Hikaye

 

 

Öküzlük Üzerine Nutuk

Şakır Balkı


O kadar da kalın kafalı sayılmam. Bu güne dek bir baltaya sap olamadıysam, odun kafalılığımdan değil, fazla traşçı olduğumdan ötürüdür. Zaten bu nedenledir ki hiçbir yerde dikiş tutturamadım.

Kaç gün olmuştu gazeteye kapılanalı? Yazı işleri müdürüm babacan bir adamdı ama, aksiliğine de diyecek yoktu! Bir bağırdı mı, hani sanki havan topu patlamış sanırdınız... Bu yüzden ondan herkes korkuyordu. Hele ben yeni olduğum için daha çok korkuyordum. Sessizce odasının önünden geçiyordum «Durmuş!.. Durmuş!..» diye seslenmez mi? Hemen daldım odasına, daha «Buyrun efendim...» demeye vakit bulamadan «Beni iyi dinle» dedi, «sana bir görev veriyorum. Senin geleceğin bu göreve bağlı.. Senden ‘Öküzlerimiz’ üstüne bilimsel bir yazı istiyorum. Haydi göreyim seni..»

Korkumdan «hay hay, efendim...» dedim mi, demedim mi hiç bilmiyorum. «Öküzlerimiz» ha! . Başladım çalışmaya. Masamın üzeri başvuru kitaplarıyla dolup taşıyordu. Bu yazı hem bilimsel bir yazı olacaktı, hem de tarihsel.. Zaten ben tarihi su gibi yutmuş adamdım.. Bundan daha basit yazı mı olurdu ki?..

Öküzlerimiz!.. Öküzler, büyük baş hayvandır. Sanki ben hayvan uzmanı, hayvan profesörü kesilmiştim. öküzler ve öküzlerimiz... En büyük ve iri öküzümüz kimdir?

Hemen tarihin tozlu sayfalarına balıklama daldım. Öküz Mehmet Paşa, ha... Tamam, tamam.. İşin kuyruğunu bir kez yakaladım ya, şimdi yavaş yavaş tarihin o karanlık perdesini aralamaya başladım. Öküz ve öküzlerimiz!.. Kara öküz, sarı öküz, yeşil öküz... Efendim, Öküz Mehmet Paşa.. Gözlerimin önünde sıra sıra öküzler geçmeye başladı. Şu iri öküz bizim ev sahibi değil mi? Hele hele şu adam benim eski genel müdürüm değil mi? Şu büyükbaş öküz de kim? Hay kör şeytan hay.. Ben öküzler üstüne yazı yazmıyorum, öküzoğlu öküzlerle tepişiyordum!..

Evet, evet.. Tarih demek gerçek olay demektir, palavra demek değildir. Tarihçi Hammer, palavracının biriydi. Tarihi Cevdet, o da olayları kendi kafasına göre yorumlayan adamdır. Hele o «Tarihı Kadim» müellifi Abdurrahman Eşref Efendi, bu Öküz Mehmet Paşa konusunu o eşelemiştir. Tarihin yetmiş beş metre derinliğine inerek söylüyorum ki, bu Eşref Efendi, büyük bir çam devirmiştir o devirde. Araştırmalarım şunu vurguladı ki, işin içinde öküzlük yok, öksüzlük vardır. Öküz Mehmet Paşa bir «Emirname» yayımlamıştır. Bu Emimame’yi elli bin kelle huzurunda okuyan tellal Eyüp’lü Osman Ağa Emirname’nin altındaki o «Öksüz» sözcüğünü «Öküz» olarak okuyunca, işi yüzüne gözüne bulaştırmıştır. işte bu tarihçiler, Öküz Mehmet aşağı, Öküz Mehmet yukarı diye kitaplar yazarak, bu tarihsel olayı saptırmışlardır.

Odamda harıl harıl çalışıyordum. Traşcılığı bıraktım da ben çok ciddi işler kıvırıyordum..

«Başöküz»... Sonra yardımcı öküzlerimiz... Ne demiş Darvin? «öküzler akıllı hayvanlardır!» Ben böyle çalışırken, kendimden mi geçmişim ne, bizim çaycı Hızlı Haşan yanıma geldi «Abi» dedi, «ben sana bir kötülük mü ettim ki, bana ardımdan ‘Öküzoğlu öküz’ diye ürümedin?» demez mi. Hemen kendime gelip gönlünü aldım, «aman Haşan» dedim, «öküzler ve öküzlerimiz üzerine yazı hazırlıyordum kusuruma bakma...»

Kulağım da hep yazı işleri müdürümün sesindeydi. «On paralık bir yazıyı daha hala beceremedin mi?» diye bağıracak korkusu içinde çalışıyordum! Ben yine tarihin o karanlık çıkmazlarına daldım:

«Öküz Mehmet Paşa iki kez Sadrazam oldu... Birinci Ahmet ülkeyi yönetiyordu. O voltasını alınca, İkinci Osman Padişah olup, ülkenin başına geçti. Bu iki Padişah döneminde Sadrazam olan Mehmet Paşa, her ikisine de postasını koydu...»

Paşa’nın kulağına «Öküz» sözcüğü gidince tozuttu. Öküz Mehmet Paşa o denli tozuttu ki, tüm ülkede onun borusu ötmeye başladı. Kimse onun gidişine ve işine karışamıyordu!.. Hele o devrin baş yağcısı Hasip Ağa, Paşa’nın huzuru alisine çıkıp, «Bre Paşam, bilir müsün ki dünya öküzün boynuzu üzre durur!..»

Bu sözler onu o denli etkilemiş olacak ki, tozutmayı bir yana itip, ülkede hardal attırmaya başladı. Ona buna posta koyuyordu. Padişah madişah sallamıyordu. Mehmet Paşa yalnız Osmanlı ülkesine karışmıyordu, tüm dünyaya karışıyordu... Dünyadaki krallara emirler veriyordu, şahlara dur diyordu, çarlara kafa tutuyordu... Bu nedenle dünyada bir öküzlük modası başladı. Halkın en çok toplandığı «Öküz Alanı» adı verildi. Büyük caddelere «Öküzler Yolu» dediler. Sadrazamın çalıştığı yere «Öküz koltuğu» adı takıldı. Zenginlerin isimleri «Sarı Öküz»e çıktı. Fukaranın adı sanı «Öküz kuyruğu» olup çıktı...


Öküzlük büyüklük simgesi olup çıkınca, ülkede her şey büyük tutulmaya başlandı. Sarıklar büyük sarılıyordu, ibriklerin boyu iki metreydi, kazanlar ve kepçeler çok büyük yapılıyordu. Kabaklara söz yoktu... Hıyarlar iki metre yetiştiriliyordu! Cepler büyüktü, kazıklar büyük atılıyordu. İşkembelerin büyüğü makbuldü.. Delikler büyüktü. Vurgunlar büyüktü. Burunlar üç metreydi.. Öküz demek, büyük demekti ülkede...

Hiç kimse Öküz’ün kılma bile dokunamıyordu. Öküz, baş demekti. Ne diyorlardı, balık baştan kokar, bu da tersine döndü.. «Çok akıllı adam» sözleri «Çok öküz adam» sözleri haline sokuldu...

Ülkede en geçerli dalga öküz olmaktı, öküz ol da ne olursan ol! Bu öküzlük modası konuşulan dili bile etkiledi. Davranışlar başkalaştı, konuşmalar değişti «Nasılsınız?»ın karşılığı «Öküz gibiyim» oldu. «Çok naziksiniz! »in karşılığı da «Büyük Öküzsünüz!..» e dönüştü. Çocuğum okuyup adam olacak yerine «Çocuğum okuyup büyük öküz olacak» deniliyordu. Bir yurttaşa «öküz kafalı dediniz mi» ona büyük değer vermiş oluyordunuz. Biri köşeyi döndü mü ona «haydi bakalım, öküzün o yağlı kuyruğunu yakaladın» demekte yarar vardı. Türedi zenginlerin adı sanı bulunuyordu. Eğer pat diye zengin oldunuz mu, öküz tekmesi oluyordu bu. Öküzün yellenmesi bile hayra alamet oluyordu ülkede...

Halk bayramlarda seyranlarda sokağa dökülüp «Öküzüm çok yaşaaa!..» diye bağırıyordu. Divandan ya da ayandan iyi bir karar çıktı mı halk «Tanrı öküzümüzü başımızdan eksik etmesin...» diyerek dua ediyordu...

Başöküz yine tozutuyordu; padişah erkanını gizlice topladı. Maksat öküze haddini bildirmekti. Ama yine de padişah korkuyordu, «ya, öküzün boynuzlarına bir sinek konarsa?..» Bir ferman ile ülkede «sinek avlama ve tavlama mangaları» kuruldu.

Padişahın canı çok sıkılıyordu, onu kimse sallamıyordu ülkede... Herkes öküzden yanaydı. Yabancı devlet adamlarıyla ortaklaşa bir ferman düzenlendi ki, düşman başına (Tarihi Cevdet). Tam öküzü alaşağı ediyorlardı ki, bir deprem ortalığı beşik gibi salladı. Az kalsın dünya yıkılayazdı.. Bu olay karşısında padişah var gücüyle seslendi:

— Şimdi tekrar inandım ki, dünya öküzün boynuzları üzre durur!

Büyüklerimiz ne demişler? Tarih yazmak, tarih yapmaktan zordur. Hiç de palavra bir söz değil bu... Kafamın içi helvacı kazanı gibi oldu bunları yazıncaya kadar!

Öküzün iyisi gidişinden bellidir. Hani nerede o eski öküzler?..

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült