“Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar
ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkar paylaşarak
birleşmiş ittifak etmişlerdir.
Ve bunun sonucu olarak, birçok zekalar duygular fikirler Türkiye’nin yok
edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe
oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Bu
geleneğin Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda,
nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi bir takım
bahanelerle Türkiye’nin iç hayatına iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır.
Güç ve kuvvet elde etmişlerdir.
“… Bunların etkisinde kalarak milletin en çok da yöneticilerin zihinleri
tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için
mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun
yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya
çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle,
yabancıların planlarıyla yükselebilsin! Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir
tarihte böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar zehirli sonuçlarla
karşılaşmışlardır.
İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakatlanmış bazı yöneticiler yüzünden,
her saat, her yıl, her yüzyıl biraz daha gerilemiş, daha çok düşmüştür.
“…Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’nin, Türk
halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar
karşısında, susmaya mahkûmmuş gibi, Türkiye’yi atıl ve çekingen bir halde
tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gerektirdiğini yapmakta
korkak ve mütereddit idiler. Türkiye’de fikir adamları, adeta kendi
kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, ‘Biz adam değiliz ve
olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizim canımızı,
tarihimizi, varlığımızı, bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe
edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar Bizi
idare etsin’ diyorlardı.”
Mustafa Kemal
6 Mart 1922