Arabesk: Tek Çözüm Yolu Ölüm İsteği Ya Da “Ölümseverlik"

Nazife Güngör


İnsan yaşamı Freud'un da ileri sürdüğü gibi yaşam (eros) ve yıkım (anamke) içgüdülerinin karşıtlıklarına, savaşımlarına dayanmaktadır. Genel olarak yaşamı sürdürme içgüdüsü ölüm içgüdüsüne baskın olduğu için insanlar biyolojik, fizyolojik ve sosyolojik gereksinimlerinin karşılandığı ölçüde yaşamlarını sürdürmektedirler. Ancak yaşamak için koşullar elverişli değilse, ölüm içgüdüsü yaşam içgüdüsüne baskın çıkabilir. Bu da insanlarda ölüm isteğini canlandırabilir. 10 Erich Fromm da bir toplumda adaletin, geleceğe güvenin, özgürlük gibi koşulların yitirilmesinin, ayrıca da sürekli yaşam savaşının insanlarda ölümseverlik eğilimini artırdığını savunmaktadır. Bu da toplumun kültür kurumlarının, kültürel ürünlerinin durmadan "yaşasın ölüm" sloganını üretmelerine neden olabilir.

Bu açıdan incelendiğinde arabesk müzikteki parçaların çoğunda sunulan mesajlarda da ölüm temasının sıkça işlendiği görülmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi çevresiyle, içinde bulunduğu toplumsal kültürel koşullarla uyum sağlayamayan kişi ister istemez toplumdan kopar kendi iç dünyasına, kendi yalnızlığına çekilir. Yaşamda karşılaştığı sorunların çözümünün verili toplumsal ve kültürel koşullar içinde olanaksız olduğu anlaşılmış ya da bireyde bu yönde bir inancın doğması giderek bireyin, tek çözüm yolunu bu yaşamdan kurtulmakta aramasına neden olmaktadır. Dolayısıyla da birey için tek kurtuluş yolu "ölüm" olacaktır. Bu duygu da kişide, kaçınılmaz olarak ölüm arzusunun doğmasına yol açacaktır. Örneğin, sorunlara hiçbir çözüm yolunun bulunmamasının söz konusu olduğu yaşam kişi için anlamsızlaşmıştır. Belki de "batsın bu dünya" diyerek kendi çözümünü, bu bağlamda da kendisinin yok olmasında arayacaktır. Ya da

Bu dünyada rahat yok,

Ölüm belki kurtuluş,

Al canımı Yarabbim,

Bitsin artık kahroluş.

(Orhan Gence bay) [1] [2]

diyerek ölüm arzusuyla Tanrıya yalvaracaktır. Yaşam, uzunca bir yol sayılır. Ve bu yol acıdan ve kederden ibaretse neden yürümek gereksin. Çekmekle bitmeyecekse bu dertler neden çekilsin boşuna. Ve arabesk sanatçısı neden dur demesin dertlere, neden gel demesin ölüme şu dizelerde olduğu gibi?

Her umut ufkunda ağlıyor gözler,

Bitmeyen çilenin derdin sarhoşuyum

Kahredip geçiyor en güzel günler,

Bıktım artık yaşamaktan,

Çekmekle biter mi bu hayat yolu

Bu yalnızlık bu dertler

{Orhan Gencebay)

Artık bu dünyada yaşamam hata

Kovuşsa bedenim erse rahata

Ben böyle sefalete, böyle hayata

Nasıl isyan etmem nasıl kahretmem

Söz: Yılmaz Tatlıses Müz: Mustafa Sayan

Böylesine olumsuz koşullar içine doğmuş olan bir insan zaten yaşamıyor ki. Dünyada bir gün bile olsun mutlu olmamışsa, aradığını bulamamışsa, amaçları gerçekleşmemişse yaşamdan da hiç tat alamamıştır o kişi. Tadına varamadığı bir şeyi de varsaymak olur mu hiç. Yaşamı yok saymak da ölümü varsaymak olacaktır kuşkusuz. Kişi eğer doğmuş ama yaşamıyorsa, yaşadığının ayırdına yaramıyorsa bir ölüdür. Ve bu duygu şarkılarda da dile gelecekti elbette ki. Arabeskin babası Orhan Gencebay buna da sessiz kalmayacaktı ve diyecekti ki,

Ne sevgide ne aşkta,

Ne hayatta gülmüşüm,

Izdırabım doğuştan,

Ben doğarken ölmüşüm.

Bazı şarkılarda da asıl gerçek olanın ölüm olduğu, onun kaçınılmaz bir son olduğu, bu yaşamda ne yapılırsa yapılsın, nerelere varılırsa varılsın bunların  hepsinin boş olduğu dile getirilmektedir. Böylece kişinin gerçek yaşam karşısında duyarsızlaşması, daha doğrusu yaşamı fazla da önemsememesi önerilmektedir. Ya da gerçek yaşamın verdiği acıların daha az duyumsanması için kişiye böyle bir öneri yapılmakta, bu yönde güdülenmektedir. Böylece yaşam daha dayanılır kılınmaya çalışılmaktadır. Şu örnekte olduğu gibi:

Geri dönülmez bir yoldayım,

Bir avuç toprak son nasibim,

Dün güneş olsam ben neyleyim,

Gönlümde akşam oldu benim.

(Neşe Karaböcek)

Evet, mademki sonunda sahip olunacak şey bir avuç toprak, mademki geri dönülmez bir yolun yolcusuyuz, öyleyse dünyanın bunca sorunuyla, derdiyle, tasasıyla uğraşmak niye? Her şeyi oluruna bırakmak, olduğu gibi kabul etmek en doğrusu. Bu yargı, vurgulanıyor.

Yaşamın anlamsızlığı ölümün kaçınılmazlığı ve gerçekliği bir başka şarkıda da şu şekilde dile getirilmektedir:

Şöhretin olsa, şanın olsa,

Süleyman gibi adın olsa,

Sonsuz saltanatın olsa,

Bir gün sende öleceksin

(Müslüm Gürses)

Yaşamın anlamsızlığını, boşluğunu bunca haykıran arabeskçiler karşısında Zeki Müren sessiz kalamaz elbet,

Bir yalanmış tüm gerçekler,

O ümitler, o dilekler.

diyerek bu yaşam karşıtları ordusuna katılmakta gecikmez.

Gerçek yaşamda birçok gereksinimleri karşılanmayan ve doyumsuz kalan kişi için, doğal olarak yaşam anlamsızdır. Bu da yaşamın karşıt öğesi olan ölüm isteğinin güçlenmesine neden olmaktadır. Böylece arabesk müzikte de bu savdan hareket edilerek yaşamın anlamsızlığı, boşluğu, gerçekdışlılığı sürekli vurgulanarak asıl gerçekliğin ölüm olduğu, dolayısıyla da yaşam karşısında acı çekmenin de sevinç duymanın da anlamlı olmadığı iletisi vurgulanarak her şeyin olduğu gibi kabul edilmesi ve o kaçınılmaz gerçeğe doğru sessiz sedasız gidilmesi önerilmektedir. Bu yönüyle de arabesk müzik varolan düzenin bir koruyucusu görünümündedir. Çünkü verilen iletiler insanların, düzene karşı çıkmaması, her şeyi oluruna bırakması, kabul etmesi, edilgenleşmesi biçimindeki önerilerle yüklüdür. Düzen böyle kurulmuştur. Başka türlü kurulsaydı da değişen bir şey olmayacaktı, çünkü o kaçınılmaz son, sizi yine bulacaktı. En iyisi herkes kendisi için oluşturulmuş dünyasında hiçbir şeyden de yakınmadan yaşasın ve ölümü beklesin. Başka bir deyişle,

Ağlamak ne kar eder,

Böyle gelmiş böyle gider

{Ferdi Tayfur}

 


[1] Herbert Marcuse. Aşk ve Uygarlık, Çev. Seçkin Çağan, May Yay., İstanbul 1968, s. 27.

[2]  Erich Fromm, Sevgi ve Şiddetin Kaynağı, Çev. Yurdanur Salman, Nalan İçten, İstanbul, Paye! Yay., s. 39-47.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült