Hikaye

 

 

Keçi Ayaklı Tanrı

Nazlı Eray


Güzel bir bahar sabahı amcam Sofokles tek bacağı eksik olaraktan, elinde bir kemanla savaştan döndü.

«Büyükannen nerede?» diye sordu bana.

«Evin arkasında, kırda otluyor,» dedim.

«Ne yapıyor?» diye sordu amcam Sofokles bir kez daha.

«Otluyor,» dedim gene. «Evin arkasındaki kırda.»

«Neden?» diye sordu amcam Sofokles.

«Çünkü,» dedim. «Keçi oldu şimdi o.»

«Nasıl olur?» dedi amcam Sofokles.

«Bilmiyorum,» dedim. «Sen gittikten bir süre sonra keçi oldu. İki yıldır da öyle.»

Amcam Sofokles eve doğru üç adım hopladı, sonra gene bana dönerek,

«Buraya getir onu,» dedi.

Kırda otlayan büyükanneme seslenmek için evin arkasına koştum.

«Amcam Sofokles geri döndü,» diye bağırdım.

Büyükannem bir anda durdu, bana döndü, gözleri dolu dolu olmuştu.

«Sofokles,» dedi. «Oğlum benim. Sonunda geldi.» Evin ön tarafına doğru koşmaya başladı.

Amcam Sofokles elinde kemanı ile gökyüzünü seyre dalmıştı. Büyükannemi görünce kemanını bir ağacın gövdesine dayadı.

«Ana,» dedi. «Gerçekten sen misin?» Büyükannem ağlayarak amcam Sofokles’e atıldı.

«Sevgili yavrum, oğlum, Sofokles’im. Sonunda anasına döndü.»

Amcam Sofokles azıcık utanarak, ellerini oğuşturmaya başladı.

«Sana ne oldu ana?» diye sordu.

Büyükannem ağlamaya başladı.

«Of Sofo, sen gittikten az sonra kafamın üstünde iki tane boynuz çıkıverdi. Arkadan sırtımda tüyler belirmeye başladı. Bütün gün otlamak istiyordu canım,» dedi hıçkırarak.

«Bir hastalık olabilir,» dedi amcam Sofo. «Acaba bulaşıcı mı?»

«Bulaşıcı olduğunu sanmam,» dedi büyükannem. «Çocuk hep benimleydi, o yakalanmadı.»

Amcam Sofo inanmış görünmüyordu. Büyükannemden olabildiğince uzakta duruyordu. Sonra kemanını aldı ve eve doğru hoplamaya başladı.

«Ha, bir ay evvel size yolladığım bacağım nerede?» diye sordu.

«Savaşta kesilen bacağından mı söz ediyorsun?» diye sordu büyükannem.

«Evet, sol bacağım,» dedi amcam Sofokles, «nereye koydunuz onu?»

«Buzdolabında,» dedim.

Bunu duyunca amcam Sofokles eve doğru hoplamaya başladı. Mutfağa girerken ona yetiştim. Büyükannem ayakları taşlarda sesler çıkararaktan ardımızdaydı.

Amcam Sofo buzdolabını açıp, içine baktı. Birden mutfak ağır bir kokmuş et kokusu ile doldu. Hepimiz kan içindeki bacağa bakıyorduk. Siyah kıllarla kaplıydı. Uzun pis tırnaklı kirli bir ayak vardı ucunda.

Amcam Sofokles bacağı görünce gülümsedi.

«İyi,» dedi, «çürümemiş, bu gece onu yeniden yerine takacağım, ama önce bir gözden geçirmeliyim.»

Amcam Sofokles bacağı bileğinden tutarak buzdolabından çekti çıkarttı.

Kana bakamam, başımı öteye çevirdim. Büyük bir sessizlik içinde amcam Sofokles bacağı inceledi. Sonra birden bağırdı.

«Baldırdan bir parça koparılmış, bak sağ bacaktan daha kısa bu.»

Anlatır umudu ile büyükanneme baktım. Büyükannem birkaç adım öne çıktı ve şöyle bir silkindi.

«Sofokles,» dedi, «ailemin bireylerinin hiçbirine hiçbir zaman yalan söylemedim, söylemem de. Biz kestik, bir hafta evvel, başka yiyecek kalmamıştı.»

Amcam Sofo kızgınlıkla kemanını yere vurdu.

«Ne demek istiyorsunuz?» diye bağırdı. «Dönene kadar saklayın diye yolladığım bacağımı nasıl yersiniz?»

«Doğru olmadığını biliyordum,» dedi büyükannem, «senin için farketmeyeceğini düşünmüştüm de.»

«Ne demek istiyorsun, farketmeyecekmiş,» diye bağırdı amcam Sofokles, «Bacak en azından dört santim kısa öbüründen.»

«Sofo’cuğum,» dedi büyükannem, «kızma Allahaşkına.»

Amcam Sofokles ateş püskürüyordu.

«Kapa çeneni pis keçi,» dedi bacağı buzdolabına tıkarak.

Başı elleri arasında bir tabureye çöktü. Amcam Sofokles yarım saat öylece oturdu. Büyükannem odanın bir köşesinde sessizce ağlıyordu.

Otuz dakika, yirmi saniye sonra amcam Sofokles birden yerinden kalktı. Gözlerinde garip bir pırıltı vardı. Sevinçle ellerini çırptı.

«Ne yapacağımı biliyorum, şimdi,» dedi.

«Ne?» dedim merakla.

«Hayır, sana söylemem,» dedi amcam Sofokles gülerek.

«Lütfen Sofokles amca,» diye yalvardım. «Lütfen söyle.»

«Pekiyi, pekiyi,» dedi amcam Sofokles. «Aslında çok basit bir şey. Keçiyi öldürüp, bacaklarını kendime takacağım.»

Büyükannemden bir feryat geldi bunu duyunca,

«Böyle şeyler nasıl söylersin Sofo?» diye haykırdı.

«Sağ bacağına ne olacak o zaman?» diye sordum.

«Evet doğrusun,» dedi amcam Sofo, «ama onu da düşündüm, keseceğim onu.»

Keçi bütün gücü ile bağırıyordu.

«Keçiyi bağlayayım mı?» diye sordum amcam Sofo’ya.

«Gerekeceğini sanmam,» dedi, «ama belki ahıra götürsek daha iyi olur.»

Ona doğru gittiğimizi görünce, keçi kapıdan kaçmaya çalıştı. Amcam Sofo daha çabuk davranarak boynuzlarından yakaladı ve dışarıya sürükledi onu.

Keçiyi ahıra kapattıktan sonra amcam Sofo bıçakları hazırlayıp biraz da su kaynatmak için geri döndü.

Keçinin ahırın kapısını ağlayarak tekmelediğini duyuyorduk.

Bir süre sonra amcam Sofokles en keskin bıçağı alaraktan ahıra gitti. Epey bir mücadeleden sonra keçiyi yakalamıştı.

Bıçağı görünce yalvarmaya başladı büyükannem.

«Ne olur Sofo, anlamaya çalış oğlum, ben senin ananım, senin yaşlı, zavallı anan. Senin için nasıl dua ettim Sofokles, sen uzaktayken hep seni düşündüm. Tanrı’ya seni sağ salim eve yollaması için yakardım. Yaşlı anana bunu nasıl yaparsın Sofo?»

Öldürme oğlum öldürme oğlum öldürme oğlum öldürme... diye ağladı büyükannem boğazı kesilirken.

Önce kan vardı. Yerler cıvık cıvık idi, keçinin tüyleri kıpkırmızı idi. Amcam Sofokles kanlı ellerini samanlara sildi ve keçinin arka ayaklarını kesti.

Ahırın kapısını kapattık, eve döndük.

Amcam Sofo’nun ne yapacağını sabırsızlıkla bekliyordum.

Ama o kadar çok kan başımı döndürmüştü. Amcam Sofo’ yu bacakları takmaya hazırlanırken mutfakta bırakıp, odama çıktım.

Keman sesiyle uyandım. Aşağıda biri keman çalıyordu. Müzik havayı ilk kez duyduğum bir huzur ile doldurmuştu.

Kalktım, aşağıya indim. Taraçanın ortasında amcam Sofo kemanını çalıyordu. Gözlerini kapamış, başını geriye atmıştı.

Bacakları keçi bacakları idi. Geldiğimi duyunca kemanını bıraktı ve bana baktı.

«Sofo amca, yeni bacakların bir garip,» dedim.

Amcam Sofo esrarlı esrarlı gülümsedi.

«Benim kim olduğumu biliyor musun?» diye sordu.

«Sen amcam Sofokles’sin,» dedim.

«Hayır,» dedi, «artık senin amcan Sofokles değilim, ben Pan’ım. Pan, orman tanrısı.»

«Ama Sofokles amca, Pan keman çalmaz ki, başka bir şey çalar,» dedim.

«Hayır,» dedi amcam Sofokles. «Ben Pan’ım ve de keman çalarım.»

Bütün gün amcam Sofokles kemanım çaldı ve kırlarda dans etti. Akşama doğru içimde garip bir duygu uyandı. Kafamda iki nokta kaşınıyordu, elledim onları. Tüm gece boyunca büyüyen boynuzlarımı ve sırtımdaki tüyleri hissettim.

Amcam Sofokles bütün gece kemanını çaldı. Sabaha doğra kemanının bütün telleri kopmuştu. Amcam Sofo başını elleri arasına almış taraçanın basamaklarına oturmuş, düşünüyordu.

«Ben Pan değilim,» dedi, «sen de değilsin.»

Kendime baktım.

«Ben bir keçiyim,» dedim.

«Pan olmadığımı biliyorum,» dedi amcam Sofo. «Çünkü bütün gece düşündüm ve şimdi eminim ki ben Pan değilim.»

Amcam Sofo kırık kemanının yanında oturup düşünürken, evin arka tarafına gittim ve biraz ot yedim.

Öğleye doğru uzaklardan Pan’ın flütünün sesini duyduk, bizi çağırıyordu...

 

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült