Hikaye

 

 

Zen Hikayeleri 6

 

YAŞAYAN BUDA İLE BANYO TEKNECİSİ

Zen ustaları kişisel yol gösterimlerini gözden ırak bir odada verirler. Öğretmenle öğrenciyi kimse tedirgin edemez.

Kyoto’daki Kerinin tapınağının Zen ustası Mokurai tüccarlarla, gazetecilerle de öğrencileriyle olduğu gibi, söyleşmekten zevk alırmış. Okumasız yazmasız bir banyo teknecisi de aralarına katılır; balkabağı sorular sorar, çay içer, sonra gidermiş.

Bir gün Mokurai bir yandaşına kişisel yol gösterim verirken tekneci odaya girer. Kendisine, bir başka odada beklemesi söylenir.

Tekneci uzatın «Yaşayan Buda değil misin sen? Tapınaktaki taş Budalar bile kovmuyor kimseyi. Bir beni mi buldun atacak?»

Mokurai, ne yapsın, çıkıp, yandaşıyla başka bir yerde görüşür.

 

ÜÇ ÇEŞİT ÇÖMEZ

Gettan adlı Zen ustası Tokufura döneminin sonlarında yaşamıştır. «Üç çeşit çömez vardır: Zen’i başkalarına aktaranlar; tapmak, sinlik bekçileri; bir de iki ayaklı pirinç çuvallarıyla giysi askıları.» diyen odur.

Gasan da aynı düşünceyi dile getiriyor. Çok yeğin bir öğretmen olan Tekisui’yle çalışırken, ara sıra kötek yemektedir. Arkadaşları, öğretinin bu türünü kaldıramaz, ayrılırlar. Gasan: «Yetersiz bir çömez öğretmenin ününden yararlanır, orta nitelikli bir çömez öğretmenin sevecenliğine hayrandır; iyi bir çömez ise öğretmenin düzencesiyle (disiplin) güçlenir, gelişir.» diyerek, kalır.

 

BİR ÇİN ŞİİRİ NASIL YAZILIR

Ünlü bir Japon ozanına Çin şiiri nasıl yazılır diye sorarlar.

«Bildiğimiz Çin koşuğu dört dizedir,» diye açıklar ozan, «ilk dize giriş dizesidir; ikinci dize girişin sürmesidir; üçüncü dize bu temayı bırakır bir yenisini başlatır; dördüncü ise ilk üç dizeyi bağlar. Örneğin şu çok sevilen Japon türküsü :

 

Kyotolu ipekçinin güzelmiş

iki kızı Küçüğü on sekizmiş, yirmisinde ablası.

Savaşçı kılıcıyla öldürür ya bir eri,

Erkeklere saplanır bu kızların gözleri.»

 

Zen öğretmenleri genç öğrencilerini, meramlarını tam anlatabilecek biçimde yetiştirirler. İki Zen tapınağında birer çocuk büyütülmektedir. Çocuklar her sabah alışverişe birlikte giderler.

«Nereye gidiyorsun?» diye sorar biri.

«Ayaklarımın götürdüğü yere...» diye karşılık verir öteki.

Bu yanıt, soranı afallatır. O da gider, öğretmenine danışır. «Yarın sabah,» der öğretmen, «o yaramazı görürsen o soruyu gene sor. Gene öyle derse, bu kez, ‘Ayakların olmasaydı nereye giderdin?’ diye sorarsın. Bu kez de o apışsın bakalım!»

Ertesi sabah çocuklar buluşurlar.

«Nereye gidiyorsun?» diye sorar birincisi.

«Yel nereye götürürse...» diye yapıştırır İkincisi.

Küçük gene afallar; koşar öğretmenine.

O da: «Yel olmasaydı nereye giderdin? diye sor bakalım!» öğüdünü verir.

Ertesi gün çocuklar gene buluştuklarında, «Nereye gidiyorsun?» der birinci çocuk.

«Pazara, sebze almaya gidiyorum.» diye yanıtlar öbürü.

 

SON ŞAPLAK

Tangen çocukluğundan beri Sengai’yle sürdürmüştür uğraşını. Yirmisinden sonra öğretmeninden ayrılmak, biraz da başkalarını tanımak ister; ama Sengai izin vermez. Konuyu her açışında Tangen tokadı yer.

Sonunda Tangen, Sengai’den izin koparması için eskilerden bir öğrenciye yalvarır. O da ağalığını gösterir. Sengai’yle görüştükten sonra döner, Tangen’e bilgi verir: «Sevin! Oldu bu iş. Artık yolun açıktır.»

Tangen gidip, izin verdiği için, Sengai’ye teşekkür eder. Ustanın yanıtı bir tokat daha atmak olur.

Tangen öğrenci ağasına duyurunca bu olanları, öteki: «Ne oluyor be! Sengai dün olur dediğine bugün nasıl olmaz der? Gidip bir görüşeyim...» der. Ustaya çıkar.

«Durum değişmedi ki!» der Sengai, «Yalnızca, son bir şaplak atayım dedim yanacığına. Çünkü dönünce aydınlanmış olacak. Nasıl vururum bir daha ona?»

 

BANZO’NUN KILICINDAKİ TAT

Matajuro Yagyu'nun babası ünlü bir kılıçoyunu ustasıdır. Ne var, oğlunun oyununu pek sıradan bulur, beğenmez. «Sen usta olamazsın!» deyip oğlunu evden kovar.

Matajuro, Futura Dağı'na çıkar, ünlü kılıççı Banzo’yu bulur. Ne var, Banzo da babasının yargısını doğrular: «Sana kılıçoyunu öğreteyim istersin? O yetenek yok ki sende.» der.

«Ama çok çalışırsam, kaç yılda usta olurum?» diye tebelleş olur genç.

«Yaşamın boyunca!» diye yanıtlar Banzo.

«O kadar bekleyemem.» diye sızlanır Matajuro, «Her zorluğa katlanırdım. Bir öğretseydin! Sadık uşağın olsam, o zaman kaç yılda?..»

«Belki on yıl.» diye biraz yumuşar Banzo.

«Babam yaşlanıp duruyor, yakında ona ben bakacağım.» diye sürdürür Matajuro. «Daha daha versem kendimi bu işe?»

«Hum! Otuz yılda diyelim,» der Banzo.

«Aa! Neden?» diye sorar Matajuro, «Önce on yıl demiştin, şimdi de otuza çıkıyorsun. Bu işte ustalaşmak için her güçlüğe katlanırım diyorum sana!»

«O durumda yetmiş yıl kalman gerekir benimle. Sonuç almak için sencileyin acele eden bir kimse çabuk öğrenemez.»

Sabırsızlığın işe yaramadığını sonunda gören delikanlı, «Peki,» der, «oldu bu iş.»

Matajuro’ya, kılıcın sözünü etmemesi, kılıca dokunmaması söylenir. Ustasına aş pişirmek, bulaşık yıkamak, yatak yapmak, avluyu süpürmek, bahçeyi sulamaktır işi gücü; kılıççılıktan tek söz etmeksizin...

Üç yıl geçer, Matajuro sürdürür çalışmayı. Geleceğini düşünüp üzülür. Yaşamını adadığı sanatı daha öğrenmeye başlamamıştır bile.

Ama bir gün Banzo sürüne sürüne Matajuro’ya yaklaşır, bir tahta kılıcı olanca gücüyle sırtına indirir.

Ertesi gün Matajuro pirinç kaynatırken Banzo beklenmedik bir atlayış daha yapar onun tepesine.

Artık Matajuro gece gündüz bu tepeden inme saldırılardan korunmak için bekler. Banzo’nun kılıcının tadım düşünmek zorunluluğunda olmadığı tek bir anı yoktur artık.

Öyle çabuk öğreniverir ki, ustasının yüzünde kıvanç gülleri açar. Matajuro ülkenin en büyük kılıçoyuncusu olmuştur.


 

MAŞALI ZEN

Hakuin öğrencilerine, çayevi işleten yaşlı bir kadından söz eder, onun Zen anlayışını göklere çıkarırmış. Öğrenciler bu anlatılanlara inanmazlar, bir de kendi gözleriyle görmek isterlermiş.

Kadın da onların geldiğini görünce biliverirmiş çaya mı yoksa Zen kavrayışını izlemeye mi geldiklerini. Çaya gelmişlerse özene bezene sunarmış çay. Ama amaçları başkaysa, göz atıp bir kuytuya çekermiş onları, maşayla bir güzel ıslatırmış.

On kişiden dokuzu kadının maşasından kaçamazmış.

 

MASALCININ ZEN’İ

Encho ünlü bir masalcıdır. Aşk masallarıyla gönüllerde yeller estirir; savaş masalları anlatsa, dinleyenler kendilerini savaş alanında sanırlar.

Bir gün Encho, Yamaoka Tesshu adlı, Zen ustalığı kertesine iyice yaklaşmış bir yurttaşla tanışır. Yamaoka, «Duyduğuma göre ülkenin en iyi masal anlatan kişisiymişsiniz. İsterseniz dinleyenlerinizi ağlatabilir ya da güldürebilirmişsiniz. Bana, çok sevdiğim Şeftali Oğlan masalını anlatır mısınız? Çok küçükken anamın yanında yatarmışım, o da ara sıra bu masalı anlatırmış. Masal yarılanmadan uyuyakalırmışım. Anam nasıl anlatmış ise öyle anlatır mısınız?» der.

Encho böyle bir işe kalkışmaz. İnceleme ’ yapmak için süre ister. Aylar sonra Yamaoka’ya gidip:  «Size öyküyü şimdi anlatabilir miyim?» diye sorar.

Yamaoka. «Başka bir gün anlatırsınız.» yanıtını verir.

Encho’nun düş kırıklığı yoğundur. Biraz daha çalışır, gene gider. Ama Yamaoka, sözü ağzına tıkamaktadır. Encho tam açarken ağzını, Yamaoka: «Anam gibi anlatamıyorsun daha.» diyerek onu susturur.

Encho’nun masalı Yamaoka’ya, anası gibi anlatabilmesi için beş yıl geçmiştir. Yamaoka da Zen’i Encho’ya bu biçimde öğretmiştir.

 

GECE KUŞU

Zen ustası Sengai’yle birlikte meditasyon öğrenen çok sayıda öğrenci vardır. İçlerinden biri geceleri kalkmakta, tapınak duvarına tırmanıp kente, eğlenmeye gitmektedir.

Bir gece Sengai koğuşları denetlerken bu öğrencinin yatağını boş bulur, bir de duvara tırmanırken kullandığı yüksekçe bir tabure görür. Sengai tabureyi duvar dibinden çekip, kendisi dikilir yerine.

Gece kuşu dönünce Sengai’yi seçemez, tabure sanıp ustanın kafasına basar. İçeriye atlar. Yaptığını görünce de donakalır.

Sengai: «Sabahları çok soğuk oluyor. Kendine iyi bak, soğuk almayasın.» der.

Öğrencisi geceleri kaçmaz ondan sonra.

 

ÖLMEKTE OLAN BİRİNE MEKTUP

Bassui ölüm döşeğindeki bir yandaşına şu mektubu gönderir :

«Tininin öz varlığı doğmamıştır ki, ölsün! Yok olabilen bir varlık değildir o. Salt yokluk anlamında bir boşluk da değildir. Rengi, biçimi yoktur. Tat almaz, acı duymaz.

«Bilirim, çok hastasın; iyi bir Zen eri gibi hastalığına gözünü kırpmadan bakarsın. Acı çeken kimdir? Belki tam olarak bilmezsin. Ama bir sor kendine: ‘Bu tinin öz varlığı nedir?’ diye. Yalnızca bunu düşün. Gerek kalmaz başka bir tasaya. Açgözlülükten kaçın! Sonu olmayan sonun, arı havada eriyip kaybolan kar tanesine benzer.»

 

BİR DAMLA SU

Gisan adlı bir Zen ustası genç bir öğrencisinden, banyo teknesindeki suyu ılıtmak için, bir kova su getirmesini ister.

Öğrenci suyu getirir, banyo suyunu ılıtır, artan suyu da yere döker.

«Seni kalın kafa!» diye azarlar ustası, «Kalan suyu çiçeklere dökerdin! Bu tapmak suyunun tek damlasını yele vermeye hakkın yoktur!»

Genç öğrenci o anda Zen’e ulaşır. Adını değiştirir; bir damla su demek olan Tekisui koyar.

 

EN YÜCE ÖĞRETİ

Eskiden Japonya’da kamışla kağıttan yapılan, içine mum konulan fenerler kullanılırmış. Bir gece, arkadaşının evinden kendi evine dönmek için yola çıkan bir köre fener vermek isterler.

«Fenere ne gerek var? Karanlık da aydınlık da bir bana.» der görmez.

«Yolu görmen için fenere gereksinmen yok, biliyorum.» diye yanıtlar arkadaşı, «Ama fenersiz gidersen başkaları çarpabilir sana. Alsan iyi olur.»

Görmez alır feneri, düşer yola. Çok geçmez, gelir birisi bindirir ona. «Önüne baksana!» diye bağırır görmez, «Feneri görmüyor musun?»

«Mumun sönmüş, arkadaş!» yanıtı gelir yabancıdan.

 

BAĞLILIK İSTENMİYOR

Eihei tapmağının başkeşişi Kitano Gempo, 1933 yılında doksan iki yaşında ölmüştür. Tüm yaşamı boyunca hiçbir şeye bağlanmamaya çabalamıştır. Yirmi yaşında gezgin bir dilenci iken tütün içen bir yolcuya rastgelir. Birlikte bir dağdan inerlerken durup bir ağacın altında dinlenirler. Yolcu tütün uzatır Kitano’ya. O da alır, çünkü o sıralarda beş parasız kalmıştır.

«Oh, ne güzelmiş tütün içmek!» der. Yoldaşı ona çubuklarından biriyle biraz da tütün verir. Yolları ayrılır.

Kitano şöyle geçirir: «Böyle zevk verici nesneler, meditasyonumu engelleyebilir. İyice alışmadan, bırakayım şunu!» Çubuğu da tütünü de fırlatır atar.

Yirmi üç yaşındayken IKing2 öğrenmekteymiş. Bir kış günü, kalın giysilere gereksinme duyduğundan, yüz altmış kilometre uzakta yaşayan öğretmenine mektup yazıp bu ihtiyacını anlatır. Mektubu, götürmesi için, bir yolcuya verir. Kış gelir. Kitano da, mektubunun öğretmene ulaşıp ulaşmadığını saptamak için, bakı sanatını da içeren ve geleceği gösteren I-King’e başvurur. Falda, mektubun yerine ulaşmamış olduğu çıkar. Sonraları öğretmenden gelen bir mektupta da giysiden miysiden söz edilmiyordur.

«I-King’le böyle başarılı, şaşmaz saptamalar yapıp durursam meditasyonumu aksatabilirim.» diye düşünür Kitano, o güzel öğretiyi bırakır, onun güçlerine sığınmaz bir daha.

Yirmi sekizindeyken Çin güzel yazı sanatını öğrenmektedir. Bu uğraşta öyle ustalaşır ki, öğretmeni onunla övünür. Kitano düşünmektedir: «Şimdi bırakmazsam bu uğraşı, ozan olur çıkarım... Zen öğretmeni değil!» Bir daha koşuk yazdığını gören olmaz.

 

TOSUİ’NİN SİRKESİ

Tosui, tapmakların biçimciliğinden kaçıp dilencilerle köprü altında yaşayan bir Zen ustasıdır. Çok yaşlanınca, bir arkadaşı ona yardım eder, dilenmekten kurtarır. Tosui’ye pirincin nasıl devşirildiğini, ondan nasıl sirke üretildiğini gösterir. Tosui de ölünceye dek bu işi yapar.

Tosui sirke üretirken, dilencilerden biri getirir bir Buda resmi verir ona. Tosui resmi barınağının duvarına asar, altına da yazar:

«Bay Amida Buda: Odam çok ufak, çok dar. O yüzden bir süre kalabilirsin. Ama cennetinde yeniden doğmama yardım etmeni yakarıyorum sanma haa!»

 

SESSİZ TAPINAK

Shoichi, aydınlık saçan tek gözü görür bir Zen öğretmenidir. Yandaşlarına, Tofuku tapmağında öğretim verir.

Gece gündüz bütün tapmak sessizliğe gömülüdür; çıt çıktığı yoktur. Öğretmenleri sutra okunmasını bile kaldırmıştır. Öğrencilerin meditasyondan başka yapacak şeyleri yoktur.

Usta ölünce, yaşlı bir komşu, gongların çalındığını, sutraların okunduğunu işitir. Shoichi’nin ölmüş olduğunu anlar.


 

BUDA'NIN ZEN’İ

Buda der ki: «İmparatorların, hanedanların orunları bana göre toz zerrecikleridir; altınları, gümüşleri ise şu yerdeki taş, çakıl... En güzel ipek giysilere çaput, paçavra diye bakarım. Evrenin sayısız acunları yemiş çekirdekleri gibi, Hindistan’ın en büyük gölü, ayağımdaki bir damla ter gibi ufak gelir bana. Dünyevi öğretileri, büyücü aldatılan olarak sezinliyorum. En yüksek özgürlük kavramlarını da bir düşteki altın sırmalı ipek kumaşa benzetiyorum?1 aydınlanmış kimselerin kutsal yolunu da çiçeklere bakar gibi gözlüyorum. Meditasyonu koca bir dağın dayanağı, Nirvana'yı[gündüz karabasanı gibi görüyorum. Doğru-yanlış yargıları, bir ejderhanın dolambaçlı dansından; inançların ortaya çıkması, daha sonra önemini yitirmesi de dört mevsimin bıraktığı izlerden başka bir şey değildir benim için.»


 

25 I-King: (I Ching). «Değişkenlikler Kitabı adlı Çin’in ünlü fal kitabı.» (Kaynak: «Zen Budizm», Ilhan Güngören.)


 

Nirvana: Budacılığa göre kişinin aşırı istekleri, tutkularından kurtulma yoluyla eriştiği salt mutluluk durumu. (Kaynak; Redhouse).

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült