Basın bugün satılmadı...
O satış yıllar yıllar önce başladı.
Önce gazeteciler sattılar basını.
Hem de üç paraya.
Kendilerine ödenen yüksek maaşlara kanarak.
Üç ayda bir ödenen ikramiyelerin, fazla mesai ücretlerinin, sigortalı
çalışma olanaklarının ellerinden alınmasına göz yumarak, kıdem
tazminatlarından gönüllü olarak vazgeçme şartına katlanarak.
Sendikanın işlevsizleşmesine sessiz kalarak.
Pazarlamaları için önlerine koyulan yeni yükselen değerleri gazetecilik
marifetiyle allayıp pullayarak.
Koca bir ülkeyi sistemin istediği noktaya getirmek için canla başla
çalıştılar.
Sistem dışı kalmakta direnenleri, mesleği sorgulayanları, etik değerleri
savunanları, gazetecilik yapmakta ısrar edenleri aralarında barındırmadılar.
Öldürülen gazeteci arkadaşlarının yasını hakkıyla tutmadılar.
Onların neden öldürüldüğünü zinhar anlamadılar.
Kimileri hırslarıyla, kimi suskunluklarıyla büyük ve tehlikeli bir dönüşümün
gönüllü aktörleri oldular.
Diğer sektörlerin yanı sıra medya sektöründe de patron olmayı hedefleyen...
Medyayı herhangi bir ekonomik yatırım olarak gören...
Bu sektöre yaptığı yatırımın hakkını almak için...
Kapitalist değerlerin ona tanıdığı tüm vahşi olanakları sonuna kadar
kullanmakta hiçbir sakınca görmeyen...
Medyayı mal gibi alan ve mal gibi satan işadamlarının niyetlerini
sorgulamayı önemsemeyen gazeteciler, nihayetinde mesleği bu noktaya onlar
getiriler.
Sorun gazetecilerin kendi mesleklerinin gücüne yeterince inanmamasıydı.
Politikacılar ve işadamları basının halkın üzerindeki gücünün
azımsanamayacak kadar yüksek olduğuna gazetecilerden çok daha fazla
inandılar.
Ve gazetecilerin kendi mesleklerine yapmadıkları manevi yatırımın yarattığı
boşluklara büyük maddi yatırımlar yaptılar.
Kendi mesleklerinin değerini anlayamayan gazeteciler, mesleğin değeriyle
birlikte kendilerine de alışmadıkları yükseklikte bir değer biçen kurnaz
sistemin oyununa gelirken kaygısızdılar.
80 öncesi yaşanan karanlık dönemin ardından bir yıldız gibi parlayan Özal
Türkiyesi’nde medyaya büyük yatırımlar yapan ve bu arada gazetecilere de
büyük büyük paralar dağıtan yeni gazete patronlarının yarattığı şamataya
hemen ortak oldular.
Başlarına ne geldiğini umursamayan irili ufaklı gazeteciler yeni sistemin
pazarladığı değerlerin gönüllü tetikçisi olurken...
Aslında demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü, kıymetli ideolojileri ve mesleki
değerleri, en önemlisi de bizzat kendilerini tam kalplerinden vurduklarını
ayrımsayamadılar.
Şeytanla yapılan anlaşmaların kadim masallarından asla ders almayan
insanoğlunun kaderi, mümkün değil değişmez.
Basın bugün ilk kez satılmıyor.
Yandaş gazeteciler ilk kez tahta çıkmayacak.
Ve muhalif gazeteciler ilk kez perişan olmayacak.
Patronların patronlara yaptığı satışın hiçbir anlamı yok.
Mesele gazetecilerin gazeteciliği satmalarında.
George Orwell, “Gazetecilik, birilerinin yayımlanmasını istemediği haberleri
yazmaktır; gerisi halkla ilişkilerdir” der.
Demokrasiden nasibini almamış, geri kalmış ülkelerde gerisi daha da fena bir
şeydir;
İktidarla ilişkilerdir.
Hem de her türlü korkunç iktidarla...