Hikaye

 

 

Karga Başından Gelen Saltanat

Fakir Baykurt


Dedemköyü'nde ayı izi kurt izine karıştı. Aşağı Mahalle bir yana çekiyor, Yukarı Mahalle bir yana. Ekinci soyu, "Bizim dediğimiz olacak!", Dikimci soyu, "Bizim dediğimiz!" diyor. Yollar köprüler, odalar oluklar bakımsız kalıyor. Köyün muhtarı, imamı, çiftçisi çobanı birbirine küsüyor. Dulların yetimlerin hakkı araya gidiyor. Harman yakılıyor, öküz bıçaklanıyor. Ana sözü, ata sözü tutulmuyor. Büyük küçük bellem belirsiz.

İşler o kadar karıştı ki, köyün gençleri, "Bu böyle sürüp gidemez, buna bir çözüm bulmalı!" diyor, sıkıştırıyorlar morukları. Onlar da gençleri azarlıyor. Bazılarını yakalayıp muhtar odasının altındaki oyuğa kapatıyorlar. Gençleri öldüresiye dövüyor, aç bırakıyorlar.

Gençleri iyi kötü susturuyorlar böyle, ama çocuklara güç yetmiyorlar. Çocuklar sorun olup çıkıyor başlarına. Köpekleri birbirine bağlayıp koşturuyor, eşeklerin kuyruğunu kesiyor, kedileri çifte koşuyor çocuklar. Dedemköyü'nde o güne kadar görülmemiş maskaralık bulup çıkarıyorlar. Kuşlara kargalara sataşıyorlar.

Bir gün bir yabancı geldi köye. Yaşı altmışın üstünde, saçı sakalı ağarmış, bastonlu biri. Yanında bir de çömezi var. Köyün ortasında bir alay çocuk gördü. İtişip kakışıyorlar durmadan. Araya bir karga koymuşlar, "Sizin değil bizim!" die tartışıyorlar. Çekiştiriyorlar boyuna. Çeke çeke karganın başını gövdesinden ayırdılar orda. İki parça oldu tarlaların kara kuşu.

Bastonunu kaldırıp, "Duruuuun!" diye haykırdı yaşlı adam. "Öldüreceksiniz kuşu!"

Çocuklar güldü: "Sahi mi yahu dede?"

Adam geç kalmıştı.Çocuklar koparmıştı karganın boynunu. Kara tüylerinin arasından kırmızı eti kanayıp duruyor. Boyuncuğu da uzayıp çıkmıştı.

Ak sakallı yabancı, gözlerini belertti. Çocuklar korktu. Elindeki bastonu birer kez vursa, tuzbuz edebilir hepsinin kafasını.

"Burası kuşöldüren köy mü?" diye sordu adam. "Utanmak arlanmak yok mu sizde? Verin zavallıyı bana!"

Çocuklar kargayı verdi.

"Canavar tohumlarııı!" diye bağırdı adam. "İnsan böyle bir kuşu öldürür mü? Kuşlar köylerin güzelliği, dünyanın yakışığıdır, serseriler!"

Kargayı aldı: "Ölmüş garibim; vah vah!" dedi. Başını gövdesini birbirine yaklaştırdı. Boynun kopan yerini ekledi. Tüylerini okşaya okşaya yarasını kapattı. "Haydi diril!" diye bağırdı. Kuş dirildi. Çocukların aklı tahılına karıştı. Şaşırdılar. Köyün ortasından su fışkırmış gibi bir gürleme oldu, çığlık koptu:

"Dirildüi dirildi! Ölü karga dirildi!"

Kahvede oturanlar oyunu bırakıp koştu. Kadın kız damlara çıktı. "Ne var, ne oluyor?" Herkes merak çorak içinde kaldı Dedemköyü'nde.

Çocuklar göğe varıp geldi:

"Ha bu herif ölü kargayı diriltti! Valla ölmüştü karga! Kopmuştu boynu! Bu herif ekledi, diriltti!" Hoplayıp zıpladılar böyle. Kahveden çıkıp gelenler.

"Ulaaaaan, vay anassını! Ölüyü diriltmiş herif! Bir de bizleri diriltse!" dediler.

Kadınlar birbirine sokuldu: "Kız anam, herif ölüyü diriltmiş! Vay eline gözüne kurbanlar olduğum!"

Bir anda duymayan kalmadı. Herkes duyduğunu büyülte büyülte birbirine anlatıyor:

"Kopmuş bacım, temelli kopmuş boyuncuğu!"

"Aha bu kır herif diriltmiş! Bakın!"

"Elini sürünce ölü kuş dirilmiş!"

"Valla bir hikmet var."

Ak sakallı adam, çevresine biriken kalabalığa dik dik bakıyor; konuşmuyor. Köylüler bu bakışlardan korktu. "Bu adam çok büyük bir adam! Alim, fazıl, mutlaka önemli bir adam!" diyorlardı.

Şimdi küsler, şimdi Dedemköyü'nde ayrı ayrı yol tutanlar, eşeklere eziyet edenler, hak yiyenler, ezenler, ezdirenler, kargayı dirilten adamın çevresinde yan yana, dirsek dirseğe oldu. İçlerinden bazısı, "Bu adam bizi mum gibi uslandırır! Bu adam bizi eritir!" diyor.

Biri: "Soralım ulan!" dedi. "Nerden gelip nereye gidiyor? Neyin nesi, kimin fesi?"

"Soralım be! Kesecek değil ya dilimiz!"

"Soralım!" Asacak değil ya bir yanımızdan!"

Sordular: "Sen kimsin baba, nerden gelip nereye gidiyorsun?"

Bir karşılık vermedi. Boyuna susuyor. Susukuşu gibi.

"Neye karşılık vermiyorsun baba? Konuşsana!" dediler.

"Konuş haydi baba, daha fazla üzme bizi!" dediler.

Ak sakallı adam birden parladı: "Babalar devirsin hepinizi!" dedi. Sonra Dedemköyülülerin anlamadığı bir dilde bir şeyler mırıldandı. Bir yandan da sakalını sıvazladı.

Köylüler birbirine baktı: "Yahu bu adam deli! Dünyayı yutmuş bu adam! Baksanıza neler söylüyor? Bir tekini anlayabiliyor musunuz söylediklerinin?"

Akşama doğru adamın öfkesi geçti. Köylüler kendisine, kalıp imamlık yapmasını, köyün ağzını yüzünü toplamasını söylediler. "Ne olur bizi kırma, dileğimizi kabul et!" diye yalvardılar. O da kabul etti.

Ölmüş kargayı dirilten adam imam olup Dedemköyü'nün başına geçti. Köylüler yukarı Mahalle'den bir ev verdi kendisine. Dayayıp döşediler evi. Hem imamın, hem çömezinin bir dediğini iki etmeden, er gibi emrinde döndüler. Her istediğini yaptılar. Her gün tavuk kesiliyor, sini yapılıyordu. Naneli, mis kokulu çorbalar kaynıyordu. Kar gibi buğday ekmeği, süt, kaymak, çömlekte yoğurt geliyordu. Kendileri yemiyor, koklamıyor, ölmüş kargayı dirilten hocayla çömezine getiriyorlardı. İçtiği tütüne kadar düşünüyorlardı. Aman üşümesin, aman incinmesin diye üstüne titriyorlardı.

Yaptığı da şu: Camiye gidip beş vakit namaz kıldırmak, gelip gidene öğüt vermek. Hasta gelirse okumak, çocuk doğarsa adını koymak. Caminin cemaati gittikçe büyüyordu.

Dedemköyü'nün azgınları yola geliyordu. Öyle bir namaza oruca düştüler ki, biri gelse de şunları döndüreyim dese, döndüremez. Köydeki bozuk işler henüz düzelmedi ama, düzelecek, buna inanıyorlardı. Bu hoca her şeyi yapacak onlara! Öyle diyorlardı.

Bir gün camide bir aksilik oldu. Tatlı tatlı akıp giden iş birden bozuldu. Olmaz olası kör şeytan! Evet işin içine şeytan karıştı! Bozdu işi şeytan! Öyle diyorlardı.

İkindi namazındalar. Cami kalabalık. Hoca önde, çömez yanda, yatıp kalkıyorlar. Köylüler de imama uyarak kılıyor namazı. Bir ara boş bulunup bir "kabahat" işledi Hoca. Bir "ses" çıktı kendisinden. Çıkan sesi herkes duydu. Bu sesin Hoca Efendiden çıktığını kesinkes biliyorlar. İşte bu olamaz! Namaz bozuldu. Bir saniye bile devam edemezler. Bu hoca istediği kadar bilim bilsin, o sesi çıkararak namaz kıldıramaz camide. Cami isterse bir köy camisi olsun, isterse o köy Dedemköyü olsun.

Çömezi de bir korku aldı, titriyor zavallı.

Hoca Efendi namazı paydos edip usulca dışarı çıktı. Ardından çömez de çıktı. Hiç arkaya bakmadan koşa koşa eve geldiler. İmam habire, "Rezil olduk, rezil olduk! Bu köylü bizi burda durutmaz artık!" diyor, ivedi ivedi, pılı pırtıyı topluyordu. Çömez de, "Ah Hocam ah, ah benim saygıdeğer Hocam! Niye böyle yaptın? Niye tutmadın kendini? Rahatımız iyi değil miydi şurda? Ah benim ak sakallı hocam!" diye ağlıyordu.

Ak sakallı adam, neyi var neyi yok, torbaya doldurmuştu bile. Çömezine: "Boş ver be oğul! Üzme canını! Bir karganın başından gelen saltanat bu kadar olur! İşte bitti! Haydi gidelim!" dedi.

Köylüler bastırmadan sıvışıp gittiler ordan.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült