İnsanlar zaman zaman kendilerini üzüntülü ve mutsuz hissederler. İşinden ayrılmak, sevdiğini kaybetmek veya başarılı olamamak üzüntüye yol açan yaşam olaylarındandır. Kısaca üzüntü normal yaşamın bir parçasıdır. Ancak bu üzüntülü durumun uzaması ve nedensiz ortaya çıkması ruh sağlığı sorunudur ve depresyon olarak tanımlanır. .Depresyon duygu düşünce ve davranışı etkiler. Tedavi edilmediği taktirde aylar yıllar bazen de ömür boyu sürebilir.
Depresyon her yaşta her birey de görülebilecek ruhsal bir hastalıktır.
Genetik veya biyokimyasal nedenler, çevre koşulları ve psikososyal
zorlanmalar depresyonun başlamasında etken olabilir.
Tedavi edilmediği durumda bireyin yaşamını ümitsiz, karamsar, bunalım içinde
geçirmeye başlamasına neden oluşturarak, "
Depresif Psikoz" olarak tanımlanan " gerçekleri görmeyecek kadar bunalım" a ilerleyebilir. Toplumun her kesiminde görülebilir. Psikiyatrik hastalıklar arasında en sık rastlanan bir tablodur.
Yaşam boyunca her 100 erkekten 10'unun ve her 100 kadından 20'sinin
Depresyon geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.
Depresyonun Belirtileri :
1. Duygularda , kederli, üzüntülü, hüzünlü hissetme
2. Yaşamdan geri çekilme. İlgi ve isteğin azalması. Daha önce yapılan
etkinliklerden keyif almama ve ilgisizlik.
3. Her işi ve duyguyu engelleyen bir enerji kaybı. Bitkin hissetme, çabuk
yorulma.
4. Uyku bozukluğu. Kişi uyandığında kendini dinlenmemiş hissedebilir.
Sabahları erken uyanma, uyumakta güçlük çekme, ya da " uykuya kaçış " olarak
tanımlanan fazla uyuma şeklinde görülebilir.
Uyku bozukluğu bir hastalık değildir başka hastalıklarda görülebilen bir
belirtidir. Nedeninin araştırılması gerekir. Bedensel hastalıklar (astım,
kalp hastalığı v.b.) nedeniyle olabileceği gibi psikiyatrik hastalıkların
(depresyon, mani v.b.) çoğunda görülebilir.
5. Dikkati toplamada güçlük, yetersizlik. Konsantrasyon azalmıştır. Bir
gazeteyi okuyamayabilir ya da bir filmi izleyemeyebilir. İşini tam olarak
yapamayabilir.
6. Değersizlik duyguları. Kendini eleştirme sürekli hale dönüşebilir,
kendine güven azalmıştır. Cesaret kaybolur. Birey kendini yetersiz,
başarısız, eksik değerlendirmeye başlar.
7. Suçluluk duyguları. Birey geçmiş ve bugünün olumsuz olaylarında kendini
gerçeğe uygun olmayan bir tarzda suçlamaya başlar. Vicdan hesaplarına
girişir ve sonunda neşesini kaybeder.
8. Yavaşlama. Birey karar vermekte, kararlar uygulamakta güçlük çeker.
Davranışlarda, düşüncenin akışında yavaşlık ortaya çıkabilir. Birey
durgundur, ya da tam tersi bir şekilde ajitasyon ve aşırı hareket
görülebilir.
9. İntihar düşünceleri. Birey ölüm düşünceleriyle ilgilenmeye başlayabilir.
Bu durum sıkıntılı olunduğu zamanlarda söylenebilen " ölsemde kurtulsam "
duygusundan farklı olarak daha çok ölümle ilgili düşünce, sorgulama şeklinde
ortaya çıkabilir .
10. Cinsel istekte azalma. Cinselliğe karşı ilgisizlik başlayabilir.
11. Tolerans eşiğinin düşmesi. Çabuk öfkelenme. Birey kolay öfkelenmeye
başlayabilir. Tahammülsüzlük, gürültüye karşı aşırı duyarlılık kazanma
ortaya çıkabilir.
12. Sıkıntılı durum. Birey kaygılı bir bekleyiş içinde olabilir.Sinirli
hissetmeye başlar. Bazen sürekli veya sıklıkla, bazen de hiç ağlamayabilir.
İnsanlardan uzaklaşabilir.
13. Sanrı ve varsanılar. Kişide, herkesin öleceği, mahvolacağını, sonunun
geldiğini, kimsenin kendisini sevmediğini, insanların kendisine kötülük
yapabileceği gibi psikotik ataklar görülebilir.
14. Obsesyon. Bireyin anlamsız, saçma olduğunu bildiği ama durduramadığı
düşüncelerdir. Depresyonlu hastaların %30'unda obsesyon bulunabilir.
15. Somatizasyon. Bazen birey depresyonda olduğunu bilinç düzeyinde
farketmeyebilir. Açıklanamayan bedensel yakınmaları gündeme gelebilir.
Migren, mide ağrısı, yan ağrısı, saç dökülmesi, sedef hastalığı gibi
hastalıklarda organik bir neden bulunamazsa, depresyonun bir organda
somatize olmasından şüphelenilir. Bu durum bilimsel kongrelerde
tartışılmaktadır.
Bazen de bedensel hastalıklara eş zamanlı olarak depresyon eşlik etmektedir.
Kronik ( uzun süren ) bedensel hastalıklarda en sık görülen ruhsal
bozukluğun depresyon olduğu açıklanmıştır.
Not: Hiçbir neden olmadan da kalıtsal yatkınlık olarak da depresyon ortaya çıkabilir.
Depresyonun Nedenleri
Depresyon sık görülen bir hastalık olarak tanımlanmıştır. Bu sıklık yaklaşık her dört kişiden biri olarak ifade edilebilir. Depresyon tedaviye cevap verir ve kişilerin çoğunluğu iyileşir. Hiçbir neden olmaksızın depresyon başlayabilir. Nedenleri şöyle özetleyebiliriz
* Olumsuz yaşam olayları ile karşılaşma
* Büyük üzüntülere neden olabilecek kayıplar ve yas
* İş yaşamı sorunları
* Partner, evlilik, aile sorunları
* Hamilelik ve lohusalık süreci
* Kalıtsal yatkınlık
* Fazla alkol kullanımı
* Bazı hastalıklar ( Kanser, Multiple Skleroz, Epilepsi, Aids gibi ölümcül hastalıklar )
* Bazı ilaçlar ( Kardiyak ve hipertansifler gibi )
* Doğum ve hamilelik süreci
* Menapoz - Antrapoz dönemi
* Mevsim değişiklikleri
* Ülke, şehir değiştirme, yeni yaşam koşulları
Birçok insanın aynı şartlarda yaşamasına rağmen bazılarının depresyona girdiği, bazılarının girmediği araştırılıp, tartışılmıştır. Biyolojik-genetik alt yapının depresyona yatkınlık gösterdiği kişilerin dış faktörlerle daha kolay depresyona girdiği ileri sürülmektedir.
Depresyon değişik şekillerde ortaya çıkabilir: Bazısında neden olmaksızın
aniden ortaya çıkar Bazısında stresli bir yaşam olayından sonra başlar Bazen
tek atak olarak yaşam boyu sürebilir
Bazen tekrarlayan ataklar halindedir
Bazen semptomların şiddetli olması ile hastalar iş yapamaz hale gelebilir.
Bazıları ise iş yapabilir ama sürekli mutsuzluk hissederler
Depresyonda Hafıza Dikkat toparlanamaz Konsantrasyon bozulur.
Unutkanlık başlar
Yeni şeyler öğrenilemez
Bu nedenle bir iş performansı ciddi şekilde düşer.
Depresyonda Biyolojik-Vital fonksiyonlar
Uykuya dalmada güçlük
Sık sık uyanma, sabahları erken uyanma
İştahsızlık ( Perhizde değilken 1 ayda kilosunun %5'inden fazlasını kaybetme)
Cinsel istekte azalma
Hareketlerde faaliyetlerde yavaşlama, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik.
DEPRESYON TÜRLERİ
Maskeli Depresyon
Sınıflamalarda yer almamakla birlikte klasik kitapların çoğunda yer alır. Bu durumda klasik depresyon belirtileri yerine: Bedenin değişik yerlerinde ağrılar, sızılar, uyuşma, karıcalanmalar, hissiyet azlığı, karakter bozuklukları, Sexsüel alanda ve beslenme ile ilgili davranışlarda bozukluklar, alkolizm, madde bağımlılığı gibi sorunlar ön plandadır. Yani temeldeki depresyon bu şekilde dışa yansımıştır.
Tipik Depresyon
Hastada deprestif duygu durum dikkati çekmekle beraber, diğer belirtiler
"tipik" depresyon belirtilerine uymaz. Gün içi değişmeler görülür.
Kişilik yapısı takıntılara saplantıları yatkın insanlarda takıntılar, saplantıar, kuruntular ön plana çıkar. Örneğin; su muslukları, tüpün düğmesi, ütü fişi sürekli kontrol edilir. Bazen yoldan dönülüp tekrar tekrar bakılır.
Bedendeki fizyolojik değişiklikler organlardaki bozukluğun habercisi gibi değerlendirilir ve bedensel uğraşlar artar.
Çeşitli korkular gelişir.
Dışarıdan gösteri, rol gibi algılanacak davranışlar görülebilir.
A tipik depresyonlu insanlar her zamankinden fazla uyur ve fazla yemek
yerler. Aşırı kilo alırlar.
Kollarda ve bacaklarda aşırı güçsüzlük vardır.
Beklenmedik bir şekilde alkole, maddeye, kumara düşkünlük. Aile ve iş
yaşamından uzaklaşma
Açıklanması güç cinsel uyumsuzluklar dikkati çeker.
Çocuklarda ve gençlerde depresyon
Çocuklarda ve gençlerde tipik depresyon belirtileri olmayabilir. Daha çok
davranış ve tutum değişiklikleri belirgindir. Aşırı ağlama, hırçınlık, asi
davranışlar, çabuk sinirlenme, alkol ve
uyuşturucu kullanımına başlamanın temelinde depresyon olabilir.
Yaşlılarda ve Menapoz Sonrası depresyon
Kadınlarda daha sık görülür.
Depresyonun tipik belirtileri olmakla beraber; ağır bunaltı (anksiyete), sıkıntı, özellikle sabah sıkıntısı, uyku bozukluğu ön plandadır.
Aşırı telaş ve tedirginlik vardır.
Sıkıntıdan dolayı sürekli eller oğuşturulur ve yerinde duramama, dolaşma hali vardır.
Bedensel uğraşılar daha fazladır.
İntihar düşünceleri yoğundur.
Doğum Sonrası Depresyonları
Doğumdan sonra annelerde görülen depresif tabloya "puerperal depresyon"
denmektedir.
Bazı anneler doğumdan sonra : Gelip geçici ağlama nöbetleri, güçsüzlük ,
halsizlik, sıkıntı, üzüntü, bebeğe karşı ilgisizlikle karakterize "Bebek
hüznü " denen bir durum yaşar. Destekleyici tedavilerle olumlu yanıt verir.
Doğum sonrası bir ila 3 ay içinde gelişen karamsarlık , üzüntü, yetersizlik
, hiçbir şeyden zevk alamama, çocuğa, ev işlerine bakmamak gibi hallerinde
tam bir depresyon geçiriyor denmektedir. Ciddi tedavi gerekmektedir.
Hastaların çoğu tedavi ile düzelir. Bazılarında depresyonun belirtileri uzun
süre üzerinde kalabilir.
Distimik Bozukluk
Eskiden nörotik depresyon, depresif kişilik, nevrasteni diye nitelendirilirdi. Hastalarda en az iki yıl süren ve çok ağır olmayan depresyon belirtileri vardır. Uyku bozuklukları, hiçbir şeyden mutlu olamama, müzmin karamsarlık hali, yogunluk, istek ve ilgi azlığı, güvensizlik hissi, bedensel yakınmalar dile getirilir. Bu bozuklukta bir kaç gün , bir kaç hafta iyilik dönemleri görülebilir. Ancak bu iyilik dönemleri iki ayı geçmez.
Postpsikotik Depresyonlar
Şizofreni gibi gerçeği değerlendirme yeteneğinin bozulduğu, "akıl hastalıklarında da zamanla depresyon gelişebilir.
Organik nedenlere bağlı depresyon
Bir çok fiziksel bozukluğa bağlı depresyonlar görülebilmektedir. Örneğin; Hormonal sistemdeki bozukluklar, Nörolojik bazı hastalıklarda ( Örneğin Parkinson, Multipl skleroz) kan hastalıklarında, kanserde, enfeksiyon hastalıklarının bazılarında, kaza ve ameliyetlardan sonra depresyon gelişebilmektedir. Uzun süre kullanılan tansiyon düşürücü, ülser giderici bazı ilaçlar bağımlılık yapan uyarıcı ve uyuşturucular, kortizollü ilaçlarda depresyon yapabilirler.
Depresyonun Mantığı
Depresyondaki olumsuz düşünceler, hatalı ve tek yanlı işleyen bir mantık sisteminin ürünü. Bu mantık sisteminin bir tarafından ne verirseniz verin, diğer taraftan mutlaka karamsar ve umut kırıcı yorumlar çıkıyor. Umuda çıkan tüm yollar özenle kapatılmış. Söz konusu sistem altı temel mantık hatasına dayanıyor.
1. Keyfi çıkarsamalar: Yeterince kanıt olmamasına karşın, yaşanan olaylar
ve içinde bulunulan koşullar hakkında olumsuz sonuçlar çıkarılır. Örneğin,
sınava hazırlanmakta olan bir kişi, ortada bir
neden yokken, başarılı olamayacağı kararına varabilir. Ya da, depresyona
giren bir işadamı, iflasının kaçınılmaz olduğu inancına saplanabilir.
2. Seçici odaklanma: İçinde bulunulan durum ya da yaşanan deneyimlerin kötü yanları üzerinde odaklanılır. Dolayısıyla, günboyunca bir çok olumlu ve olumsuz olaylarla karşılaşan kişi, akşam olduğunda yalnızca yaşadığı olumsuzlukları anımsar ve berbat bir gün geçirdiği kararına varır.
3. Kişiselleştirme: Kişi, kendisiyle ilgili olmayan ya da çok az ilgili
olan olayları üzerine alınır. Örneğin, yolda karşılaştığı ve muhtemelen onu
görmemiş olan bir arkadaşının selam vermemesini, 'Mutlaka onu kıracak bir
şeyler yapmış olmalıyım' biçiminde yorumlayabilir.
4. Aşırı genelleme: Tek bir olaydan genel sonuçlar çıkarılır. Kişi, otobüs zamanında gelmediği için, hiç bir işinin yolunda gitmediği yargısına varabilir. Ya da arkadaşı zamanında telefon etmediği için, artık hiç kimsenin onunla ilgilenmek istemediği sonucunu çıkarabilir.
5. Ya hep ya hiç biçiminde düşünme: Her türlü olay 'ya hep ya hiç'
kuralına göre değerlendirilir. Mükemmel olmayan her şeyin berbat olduğu
yargısına varılır. Kişi, yalnızca siyah beyazdan oluşan,
diğer tonları olmayan bir yargılama sistemine sahiptir.
6. Küçümseme veya büyütme: Kişi başarılı olduğu işleri küçümserken,
hatalarını abartır.
DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ARTIK TEDAVİ EDİLEBİLİYOR
İkibinüçyüzyıl önce adı konup tanımlanmış bir insani sorun olan aşırı
duygulanma halleri, yani aşırı üzülme ve aşırı coşma, ancak son elli yıldır
etkili bir şekilde tedavi edilebiliyor. Çağımızın
çözümlenebilir sorunu olan çöküntü ve taşkınlık, artık, hekimlerin diğer
tedavi edilebilir hastalıklar gibi gördüğü bir sorun. Aslında acısını da
çeken bilir. Bir düşünün: Bir zamanlar ne denli iradeli
bir insan olsanız da gün gelip, bir nedenle çaresiz, çekilmez çözümsüz bir
insan oldunuz ve hatta size bu işten kurtulmak olası değil gibi geliyor ve
bunu çözmenin tek yolunun ortadan yok
olmak olduğu bile aklınıza geliyor. Eşiniz dostunuz artık eskisi gibi kolay
anlaşılır bir insan olmadığınızı ima ediyor ve sizin
kendinizden yakındığınız kadar onlar da sizden yakınıyor. Sonra birisi diyor
ki, dostum, boşuna bu çektiklerin, bunun çaresi var! İnanmak ne kadar da
zor. Oysa bunun çok uzun bir öyküsü vardı, bunlar nasıl düzelir? Yarı inanır
yarı inanmaz bir halde bir uzmana gidiyorsunuz, ve tanı konuyor: "Bu bir
depresyon..." Sunulan çareye inanmamakla birlikte sizi denemeye davet eden
çağrıya kulak verdiğinizde bir ay gibi bir sürede, dünyaya bakarken
kullandığınız gözlükler değişiyor. Kendinize güveniyor, dünyayı yaşanır
bulur oluyorsunuz. Eskiden kafanızda binlerce kez evirip çevirdiğiniz
sorunlar size artık çözülebilir geliyor. Bunu da hekimin size yazdığı bir
reçeteye ve/veya sorduğu bazı sorulara borçlusunuz.Yanlış anlamadınız,
çöküntü ve taşkınlık artık tedavi edilebiliyor. Yeterki siz bir uzmanın sizi
değerlendirmesine izin verin. Bunu deneyenlerin yaklaşık yüzde yetmişi çare
buluyor. Bu hiç de düşük bir oran değil.
Depresyonun Tedavisi
Tedavide iki ana prensip vardır.
1-İlaç tedavisi
2-Psikoterapi metodları.
Bu iki yöntem birlikte uygulandıklarında eni iyi cevaplar alınır.
Bütün hastalık belirtileri geçtikten sonra yapılması gereken şey en az 6 ay daha ilaç kullanımı ve belirli aralarla psikiyatristinizle görüşmektir. Unutmayın bir kez depresyon geçirmek ikincisinin daha kolay gelmesine işarettir.
Depresyon tedavi edilebilen bir hastalıktır
Hafif depresyonlarda genellikle aile ve ve dost çevresinin desteği
yeterli olur. Ancak uzun süren, çalışmayı, kişinin günlük yaşamını ve
toplumsal yaşama katılmayı aksatan depresyonlarda konuyla ilgili bir uzmanın
yardımı gerekir. Depresyon tedavisi için günümüzde psikoterapilere ve
antidepresan ilaçlara başvurulmaktadır. Depresyonda kişinin çevreyle
ilişkisinin azalması, ona yönelik toplumsal desteği azaltmakta ve toplumsal
desteğin azalması da çevreyle ilişkileri daha aza indirmektedir. Bu kısır
döngü antidepresan ilaçlarla kırılabilirse hastanın normal düşünce biçimine
geri dönebilir ve yaşam karşısında yeni bir tutum takınabilir.
Depresyon belirtileri 2 haftadan fazla sürüyorsa mutlaka bir psikiyatrise
gidip tedavi olmak gerekir. Günümüzde depresyon giderici çok güçlü ilaçlar
geliştirilmiştir. Psikiyatrislerin tedavide bir çok seçenekleri vardır. 2-3
aylık bir tedavi ile ciddi düzelmeler sağlanabilmektedir. Tedavinin süresi
hastalığın ciddiyeti, süresi tekrar edip etmediğine göre ayarlanır.
Psikoterapi ile birleştirilen
ve sosyal düzenlemeler ile desteklenen tedaviler daha iyi sonuçlar
vermektedir. Depresif hissetme varsa veya depresyona girilmiş ise, öncelikle
hastanın fiziksel bir rahatsızlığının olup olmadığı araştırılır. Fiziksel
bir hastalık görülmüşse, konuyla ilgili bir uzmana başvurulmalıdır. Fiziksel
rahatsızlık tedavi edilirken ya da tedaviden sonra bir psikiyatrisle
görüşülerek, hastaya depresyon tedavisi uygulanmalıdır.
"Fiziksel bir hastalığa bağlı olmayan travma" sonrası veya "Bir nedene bağlı olmayan bir depresyon" söz konusu ise, bir psikiyatr terapiste başvurulmalıdır. İlaç tedavisi ve terapötik yaklaşımla depresyon tedavi edilmektedir.
Depresyonda psikoterapi her bireyin kendi özgün dünyasındaki dinamikler, iş, eş, sosyal yaşamla ilgili sorunları ve bunlarla başa çıkma yöntemleri, hastanın genetik yapısı, çocukluğunda yaşadığı travmalar, davranış döngülerinin bugünle bağlantısı, yaşadığı olaylara getirdiği yorumlar, yetersizlik ve çaresizlik hissettiği durumlar, yeni bir düşünce sistemi geliştirmeyi öğrenebilmesi, algı çarpıklıkları düzeltilerek yapılır. Modern tıp günümüzde, tedavisi bittikten sonra da bir süre psikoterapi, ve daha sonra da destekleyici psikoterapi ile hastanın güçlenmesini önermektedir.
Depresyon çağımızın ruh hastalıklarının vebası gibi
değerlendirilmektedir. Yaygınlığı ve tedavisinin başka psikiyatrik
rahatsızlıklara oranla yüz güldürücü olması dikkatlerin hep üzerinde
toplamasına neden olmuştur. Ve bu arada hekimler tedavi için hep yeni
arayışlar içerisinde bulunmuşlardır.
Tedavi için yapılan araştırmalar öncelikle depresyonun nedenine yönelik
araştırmaların artmasına neden olmuştur. Yapılan beyin araştırmaları
rahatsızlığın kaynağına yönelik bir çok farklı durumu tespit etmiş olmakla
birlikte beyinde bulunan bir merkezin (corpus pineale) güneş ışığıyla
uyarılması neticesinde beynin daha aktif ve canlı uyarı olduğu keşfedilmiş.
Bu buluş özellikle kuzey ülkelerinde kış aylarında havanın kapalı olduğu
zamanların çok fazla olması nedeniyle gün ışığından oldukça az faydalandığı
tespit edilmiştir.
Bu durum güneş ışığının suni olarak verilmesi ile tedavide fayda
sağlanabileceği tezinin öne sürülmesine neden olmuş ve denemişlerdir. Bir
süre sonra hakikaten faydalı neticeler alınmış insanlar daha az depresif
bulunmuştur. Ancak yinede bu tedavi yeterince faydalı bulunmamıştır. Başka
tedavi yöntemleri araştırılmaya devam edilmiştir.
Bir süre önce gazetelerde gördükleri bir haber neticesinde depresyonlarını
bu ampullerden çıkan ışıkla tedavi ettirmek istediğini söyleyen bir grup
hastam oldu. Şunu hatırlatmakta fayda var. Bu ışık ne kadar iyi taklit
edilirse edilsin güneş ışığının kalitesini asla yakalayamaz. Ve kaldı ki
Türkiye en az güneş alan bölgesi olan Doğu Karadeniz bölgesi dikkate
alındığında bile böyle bir tedaviye ihtiyaç göstermemektedir. Çünki Türk
insanı güneşten faydalanmak adına coğrafi olarak çok şanslı bir noktada
yaşamaktadır.
Bu anlamda ışık tedavisini dışlarken hatırlatma fayda var şu an depresyon
için en etkili tedavi metodu ilaç ve psikoterapinin birlikte uygulanmasıdır.
Yaşlılarda Depresyon
Londra, New York, Nantwich ve Liverpool'da yürütülen bir dizi çalışmada, 65 yaşın üzerindeki kişilerde depresyonların , doğal gidişi ve sonuçları araştırıldı.Bu çalışmalarda Geriyatrik Mental Durum Çizelgesi'nin topluma uyarlanmış şekli, ve bilgisayarlı bir tanı sistemi kullanıldı. Normal yaşlılar beklenenin aksine yaşantılarından hoşnut ve oldukça aktiftiler. Yaşlılarda da önemli oranlarda depresyon görülüyor fakat yaşla birlikte depresyona yatkınlık artmıyordu. Depresyonu olan yaşlılarda tedavi görenlerin oranı düşük. Spontan iyileşme olabiliyor, fakat bu iyileşme sıklıkla uzun zaman alıyordu. Depresyonu olan yaşlı hastaların önemli bir kısmına tanı konamamaktadır. Bu, hastaların çökkün durumlarından daha az yakınmaları, hastalıklarını bedenselleştirme ve depresyonu reddetme eğilimleri ya da yaşlıların doğal olarak çökkün olacakları inanışına bağlı olabilir.
ÖZET
Depresyon her yaşta görülebilen bir hastalıktır. Majör Depresyon ( büyük depresyon) nöbetlerle gelen ve tam düzelen bir özelliğe sahiptir.
Toplumun her kesiminde görülebilir.
Psikiyatrik hastalıklar arasında en sık rastlanan bir tablodur. Yaşam
boyunca her 100 erkekten 10'unun ve her 100 kadından 20'sinin Depresyon
geçirdiği araştırmalarla saptanmıştır.
Depresyon ruhsal bir hastalıktır.
Depresyon çok yaygın bir sağlık sorunudur. Ülkemizde yaklaşık her on kişiden birinde depresyon görülmektedir.Ancak halk ve doktorlar tarafından yeterince tanınmamaktadır. Depresyonlu kişinin iş verimi düşer, çalışamaz, insanlar ile olan ilişkileri bozulur.Aileye ve topluma getirdiği ekonomik yük çok büyüktür. Depresyon tedavi edilebilen ve tam olarak düzeltilebilen bir hastalıktır.Depresyon tedavi edilmezse intahar ile sonuçlanabilir. İntihar olgularının büyük bir bölümü depresyon geçiren hastalardır. Depresyonun tanınmamasının ve yeterince tedavi edilmemesinin hastaya ve topluma maliyeti çok yüksektir. Tanınması ve tedavi edilmesi halkın ve doktorların eğitimi ile mümkün olabilir.
ABD’de depresyon hastalarının 2/3’ü çeşitli nedenlerle tedavi
görememektedir.Türkiyede bu konuda yapılmış araştırma yoktur ancak benim
kanıma göre bu oran yurdumuzda çok daha
yüksektir. Psikiyatriste başvurmama nedenlerinden bazıları şunlardır:
hastalık bilinememekte, hastalar çevresi tarafından zayıf oldukları
gerekçesi ile suçlanmakta, hastalık dolayısı ile iş güç yapamaz durumda olan
hastalar yardım isteyecek enerjiyi kendilerinde bulamamakta bazende yanlış
tanı konup tedavi yanlış uygulanmaktadır.
DEPRESYONA YAKALANMA RİSKİNİZ NEDİR?
Yaşam boyu depresyon geçirme riski %15 dolayındadır.
Kadınlarda bu oran %25’e kadar çıkmaktadır. Hemen hemen tüm toplumlarda depresyon kadınlarda iki kat daha fazladır.Gebelikte, doğum sonrası dönemde ve menopozda depresyon geçirme riski artar. Bunun nedeni tam olarak bilinmemektedir, ancak kadınların hormonları bundan sorumlu olabilir. . Sürekli bedensel hastalığı olanlarda daha fazla görülür. Örneğin infertilite(kısırlık) tedavisi gören kadınlarda normal kadınlara göre iki üç kat fazla depresyon görülmektedir.
Hastaların %50’si 20-50 yaş arasındadır. Bununla birlikte çocuklarda ve yaşlılarda da depresyon görülür. Boşanmış, ayrı yaşayan veya yalnız yaşayanlarda evlilere göre daha sıktır Sosyal çevre veya ekonomik seviye ile depresyon geçirme oranı arasında ilişki yoktur.Kütürel etkenlerle depresyon arasında ilişki yoktur.Yakın akrabalarda depresyon geçiren birilerinin olması depresyon geçirme riskini artırır.
Depresyon hastalarının yardım istemek için genelde yardıma ihtiyacı
vardır. Depresyonun doğası gereği hastalar genelde kendiliğinden yardım
istemezler. Hastalar sıklıkla enerji, ilgi ve
istek azlığından yakınırlar. Bu nedenle depresyonu olan hastaların aileleri,
arkadaşları veya diğer hekimleri tarafından psikiyatriste yönlendirilmeleri
gerekir. İntihar düşüncesi varsa acilen psikiyatriste başvurmak gerekir.
Halk arasında yaygın olan inanışa göre intihar düşüncesini ifade eden
kişiler pek intihar etmezler. Ancak yapılan araştırmalar bu inanışın doğru
olmadığını göstermiştir. Bu nedenle bir yakınınız intihar düşüncelerini sık
ifade ediyorsa bunu önemseyin ve en yakın zamanda bir uzmana başvurmasına
yadımcı olun. Depresyona yakalanmak sizin tercihiniz değildir ancak tedavi
olup olmamak sizin elinizdedir...