“Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı bu dünyada?” Pamuk Prenses
masalındaki bu cümle, benzer güzellikte veya kendisinden daha güzel
birini gördüğünde güvensiz veya daha doğru bir ifadeyle güvensizleşen
bir kadının kendine sorduğu merkezi bir sorudur. “Kraliçem, siz en
güzelsiniz” cevabı onları sakinleştirir ve içlerindeki dengeyi tekrar
kurar. Kendisinden ve dünyadan memnundur çünkü özel biridir.
En güzeli olma isteğiyle bir başkasının daha çekici olması ve bunun sonucunda kendisinin kötü, çirkin, değersiz olması arasındaki uyuşmazlık, merkezi bir narsislik çatışmadır. Narsistik bozukluk esas olarak özbenliğin, özdeğer duygusunun veya insanın kendisine olan sevgisinin değersizleşmesidir. Dişi narsist yapıda bir kadın sağlam olmayan, sallantıda olan bir özdeğer duygusu nedeniyle acı çeker. Bir taraftan kendini en büyük veya en güzel olarak görürken diğer taraftan az bir değeri olduğuna hatta değersiz olduğuna inanır. Yaşantısı büyüklük duyguları ile aşağılık duyguları arasında gidip gelir. Bir gün kendisini harika ve herkesten üstün hissediyor, bir başka gün kendinden şüpheye düşüyor, kendini değersiz ve depresif hissediyor. Narsistik bozuklukları olan kadınların kaderini çok iyi hissetmiş olan Alice Miller, büyüklük ve depresyonu bir madalyonun iki yüzü gibi görüyor'1. Kadının büyüklük fantezilerine sahip olması veya kendisini değersiz hissetmesi, her ikisi de bozuk bir özdeğer duygusunun ifadesidir. Büyüklük fantezileri aşağılık duygusundan koruyacak ve bu da tekrardan özünü kaybetmekle bağlantılı olan acıdan koruyacak.
Bu narsist kadınların kendilerini uygun şekilde takdir edemedikleri anlamına geliyor. Özünde kendini değersiz, zayıf, kötü ve çekiciliği olmayan biri olarak görüyor. Bu değersiz olma kabulü olağanüstü nahoş bir şey olduğundan büyüklük fantezileri bu kötü duygudan kurtarıyor. Kendini özellikle çekici hale getirerek, iyi performans ortaya koyarak, özellikle uyumlu ve sevgi dolu görünerek kendisinin ve diğer insanların gözünü boyayarak değerli bir insan olduğunu göstermeye çalışıyor. Yani değersiz değilim diyerek bunu yapıyor.
Büyüklük duygusu sürekli hayranlık isteyerek ve bu duygu olmadan yaşayamamakla kendini gösteriyor. Büyüklenen kişi hayranlığı kendi şahsı için yani olduğu gibi olduğu için talep etmiyor daha ziyade güzelliği, başarı kabiliyeti, zekası veya diğer yetenekleri için talep ediyor. Ve sadece bu özelliklerin kendinde olduğunu düşünüyor Pamuk Prenses masalındaki kraliçenin en güzel olmak zorunluluğuna bağımlı olması gibi. Hayranlığın veya hayran olunacak yeteneklerin kaybı tehdit etmeye başlayınca veya bu durum gerçekleşince o zaman özdeğer duygusu yerle bir olabilir. Dişi narsist bir yapıda olan kadınlar bu yüzden sürekli iyi görünmek, bedensel olarak demir gibi olmak, her zaman yüksekte ve iyi olmak için başka bir ifadeyle gençlik, güzellik ve başarı kabiliyetine sahip olmak için çalışıyorlar. Sahiden, kim bunu istemez? Çelişki şurada ki narsist insanlar kendilerini iyi hissetmek için bu hedeflere ulaşmaya bağımlıdırlar. Güzel, başarılı ve hayranlık uyandırıcı olmak onların yaşamlarının temelidir. Hayranlık, kabul görme ve övgü şeklindeki dış narsistik teminler olmadığında ağır depresyonlar doğabiliyor. Böyle durumlar mesela hastalıklar nedeniyle ortaya çıkabiliyor, ama yaşlanma veya hayat şartlarının değişmesi de, çocukların taşınması, eşten veya arkadaştan ayrılma, meslekte başarısızlık, eleştiri veya reddedilme de görülebiliyor.
Bütün bu durumların ortak bir noktası var: Hepsi kabul görmenin bir kaynağı olan belirli sevgiye değer özelliklerden veya insanlardan ayrılıkla bağlantılıdır.Yaşlanan bir kadın olduğundan daha genç göründükçe iltifatlar alır ve böylece olumsuz benlik algısını besler: Gerçekten yaşlandığında ki bu kendisi için yeterince kötüdür,en azından genç görünüyordun bunun için kendisine hayran olunur ve kendini bu sayede daha çekici hisseder. Çocukların taşınmasıyla depresif tepkiler meydana gelebilir, çünkü artık yaşlılıkla ve bununla bağlantılı olan yeni rollerle yüzleşme gerçekleşecektir. Çocukların taşınması narsist insanlar için artık yaşlandıkları ve kendilerine ihtiyaç kalmadığı anlamına gelmektedir.Ve yaşlılık özellikle gençliğe, güzelliğe ve fitnese dayanan toplumumuzda, adamın veya kadının bir değeri olmadığı için bir kayıptır. Özdeğer duygusu esas olarak dış özelliklerden veya bireyin başarı yeteneğinden bağımlı ise o zaman yaşlanmaya değersizlik duygusunun eşlik etmesi şaşırtıcı değildir. Ama sadece hayal kırıklığının ağır şekilleri depresif karşılanmıyor daha hafifleri de. Birisi ortak bir girişimi reddedince söz konusu kişi kendini derinden incinmiş ve gönlü kırılmış hissedebilir. Çoğu kadın gerçekten isteklerinin reddini kendi şahıslarının reddi ile aynı anlamda görüyor.
Başka bir örnek de narsist kadınların kendilerine yönelttikleri yüksek başarı talebidir. İşlerinde iyi ama parlak olmayan bir sonuç aldıklarında bu durum başarısızlığın yakıcı duygusuna neden olabilir. Çünkü onlar bir kez olağanüstü olamadıklarında sevilmeye veya sayılmaya değer olmadıklarım, ancak özel olduklarında sevilmeye ve sayılmaya değer olduklarını ve öyle görünürlerse insanların kendilerini isteyeceğini düşünürler.
Bu nedenle sabah kalktıklarında tartıda bir kilo veya birkaç gram aldıklarını gören kadınların paniği daha iyi anlaşılır. Kendileri hakkındaki benlik algıları gereği kendilerini ancak zayıf olduklarında sevilmeye değer hissediyorlar. Kilo alımı bu nedenle derin bir şekilde özdeğer duygularına dokunuyor. Fazla kilo şişman olmak demek, bu da çekici olmamak ve sevilmeye değer hiçbir şeyin olmaması demek. Onlar da kendilerini reddediyor, kendilerini çirkin ve gösterişsiz buluyorlar.
Sabah tartıda kilo aldığımı görünce bütün günüm mahvoluyor. Hemen bu kiloyu nasıl vereceğimi düşünüyorum. Bir randevum varsa bugün için şüpheye düşüyorum çünkü artık kendimin hoşuna gitmiyorum. Bana kalsa randevuyu iptal eder ve bir yere girip sinerdim.
Bu alıntıda hayranlığın kaynağı olarak dış görünümün fazla büyük anlamı daha iyi görülüyor. Burada söz konusu olan iyi görünme ve bunun için iltifat elde etme isteği değildir. Bilakis söz konusu olan insanın kendi gözlerinde kabul görmesi için belli bir kilonun talep edildiğini düşünme ve hissetmenin mutlaklığıdır: en fazla ellibeş kiloya kadar sevgiye değer. Bundan fazlasında bir köşeye sinmek zorunda. Bu aynı zamanda elli altı kiloyla kendisini saygı ve şefkatten mahrum bırakıyor. O zaman da geriye değersizlik duygusundan başka bir şey kalmıyor.
Narsist bozukluğu olan insanlarda ayrılması pek mümkün görünmeyen bir “hayranlığın ve sevginin trajik düğümlenmesi” vardır10. Hayranlığı ve sevgiyi yanlış bir şekilde birbirinin yerine koyuyorlar, yani hayran olunmadan kendilerini sevilmemiş hissediyorlar. Kabul görmek ve onay almak için her şeyi deniyorlar. Ancak o zaman kendilerini kabul edilmiş, onaylanmış ve sevilmiş hissediyorlar. Hayranlıkla sevgi aynı şey olmadığı için bu arayış sonuçsuz kalmak zorunda. Hayranlık özel niteliklere bağlı iken, sevgi insanın güçlü ve zayıf taraflarıyla bütününe yöneltilir. Hayranlık bu yüzden saygı, kabul ve sevgiye olan, hiçbir zaman gerçekleşememiş bir isteğin yedek tatmini olarak kalır.
Başarı ve kabul görme de narsist insanların eski yaraları veya narsist delikleri" için bir telafi vazifesi görüyorlar ve zayıflayan özdeğeri dengelemekler. Bu geçici olarak gerçekleşiyor, uzun süreli bir tatmine götürmüyor çünkü gerçek eksiklik baki kalır. Bununla başarı ve kabul görme için sarf edilen çabaların sadece insanın narsistik bozukluğunun bir sonucu olduğunu söylemek istemiyorum. Bu kesinlikle yanlış olurdu, bunlar dolu dolu bir yaşama dahil olan şeyler. Ve daha fazlası: Özdeğer duygusunun artması insanın temel ihtiyaçlarındandır. Sorun daha ziyade bu başarı ve kabul görmeye yüklenen işlevle ilgili. Ruhun bir eksikliğini dengelemekler ki bunu da ancak kısmen sağlayabilirler. Kabule ve sevgiye başarıyla dindirilemeyen derin bir özlem kalır. Bu noktada hesaplar tutmaz. Bu ruhsal eksiklik Miller’in öz kayıp olarak belirttiği şeydir. Narsist kişiliğin talihsizliği gerçekten hiçbir zaman kendisinde olamaması ve kendisini bulamamasıdır.
Bir insanın özdeğeri yaralanmışsa, narsistik bir temayla karşı karşıyayız demektir. Sağlıklı bir narsisizm kendisini realiteye uygun bir özdeğer duygusuyla gösterir. Bu insan kendi gücünü bilir, ama sınırlarına da saygı duyabilir. Narsistik bozukluk en ufak bir incinmede yıkılma tehlikesi olan dayanıksız bir özdeğer duygusuyla gider. Özsaygı içten düzenlenemez, dış dünyaya bağımlıdır, yani başkalarının fikirlerine veya objektif başarılara bağımlıdır.