Cuma akşamını cumartesi sabahına bağlayan gece, Türkiye’deki görsel medyanın
çoğunluk yandaşından azınlık muhalifine; ekranda boy gösteren hemen tüm
temsilcilerinden iğrendim, sözümona gazetecilerin haberlerinden ve
yorumlarından tiksindim.
Hepsi, istisnasız hepsi; bu ülkede çoktandır biten bir
anayasallık, delik deşik edilmiş bir hukuk, olmayan bir meşruiyet ve gölgesi
bile kalmayan demokrasiyi savunmak adına ayağıyla darbe yapmaya kalkışanları
tekmelerken… Eliyle asıl darbeyi yapmış, rejimi çökertmiş ve devleti
bitirmiş olanlara dayanıyor, onların sırtını sıvazlıyordu!
Oysa ifade, ancak fikir bağımsız ise özgürdür.
Basında fikir ve ifade özgürlüğünden, ancak ilkeler
üzerinde ve hiçbir güç ya da etki odağına yamanmadan, tüm taraflardan
bağımsız var olunuyorsa söz edilebilir.
Tarafsız habercilik tam da böyle bir bağımsızlığı
gerektirir. Taraflı habercilikte ise elbette ne fikir özgürdür ne de ifade.
Dolayısıyla taraflı gazeteci, aslında gazeteci değil reklamcıdır!
Diyeceksiniz ki tarafsızlık muğlak, ütopik ya da izafi
bir kavramdır. Doğru.
Ama tıpkı demokrasi gibi, mümkün olduğunca yaklaşılması
gereken bir idealdir, tarafsız habercilik.
Türkiye’de böyle bir ideal taşıyan, tarafsız olmaya
gayret eden haberci yok denecek kadar az artık.
***
Köşe yazarlığı, elbette habercilik değil, hatta bence
gazetecilik bile değil, yorumculuk. Adı üstünde, yorumun da tarafsız olma
yükümlülüğü yok. Ama sözde, özde ve yazıda dürüstlük gereği her zaman var!
Yanlışlarım ve doğrularımla varlığımı otuz bir yıldır
sürdürdüğüm medyada, 1985’ten 2005’e muhabirlik yaptım. 1996’dan 2010’a hem
haberci, hem köşe yazarı. Artık sadece köşe yazarıyım. Habercilikte tarafsız
olmaya çalıştım. Taraflı olduğum köşe yazarlığında ise hiçbir iktidara
yamanmadığım gibi, muhalefete bile muhalif bir çizgi sürdürdüm.
Bu tutum bana çok kaybettirdi, ama paha biçilemez bir
değer kazandırdı: Beynimle yüreğim arasında hiç parazit yok ve yukarda
betimlediğim çakma gazeteciliği var gücümle eleştirmek, kınamak hakkını
görüyorum kendimde.
O gece, 2013’te Gezi Parkı’nda toplanan masum ve
silahsız gençleri darbe yapıyorlar diye gazlayan, döven, öldüren
darbecilerin iktidarlarını savunsunlar diye sokağa döktüğü IŞİD zihniyetini
“demokrasiyi savunan halk” diye sunan çakma gazeteciliği
şiddetle kınıyorum.
Bu ülkede demokrasi ne kadar yoksa, onların da aklı,
vicdanı, meslek ahlakı o kadar yok!
***
Fethullah Gülen cemaatinin tehlikeli
yapılanmasını yalnız Türkiye’de değil, yabancı basında da kamuoyuna 1996’dan
beri kapsamlı araştırmalarla açıklamaya çalışan gazetecilerden biri olarak;
ordudan ABD’ci Fethullahçılar ayıklanacak diye bu ülkede hukuk devletini,
demokrasiyi, laik cumhuriyeti bitiren AKP iktidarına arka çıkan ulusalcılara
bir çift sözüm var:
Tekbir sesleriyle parası olmadığı için zorunlu askerlik
yapan zavallı erleri linç eden, kafasını kesen ümmetle mi bu ülkeye ulusal
bağımsızlık kazandıracaksınız? Ne kadar korkunç bir yanılgı!
Hiçbirimizin istemediği askeri bir darbeye karşı çıkmak
için iktidarın yanında yer alıp demokrasi havariliğine soyunan sözde
demokrat medyacılara gelince, onlara da şöyle seslenmek isterim:
Demokrasi, demokrasiyi bitirenlerin yanında yeşermez ve
gerçek demokratların faşizme karşı faşizmi savunması abestir!
Hem dürüstlük, hem de cesaret, yanlış tarafta olanlara
topyekün kafa tutmayı, yapayalnız kalmak pahasına gerçek demokrasi fikrini
savunmayı gerektirir.
Ama sizlerde, ne o dürüstlük var ne de cesaret. Zaten
demokrat da değilsiniz, her zaman kim güçlüyse ona yamandınız!
***
Olaylar sırasında başta odatv.com, abcgazetesi. com
gibi internet gazetelerinin dışında hiçbir televizyon kanalından doğru haber
alamadık. Hepsi kirli bilgiyle perdeli, hepsi iktidar tarafından yönetilen
algı operasyonunun bir parçasıydı.
Yaşanılan darbe girişimi de bir üst akıl tarafından
birkaç bin askerin kandırılıp feda edilmesi üzerine kurulmuş; iktidarı
devirmek amacına ulaşamasın diye özellikle beceriksiz hazırlanmış bir komplo
olduğunu düşünüyorum.
Cicero, her türlü komplodaki üst aklı
bulmak için “Cui bono” diye bir soru armağan etmiştir, evrensel
hukuka: “Kime yarar?”
Bizim ellerde bırakın evrensel, yerel hukuk bile kalmadı. Ama soru,
gerçeği bulmak için hâlâ anahtar: Kimin işine yarar, bu darbe girişimi?
En geçerli yanıtı, yıllardır kıyasıya eleştirdiğim
Deniz Baykal Twitter üzerinden verdi:
“Açılış: Darbe. Giriş: Kalkışma. Gelişme: AKP
tiyatrosu. Sonuç: Başkanlık.”
Oyun bitti, dağılabiliriz.