Hikaye

 

 

Sahil Kızı

Yervant Sırmakeşhanlıyan


Hovak’ın evi, yıllar önce yoksul balıkçıların barınması için yapılan bir sıra kulübenin en başında, hemen deniz kenarındaydı. Orada, çarpılmış tahtalar, çöken duvarlar, kimi zaman amansız güneşin, kimi zaman da bir sıcak bir soğuk esen deniz rüzgarlarının harap edici etkisine karşı birbirlerini korurcasına kenetlenmiş gibi, aynı yönde yan yatmışlardı. Bu sefil kulübe dizisinin ötesinde kah fırtınalı kah sakin Marmara uzanıyordu.

Hovak balıkçılar Hovagini’in son iki harfini daha kolay söyleyebilmek için kırpmışlardı sahilin en cesur ve korkusuz balıkçısıydı Doğduğu andan itibaren kulağı denizin uğultularıyla dolmuş, minik parlak gözleriyle o çılgın dalgaları, delice çırpıntıları izlemişti. Büyümeye başladığında, kollarını coşkuyla açıp denize koşmuş, dalgalarla oynamış, denizden çıktıktan sonra da göğsünü onun hayat veren serinliğinde kurutmuştu. Olgunlaştığında, ailesi denizi tek ekmek kapısı olarak sundu ona. Artık ağını ve oltasını toplayıp açık denize çıkmanın, balıkçılık yapmanın zamanı gelmişti.

İyi kalpli, uysal bir çocuktu Hovak. Babası, ölmeden önce, sayesinde doğup, sayesinde büyüdüğü denizden asla ayrılmayacağına, oltasını hiç bırakmayacağına dair yemin ettirmişti ona. Dalgalara gömülme tehlikesini bile göze alarak, her ne pahasına olursa olsun denizin kucağında kalacaktı o...

Babasının inatçı ve sadık bir takipçisi olmuştu, artık evi o geçindiriyordu. Sahilde ya da babasından kalma kırık dökük kayıkla açıldığı denizde balık avlıyordu her sabah. Akşamları da tuttuğu balıkları bir kaba dolduruyor, o gür sesiyle bağırarak sokaklarda dolanıyordu. Gece geç vakit annesinin yiyecekleriyle eve dönüyor, sonra da döşeğine uzanıp şafak sökene kadar uyuyordu.

Bitişik kulübede, kömür gözlü, kara kıvırcık saçlı, on beş yaşında bir kız vardı. Vartuk, Hovak’la birlikte denizin kıyısında, onun kadar korkusuz ve cesur büyümüştü. Genç balıkçı, olta ve kamışlarını alıp sahile çıktığında, Vartuk yalınayak, üstü başı yarı çıplak, hoplaya zıpkaya onun yanına gider, ışık saçan tebessümü ve hınzır konuşmalarıyla Hovak’ı eğlendirirdi. Böyle zamanlarda, yakıcı güneş altında çalışmanın verdiği yorgunluğu hissetmezdi Hovak.

Sevecen ve çalışkan delikanlı, bu arkadaşlıktan çok büyük zevk alıyordu, samimiyetleri gittikçe ilerledi ve bir gün Hovak kızın gözlerinde bir aşk kıvılcımı, bir ihtiras ateşi fark etti. Yüreği altüst oldu, zevk veren bu yeni duygu tüm benliğini sardı. Sahil kızının tatlı bakışlarına, açık sinesine ilgisiz kalamazdı artık.

Bundan sonra, bütün gün esmer kızla birlikte çalışmak Hovak için bir ihtiyaç halini gelmişti. Kız da zaten onun üzerinde yarattığı etkinin ve büyünün farkındaydı.

Dalgaların kıyıya bıraktığı öpücükler, sabahtan akşama ve akşamdan sabaha kadar sahil boyunca titreşen o tatlı fısıltı, o eşsiz ufuk manzarası, bütün bunlardan farkında olmadan etkilenen Vartuk ve Hovak için sevgiyi zaten kaçınılmaz kılıyordu.

Bir gün nasıl olduysa, Vartuk denize yuvarlandı. Hovak saniye kaybetmeden suya atlayıp baygın kızı sahile çıkardı. Kız kendine geldiğinde uzun uzun bakışıp öpüştüler.

Omuzlarından ağır bir yük kalkmıştı adeta; bundan sonra sıkılarak bakışmayacak, açıktan açık seveceklerdi birbirlerini. Anneleri bu haberi sevinçle karşıladı.

Bir akşam, her iki ailenin üyeleri ve birkaç dost bu ilişkiyi resmiyete dökmek için toplandı, herkes mutluluğunu ve iyi dileklerini belirterek bu sevgi bağını pekiştirdi.

Vartuk’un annesinin gözleri yaşlarla doluydu: “Birbirinizin hayrını görün yavrularım.”

Hovak’ın annesi duygulu bir sesle “Bir yastıkta kocayın evlatlarım.” diyor, yaşlı balıkçılarla kadınlar “Amin!” diyerek ona eşlik ediyorlardı.

Vartuk ve Hovak artık nişanlıydılar. Sabahları sahilde buluşup oltalarını ve küçük ağlarını düzenleyip kayığa biniyor, denize açılıyorlardı. Balık tutuyor, gülüşüp şarkı söyleyerek denizin üzerinde dolanıyor ve güneş gümüşi ışınlarını dalgaların üzerinden çekip ufukta kaybolduğunda malzemelerini topluyorlardı. Hovak küreklere asıldığında, Vartuk, onun güçlü pazılarının bir makine gibi yılışıp, kayığı suların üzerinde uçurmasını hayranlıkla izlerdi.

Hovak bıraktığı etkinin farkındaydı ve nişanlısının hayranlığı nı gündün güne artırmak için Şiirsel ilham kaynaklan vardı.

Kıyıya çıktıklarında Hovak balıkları çavelasına doldurur, satıp eline geçen parayı annesine vermek için sokaklarda dolaşmaya çıkar veya çarşı pazara götürürdü.

Fakat Hovak bazen dayanamaz, sabırsızlanıp annesine sorardı.

“Dudu, biz Vartuk’la ne zaman evleneceğiz?”

"Acelen ne oğlum, yirmi yaşını hele bir bitir öyle.”

Sevdalı balıkçı, başını hoşnutsuzca sallar, fakat annesiyle zıtlaşmazdı. Kanı damarlarında durmuyor ama Vartuk’un bütün gün yanında olmasıyla bir nebze de olsa teselli buluyordu. Yaban ve güneşli deniz kıyısında o cıvıl cıvıl kızın varlığı, Hovak’ın tekdüze ve sıkıcı balıkçı yaşamını renklendiriyordu.

Pazar günleri, eğer Hovak’ın işi yoksa, denize açılmamışsa, iki nişanlı eğlenmek ve oyun oynamak için yine sahilde olurlardı. Delikanlı vücudunun çevikliğini ve becerikliliğini göstermek için bazen tehlikeli işlere girişir, bir kayanın tepesine çıkıp denize atlar, bu denemelerden hem korkan hem de zevk duyan Vartuk’a çığlıklar attırırdı. Bir yunus gibi, taklalar atarak denize dalar, bir süre görünmez, sonra aniden sudan çıkıp ürkmüş Vartuk'un yüzüne gürültülü bir kahkaha savururdu.

Fakat bir gün zavallı gencin şansı yaver gitmedi. Kayanın tepesinden suya atlamaya hazırlanırken yüksekten iri bir taş koptu, başına çarpıp suda yok oldu. Hovak da onun ardından suya gömüldü ve bir daha yüzeye çıkmadı. Ölmüştü. Vücudu bir kayaya takılıp kalmıştı.

Vartuk’un gözleri bu korkunç manzara karşısında yuvalarından (uladı; hıçkırıkları boğazında düğümleniyordu.

Sahil kızı her sabah orada, kayalığın üzerindedir Saçları darmadağınık, gözleri donuk, elinde bir olta. Oltayı suya atıp sabırla beklet iğneye bir balık takıldığında yukarı çekip balığı iğneden kurtarır ve balığı ağzına yaklaştırarak yavaşça sorar.

“Hovak nerede?”

Balık sessizdir, donuk gözlerle bakar kıza. Vartuk hırçınlaşır, günahsız hayvanı bir taşın üzerine koyar ve eline aldığı başka bir taşla hayvanı ezip parçalar.

Sonra oltasını yeniden denize atıp, yakıcı güneşin altında bekler. Alnına dökülen saçlarının arasından gözlerini engin denize dikip hareketsiz bekler durur.

Yine bir balık vurur ortaya.

Vartuk yine balığı iğneden kurtarır, ağzına yaklaştırıp (ışıldar.

"Hovak nerede?”

Cevap gelmez. Acımasız taş darbeleri balığı parçalarken, çılgın kız kanın görüntüsüyle sakinleşir.

Saatlerce aynı şey tekrarlanır. Vartuk nihayet bıkkınlık ve ümitsizlik hissettiğinde oltasını toplar, parçalanmış balıkları ayağıyla suya itip denize döner ve mırıldanır.

“Yarın.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült