Tabur Paris'te kamyonlara yüklenip doğuya aktarıldı. Fransa'dan
yağmaladıklarını yanlarında götürüyorlardı. Fransız şarabı ve Fransız
arabası.
Minsk'ten cepheye yaya yürüyüşe geçtiler, petrol kıtlığı yüzünden
kamyonlarını Minsk'te bırakmaları gerekti çünkü. Alman ordularının
utkularından ve Fransız şarabından esrimiş olarak Belorusya yolları boyunca
yürüdüler. Kolyenlerini kıvırmış, yaka düğmelerini açmışlardı. Çelik
miğferleri palaskalarından sarkıyordu; çıplak, yağız başları yaban Rusya'nın
narin güneşinde ve ılık yellerinde kurudu. Cep şişelerinde şarapları vardı
daha. Askerleri yakılmış Sovyet köylerinden cesaretli adımlarla yürüdüler.
Küstah alay şarkılarındaki Fransız kızı Jeanne, yalnızca Almanlar Parise
girdikleri zaman ilk kez gerçek askerler görmüş, işini bilen gerçek
erkeklerle doyuma varmıştı.
Ama sonraları, gece ve gündüz, yürüyüşte yada açık ordugahlarında
partizanların baskınlarına uğramaya başladılar. Altı gün içinde bir taburun
kırk dolayında adamı öldürüldü ve yaralandı. Kurmay karargahına geri
gönderdikleri bir motosikletli yitti. Altı asker ve bir çavuş yitti. Yiyecek
bulmak için bir köye girmişler ve geri dönememişlerid. Taburdaki adamlar
Almanlar'ın sevindirdiği Jeanne'ın ürküşünü gittikçe daha öz söylediler.
Buradaki insanlar sevmemişti Almanları. Tabur yıkılmış bir köye girdiğinde
yerliler kaçıp ormana gizlendiler, evde buldukları ise asık suratlıydılar ve
gözlerinde yanan kini Alman askerlerinden gizlemek için yere bakıyorlardı.
Kadınların ve erkeklerin raslantısal anlık bakışlarında korkudan çok nefret
vardı. Hayır, burası Fransa değildi.
Söylediklerine inanılırsa, çavuş Fritz Berkmann sivil halk kıyımlarına hiç
katılmadı. Kendisinin namuslu, kültürlü biri olduğunu, ve doğallıkla
gereksiz vahşetin yürekli bir düşmanı olduğunu ileri sürüyor. Ve bir gün
birliğindeki esrik askerler güle oynaya genç bir kollektif çiftçi kadını bir
kulübeye sürüklediklerinde, kadının çığlıklarını duymamak için kamptan
çıktı. Genç ve güçlüydü kadın. Şiddetli bir direniş gösterdi, sonuçta da
askerin biri gözünden oldu. Diğerleri işlerini gördüler. Onlar ırzına
geçtikten sonra, kör olan asker işini bitirdi kadının.
Çavuş Berkmanın bunu duyduğunda korkunç canı sıkıldı. Kendisi ne pahasına
olursa olsun böylesi hayvanca bir olaya katılamazdı. Nürnberg'de bir karısı
ve iki çocuğu vardı, böyle bir şeyin kendi karısının başına gelmesini de
istemezdi. Ama o Alman ordusunda ne yazık ki olan domuzların eylemlerinden
sorumlu tutulamazdı. Olanları bildirdiğinde teğmeni omuz silkmiş savaş
savaştır ve Berkmann'a böyle önemsiz ayrıntılarla kendini üzmemesini
buyurmuştu.
Doğrudan yürüyüş durumundayken tabur bir çatışmanın içinde buldu kendini.
Yirmi attı gün boyunca siperlerden çıkmadı askerleri Berkmann'ın
birliğindeki yüzyetmiş adamdan yalnızca otuzsekizi kaldı geride. Askerler bu
çok büyük kayıplardan ötürü bunalıma girdiler. Hayır, Fransa'dan şarkılarını
bağıra bağıra çıktıklarında, Rusya'ya karşı uygulamayı öngördükleri türden
bir savaş değildi bu. Subayları onlara, bıçağın tereyağını biçtiği gibi
Rusya'yı biçip geçeceklerini söylemişlerdi. Bunlardan tümünün boş gurur
olduğu kanıtlanıyordu, ve böyle konuşan subayların çoğu da söyleyecek şey
bulamıyordu şimdi: doğruydu, Rus gerilalarının mermileri ve Rus toplarının
şarapnelleri bıçağın tereyağından geçmesi gibi kolay bedenlerinden geçip
gidiyordu.
Bu sabah bir saldırımız sırasında tutsak alındı Berkmann. Siperlerimize
getirmeden önce Kızılordu adamları sıkıca bağladılar gözlerini.
"Beni vuracak musunuz ?" diye sordu titreyen bir sesle.
Ama Kızıl ordu adamları Almanca bilmiyordu; sorusuna yanıt vermediler.
Ayakları korkudan yalpalayan Berkmann sipere geldi. Gözünün bağını çözdüler.
Sakince bir masanın çevresinde oturan adamları gördüğünde bütün yüreğiyle,
ve öylesine bir güvenle içini boğuk boğuk çekti ki, bayağı canım sıkıldı.
" Beni vurmaya götürdüklerini sandım" diye kekeledi elinde olmayan
iççekişinin açıklamasını. O an hazırola geçti.
Oturmasını söylediler. Kendini sandalyeye bırakıp ellerini dizlerinin üstüne
koydu.
Nazi Almanya'sının bu Landknecht'i karşımıza oturmuş, sorularımızı
ayrıntılarıyla yanıtlıyordu.
Heyecanını atamamıştı henüz. Yanağı sinirli bir tikle seğiriyor, dizleri
üstündeki elleri hafifçe titriyordu. Bütün gücüyle heyecanını bastırmak ve
ellerinin titremesini gizlemek istiyodu; ama başarılı olamıyordu.Ancak
kendisine sunulan sigarayı istekle içtikten sonra dengesini yeniden
kazanmaya başladı.
Sarışın, kıvırcık saçları ve pek zeki olmayan , iri açılmış gözleri vardı.
Bir Aryen kuşkusuz, savaştan kötü yıpranmış ve çok aç . Günlük tayınları üç
sigara, birazcık ekmek ve yarım karavana sıcak yemek. Her zaman yemeği
sıtmak da olanaksızdı, ve her şeyi göze alacak denli açtılar.
Sovyet Rusya ile savaşın sonucu için ne düşünüyor? Onu ümitsiz bir girişim
olarak değerlendiriyor. Führer Rusya'ya saldırmakla bir yanlış yapmıştı.
Büyük lokmaydı Rusya, ve Almanya'yı Doğabilirdi: Burada o çavuş Berkmann
görünüşü özgürce ifade etme şansına sahipti ve bunu kend i birliğinde asla
yapamazdı, çünkü kendi askerlerini ispiyon eden gizli Nazi Partisi üyeleri
vardı orda. Dikkatsizce söylenmiş bir söz sizi mavzer namlusunun önüne
götürebilirdi. Kendi kişisel düşüncesine göre İngiltere'nin işini tümüyle
bitirmeli, sömürgelerini elinden almalı ve bir gün yetmeliydi buna.
Ele geçirdikleri Sovyet bölgeleri üzerine izlenimleri iki sözcükle
toplanabilirdi : ürün kıtlığı . Halkın sahip olduğu her şey önden gelen
Alman güçlerince tüketilmişti. Bir tavuk bulana ne mutlu. Alman tank
güçlerinden ve seyyar birliklerinden nefretle sözediliyordu." Bu sığır
sürüleri herşeyi silip süpürürüler; daha önce bulundukları bir yere
gittiğinizde çölde sanırsınız kendinizi."
Çavuş Berkmann'la konuşmak zor. Asker üniforması giymiş bu isterik geveze ve
aptal çapulcunun kinik sözlerini dinlerken, siper içinde gittikçe boğucu bir
hava duyumsuyor insan. Konuşmayı kısa kesiyoruz.
Sonuçta ayağa kalkıp hazırola geçerek iki saat sorgulama sırasında Sovyet
komutanını taburunun konumu ve sayısal gücü ile mürettebat ve askeri depo
hizmetleri üzerine dürüstçe bilgilendirdiğini anlatıyor. Rusya'yla savaşın
inanmış bir karşıtı olduğu için bildiği her şeyi anlatmış. Kontrol ederlerse
sağladığı bilgilerin tümüyle doğru olduğunu göreceklerdi, bu yüzden karısına
tutsak olduğunu bildirmesi için izin istiyordu, ve, eğer olabilirse, biraz
daha çok yiyecek verilmesini istiyordu, son olarak yedi saat önce
birşeycikler yiyebilmişti.
Sakalsız, yirmi yaşlarında bir genç . Besili, parlak saçları, yanağında mavi
deri lekeleri ve kurnaz gözleri. Alman Nasyonal Sosyalist Partisi üyesi.
Tankçı. Fransa, Yugoslavya ve Yunanistan'da bulunmuş. Dünkü çatışma
sırasında tankı bir kızılordu adamının bir salkım el bombasıyla parçalandı.
Tankından dışarı sıçrayarak ateşe başladı. Dört mermi yarası aldı, hafif
yaralar. Arada bir acıyla asılıyor yüzü, ama küstah abartılı bir cesaretle
katlanıyor. Soruları yanıtlarken gözlerini kaldırmıyor. Belli soruları
yanıtlamayı kesin olarak yadsıyor; ama diğer yandan, Alman ulusunun
üstünlüğü ve Fransız, İngiliz ve diğer Slav uluslarının aşağılığı konusunda,
yürekten öğrendiği deyimler kullanarak , çenesi düşmüşcesine konuşuyor.
Hayır bir insan değil bu kötü kokan bir dolma, zavallı, pişmemiş bir lokma
bu. Kendine özgü tek düşüncesi yok, ne de tinsel ya da anlaksal ilgileri.
Puşkin'i ya da şekspir"i bilip bilmediğini soruyoruz. Kaşlarını çatıp
düşünüyor, sonra soruyor:
"Kim,bunlar ?" Kendisine söylendiğinde de kibirli bir gülümseme yayıyor
dudaklarına." Tanımıyorum onları, tanımak da istemem. Gerek duymuyorum."
Almanya'nın kazanacağına inanmış. Sıkıntılı . deli bir inatla sürüyor:
"Kışın ordumuz işinizi bitirecek, sonra tüm gücümüzle ingiltere'ye
yönelteceğiz, ingiltere yıkıma uğratılmalı."
" Ya ingiltere ve Rusya Almanya'yı yenerse ?"
" Bu olanaksız. Hitler fethedeceğimizi söyledi?" diye yanıtlıyor tutsak
ayakuçlarına bakarak . Dersini isteksizce ezberlemiş ve kafasını gereksiz
uyarılara yormayan aptal bir öğrenci gibi yanıtlıyor.Bu oğlanın yüzünde
anlaşılmaz bir iğrençlik, sahte bir şey var: Yalnız bir tek sözü içtenliğin
izini taşıyor.
" Üzgünüm, askeri kariyerim sona erdi..."
Nazi propagandası yoluyla iyice saptırılmış bu genç külhanbeyi hiç durmadan
adam öldürmüştü, kana daha doymamıştı, ama tutsak şimdi. Karşımızda
oturuyor, zararsız kılınmış artık kana susamış, zehirlenmiş bir kokarca gibi
bakıyor. Ve burun delikleri bize duyduğu kör nefretle inip kalkıyor.
Altı Alman savaş tutsağı bir Kızılordu adamı muhafızlığında çadırdan
çıkarılıp çam iğneleri döşenmiş yere çökertiliyorlar. Tutsak alındıktan
hemen sonra içeri atılmışlar. Üniformaları pis ve yamalı, bir tanesi
botlarının bağ* yerini telle bağlamış. Altı gündür yıkanmamışlar. Topçumuz
onları bilerek yoksun kılmış bundan. Yüzleri kederli, kurumuş bir balçık
katmanıyla kaplanmış. Siperlerde oturmaktan bitlenmişler, şimdi çekincesiz
kaşınıyorlar, kara parmaklarıyla saçlarını tarıyorlar. Yalnız biri,
yakışıklı, kara saçlı bir delikanlı, memnun gülümsüyor ve bana dönerek
konuşuyor.
" Benim için savaş tümden bitti artık. Böylesine rahatça tutsak edilmiş
olmaktan mutluyum."
Konserve tenekelerinde sıcak çorba veriliyor tutsaklara. Hayvan gibi
saldırıyorlar yemeğe, kendilerini yakarak, tıkınarak, zorlukla çiğneyerek,
aceleyle, açgözlülükle yutuyorlar, ikisinin kaşıkları yok. Kaşıkların
getirilmesini beklemeden kirli ellirini teneke kaba daldırıp katı yiyecek
parçaları buluyor ve ağızlarina götürürken başlarını mutlu bir edayla geriye
deviriyorlar.
Yeterince yedikten sonra ağırlaşıp uyku doluyor gözleri. Tıknaz bir çavuş
geğirmesini bastırarak konuşuyor.
" Sağolun . Çok çok teşekkür ederim. En son ne zaman bu kadar çok yediğimi
anımsamıyorum."
Çevirmen yedinci tutsağın yemeyi yadsıdığını ve çadırda oturduğunu söylüyor.
Girdiğimizde sakalları uzamış, incecik, yaşlı bir Alman askeri ayağa
kalkarak kocaman nasırlı ellerini pantolon dikişleri boyunca sarkıtıyor.
Neden yemeği yadsıdığını soruyoruz.Duygudan titreyen bir sesle yanıtlıyor. "
Ben köylüyüm. Temmuzda askere aldılar, iki aylık savaş süresinde
ordularımızın yaptığı yıkımı, bomboş tarlaları yeterince gördüm, tüm bunları
da burda, doğuda yaptık. Geceleri uyuyamıyorum. Yiyecek gitmiyor boğazımdan.
Avrupa'yı da hemen hemen bu hale getirdiğimizi biliyorum, ve Almanya'nın
bunun hesabını kuzu kuzu vereceğini de biliyorum. Ama yalnızca bu Hitler
itinin değil, tüm Alman, ulusunun ödemesi gerekecek bunu. Beni
anlıyormusunuz ?"
Dönüp uzun uzun susuyor. Evet, iyi bir yorum. Ve Alman askerleri bu hesabın
ödenmesinin kaçınılmazlığını ve ağır sorumluluğunu ne denli çabuk
kavrarlarsa, demokrasinin azgın Nazizm üzerinde zaferide o kadar
yakınlaşacaktır.