Türkiye'nin İlk 50 Yılı
Cavit Orhan Tütengil
Cumhuriyetin ilk 50 yılı, ülkemizde meydana gelen toplumsal değişmeler
açısından belli bir doğrultuyu izlemektedir. Böylece, çıkış noktası ile
ulaşılmak istenilen amaç arasında, hızı ve yaygınlık alanı tartışma konusu
olsa bile, sürekli bir değişmeler dizisi söz konusudur. İlk bakışta değişik
kökenli, fakat kendi aralarında bağlantılı olan toplumsal değişmeler,
hayatımızın bütün alanlarını kapsayan bir ''geçiş''i biçimlendirmektedir.
Buna dayanılarak Cumhuriyet Türkiye'sinin bir ''geçiş toplumu'' olduğu
rahatlıkla söylenebilir.
Toplumsal hayatımızdaki değişme olayını çevreleyen 50 yıl, Türkiye'de
yaklaşık olarak bir insan ömrü, gelişmiş ülkelerde ise ömrün üçte ikisidir.
Bireyler için oldukça uzun sayılan 50 yıl, toplumlar için kısa bir zaman
aralığıdır. Ne var ki son 50 yıl, toplumumuz için, durukluktan dinamizme
yönelmeye başlatan önemli itici güçlerin tarih sahnesine çıkışına
rastlamaktadır. Bunların ilki, Ulusal Bağımsızlık Savaşı'na dayanan Türk
Devrimi, ikincisi, yüzyıllardır özlemle beklenen uzun barış yılları,
üçüncüsü de Anadolu'nun bugüne değin tanık olmadığı bir nüfus artışıdır.
Toplumsal olanla iktisadi olanın, bir kumaşın iki yüzü gibi birbirinden
ayrılmadığını ve karşılıklı bir etkileşim içinde bulunduğunu gözeterek,
iktisadi gelişme için öne sürülen bir aşamalar dizisinin, toplumsal hayat
için de geçerli olduğunu öne sürebiliriz. Bu takdirde, ünlü iktisat tarihi
profesörü W. W. Rostow'un iktisadi bakımdan bütün toplumları içine
yerleştirdiği beş kategori, toplumumuzun aşamalarını da açıklamamıza olanak
hazırlayan şu beş aşamaya dönüşecektir: Geleneksel toplum - Hazırlık
aşamasındaki toplum - Harekete geçme aşamasındaki toplum - Toplumsal
olgunlaşma yolundaki toplum - Kitle tüketimi çağındaki toplum.
Bu şemadan yola çıkılarak, 1937'lerde harekete geçme aşamasına varan
Türkiye'nin 1973'lerde olgunlaşma yolunda ilerlediği söylenebilir. Elbette
bir aşamadan başka bir aşamaya geçiş, toplumların bütün kesimleri için
geçerli olmamaktadır. Toplum yapısı ve dokusu, bazı kesimlerinde değişmeye
ve yenileşmeye daha yatkın, bazı kesimlerinde ise yeterince hazırlıklı
değildir. Bunun bir sonucu olarak, 1973'lerin Türk toplumu, oranları değişik
dört bölümlü bir toplum görüntüsü vermektedir: Önemi gittikçe azalan
''geleneksel toplum'', henüz ''hazırlık aşamasında'' bulunan bir toplum
bölümü, ''harakete geçme aşamasında'' gördüğümüz önemli bir bölüm ve büyük
kentleri çevreleyen bir ada görünüşünde de olsa ''olgunlaşma yolunda
toplum''. Hemen belirtelim ki, cumhuriyetin 50. yılında toplumumuzun göze
çarpan belirgin niteliği bir geçiş toplumu olmaktır. Geçiş çağının temel
özelliğini ise şöyle özetleyebiliriz: Tarım kesimine dayanan toplumun yerine
sanayi, ulaştırma, ticaret ve hizmet kesimlerini egemen kılmak.
Genel doğrultusunu işaret ettiğimiz bu değişme, toplumsal hayatımızı dört
bir yanından kuşatan şu ''geçiş''leri ortaya çıkarmaktadır:
-Tarım toplumundan sanayi toplumuna,
-Kırsal yerleşmelerden kentsel yerleşmelere,
-Biçim kazanmamış, iki katlı sosyal yapıdan, çok katlı ve tabakalı sosyal
sınıf yapısına,
-Teokratik bir toplumdan laik bir topluma.
-Tekçi (monist bir toplumdan çoğulcu (plüralist) bir topluma,
-Yasal eşitlikten ve özgürlükten, gerçek bir eşitliğe ve özgürlüğe,
-İçe dönük ve görece kapalı bir toplumdan, dışa dönük ve açık bir topluma,
-Ulaştırmasız-habersiz-örgütsüz ve birbirinden kopuk bir yaşantıdan,
toplumsal bütünleşmeye ve örgütlenmiş bir topluma,
-Padişahların, kişilerin ve dar çıkar çevrelerinin buyruğundan, halkın
hükümdarlığına, yani genel seçim mekanizmasına dayalı demokratik bir
topluma,
-Kaderci, gelenekçi ''bir lokma, bir hırka'' toplumundan, akılcı, yenilikçi
ve sosyal özlemlerle dolu bir topluma.
On noktada topladığımız ''geçiş''ler, bize kalırsa cumhuriyetin ilk 50
yılında, yazımızın başında söz konusu ettiğimiz ''itici güçler''in derin
etkisiyle meydana gelen yapısal değişikliği dile getirmektedir. Olaya
iktisadi bakımdan bir yaklaşım, kumaşın öteki yüzünde ''kapitalistleşme
süreci''nin bulunduğunu, İzmir'de 1923 yılında toplanan ''Türkiye İktisat
Kongresi''ne bağlanan umutlar boşa çıkınca devletin iktisadi hayat
üzerindeki etkisinin arttığını, 1950'den bu yana da yapısal değişiklikleri
hızlandıran, gittikçe plana bağlayarak yürüten bir ''Büyük burjuvazi''yi
oluşturma ve güçlendirme çabalarını su yüzüne çıkarmaktadır.
1923 yılında nüfusu 10 milyon olan Türk toplumu, 1973 yılında 38 milyona
varmıştır. Nüfusumuzun sayıca ve nitelikçe değişmesinin yanı sıra, yukarıda
sıraladığımız ''geçiş''lerde ''kişi'' ya da toplumsal bir kurumun ''üye''si
olarak kazandığı özellikler, gereksinmeleri ve özlemleri gittikçe büyüyen
bir toplumu da ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Ne var ki geçiş döneminin en
büyük özelliği olan ikili değerlendirme ve bakış açısı henüz çözüme ulaşmış
olmaktan uzaktır. Bu nedenle toplumumuzun her kesiminde karşılaştığımız
iyimserlik / kötümserlik, huzursuzluk / mutluluk, eskiye bağlılık /
yenileşmeye istek, düzeni tutma ve koruma / düzeni değiştirme çabaları,
''geçiş olgusu'' karşısında takınılan tavırların kişilere ve kurumlara
yansıması olarak değerlendirilmek gerekir.
''Varılan Nokta''yı merak edenler, aradıkları cevabı, 1973 yılında
yayımlanan ''Türkiye'de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 Yılı'' adlı
kitabın 488. sayfasında bulacaklardır: ''Türkiye Cumhuriyeti'nin 50 yıllık
ömrünü geçirdiği zaman aralığı dünyanın ileri toplumları için büyük
atılımların gerçekleştirildiği bir dönemdir... Türkiye'yi gelişmiş
toplumlarla karşılaştırarak belli ölçüde karamsarlığa düşmek yerine elli
yıllık kalkınmanın somut örnekleri üzerinde durmak daha gerçekçi olacaktır.