Bir iktidar düşünün yüzde elli oy almanızı, kuvvetler
ayrılığını çiğneyerek, yasamanın, yürütmenin, yargının tümünü denetlemenizi
sağlıyor, ama şöyle korkmadan, gönül huzuruyla, ağız tadıyla bir maça,
sinemaya, tiyatroya, konsere gitmenizi temin edemiyor.
AKP ve lideri işte böyle bir iktidarı sürdürmektedirler.
Parti, yasama, yürütme, yargının alanları hep onların
hegemonyasında, ama sosyal, kültürel, sanatsal alanlar onları içine kabul
etmiyor.
Düşünen, çizen, üreten, yaratan, yazan, besteleyen,
düşleyen, onları izleyen kim varsa bu “sandık aslanlarını”
hazmedemeyip dışlıyor, reddediyor.
Okuyan, yazan, üreten, gelişen Türkiye’nin kapladığı
yer, AKP’nin yabancısı olduğu alandır.
Ensar Vakfı’nın 38. genel kurulunda konuşan AKP Genel
Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan şu sözleriyle bu
durumdan yakınıyordu:
- 14 yıllık kesintisiz iktidarız, ama hâlâ sosyal ve
kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var.
AKP’nin sosyal ve kültürel yaşamı baskı altına alıp
gerileten tutumunun ona bu alanlarda sıkıntı yaratmasından daha doğal hiçbir
şey olamaz. Demokrasi ve özgürlüklerin amansız karşıtı AKP’nin, gelişmesi
için bunlara ihtiyaç duyan, sosyal ve kültürel alanda yadırganması
kaçınılmazdır.
***
Ama beşikten mezara, hatta mezar ötesine kadar
yaşamın her anını, her alanını denetim altında tutmayı amaçlayan Reis
sisteminin kendi etkisinin dışında bir karışlık tek parsele bile tahammülü
yoktur.
Reis sisteminin dışlandığı sosyal ve kültürel alana
entegre olmak için, o alanda özgürlük ve çeşitlilik çiçeklerinin açacağı
ortamı yaratma yolunu tutmasını beklemek onu hiç tanımamış ve anlamamış
olmak demektir.
Yasama, yürütme ve yargıyı tam denetimine almış
olmasının yanı sıra, ihaleler yoluyla ve çeşitli yöntemlerle ekonomik yaşamı
da çelik cendere içine almış olan, totaliter Reis düzeni artık sıranın,
sosyal kültürel ve sanatsal alanın işgaline geldiğine karar vermiş
görünüyor.
Bu anın geleceği daha başından belliydi. Totaliter
rejimler, otoriter rejimler gibi yalnızca görünüşte siyasal alanı ve onun
yanında ekonomik yaşamı denetlemekle yetinip, bunların dışında bir nötr
alanı da bireyin kendi tasarrufuna bırakmaz. O yaşamın her anını ve her
alanını demir pençesinin içinde tutar.
Totaliter rejimler, kişinin kendi tasarrufuna bırakılmış
en ufak bir alanı bile, gittikçe yaygınlaşabilecek bir otorite boşluğu
olarak görür ve onu doldurmaya çalışır.
***
Totaliter yönetimlerde, sosyal alanın sanat ve kültür
yaşamının, tek ses, tek düşünce, tek görüş, tek form, tek renk, çizgisi
içerisinde tek tipleştirilmesiyle denetlenmesi esastır.
Buna uygun kuşakların yetiştirilmesi, sorgucu eğitimin
yerine dogmacı eğitimi ikame etmiş olan Milli Eğitim örgütünün görevidir.
Ama tek başına bu da yetmez. Devletin ve onun egemeni
partinin demir yumruğuyla yönlendirdiği sanat ve kültür politikalarına,
artık örgütlenmiş bir baskı ve denetim öğesi olan muhtarların katılımıyla
desteklenmiş, totaliter propagandanın emrindeki “mahalle
baskısı” kurumu harekete geçirilir.
Cumhurbaşkanı, Ensar Vakfı Genel Kurulu’nda yaptığı
konuşmada, bu mekanizmanın harekete geçirileceğinin haberini veriyordu.
Bu yolla, tek millet, (aslında ümmet okunur) tek bayrak,
tek vatan, tek lider, tek mürşit, tek ses, tek renk,tek form, tek kılıklı,
tek tip toplum oluşturularak totalitarizmin amaçladığı yapıya ulaşılmış
olunur.
İstenen bu.
Ne var ki bugüne kadar, harcanan bütün çaba, dökülen
bütün para, yapılan tüm baskıya karşın bu amaca ulaşmak mümkün olmadı.
Bugünden sonra da olmayacak. Ama bu arada toplumu sıkan cendere daha da
daralacak, daha da güç günler yaşanacak.
O kadar da olacak artık. Sıkıntı çekilmeden selamete
ulaşıldığı nerede görülmüş?