Dil ile ilgili sorun onun bariz özgeciliğe dayanan yapısıdır. Birçok
konuşma, emir ve sorular dışında, konuşandan dinleyene doğru potansiyel
olarak faydalı bir bilgi taşır gibi görünmektedir. Konuşma konuşana zaman ve
enerjiye mal olurken, dinleyene bilgi getirisi sağladığı için özgecil gibi
görünür. Ama bir önceki bölümde gördüğümüz gibi, evrim özgecil davranıştan
sakınmaya meyleder.
50 yıl kadar önce, özgecil iletişim bir sorun gibi gözükmemişti. Hayvan davranışı araştırmacısı Konrad Lorenz iletişimin türler için iyi olduğunu varsaydı. Hayvanlar özellikle kavgada ve kur yapma sürecinde niyetlerini ve motivasyonlarını açıklayan sinyaller geliştirerek kendi türleri İçin çokça zaman ve enerji tasarruf edebilmekteydiler. Bu durum kavgalarda ölümleri ve kur yapma sürecinde yanlış anlamaları azaltmış olmalıydı. Bir köpeğin hırlaması gibi törensel tehditlerin, köpeğin saldırganlık düzeyi ve belirli bir kaynak için kavga etme isteği hakkında doğru bir bilgi taşıdığı varsayılıyordu. Eğer hırlayan bir köpek, hırlamayan bir köpekle karşılaşırsa, hırlamayan köpek vazgeçmelidir. Böylece gereksiz bir köpek kavgasından kurtulunmuş oluyor ve o tür için faydalı bir şey gerçekleşiyordu. On yıllar boyunca inanılan dogma şöyle bir şeydi: Sinyal verme iletişim demektir, İletişim duyguları ve niyetleri belirtir ve İletişim bir türü daha etkin davranma yönünde geliştirir.
1970’lerde “gen bencildir” düşüncesinin yükselişiyle hayvan sinyallerine dair bu pastoral açıklama darmadağın oldu. Ayırt edici özellikler türün iyiliği için evrimleşmiyordu. 1978 yılında kaleme aldıkları ufuk açıcı bildirilerinde Richard Dawkins ve John Krebs hayvanlarda sinyal verme pratiğinin evrimleşmesinin ancak ve ancak diğer genlerin pahasına kendi genlerinin kopyalanmasına yardımcı olacak net bir uyum yeteneği çıkarı varsa mümkün olabileceğini ileri sürdüler.[1] Evrim nasıl kİ özgecil yiyecek paylaşımını öne çıkarmıyorsa, özgecil bilgi paylaşımını da öne çıkarmaz. Bu nedenle, hayvanların çoğunun sinyalleri diğer hayvanların davranışlarını manipüle etmek için evrimleşmiş olmalıdır. Köpekler hırlar, çünkü kavga etmektense rakibi korkutmak daha kolaydır. Küçük köpekler derin hırlayan köpeklerden korkar, çünkü derin turlayanlar büyük ihtimalle daha büyük köpeklerdir ve zaten kavga çıksa onları dövebileceklerdir. Hem hırlama, hem de hırlamaya hassas kulaklar bu bencil nedenlerle evrimleşmiştir.
Hayvan sinyalleri hakkındaki modern teori bu öngörüye dayanarak geliştirilmiştir. Sinyaller genellikle dünya hakkında bilgi taşımaz, çünkü sinyalcilerin dünya hakkında yalan söylemek için birçok nedeni vardır. Bu teori hayvanların kendilerini manipüle edebilecek diğer hayvan sinyallerini genellikle dikkate almadıklarını göstermektedir. Buna sadece az sayıda istisna vardır. Yırtıcılar avlarından gelen “beni yakalayamazsın” ya da “ben çok zehirliyim” gibi güvenilir sinyalleri dikkate alır. (Yırtıcılardan saklanan hayvanlar kamuflaj da geliştirmiştir ki bunun nedeni sinyalleri yaymaktan çok varlığını gizlemektir.) Akrabalar diğer akrabalarından gelen ve güvenilir bir şekilde “o yırtıcıya dikkat et” gibi bir sinyali dinler. Bir kaynak İçin rekabet eden hayvanlar “seni öldürebilirim” gibi sahici bir sinyali ciddiye alır.'Ve iyi bir eş arayan hayvanlar “benim iyi genlerim var” diyen sinyalleri dinler. Temel olarak olay budur. Zehirlilere ve yırtıcılara dair uyarı sinyalleri hariç, tüm sinyaller uyum yeteneği göstergeleridir. Doğadaki başka her türlü sinyal, dinleyicisini yalan, hoş laf ve propagandayla savunmasız bırakarak muhtemelen saf manipülasyon olarak evrilmiştir.[2]
Handikap ilkesi uyum yeteneği göstergelerini güvenilir kılabilir.[3] Bu mümkündür, çünkü hem sinyalin maliyeti ve hem de sinyalin bilgisi, her ikisi de biyolojik uyum yeteneğiyle ilgilidir. Bu sadece potansiyel eşlerin iyi koşullarda olduğunun reklamını yapan uyum yeteneği göstergeleri için geçerli olmayıp aynı zamanda akrabalara dönük kötü koşulların reklamını yapan çaresizlik sinyalleri için de geçerlidir. Örneğin, handikap ilkesi bir yavru kuşun ağız açıp açlığım ifşa etmesinin etkililiğini de açıklayabilir. Çaresizlik sinyalleri aynı zamanda uyum yeteneği kriterleriyle beraber düşünülebilir: Bir hayvan arzu edilen bir kaynağın kendi uyum yeteneğini ne kadar arttırabileceğinin güvenilir bir anlatımını yapabilir. Temel olarak uyum yeteneği göstergeleri iyi bir durumun, çaresizlik sinyalleri kötü bir durumun anlatımıdır. Birbirlerine kan bağıyla bağlı olmayan hayvanlar sinyal verenin kendi durumu hakkında genel bilgi taşırlar. Aldatmaya yönelik bir güdü olmadığı sürece evrimin daha başka türlü bir bilgi taşımayı ödüllendirmesine yarayacak inandırıcı teorik modeller bulmak zordur.
Bu, dilin evrimi hakkında hemen hemen var olan bütün teoriler için engelleyici bir problem oluşturur, ama problem geniş biçimde anlaşılamamıştır. Handikap ilkesi, konuşan bir kişi onun uyum yeteneği maliyetini ödedi diye bütün iletişimi gerçekçi yapan sihirli bir değnek değildir. Handikap ilkesi bir cümlenin geçerli bir bilgi taşıdığını garanti etmez, örneğin bir kişi dövme yaptırmak için gereken ağrı ve enfeksiyon riskini kabul ediyor diye bu dövmenin geçerli bir mesajı olduğu anlamı çıkmaz. Sadece dövme sahibi kişinin acı çekerken sabırlı ve sağlıklı olduğunu gösterir.
Antropolog Christ Knight dilin özellikle aldatıcı olabileceğini, çünkü çok fazla derecede “artık yerinde olmayan şeylere gönderme” yaptığını, yani zamansal ve mekansal olarak çok uzak olan şeylere gönderme yaptığını söylemektedir.[4] Susuzluktan ölmekte olan bir insan için “o tepenin ötesinde bir nehir var” diyebiliriz. Ama artık orada olmayan şeylere yapılan göndermelerin doğrulanabilmesi zordur. Nehir hakkında yalan söyleyebiliriz ve o susayan kişi tepeyi aşıp nehir yerine çölle karşılaşırsa ölebilir. Aslında sinyali verenle alan arasında önemli çıkar çatışması söz konusuysa, bu tür güvenilir göndermelerin evrimleşebilmesi için hiçbir neden yoktur. Arı danslarında yiyeceğin hangi yönde ve mesafede bulunduğunu gösteren bu tür yanlış göndermeler kullanılır, ama arılar aynı kovandaki kardeşlerdir, böyle olunca da ortak çıkarları bulunmaktadır. Pleistosen dönemindeki atalarımız arasında ise her zaman çıkar çatışması vardı, o nedenle güvenilir göndermelerin nasıl evrimleştiğini görebilmek çok zordur. Eğer bu göndermeler güvenilir değilse, dinleyiciler dinleme zahmetine, konuşanlar da konuşma zahmetine girmez.
Bu durum bizi yine özgecilik meselesine getirir. İlk başta “dilin bir zihinden diğerine teklifsel bir bilgi taşımak için evrimleştiği” önermesi makul bir önerme gibi görünmektedir.[5] Ama bu da konuşmacının evrimsel rakibine neden özgecil bir davranışla bilgi verdiği meselesini ortaya çıkarmaktadır. Doğada doğru iletişim nadiren bulunur, çünkü özgecilik nadiren bulunur. Bir önceki bölümde gördüğümüz gibi, naif özgecilik teorileri insanlarda ahlakı açıklayamamaktadır. Hal böyleyse, bu teoriler dili nasıl açıklayacak?
Dilin evrimini açıklamak için, ahlak için yaptığımızın aynısını yapmalıyız: Bariz özgecil bir davranış olan konuşma için gizil bir hayatta kalmacı ya da üremeye dayalı bir fayda bulmak. Aynen ahlakta olduğu gibi, gizil fayda için üç temel seçenek mevcuttur: Soy, karşılıklılık ve seksüel seçilim. Konuşmanın uyum yeteneği getirisi, karşılıklı bir bilgi değiş tokuş ilişkisi sağlayarak bir akrabaya faydalı bir bilgi vermekten ya da bir eş cezbetmekten geliyor olmalıdır. Elbette ki her üç unsur da önemlidir ve seksüel seçilim baskısının dili biçimlendiren yegane seçilim baskısı olduğunu söyleyemeyiz. Ancak, burada konuşmanın soy ve karşılıklılık teorileriyle pek tutarlı olmayan bazı özelliklerine de dikkat etmeliyiz.
[1] Dawkins &c Krebs {1978), Krebs 8c Dawkîns (1984).
[2] Hauser (1996), Bradbury 8c Vehrencamp (1998).
[3] Bradbury 8c Vehrencattıp (1998, 20. Bölüm); ayrıca bkz. Grafen (1990), Johnstone (1995), Zahavi & Zahavi (1997).
[4] Knight (1998).
[5] Pinker (1994).