Biyelkin'in Hikayeleri
Puşkin
Bu ayın on beşinde yazıp eski yakın arkadaşım ve çiftlik komşum İvan
Petroviç Biyelkin'in ölüm ve doğum zamanı, memurluğu, aile durumu, işi,
ahlakı ve alışkınlıkları üzerine geniş bilgi edinmek isteğini gösterdiğiniz
çok saygı değer mektubunuzu bu ayın 23'ünde aldım. İsteğinizi büyük bir
sevinçle yerine getiriyor ve onunla konuşmalarımdan hatırımda ne kalmışsa,
hepsini gönderiyorum, lütufkâr efendim.
İvan Petroviç Biyelkin, 1798 yılında Gorühino köyünde soylu ve namuslu bir
aileden dünyaya geldi. Merhum babası önyüzbaşı Piyotr İvanoviç Biyelkin,
Trafilina ailesinden Pelageye Gavrilovna adlı bir kızla evlendi. Piyotr
İvanoviç zengin olmakla birlikte, alçakgönüllü ve ev idaresine aklı eren bir
adamdı. Oğulları ilk öğrenimini köy papazından yaptı. Okuma ve Rus
Edebiyatıyla uğraşma merakını, galiba, bu sayın zata borçluydu. 1815 yılında
piyade nişancı alayında (numarasını anımsamıyorum) askerlik hizmetine girdi.
1823 yılına kadar bu alayda kaldı. Hemen hemen aynı zamana rastlayan
anasıyla babasının ölümü, onu, istifasını vererek Gorihino köyündeki
çiftliğe gitmeye zorladı.
Çiftliğin idaresini eline alan İvan Petroviç, deneyimsizliği ve yufka
yürekliliği yüzünden, kısa zamanda çiftlik işlerini savsakladı ve merhum
babası tarafından kurulan sıkı disiplini gevşetti. Köylülerin (alıştıkları
üzere) kendisinden hoşnut olmadıkları, ödevini bilen becerikli muhtarı
değiştirerek köyün idaresini hikâye anlatmak sanatıyla güvenini kazanmış
olan ihtiyar kâhya kadına verdi. Bu aptal kocakarı hiçbir zaman yirmi beş
rublelik bir banknotu elli rublelik bir banknottan ayırdetmesini bilmezdi.
Köylüler herkesle senli benli olan bu kadınlardan korkmuyorlardı. Köylülerin
seçtiği muhtar, hilekârlığı da elden bırakmayarak kendilerine öylesine göz
yumuyordu ki, İvan Petroviç, angarya çalışma usulünü kaldırarak yerine çok
ehven, senelik bir vergi koymak zorunda kaldı. Ama bu kez de köylüler onun
bu yumuşaklığından yararlanarak birinci yıl kendileri için özel
yumuşaklığından yararlanarak birinci yıl kendileri için özel bir kolaylık
gösterilmesini istediler. İkinci yıl ise, verginin üçte ikisinden çoğunu
ceviz, kırmızı yaban mersini ve buna benzer şeylerle ödediler. Bu halinde
bile vergiyi zamanında ödemiyorlardı.
İvan Petroviç'in merhum babasının dostu olmam dolayısıyla oğluna da
öğütlerimi önermeyi bir borç saydım ve İvan Petroviç'in umursamazlığı
yüzünden bozulan eski düzeni kurmağa bir çok seferler kalkıştım. Bu amaçla
kendisine gittiğim bir gün çiftlik defterini istedim. Hileci muhtarı
çağırttım ve İvan Petroviç'in yanında defterleri incelemeye koyuldum. Genç
çiftlik sahibi ilkin büyük bir gayret ve dikkatle beni izledi. Ama hesaplara
göre son iki yıl içinde köylü sayısı arttığı halde kümes hayvanlarıyla davar
sayısının kasıtlı olarak azaldığı anlaşılınca İvan Petroviç bu ilk bilgileri
yeter buldu ve bundan sonra artık beni dinlemez oldu. Araştırmalarım ve
sıkıcı sorgularım sonucunda tam hileci muhtarı fena halde şaşırttığım ve
ağzını açamaz hale getirdiğim bir sırada, derin derin horlamakta olduğunu
üzülerek işittim. O zamandan beri de onun çiftlik işlerine karışamaz oldum.
Onu (kendisinin de yaptığı gibi) Tanrı'ya havale ettim.
Bu olay aramızdaki dostluğu zerre kadar bozmadı. Çünkü İvan Petroviç'in,
genç soylularımıza özgü yıkıcı ihmalciliği ve yumuşaklığına acırken, onu
candan seviyordum. Hem böylesine sessiz, böylesine namuslu bir insanı
sevmemek elde değildi. İvan Petroviç de kendi payına benim yaşıma saygı
gösteriyor ve bana candan bağlı bulunuyordu. Görenek, düşünce tarzı ve ahlak
bakımından birbirimize pek az benzediğimiz halde basit konuşmama değer
vererek, ölümüne kadar hemen hemen her gün benimle görüştü.
İvan Petroviç çok sakin bir yaşayış sürüyor, her çeşit aşırılıklardan
kaçınıyordu. Onu sarhoş görmek hiçbir za man kısmet olmadı (bu olay bizim
taraflar için işitilmemiş bir mucize gibi sayılabilir). Kadınlara fazlasıyla
düşkündü. Ama onda gerçek bir kız utangaçlığı vardı.
İvan Petroviç, mektubunuzda sözünü ettiğiniz hikâyelerden başka, kısmen
bende bulunan, kısmen de kâhya İcadının çeşitli ev işlerinde kullandığı
birçok el yazıları bırakmıştı. Böylece kâhya kadının oturduğu dairenin bütün
pencereleri Ivan Petroviç'in bitirmediği romanın birinci bölümüyle
kaplanmıştı. Yukarıda adı geçen hikâyeler galiba onun ilk kalem
denemeleriydi. İvan Petroviç'in anlattığına göre bu hikâyeler genel olarak
doğrudur ve yazarı tarafından çeşitli kimselerden naklen yazılmışlardır.
Bununla birlikte bunların içinde geçen adlar İvan Petroviç tarafından
uydurulmuştur. Köy ve kasaba adlarına gelince bunlar da bizim tarafın
adlarından alınmadır. Nitekim benim köyün adı da bir yerlerde geçer. Bu hiç
de kötü bir niyetle yapılmamıştır. Bunun biricik nedeni düşgücü
yetersizliğidir.
İvan Petroviç, 1828 yılı sonbaharında hummaya çeviren bir soğuk
algınlığından hastalandı. Özellikle kökleşmiş nasır ve buna benzer
hastalıkların tedavisinde çok usta bir adam olan bizim bölge doktorunun
uyanık çabasına karşın öldü. Tam otuzunda iken gözlerini, kollarımın
arasında, hayata kapadı.
(*) Lüzumsuz sayarak buraya koymadığımız bir fıkra vardır; ama bu fıkranın
İvan Petroviç Biyelkin'in anısını kirletecek nitelikte olmadığını
okurlarımıza temin edebiliriz. (Puşkin'nin notu).
(**) Gerçekten de Biyelkin'in el yazılarında her hikâyenin üstünde yazarın
kendi yazısıyla (rütbe veya unvanı, soyadıyla adının ilk harfleri
gösterilmek suretiyle) falan ve filan kimseden dinledim kaydı vardır.
Meraklı araştırıcılar için yazıyorum. "Menzil Müfettişi" hikâyesi ona fahrî
müşavirlerden G. G. N. tarafından; "Düello" hikâyesi yarbay İ. L.
P.tarafından; "Tabutçu" hikâyesi tezgâhtar B. V. tarafından, "Kar Fırtınası"
ve "Köylü bir Küçük 'Bayan" hikâyeleri K. İ. T. tarafından anlatılmışlardır
(Puş-kin'in notu).
Merhum, akrabalarına yakın bir yere, Gorühino köyünün kilisesine gömüldü.
İvan Petroviç'in boyu orta, saçları kumral, gözleri kurşuni, burnu çekme,
yüzü beyaz ve zayıf-çaydı.
İşte muhterem efendim, merhum komşumun ve dostumun yaşayışına, işine,
ahlakına ve görünüşüne ait bütün anımsayabildiğim şeyler bunlardır. Ama bu
mektubumu şu veya bu türlü kullanmak gereğini duyarsanız adımı ortaya
atmamamızı özellikle rica ederim. Gerçi ben yazarlara büyük bir saygı
besler, onları çok severim ama, bu unvanı benimsememin gereksiz, hele bu
yaşta, uygunsuz olduğuna inanıyorum. İçten saygılarımla..."
16 Kasım 1830 yılı Nenaradovo köyü
Yazarımızın sayın arkadaşının isteğine saygı göstermeyi bir görev sayarak
bize lütfettiği bilgiden ötürü kendisine derin teşekkürlerimizi sunar,
halkın, bu bilginin içtenlik ve doğruluğunu takdir edeceklerini umarız.