Sözümona iktidarda bir işçi hükümeti var. Oysa işçiler, hükümet
mekanizmasını zerre kadar etkileyemez. Onlar sadece çeşitli sanayi
dallarını, fabrikaları ve geri kalan bütün kuruluşları yönetirler. Bu
yönetim, kuşkusuz, tiyatroları da içine alır. İsrail'de, görevi sırf dekor
taşımak olan sahne işçilerinin en kıdemsizi, aynı tiyatronun baş karakter
oyuncusundan daha çok para alır. Uzman iktisatçılarımızın fikrine göre bu,
arz ve talep kurallarının doğal sonucudur. Herkes büyük bir oyuncu olmak
istediği halde, dekor hamallığıyla yetinmek isteyen pek yok gibidir.
Tiyatrolarımız kooperatif zihniyetle çalışır. Yani, genç bir aktör, yaşlı bir ışıkçı i!e tamamen eşit haklara sahiptir. Şu farkla ki, genç aktör yaptığı fazla mesai için metelik alamaz. Eee, gerçek sanat, fedakarlık ve feragat ister. Sanat uğruna helal olsun, demek gerekir. Ve zaman zaman oyuncular bu «İşçi Diktatoryasına» karşı baş kaldırdılar mı bu İhtilaller, Hamlet'in ünlü monoloğu ya da Tibetlilerin Çin'e karşı ayaklanmaları kadar sonuçsuz biter.
Böylece Jarden Podmanitzki konusuna gelmiş bulunuyoruz. Niyetim girdiğim kahveden çarçabuk evime telefon etmekti, ama olduğum yerde çakılıp kalmıştım. Firar teşebbüslerim de hiç bir sonuç vermemişti. Çünkü ünlü karakter oyuncusu Jarden Podmanitzki beni maalesef görmüştü. Kollarım açarak üzerime doğru geldi.
«Lütfen oturun. Bir şeyler içelim,» dedi.
Bitik durumdaydı. Gözlerinin altında derin, mor halkalar, Slav biçimi elmacık kemiklerinin üstünde kalın kırışıklıklar vardı. Alnı buruş buruştu. Oysa bildiğim kadarıyla önümüzde sahnelenecek yeni bir oyun yoktu.
«Kendinizi herhalde pek iyi hissetmiyorsunuz,» dedim. «Rahatsız etmek istemem.»
«Oturun lütfen ve bir şeyler için. Şayet yazmıyacağınıza söz verirseniz olup bitenleri bütün ayrıntılarıyla anlatırım.»
«Yayınlatabileceğime dair gerçekten söz veremem.»
«Mundek.»
«Anlıyamadım?»
«Mundek. Bu adam beni öldürecek.»
«Mundek kim?»
«Demek Mundek'in!<im olduğunu bilmiyorsunuz! İyi vallahi. Kuzum siz bu dünyanın adamı değil misiniz? Mundek'i bilmeyen var ıiu? Tiyatromuzun en eski dekor taşıyıcısıdır. Şayet yakında geberip gidersem bütün insanlık, ölümümden o herifi sorumlu tutmalıdır. Dev cüsseli bir adam, üstelik cıva gibi, içi içine sığmıyor, ağzında da tek diş yok. Bu tiyatroya nasıl girdiğini bir türlü anlıyamadım. Kendisine sorarsanız tiyatroyu o kurmuş. Rica ederim beni yanlış anlamayın. Tutucu bir adam değilim. Aksine, ötedenberi işçi sınıfının büyük bir dostu olarak ün salmışımdır. Ama Mundek'i düşündükçe ne yalan söyliyeyim, o canım eski feodalizm çağlarını özlememek elimden gelmiyor. Bütün ülkenin taparcasına ayaklarıma kapandığını siz de pekala bilirsiniz. Nereye gitsem, nerede görünsem beni çılgınca alkışlarlar, coşkun tezahürat yaparlar. Ama bu Mundek denilen adam bana karşı küçük bir figüranmışım gibi davranıyor. Beni çileden çıkaran da bu. işte size bir örnek: İl. Richard' ın son temsillerinden birinde beşinci perdedeki ünlü tiradıma başlamıştım. Büyük Shakespeare'in ölümsüz sözlerini bir kez daha bütün benliğimi vererek ve gerçekten yaşıyarak söylüyordum. Bilirsiniz, şu koskoca yeryüzünde bu rolü benden iyi oynıyacak yoktur. Evet, kendimi kaptırmış oynuyordum. Salonda çıt çıkmıyordu. Herkes büyük bir saygı içinde dudaklarımdan dökülen sözlere kulak vermişti. Tam: ‘... şu içinde yaşadığım zından...' derken yanıbaşımdaki dekorun gerisinde Mundek, koskoca, pis mendilinin içine yüksek sesle patavatsızca sümkürmez mi? Düşünün o tanrısal sessizlik içinde, burnun derinliklerinden çekilen sümüğün iğrenç sesini... Bu yetmiyormuş gibi sahne işçilerinden birine pervasızca şöyle bağırmaz mı: ‘Lan... çocukları topla da şöyle dörtlü bir el çevirelim.. Ne duruyorsun davar, yaylansana...’ Herifçioğlu başka dil bilmediği için bunları Yidiş lehçesiyle söylemiş, bu sözleri salonun en gerisindeki koltuklardan bile duyulmuştu. Ve ben, Jarden Podmanitzki, halen dünyanın en iyi Shakespeare oyuncusu olarak Il. Richard'ın o ölümsüz sözlerini konuşurken, yanıbaşımda Bay Mundek'le hemcinsleri, en büyük umursamazlık örneğini vererek, tam bir rahatlık içinde, utanmadan, sıkılmadan kumar oynuyorlardı. Sorarım size; benim yerimde siz olsaydınız ne yapardınız?»
«Konuşmanıza son vermenizi rica ederdim.»
«Lütfen gülünç olmayın. bazen bir budala ya da eleştirmen gibi laf ediyorsunuz. Bu adamların mantıkla yola getirilebileceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz. işte en canlı örneği Mundek. Sözüm daha bitmedi. Bakın şunu da dinleyin: Başka bir oyundaydı. Her Allahın akşamı yarım kilo peynir, koskoca bir somun, iki de büyük bayır turpu getirir. Ne diyordum, evet başka bir oyundaydı. Dakikası dakikasına tam ikinci perdedeki aşk sahnesi başlarken o da şapur şupur bu getirdiklerini yemeğe başlar. Oyun gereği bir prensesi kaçırmam öngörülmüştü. işte, tam önünde diz çöküp dil dökmeye başladığım sırada Mundek denilen yabani haaart! diye koskoca bayır turpunu ısırmaz mı? Hart ne demek. Tam bir gümbürtüydü çıkan ses. O anda etrafa yayılan pis kokusu da caba. Oysa kaç kere yalvardım ona: ‘Bak Mundek,' dedim, ‘kulun kölen olayım, ne olur turpu ya daha sonra ye, ya da daha önce. Ama yalvarırım sana tam aşk sahnemin orta yerinde zıkkımlanma şu mereti!’ Ne karşılık verse beğenirsiniz? Efendim, kırk yıldır akşam sofrasına tam saat 9’da oturmak adetiymiş ve bu geleneksel alışkanlığından kesinlikle vazgeçemezmiş. İşimize gelmiyorsa aşk sahnesinin saatini değiştirmek zorundaymışız. ‘Yani turp yemek sizin için daha mı önemli?' diye sorunca tek kelime i!e şu cevabı verdi: ‘Evet!' Başka bir şey de demedi. Ya sahnede yürümesi?... Tam bir fil mübarek. Taban tahtaları çatırdar, dekorlar sallanır, iskemleler devrilir. Bir gün sabrım taşıverdi. ‘Temsil sırasında sahnede tepinip durmasana be adam!' diye bağırdım. Bunun üzerine küstah herif bana, kim oluyormuşum da ona emir veriyormuşum diye hakaret etmez mi? İşte bardağı taşıran damla bu oldu. Açtım ağzımı yumdum gözümü. ‘Cahil herif, kim olduğumu sana gösteririm!' dedim. ‘Kim burada baş aktör, sen misin, yoksa ben miyim?' diye gürledim. Mundek bu sözlerim üzerine kayıtsızca omuz silkerek kaç para kazandığımı sordu. ‘Brüt yüz kırk beş' dedim. Çünkü vergi kesildikten sonra elimde kalan parayı söylemeye dilim varmıyordu. Mundek, ‘Gördün mü?' diye karşılık verdi. Benimki ayda üç yüz yirmi meş net. Fazla mesai ayrı. Buna ne buyrulur?'. Herif tam bir diktatör. Tiyatroda her şey ondan sorulur. örneğin perdeci tatile çıksa yerine o geçer. Al sana bir bela daha. Dünyanın en büyük Shakespeare oyuncusu sıfatıyla il. Richard'ın beşinci perdesindeki ünlü tiradı konuşurken ve tam ‘... şu içinde yaşadığım zından...' diyeceğim sırada olanca gücüyle perdelerin ipine asılmaz mı? Ölür müsün, öldürür müsün?... Tiyatro doktoru ilk tedavimi yaptıktan sonra Mundek'in üzerine yürüyerek: ‘Bu da ne demek oluyor? Ne hakla lafımı ağzıma tıkayıp perdeyi kapatırsın aşağılık herif?!' diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Tam yumruğumu kaldırıp suratının ortasına indireceğim sırada kahredici bir sükûnetle, ‘Sinirlenmeyin. Oyun nasıl olsa fazla uzun. Bir de oldukça geç başlamıştık, ayrıca öylesine berbat oynadınız ki Bay Podmanitzki, daha fazlasına kimse tahammül edemezdi. inanın bana, perdeyi kapatmakta geç kalmıştım bile!' demez mi? ‘Behey adam bu oyun Shakespeare'in,' diye ağlamaklı bir sesle cevap verdim, ‘Shakespeare'in!!' Beriki omzunu silkerek: ‘isterse Ben Gurion'un o!sun, ne çıkar,' diye atıldı. ‘Tam otuz yedi yıldır şu meslekteyim ve Mundek bir oyun için fazla uzun dedi mi, öyledir. Anlaşıldı mı?' Bunun üzerine kesin olarak hayatıma son vermeyi kararlaştırdım. Bilin bakalım ne yaptım?»
«Veronal?»
«Ne münasebet! Doğru Müdür Sulzberger'e çıktım. 'Sulzberger,' dedim, ‘fazla hassas bir insan olmadığımı bilirsiniz. Ama bu iş böyle devam edemez.
Aksi halde Jarden Podmanitzki'yi artık yok bilin.' Ve kendisine her şeyi anlattım. Her şeyi. Bir, bir. Mundek'in perde aralarında tahtıma oturduğuna, hatta orada gazetesini bile bile bıraktığına, varıncaya kadar anlattım. Bir defasında yanık purosunu tacıma sokmuş, halk o ana kadar tacından dumanlar çıkan bir kral görmediği için de katıla katıla gülmüştü. Gene terbiyemi bozmadan Mundek'e, 'Bir kralın ne anlama geldiğini bilmeniz gerekir!' demiştim. 'Bir kral olarak bana bu işi nasıl yaparsınız? Tacından dumanlar tüten bir kral görülmüş şey midir?' Hele cevaba bakın: ‘Yoksa kral olduğunuzu mu sanıyorsunuz? Hahay güleyim bari. Siz, Jarden Podmanitzki adında, kokuşmuş, moruk bir tulûat oyuncusundan başka şey değilsiniz! Gerçek bir kral sahneye çıkıp şaklabanlık eder mi?' Budala otuz yedi yıldır mesleğin içinde bulunduğu halde sahnede olup bitenlerden haberi yok. Hepsini teker teker Sulzberger'e sayıp dökerek sözlerimi şöyle bağladım: ‘Sulzberger, lütfen kararınızı verin, ya ben, ya o!’ Sulzberger beni yatıştırmaya çalıştı. Mundek'in de etten kemikten olduğunu, önünde sonunda nasıl olsa geçip gideceğini, sabırlı olmamı salık verdi. Ama kaya gibi serttim. Nuh diyor da peygamber demiyordum. Aklıma koymuştum. Bu konuda zerre kadar ödün tanımıyacaktım. Sonunda Sulzberger çaresizlik içinde kararını verdi. Böylece bana yol göründü. Düşünebiliyor musunuz? Sulzberger işime son verdi. Anladınız mı?»
«Evet anladım. Kovuldunuz.»
«Bunun ne demek olduğunu galiba tam kavrıyamadınız?! Sulzberger’e, ‘Demek Mundek sizin için Podmanizki'den daha önemli, öyle mi?' diye sorunca şöyle konuştu: ‘Ne münasebet, hiç de öyle değil, ama onu kovduğum anda sahne işçileri direnişe geçer. Böyle bir grev, tiyatronun geçici de olsa kapanması anlamına gelir. Toplu sözleşme hükümlerine göre Mundek'e ayrıca tam 35, 000 lira tazminat ödemem gerekir. Nerden bulurum ben bu parayı?' Salzburger'in haklı olduğu yönler yok değildi. Biz sanatçılar nöbet yerimizi asla terkedemeyiz ama bir Mundek fazla mesai ücreti alacağı zaman kuyrukta on dakikadan çok bekletildi mi kıyamet kopar! Hasılı, Mundek her şeydir, Podmanitzki ise bir hiç, bir sıfır...”
Ünlü karakter oyuncusu Podmanitzki küçülmüş küçülmüş, ufacık bir adamcağız kalmıştı. Feri kaçmış gözleriyle bomboş, anlamsız bakıyordu. Tamamen çökmüş bir insandı. Yüreğim burkuldu.
"Jarden Podmanitzki, dinleyin beni,” diye avutmaya çalıştım onu. ‘'Siz çağdaş tiyatronun yüce kişilerindensiniz. Sizin gibi bir sanatın doruğuna erişmiş bir dev ne idüğü belirsiz bir cüce ile çekişir mi? Varın silin onu zihninizden. Bir daha da düşünmeyin...”
Podmanitzki içini çekerek:
"Ah ah!.. söylemesi kolay,” dedi. "Dün akşam ne oldu beğenirsiniz? Mundek hastalanıp rapor almış, böylece hayatında ilk kez işinin başına gelmemişti. Ne tepinen, ne sümküren, ne turp yiyen vardı. Sahne gerisindeki bu ölüm sessizliği beni öylesine sinirlendirdi ki, oynarken üç kez lafımı şaşırdım... Kısacası, Mundek'siz olmuyor.
Tanrı gökleri ve yerleri yaratırken vahşi doğanın acımasız davranışlarına karşı kendilerini savunabilmeleri için tüm varlıkları gerektiği gibi donatmıştı. Aslana güç, karacaya hızlı koşan bacaklar, tosbağaya kalın bir zırh vermişti. Ama bu arada tek bir yaratığı unutmuştu: Beni...