklerinden dolayı insanlarda kıskançlık ve hayranlık uyandırırlar, sıkça kendi anne babalarında bile. Bir taraftan çocukla rekabet ederler, onu kıskanmaları da mümkündür, diğer taraftan çocuğun başarılarından gurur duygusu kazanmak amacıyla yeteneğini geliştirmesi için onu desteklerler. Sorun babanın çocuğuyla gurur duyması değildir, kendileriyle duyamadıkları gururu çocuğun başarılarıyla telafi etmek istemeleridir.
Başarının ve mükemmeliyetçilik çabalarının dikte edilmesi çoğu kadın için bugün karakteristiktir ve yetişkinlikte özellikle kariyer bilinci ve başarı odaklılığı olarak ortaya çıkar.
Çoğunlukla bir şeyler başarırsam değerli olduğumu düşünüyorum ve o zaman başarılarıma sevinemiyorum, çünkü gerçekten benden kaynaklanmadıkları, benim hayatta kalma köprüm oldukları için. Devamlı en iyisi olmak için çabalıyorum, özellikle çekici görünmek, her şeyi hemen kavramak, esprili ve hazırcevap olmak, entelektüel ve başarılı, kabul görmüş ve sevilen, alımlı ve iletişim kurabilen. Hepsi ailemde yüksek değere sahip şeyler. Bunları yapabilen adam sayılırdı. Bende ek olarak okul başarılarım da sayılıyordu. Bir şekilde ailede yeteneklinin rolünü üstlendim, neden olduğunu bilmiyorum. Özellikle kendisi yüksek tahsil yapamamış annem için bunu gerçekleştirmek zorunda olduğuma inanıyorum. Hep özel bir performans göstermem gerektiğini düşünüyorum ve bunu kendim için mi başkaları için mi yaptığımdan emin değilim.
Kız çocuğu yetiştirirken erkek taleplerinin görüşünü vurgulamak anne babanın ilişkileriyle ve kendi aralarındaki rol dağılımıyla ilgilidir. Literatürde babanın yokluğu narsist kişiliğin gelişimiyle temel etken olarak vurgulanır. Çoğu yaşam öyküsünde ya gerçek yokluğundan veya duygusal eksikliğinden bahsedilir. Yani ya ayrılık veya ölüm sebebiyle fiziksel olarak yoktur ya da bedensel olarak vardır ama çocuğuyla mesafeli bir ilişkiye sahiptir. Babanın yokluğu narsistik sorunu iki açıdan güçlendirir. Bir yanıyla anne kendini partneri tarafından terk edilmiş ve az desteklenmiş hissediyor, çünkü ailede çocuklardan sorumlu olmak ve duygusal bakım kendisine düşüyor52. Kendi terk edilmişliğine yas ve öfke duymak çocuğun narsist oluşunu güçlendiriyor. Diğer yandan anne, annelik rolünün yanında baba rolünü de üstlenmek zorunda kalıyor ve erkek ataerkil değerleri temsil etmesi gerekiyor. Bundan dolayı annelik tutumu daha talepkar ve daha az empatik oluyor. Ve baba ne kadar yoksa, erkek pozisyonunu temsil etmiyorsa bu o kadar güçlü oluyor. Annelik empatisinin eksikliği az önce gördüğümüz gibi narsist bozukluğun oluşumunda kristalleşme noktasıdır53.
Dişi-narsist bir kadının başarı odaklılığı erkeklere karşı olan rekabetçi tutumuyla sıkı sıkıya bağlıdır. İlişkileri, özel de olsa, büyük oranda erkekle rekabet üzerine kuruludur ve kadın ona kendisi kadar veya ondan daha iyi olduğunu ispatlamak ister. Bunun sonucunda birincilik pozisyonu için sürekli bir kavga doğar. Narsist kadın erkeğin kendisi kadar veya daha fazla yetenekli olmasına tahammül edemez, çünkü o zaman kendini otomatik olarak yenik ve değersiz hisseder. Kendisinin ne kadar harika olduğunu ispat edebilmek için ona baskın çıkması gerektiğine inanır ve onu kendisiyle aynı değerde bir partner olarak kabul etmeye katlanamaz. Bu tutum çoğunlukla bilinçsizdir ve ilişkilerde alttan alta etki eder. Partnerler arasında açık bir rekabet verimli olabilir, söze dökülmemiş ve uyum maskesi altına gizlenmiş bir rekabetse ilişkiyi zehirler.