Panzehir
Olivier Henry
Tom Hopkins’in bu yanılgıya nasıl düştüğünü henüz anlayamadım. Teyzesinin
mirasına konmadan önce tam bir yıl tıp okuluna devam etmiş ve tedavi
yöntemlerini iyi bellemişti.
O gece, birlikte yaptığımız bir ziyaretten dönüşte lüks dairesine gitmeden
önce Tom bir pipo içip bir iki laf etmek için bana gelmişti. Bir aralık yan
odaya geçmiştim.
Tom’un “Billy, izin verirsen iki kinin alayım, hiç keyfim yok, üşüyorum.
Galiba soğuk almışım,” diye seslendiğini duydum.
“Tabi. Kinin şişesi ikinci rafta. Okaliptüs şurubundan da bir kaşık aldın mı
tamamdır. Keyfin yerine geliverir,” diye cevap verdim.
İşimi bitirince oturduk, pipolarımızı tüttürdük. Sekiz dakika kadar sonra
Tom kendinden geçiverdi.
Hemen ilaç dolabına giderek baktım. “Hey Allahın budalası!” diye söylenmeye
başladım. Para insanı işte böyle şaşırtır. Afyon hapları kutusu Tom’un
bıraktığı gibi kapağı açık duruyordu.
Alt Kattaki genç doktoru seferber ederek iki sokak ilerde oturan ünlü doktor
Gales’i çağırttım. Tom Hopkins mesleğe yeni girmiş doktorlar tarafından
tedavi edilemeyecek kadar fazla zengindi.
Gales gelince tom’u en pahalı tedaviye başladık. Öteki zorunlu yöntemlerden
sonra sık sık sitrat dö kafein ve kahve içirmeye ve aramıza alarak odada
aşağı yukarı dolaştırmaya başladık. İhtiyar Gales alacağı dolgun ücreti
düşünerek Tom’u çimdiklemeye, tokatlamaya koyuldu. Aşağı kattaki genç doktor
da arkasına okkalı bir tekme yerleştirdikten sonra, “İnanın kendimi
tutamadım. Ömrümde ilk kez bir milyarder tekmeliyorum. Kim bilir belki bir
daha fırsat geçmez” diyerek benden özür diledi.
Bir iki saat sonra doktor Gales, “Tehlikeyi atlattı. Bir saat daha uyutma..
Konuş.. birşeyler anlat. Arada bir salla, uyumasın. Nabız ve nefes düzelince
bırakırsın uyusun. Artık sana emanet,” dedi.
Tom’la başbaşa kaldık. Divanın üzerine yatırdığımız yerde gözleri yarı açık
bir halde hiç kıpırdamadan yatıyordu. Uyumasına engel olmak için hemen
gayrete geldim. Uyanık tutmak için yapılan önerileri yerine getirecektim.
“Koca herif, kıl payı kaldı öteki dünyayı boyluyordun” dedim. “Ama neyse
kurtarabildik. Tıp okurken hocaların “Afyon” un “Kinin” şeklinde
yazılmadığını öğretmediler mi? Dört hap birden alınmayacağını hiç
söylemediler mi? Ama yaptığın bu haltı başına kakacak değilim. Hele bir
ayağa kalk. Sen eczacı olmalıymışsın doğrusu, reçetelerini ne güzel
hazırlardın!”
Tom hafifçe gülümseyerek alık alık yüzüme baktı.
“Valla.. ke.. kendimi kuş gi.. gibi hissediyorum.. Ender çiçekler.. arasında
u..uçan bir kuş.. Bırak u..uyuyayım..” dedi.
İki saniye içinde dalıvermişti. Omuzundan yakalayıp silkeledim.
Şiddetle, “Bana bak bu olmaz işte.. İhtiyar doktor hiç olmazsa bir saat daha
uyanık kalman gerektiğini söyledi. Aç gözlerini. Henüz tehlike atlatılmış
değil.. Uyan,” deyi çıkıştım.
Tom Hopkins yaklaşık doksan kilodur. Yeniden gülümser gibi yaptı. Daha derin
bir uykuya daldı. Onu ayağa kaldırıp gezdirmek istedim. Ama bu bir fille
dansetmekten daha zor bir işti. Tom horlamaya başladı. Afyonla zehirlenme
hallerinde bu tehlikeli bir durumdur. Beni bir düşüncedir aldı. Tek başıma
gövdesini yerinden oynatmam olanaksızdı. Zihnini tahrik edebilirdim.
Aklıma bir düşünce geldi. Kendi kendime, “Kızdırmalı”, dedim. İyi ama nasıl?
Kafirin zırhında şu kadarcık olsun bir açıklık yoktu ki. İyi huylu, candan,
altın gibi bir çocuktu. Güneş ışığı kadar saf ve tertemiz bir insandı.
Güney’den, yüksek ülkülerin, ahlak kurallarının henüz ortadan kalkmadığı bir
diyardandı. New-York onu büyülemiş fakat bozmamıştı. Kadınlara karşı eski
zamanların şövalyelik devrinde olduğu gibi derin bir saygı besliyordu.
Yaşasın.. Bulmuştum!. Bir iki dakika hayalimde geliştirdim. Tom Hopkins
kardeşimize birden böyle bir şaka yapabilmek düşüncesi hoşuma gitmişti.
Kendi kendime güldüm. Omuzlarından yakaladığım gibi kulakları sallanıncaya
kadar sarstım. Tembel tembel gözlerini açtı. Hakaretçi bir tavır takınarak
parmağımı burnuna doğru uzattım.
Açık ve keskin bir ifade ile, “bana baksana,” dedim. “Uzun zamandır dostuz.
Fakat bundan sonra senin gibi edepsiz birine kapılarım kapalı!”
Tom, gayet hafif bir ilgi ile baktı. Hiç istifini bozmadan, “Ne o Bill..
Elbiselerin dar mı geliyor yoksa?” diye karşılık verdi.
“Eğer senin yerinde olsam – çok şükür değilim – gözlerimi kapamaktan
korkardım,” diye devam ettim. “Güneyde, o ıssız çamlar altında bıraktığın
zavallı kızcağız ne oldu? Hala bekliyor değil mi? Lanet olası mirasa konalı
beri onu unuttun değil mi? Merak etme, lafımı bilirim. Fakir bir tıp
öğrencisi iken onu kendine layık görüyordun, şimdi.. Milyoner olduktan sonra
değiştin. Zavallı kız, güneyli soyluların saygı değer kimseler olduklarını
sanıyordu. Öyle öğretmişlerdi. Şimdi o acayip centilmenler hakkında kim
bilir ne düşünüyordur. Çok merak ediyorum doğrusu! Bu konuyu açmaya mecbur
kaldığım için de acınıyorum. Ama ne çare, öyle güzel sakladın ki, rolünü
öyle güzel oynadın ki hiç kuşku duymadım. Seni bu gibi düzeysiz hilelerin
üstünde sanmıştım.”
Zavallı Tom’un bu sözlerim üzerine uyuşturucu maddenin etkisinden sıyrılmak
için çabaladığını gördükçe kendimi gülmekten zor tutuyordum. Açık bir
şekilde hiddetlenmişti. Hakkı da vardı. Sade güneyde doğmakla kalmamış,
güneylilerin karakterini de almıştı. Hiddetle gözlerini açtı. Arada bir
parladıklarını görüyordum. Ama hala afyonun etkisinden kurtulamamıştı. Açık
düşünemiyor, konuşamıyor, dili tutuluyordu.
“Se..sen..sen görürsün! Vallahi tepelemezsem.. Tanrı belanı versin..” diye
kekeleyerek divandan kalkmaya yeltendi. Çok zayıf düşmüştü. Cüssesine rağmen
elimle itiverince düştü. Büsbütün kızarak kapana tutulmuş aslan gibi gözleri
hiddetle bakmaya başladı.
Kendi kendime, “Seni koca bunak seni.. Şimdilik bu kadar yeter,” diyerek
kalktım, pipomu yaktım. Bu parlak buluşumdan ötürü kendi kendimi kutlayarak
bir süre aşağı yukarı dolaştım.
Bir horultu işitince baktım Tom yine dalmış. Yaklaşıp çenesine bir yumruk
indirdim. Yüzüme tatlı tatlı, avanak avanak baktı. Pipomu çiğneyerek yeniden
açtım ağzımı yumdum gözümü.
Hakaret edercesine, “kendine gelip bir an önce odamdan çekip gitmeni
bekliyorum,” diye başladım. “Hakkında neler düşündüğümü söyledim. Eğer sende
şu kadarcık namus ve şeref kaldı ise aklını başına alır, bundan sonra onurlu
kimselerle ilişki kurmadan önce iyice düşünürsün. Zavallı fakirdi değil mi?
Bizim gibi paralı kimseler için biraz alelade ve ilkel değil mi? Beşinci
Cadde’de kolunda gezdirmekten utanırsın değil mi? Senin gibilerine bayağının
aşağısı derler. Zenginsen başkalarına ne? Kim metelik verir? Benden paso,
zavallı kızcağızın da aynı şekilde düşündüğünden eminim. Belki paran
olmasaydı biraz adam olurdun. Bu servet seni insanlıktan çıkarmış..”
Sözlerimi daha etkili kılmak için de “..Aynı zamanda zavallı bir kızcağızın
saf kalbini kırmış..” diye ekledim.
Kendi kendime, “Tom Hopkins’in böyle bir şey yapmasına hiç olanak var mı
ki,” diye düşünürken, “Haydi çabuk ol, bir an önce başımdan defol!” dedim.
Başımı çevirip aynada kendime bir göz attım. Kımıldadığını duyunca hemen
döndüm. Doksan kilonun üstüme abanmasını hiç istemiyordum. Fakat Tom şöyle
bir dönmüş, kolunu yüzüne örtmüştü.
“Senin hakkında binbir yalan işitsem gene de böyle konuşmazdım.
Ama..merak..etme.. Ayağa kal..kar kalkmaz haddini bildireceğim!” dedi.
Daha açık konuşuyordu. Biraz daha açılmıştı. Bu sözleri duyunca utanmadım
diyemem. Ama sonra her şeyi anlatacak, beraberce gülüşecektik.
Yirmi dakika içinde Tom derin ve rahat bir uykuya daldı. Nabzına baktım,
kalbini dinledim, uyumasına izin verdim. Her şeyi normaldi. Tehlikeyi
atlatmıştı. Bitişik odaya geçerek yatağa serildim.
Ertesi sabah uyandığım vakit Tom’u giyinmiş, hazırlanmış buldum. Bütünüyle
kendine gelmişti. Sadece sinirleri biraz bozulmuş, dili meşe palamudu gibi
pörsümüştü.
Dalgın dalgın, “Amma budalalık ettim ha! Şimdi anımsıyorum, kinini alırken
şişe bana biraz garip görünmüştü.. Seni epey uğraştırdım, değil mi?” dedi.
“Hayır, asla.”
Tom geceki olayı unutmuş gibiydi. Onu ayık tutmak için sarfettiğim
gayretleri hatırlamadığını sanarak vakayı anlatmaya karar verdim. Sonra,
keyfi yerine gelince anlatır, gülüşürüz, diye düşündüm.
Gitmek üzere hazırlandıktan sonra açık kapının önünde durarak elimi sıktı.
Sakin tavırla, “Sana büyük zahmetler verdim,” dedi. “Gösterdiğin ilgiye
şükran borçluyum. Söylediklerine de ayrıca teşekkürler ederim. Bahsettiğin
kıza telgraf çekmeye gidiyorum” diye ekledi.