Hikaye

 

 

Örnek Başkan

Vyaçeslav Şişkov


Uçsuz bucaksız bozkırın göbeğinde bulunan köyümüze gönderilen yazılı hükümet buyruğunda tez elden bir «Köy Kadınlarını Kalkındırma Derneği» kurulması isteniyordu. Hiç kuşkusuz, hemen kolları sıvayıp gerekli hazırlıkları yaparak adı geçen derneği kurduk. Fyokla Pahomova’yı da derneğin başkanı seçtik. Bu kadın, çingene maşası gibi kara kuru; üstelik, çok fitneci, şirret mi şirretti. Sözün kısası, koklanacak çiçek değildi! Fyokla, işe bütün kadınları erkekler aleyhine kışkırtmakla başladı... Bunun üzerine, biz fakir köylülerin yaşamı zehir zıkkım oldu! Köy kadınlarının huyu adamakıllı değişti; sizin anlayacağınız, huysuz, edepsiz birer mahluk olup çıktılar. Bütün gün boyunca, «Ah, sizi gidi içki düşkünleri! Sizi gidi soysuz, aşağılık lanet herifler! Durun hele, hepinize pek yakında dünyanın kaç bucak olduğunu göstereceğiz...» sözlerinden başka bir şey duyulmaz oldu. Sözün gelişi, insan kendi nikahlı karısına, aksırdığında «çok yaşa», ya da sofradan kalkarken boş bulunup «afiyet bal olsun» dese, hemen şıp diye cevap hazırdır: «Hadi çok söylenme de, cehennem ol git başımdan! Sizin karşınızda babanızın köleleri yok artık!...» Evet, hele bir de, onlara özene bezene, gerçeğin hiç de öyle olmadığını anlatmaya kalk, cevap yerine maşayı kaptığı gibi adamın ağzının ortasına indiriverir; sonra da, sanki etini koparmışlar gibi avazı çıktığınca: «Yetişin! Can kurtaran yok mu! Dayaktan öldürecek bu herif beni!» diye bağırıp çağırarak çılgınlar gibi oradan oraya koşar. İyi ama, çamaşır teknesinin baçında dikilip durduğu sırada, burnunun kendiliğinden kanayacağı tuttuysa, dayaktan adam öldürülüyor diye ortalığı birbirine katmanın ne alemi var...

Başkan Fyokla Pahomova, birçok kocayı mahkemeye şikayet ederek, bunların, ellerinden gelse karılarını bir kaşık suda boğmaya kalkacaklarını, hatta birinin, karısını döve döve kötürüm ettiğini bildirdi. Sonunda ne oldu dersiniz? İşin aslına bakılacak olursa, bizim sulh hukuk mahkemelerine 'mahkeme' demeye bin tanık ister. Kadınlar, tombul ve kırmızı yanaklarından handiyse kan damlayacak kadar sağlıklı bir görünüm içinde geldiler duruşmaya; buna karşılık, erkeklerin hepsinin yüzü gözü şiş ve yara bere içindeydi. Üstelik, içlerinden biri enikonu topallıyordu. Kanıtların böylesine göze batacak bir biçimde ortada bulunmasına karşın, erkeklerin tümü hakkında hapis ve para cezasına çarptırılma kararı alındı. Evet, yine kadının fendi.,.

Bu korkunç baskı ve sindirme harekatı güze değin sürdü. Güzün. Fyokla Pahomova kente atandı; çünkü çok kafalı bir kadındı... okuma yazma da biliyordu. Köyün kadınları bitip tükenmek bilmeyen ahlamalar, oflamalar ve gözyaşları arasında onu kente uğurladılar. Erkeklerse büyük zafer sevinci içinde söylenip duruyorlardı; «Eee, sizi saçı uzun, aklı kısa yaratıklar, artık saltanatınızın sonu geldi işte! Bakalım şimdi kimi başkanlığa seçeceksiniz? Topunuzun köküne kibrit suyu!...»

Biri başkanlık yapamayacağını söylüyor, öteki istemiyor, üçüncüsü ise korkuyordu. Bu yüzden hiç kimse seçilmedi. Oysa ilçe merkezinden, seçim yapılması için birkaç kez buyruk geldi! Bunun üzerine kafa kafaya verip düşündük taşındık: «Durun, yahu dedik, bu kez de başkanlığa bir erkek seçelim!»

Köy muhtarı değirmenci ilginç bir öneride bulundu;

— Siz de çok iyi biliyorsunuz ki sevgili kardeşlerim. bizim köyümüz bütün ilçenin en sonunda, yani cehennemin bucağında bulunmaktadır... Gerimizde tüm çevre, yüzlerce vers I1) uzanıp giden bozkır ve batakla kaplı! Çünkü buraya şeytan bile gelmez! Mademki durum böyle, haydi biz de Nastasey'i seçelim. Zaten onun adı da yarı yarıya kadın adı sayılır.

Nastasey, çekingen bir tavırla,

 — Valla, dedi, bu fikrinize karşı herhangi bir itirazım yok. Doğrusunu isterseniz, ben çoktan razıyım... Adım da çok uygun görünüyor... Yalnız, sonunda başıma bir iş miş gelmese...

 — Efendim! Nasıl iş yani! Bırak allasen, ayda bir kez, bir kağıtçık imzalamaktan ne çıkar! Adını okunmayacak bir biçimde yazarsın, olur biter!

 — Mesele, imzanın okunaklı olup olmamasında değil! Yalnız... bilmem nasıl söyleyeyim... yani sadece demek istiyorum ki... ya biri patdadak çıkıp gelirse?

 — Ne dersiniz kardeşlerim, yeni görevine atanmasını kutlamak için, Nastasey’e hep birlikte beş pud'cuk ([1] [2]) un verelim mi? Ya da en iyisinden bir çeyrek kova ([3]) votka... tamam mı?

Böylece, o andan itibaren, Nastasey, «Köy Kadınlarını Kalkındırma Derneği» başkanı oldu. Erkekler için artık rahat bir hayat başladı. Kadınlarınsa yüzlerinden düşen bin parça oluyordu.

Derken, o sıralarda görev gezisinde bulunan hükümet komiserlerinden biri ansızın çıkageldi. Hem de doğrudan doğruya köy muhtarı değirmenci Vavila Çetvergov’un kapısına dayandı. Kısa bir hoşbeşten sonra, soru üstüne soru sormaya başladı: «Bu ne, şu nasıl, niçin burada hala bir okuma odası yok. Gençlik Örgütü neden kurulmamış. Köy Kadınlarım Kalkındırma Derneği iyi çalışıyor mu?»

Vavila, pancar gibi kızararak,

 — Sayın yoldaş, dedi, bizimle oturup bir bardak çay içmenizden büyük onur duyacağız! Derneğimiz çok iyi çalışıyor. Doğrusu bundan iyisi can sağlığı. Dernek başkanı, Nastasya Skovoroda yoldaş... Görevini, usulüne uygun, partinin buyurduğu gibi, yani kusursuz, eksiksiz, en iyi bir biçimde yapıyor.

 — Kendisiyle bir görüşebilir miyim?

 — Ne yazık ki, imkanı yok! Dediklerine göre, şu sırada loğusa yatağında yatıyormuş! Galiba bebek ölü doğmuş!

 — Öyleyse, gidip kendisine geçmiş olsun diyeceğim. Nerde oturuyor o?

Vavila'nın yüreği duracak gibi oldu, koca göbeği büzülüp içine çekildi.

 — Olmaz yoldaş, olmaz; onu göremezsiniz... Sahi sizin adınız neydi? Başkan, köyden çok uzakta, ormanda oturuyor... Söylenenlere bakılırsa, orada açlıktan gözleri dönmüş azgın kurtlar kol geziyormuş... Bir erkek kurtla bir dişi kurt, yani sizin anlayacağınız, azılı bir çift.

Fakat komiserin bütün şeytanlığı üzerindeydi;

 — Yine de kendisiyle konuşmak istiyorum! diye kesip attı.

Vavila, karısına adeta fısıldarcasına,

 — Aman bana bir çare, dedi, başım dertte! Ve hemen ardından dışarı fırlayıp, koşar adım ‘ köyün sokaklarını arşınlamağa başladı. Bütün kulübeleri teker teker dolaştı... Ne olurdu, kadınlardan biri çıkıp sadece yarım saatçiğine başkan olmayı kabul ettiğini bir söyleyiverseydi!

Vavila, gidip Nastasey Skovoroda'ya saldırdı. Bütün öfkesini ondan çıkarmak ister gibi, açtı ağzını yumdu gözünü:

 — Seni gidi kaz kafalı, sersem budala, uyuz herif. Kadın işine burnunu sokmakla iyi halt ettin doğrusu! İşte şimdi gerçekten karı oldun! Haydi durma, her şeyi büsbütün berbat etmemek için, düş peşime bakalım! Kentten biri geldi, seninle görüşmek istiyor.

Nastasey. paniğe kapılarak dört bir yanına ürkek ürkek bakındı;

 — Vay canına, şimdi hapı yuttum işte; ben ormana kaçıyorum!

Sonra, telaşla kapıya koştu.

Vavila, onu alaya alarak,

 — Ben ormana kaçıyorum, dedi, duyduk duymadık demeyin, ben ormana kaçıyorum! Sonra yakasına yapıştı: «Koca budala! Sadece defterleri görmek istiyor o. Eğer bir de kadınları çağırtıp biraraya toplarsa, iş daha sarpa saracak demektir! Hemen şu kızıl sakalını kes, hadi durma, fırla! Hay canı çıkasıca mıymıntı herifi...»

Nastasey, bir saat sonra tam bir 'Nastasya' olup çıkmıştı. Başörtüsünü düzgün bir biçimde karısı bağladı. Kadıncağız, bu işe gülmesi mi yoksa ağlaması mı gerektiğini bilemiyordu.

Neşesi iyice yerine gelen değirmenci,

 — Böyle daha güven verici olur! dedi. Galiba komiserin gözü iyi görmüyor! Tanrı’ya şükür, sesin de tıpkı kadın sesini andırıyor! Şimdi beni dinle, Darya yenge, onun göğsüne tıka basa çaput maput bir şeyler dolduruver... Evet evet, nah oraya... Güzel oldu doğrusu! Tıpkı sahibi gibi!... Hahahay! Bu Saıafan I[4]) içinde seni kim görse, hemen evlenmeğe kalkar! Haydi, gidelim artık! Yalnız, şu ağlamaklı asık suratını bir an önce değiştirmeye bak; yoksa3 bir çuval inciri berbat edersin. Şöyle sevimli bir surat takın canım; yüzüne bir incelik, bir tatlılık, bir şirinlik ver bakayım...

Başkan Nastasya, elindeki defterlere bakarak, görev gezisinde bulunan hükümet komiserine bir rapor sundu. Konuşurken kekeliyor, dili dolanıyor, sesi titriyor, parmakları heyecandan tutmaz oluyor, elindeki defterler bir oraya bir buraya kayıyordu.

Değirmencinin yüzü, isim günü kutlanan bir çocuğunki gibi ışıl ışıl parlıyordu.

Ağzı kulaklarına vararak,

 — Demedim mi ben! dedi. Görüyorsunuz, her şey gayet tıkırında, yoldaş. Başkanımız, çok becerikli, tuttuğunu koparan, azimli, gayretli, hanım hanımcık bir kadındır! Görevini her zaman usulünce, partinin buyurduklarına tıpı tıpına uygun yapar!

 — Mutsuz bir doğum yaptığınız söyleniyor?

Nastasey, büyük bir telaş içinde:

 — Yok yok! dedi ve başörtüsünü yüzüne iyice çekti. «Bizim burada bütün doğumlar usulüne uygun bir biçimde olur, yani aileye mutluluk getirir!»

 — Hayır hayır, ben bu sözlerimle sadece sizi kastetmekteyim!

Değirmenci hemen lafa karıştı!

 — Bağışlamanızı dilerim, size durumu açıklarken ters bir yorumda bulunmuşum! Yani demek istiyorum ki, size sözünü ettiğim kadın başkası! O kadın gerçekten ölü bir çocuk doğurdu: evet, durum bu!

Komiser ansızın pencereyi açtı ve sokağa seslendi:

 — Hey, anacıklar, ikiniz de biraz içeri gelin hele!

Birdenbire Nastasey, boynundaki şalın altında, kızıl sakalının yeniden biter gibi olduğunu sandı.

Bu sırada kulübeye iki çakırkeyif kadın girdi. Banyodan sonra, güzel görünmek için yüzlerine biraz düzgün sürmüşlerdi.

Komiser kadınlara,

 — Eee, ne var ne yok, anacıklar? diye sordu. Köy Kadınlarını Kalkındırma Derneği başkanından hoşnut musunuz?

Nastasey, korkusundan inleyerek, masanın kenarına Sıkı sıkı yapıştı.

Handiyse burunlarına girecekmiş gibi, kadınlara sokulan değirmenci sesini alçaltarak,

 — Ne olur, dedi, bizi bu zor durumdan kurtarın, canımın içi, gözümün nuru hanımlar...

Bu arada, şişmanca olanının geniş ve dolgun kalçalarını hafif hafif okşamayı da ihmal etmedi.

Kadınlar, çevrelerine şuh bakışlar fırlatarak,

 — Haa, bizim başkanımızı mı soruyorsunuz! diye gülüştüler, saçlı sakallı bir baaş... kaan işte! Hihihi! İsterseniz şimdi size...

Nastasey sapsan oldu, ellerini birbirine vurdu, kem küm etmeğe başladı, neredeyse teslim bayrağını çekecekti. Fakat değirmenci hemen imdadına yetişti. Kadınların üzerine hışımla yürüyerek,

 — Çabuk defolun buradan, diye bağırdı, sizi gidi ayyaş domuzlar... Bunlar köyün alıkları, sevgili yoldaş; üstelik bir de, yaşlarına bakmadan bir güzel kafayı tütsülemişler!... Defolun!

Fakat iki kadın, kediler gibi kabarıp, Vavila’nın üzerine atıldılar.

İkisi de cıyak cıyak bağırıyordu:

 — Ah, şişko, açgözlü köpek! Senin muhtarlığın falan bize vız gelir! Hem, öğütme parasını ne hakla iki kapik fazla alırsın bizden? Hadi söylesene? Bu yaptığın yakışık alır mı, ha? Tuuu, yazıklar olsun sana, gidi koca şeytan seni! Sözüme kulak ver, sen de kentli yoldaş, şimdi bütün gerçeği anlatacağız... Bu adam, canavarın tekidir; bütün kötülükler onun başının altından çıkar... Böyle bir muhtardır o! Tuuu, yazıklar olsun sana, koca şeytan! İşte bu gulyabani. Köy Kadınlarını Kalkındırma Derneği'ne kızıl saçlı bir köylüyü getirip oturttu!

Komiser, şaşkına dönerek,

 — Nasıl? dedi, işte başkanınız burada ya!

 — Tuuu sana, koca şeytan! dediler, bu şiş göbek, anlaşılan, o sırada en sıkı fıkı dostlarından birini tutup getirmiş. Kadın başkanın yerini işte bu köylü aldı.

Birden Nastasey dehşete kapılarak acı bir feryat kopardı ve boylu boyunca yere yıkıldı.

Komiser büyük bir gayretkeşlikle,

 — Bayıldı! diye bağırdı, çabuk su getirin!

Kadınlar hemen Nastasey’in üzerine atıldılar.

Çarçabuk bluzunu çekip çıkardılar! Aman Tanrım! Göğüs möğüs yok, sırf çaput!

On gün sonra, ilçe merkezinden gelen buyruk gereğince, yeni seçimler yapıldı... Biri, Köy Kadınlarını Kalkındırma Derneği, öbürü ise... köy muhtarlığı için.

 

(ı) Verst 1067 metre.

[2]        Pud 16 kilo, 38 gram.

[3]        Kova 12 litrelik ölçü birimi. (Çev.)

[4] Sarafan Farsça kökenli Rusça sözcük; köylü kadınları giydiği kollu ya da kolsuz uzun giysi; ayrıca, XIV. — XVII. yüzyıllar arasında erkeklerin giydiği bir çeşit uzun kaftan anlamına da gelmektedir. (Çev.)

 

 

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült