Direnme Doktrini
Nevzat Tarhan
Tarihte birçok devlet, dış güçlerden dolayı değil kendi kusurlarından,
halkının zayıflığından ve şahsi kıskançlıklarından dolayı yıkılmıştır. Savaş
meydanlarında karşılarına çıkmaya cesaret edemeyen devletler, psikolojik
savaşın hile ve aldatmaları ile kardeşleri birbirlerine düşürerek sonuç
almışlardır. Amerika'da bir Türk doktora öğrencisine arkadaşı "Osmanlılar
nasıl yıkıldı?" diye soruyor. Türk öğrenci arkadaşına ingilizlerin ve
Fransızların hileyi, kıskançlığı, taassubu kullanarak nasıl sonuç aldığını
anlatıyor. Amerikalı arkadaşından bunun üzerine aldığı cevap ilginç oluyor:
"Onlar görevlerini yapıyorlar ve yapacaklar. Siz onlara karşı ne yaptınız?",
"Büyük fedakarlıklarla elde edilen zaferler böyle kolay kaybedilmemeli.
Dostumla, kardeşimle kavga etmekten vazgeçip, güzel ülkemi ayakta tutmanın
yolunu bulmalıyım" kaygısını taşıyanların, Amerika'yı yeniden keşfetmelerine
hiç gerek yok. Onların aşağıdaki örnekleri dikkatle okumalarının yeterli
olacağını düşünüyorum..
Sivil İtaatsizlik
19. ve 20. yüzyıllar, despotizmin bütün dünyada en yoğun yaşandığı yüzyıllar
olarak nitelenebilir. Despotizme karşı zaman içinde sosyolojik tepkiler
oluştu. Bu tepkiler zaman zaman belge haline geldi. Despotizme karşı olan
özgürlük ateşinin etkisi ile oluşan belgelerden bir tanesi, Henry David
Thoreau' nün "Sivil itaatsizlik" kitabı idi. 1849'da Elizabeth Peabody'nin
Aesthetic Papers isimli dergisinde yayınlandı. (R.B. Downs, 1956) Devlete
karşı ferdi savunan adı geçen deneme ve eser, köleliğin yıkılmasında ,
özgürlük savaşında ve Amerikan sisteminin gerçekleşmesinde devrimsel etki
oluşturmuştur. Amerikan toplumu, Avrupa'da kilise baskısına ve yoksulluğa
tepki olarak göç etmiş babaların çocuklarından oluşmaktadır. Belki bir
tutku, belki de genetik bir tevarüs olan geleneksel Amerikan idealleri şu
cümlede özetlenir: "Çok çalış, çabuk zengin ol ve özgür yaşa." Thoreau'da
zengin olma hırsı yoktu. Çok çalışmayı sevmiyordu ve sade bir hayat yaşamak
istiyordu. Bunun için bir kulübede, fasulye ve patates yetiştirerek tek
başına yaşamayı tercih ediyordu. Amerikan Edebiyatının önemli eserlerinden
birisi olan Walden'i, işte bu şartlarda yazdı. Tabiat gözlemleri ile
birlikte sosyal tenkitleri içeren ve sade yaşam idealini anlatan bu eser,
kendisinin kıra çekilişinin bir hikayesidir. Böyle idealleri olan bir insan,
bir gün seçmen vergisini vermediği gerekçesiyle hapse atıldı. Vergi
vermemesinin sebebi, devletin köleliği desteklemesini protesto etmekti.
Hapse atılmak onu daha da kamçıladı ve radikal bir belge olan "Sivil
itaatsizlik" kitabını yazdı. Bu zaman zarfında çıkan "kaçak köleler kanunu"
onun bu eseri sayesinde uygulanamadı. Seçmen vergisi vermemesini; "Böyle
adaletsizlik yapan, aptalca davranan bir hükümeti mali bakımdan desteklemeye
mecbur değilim" gerekçesiyle izah ediyordu. Siyasi hiçbir emel taşımayan ama
sosyal meselelere kafa yoran Thoreau, devlete karşı fert ve insanın
toplumdaki yeri ile ilgili felsefi doktrinini geliştirmiş oldu. Onun özgün
fikirlerini şöyle özetleyebiliriz:
En iyi hükümet, insanları en çok kendi başına bırakandır. Bu şekilde
Amerikan halkının karakterinde barındırdığı cevher ortaya çıkacaktır.
İdeal olan şey, hükümetsiz bir ülkenin olmasıdır. Fakat insanlar henüz
hükümete ihtiyaç duymayacak bir mükemmelliğe erişememişlerdir.
Hükümetin görevi, adaleti sağlamaktır. Nasıl bir hükümete saygı duyulacağını
herkes bilmelidir. Adaleti sağlamayan bir hükümete, saygı duyulması doğru
değildir.
Bir çoğunluk haklı olduğu için ve azınlık onu adil gördüğü için hükümet
sürmez. Çoğunluğun hakim olması, fiziki kuvveti diğerinden fazla olduğu
içindir. Çoğunluk kararına göre karar veren hükümet, her zaman haklı olmaz.
Kanunlara saygıdan çok, haklara saygılı olmayı geliştirmeye çalışmalıyız.
Vatandaşlar hiçbir zaman vicdanlarını, kanun yapıcıya bırakmamalıdırlar.
Önce insan, sonra vatandaş olmalıyız.
Devletin yaptığı haksızlıklara karşı koymak,vatandaşın göre' vidir. Bu
hükümet, aynı zamanda kölelerin de hükümetidir. Açık ve maksatlı itaatsizlik
noktasına kadar varsa bile, devletin haksızlıklarına karşı koymak vatandaşın
görevidir.
"Amerika Hürriyetin beşiğidir. Özgürlük aşkı, atalarımızı buraya getirdi.
Böyle bir ülkede, halkın altıda biri köledir. Artık namuslu insanların baş
kaldırması ve inkılap yapması için vakit erken sayılmaz. Bu halk, kendi
varlıkları için pahalıya mal olsa bile köle kullanmayı ve savaşı
bırakmalıdır."
Sadece seçimlerde oy kullanmakla görev yaptığını sananlara şöyle hitap
ediyor: "Seçimler satranç ve tavla gibidir, pek az ahlaki unsur taşır.
Oynadığımız oyuna ahlaki unsur katmalıyız. Doğrunun hakim olması için oy
vermek, sadece zayıf bir istek belirtmektir. Yığınların eylemlerine fazilet
katılmalıdır. Oy vermekle yetinmek, fazilet yetersizliğindendir."
Hükümetin Doğası Değişiklikten Korkmayı Gerektirir
Hükümetin tabiatının, değişikliklere ve reformlara karşı çık' mak, kendisini
eleştirenlere kötü muamele yapmak olduğunu savunur. "Niçin hükmedenler hep
isa'yı çarmıha gererler, Kopernik ve Luther'i ihraç ederler, Washington ve
Franklin'i asi ilan ederler?" diyerek, hükümetin doğasının egemenliğini
sürdürmek için elindeki gücü kullanma yönünde olduğunu savunur.
Tek Kişilik Çoğunluk
"Tanrı'nın kendisi ile birlikte olduğunu düşünen kişi, tek kişilik
çoğunluktur" diyerek fazilet mücadelesini desteklemiştir. Tanrı'nın kendisi
ile birlikte olduğunu düşünen kişinin, çoğunluk sağlamayı beklememesi
gerektiğini savunur. Daha haklı olan herkesin, bir farkla çoğunluğa sahip
olduğunu da savunmuştur. Böylece, haklı olanın kuvvetli olduğu ve kendisini
bunun bilincinde hissetmesi gerektiği görüşünü desteklemiştir. Muhakeme
kullanarak oluşan, güven ve heyecan arttırıcı bu yaklaşım Thoreau için
çağına göre özgün ve özeldir.
Adil insanların Yeri Hapishane midir?
Vergi ödemenin reddedilmesini, hükümeti tasvip etmediğini belirtmek için bir
yöntem olarak savundu. Devlet otoritesine direnmek ceza görme anlamına gelse
de, "Bir kimseyi haksız yere hapse atan bir yönetimde, adil insanların yeri
hapishanedir. Bütün dürüst insanlar hapse girdiğinde devlet, kökliği
kaldırmak zorunda kalacaktır. Adaletsiz devlete, vergi ödemekle vatandaş
devletin yaptığı haksızlığa ortak olmaktadır" görüşünü savunarak menfaat
değil ilke odaklı bir duruşu sergilemiştir.
Zengin Eden Kuruma Satılmış Zenginler
Varlıklı zümrenin başkaldırı riskine katlanmayacağını görerek, "Zengin
insan, daima kendini zengin eden kuruma satılmış demektir. Para arttıkça
fazilet azalıyorsa, para o insan ile hedefleri arasına girmiştir. Adaletsiz
devlete boyun eğmek, daha pahalıdır. Bunu yapmadan ceza görmek, daha az
pahalıdır. Adaletsizliğe boyun eğdi' ğim zaman, kendimi çok değersiz
sayarım" görüşü ile köleliğe karşı zihinsel ve duygusal zemin hazırlamış,
düşünce değişiminin gerçekleşmesini sağlamıştır.
Ne Pahasına Olursa Olsun Adaletli Hareket
Politikacıları, rehber edinilmemesi gereken kişiler ve laf ustaları olarak
tanımlar, ahlaki ayırım gözetmeyen politikacıların, hem Tanrı'ya hem de
şeytana hizmet ettiklerini belirtir. Kafalanyla hizmet eden politikacıların
dışında, vicdanları ile devlete hizmet eden kişilere ihtiyaç olduğunu
vurgular. "Reformcu, kahraman, idealist, vatansever yiğit insanlar" olarak
tanımladığı kişilerin, devlet tarafından genellikle düşman sayıldığını ifade
eder. Devletin yüksek akıl, dürüstlük ve adalet yerine, maddi güçle
silahlanmasının devlete saygıyı azalttığını savunur. Halkın rızası ve
saygısı azaldığında bir devletin sönmeye yüz tuttuğu örnekleri, Thoreau'yu
doğrulamaktadır.
Fert Devlet İçin Değil, Devlet Fert için Vardır
Devletin, adaletsizliği desteklemeye zorlamak yoluyla hürriyeti çiğnemeye
hiç hakkı olmadığını ısrarla savunur, insanın en yüce rehberinin vicdan
olduğu, devletin vatandaşının ahlaki prensiplerinden taviz vermeye
zorlamasının doğru olmadığını, vatandaşların da devletin değil,
vicdanlarının sesini dinlemesi gerektiğini belirtir. Böylece yönetilenlerin
desteği ve onayı olmayan bir devletin, kendini sorgulamak zorunda kalacağını
ifade eder.
"Mutlakıyetçi monarşiden sınırlı monarşiye, sınırlı monarşi' den demokrasiye
doğru ilerleme, insana saygı yönünde ilerle' medir" der.
insana saygı göstermeyen devleti, bir meyve taşıyıp olgunlaştığı zaman
düşüren çiftçiye benzetir. Bu görüşlerinin daha mükemmel bir devletin
gelmesine yol açacağını hayal ettiğini, ama henüz bunu görmediğini veciz bir
şekilde belirtir.
Yarım Akıllı Devlet
"Gümüş takımlara sahip ama çekingen, dost ve düşmanını ayırt etmesini
bilmeyen bir kadına benzeyen devlet, yarım akıllıdır" sözü Thoreau'ye
aittir.
Korkak, içine kapanık, sürekli zarar göreceği korkusu içindeki devlete saygı
duyulmaması gerektiğini savunur. Böylece kişilerle baş etmenin en önemli
yolunun açık, dürüst, kararlı, ilkeli davranmak olduğu düşünülürse
Thoreau'nun tezinin haklılığı ortaya çıkar.
Gandhi örneği veya Cesurların Silahsız Direnişi
18. Yüzyılın ferdiyetçi felsefesi, Jean Jacgues Rouseau'un dünyaya bıraktığı
liberalizm ve hürriyet hayalleri Thoreau'nun ifade ettiği "sivil
itaatsizlik" tezi ile yeni bir boyut kazanmıştır. Araştırıldığında bu tezin
ahlaki etkilerini en iyi Hindistan'da görürüz. Gandhi, 1907 yılında Güney
Afrika'da Hindu bir avukat olarak halkının savunması için pasif direnişin ne
gibi faydalarının olacağını düşünürken Thoreau'nun bahsini ettiğimiz kitabı
eline geçiyor. Thoreau hakkındaki ilk biyografi yazarlarından Henry Salt'a
bu kitabı zevk ve istifade ile okuduğunu ifade ediyor. Gandhi, Thoreau için
"Kendi şahsında verdiği örnekle köleliğin kaldırılmasına yol açtı"
demektedir. (Downs, 1956)
Gandhi'nin Tezi
1. Şiddete başvurmamak için sert direniş.
2. Adalete derin bağlılık.
3. Satyagraha: Ruh kuvveti, gerçek sevgi ve yumuşaklıkla değen kuvvet.
Gandhi'ye göre önemli olan direnişçi sayısı değil acının saflığı,
fedakarlığın temizliğidir.
Yöntemi için şu savunmayı yapıyor: "Birkaç serseri için kanun çıkarmak tepki
oluşturmaz. Fakat yanlış yapmamış, iyi tanınan kimseler bu kanunla hapse
atılırsa sıkıntılar doğurur. Çok iyi örnekler kalabalıklar tarafından taklit
edilir, ilgi çeker. Suçlanan insanlar ayıplanacak yerde tebrik edilir.
Amerika'da Thoreau verdiği örnekle köleliğin kaldırılmasına yol açmıştır.
Yönteminin ana ilkeleri
1. Güç odakları ile işbirliğinden kaçınmak.
2. Pasif direniş teknikleri geliştirip bunları uygulamak.
3. Satyagraha gücünü kullanmak.
İlk uygulama
1914 yılına kadar Güney Afrika'da dilekçe, uzlaşma, hakem koyma gibi
yöntemlerle hükümetten birçok haklar alındı. Parmak izi kanunu, üç sterlin
vergisi, evlilik geçerliliği, göç etme izni gibi yasal haklar elde edildi.
Şikayet kanunu, sorunların düzeltilmesi, adaletsizliğe karşı organize olmuş
kitleler yoluyla pasif direnmeyi uygulayan Gandhi bir model oluşturdu.
Ezilen halkın gücünü duyurmanın bir yolunu bulmuştu.
Psikolojik savaşta bir yöntem olan hasmında korku duygusu uyandırmak ve
taraftarlarına cesaret vermek uygulamasını Hint kültür ve inanç
sistemlerinden yararlanarak gerçekleştirdi. Halkın onay ve rızasını almayan
despotlardan, halkın korkmamasını sağlamakla onların kuvvetinin ellerinden
alınabileceğini göstermiş oldu.
Sonuç
Sivil itaatsizlik, demokrasiyi sadece değer olarak kabul edenlerin değil,
aynı zamanda yöntem olarak da kabul edenlerin bir doktrini olma yoludur.
Psikolojik savaşta hile yöntbaftlerini kullananlara uzun vadeli bir cevap ve
sonuca götürücü bir yol olarak çeşitli kültürlerde kullanıldığını görüyoruz.
Küreselleşmenin yeni egemenlik biçimi olduğu günümüzde uluslararası sermaye
Barış retoriği arkasına sığınarak dünya kaynaklarını kendi lehine kullanmaya
çalışmaktadır. Hitlerin doyumsuz sermayeye karşı etnik üstünlük doktrini ve
narsisistik kişiliğinin etkisi ile savaş başlatması önümüzde kötü bir örnek
olarak durmaktadır. Bugün uluslararası sermayenin açgözlülüğü ile silah
sanayisi için bile kontrollü bir savaşın istendiği görülürse, dünyanın
geleceği için ne yapılması gerektiği oturulup düşünülmelidir.
Küresel sermayenin sınırları yoktur, kültür ihracı ile insan hayatının her
alanını şekillendirmektedir. Küresel sermaye ekonomi yasalarını
savunmaktadır; barış retoriği arkasında çalışmaktadır. (Bu konuda daha fazla
bilgi için Hardt ve Negri'nin "Empire" isimli kitabından
yararlanabilirsiniz. Kitap 2000 yılında Harward Üniversite yayınları
arasında çıkmıştır!)
Çok övülen iletişim çağında kavgaların bütün dünyayı ilgilendirmesi gerekir.
Küresel vatandaşlık, sadece paranın değil işgücünün de hareketliği,
yoksullara adalet, doğayla barışık olmak gibi kavramlar tartışılmalıdır. Bu
bağlamda doyumsuz uluslararası sermayenin ürünlerinin bir ay alınmaması,
sivil toplum kuruluşları yoluyla hakların savunulması, küresel ahlak ve
adalet için bir direnme yöntemi olarak önem taşır.