Musevilik çağdaş mı? Çağdaş değil. Ama Museviler çağdaş. Çünkü evrim
geçirdiler.
Hıristiyanlık çağdaş mı? Çağdaş değil. Ama Hıristiyanlar çağdaş. Çünkü evrim
geçirdiler.
Müslümanlık çağdaş mı? Çağdaş değil. Ama Müslümanlar da çağdaş değil. Çünkü
evrim geçirmediler. Evrim geçirmediler, çünkü: Bilgi kaynakları Tanrısal ve
dinseldi; çağdaş, bilimsel ve deneysel değildi. Bilgi, “Son din, son
peygamber. Son kitap” tuzağına düşmüştü. Peygamber ölünce İslam da ölmüştü.
Çünkü vahiy sona ermişti. Musa’nın, İsa’nın dinleri de ölüydü. Ölü dinler
evrim geçirmez. Sadece din adamları, ilahiyatçılar ve inanan insanlar evrim
geçirir.
***
Bu konuları dostum, şair, din bilgini, filozof Adonis (Ali Ahmed Esber) ile
neredeyse kırk yıldır konuşuruz. Ondan çok şey öğrenirim. 2003 yılının ekim
ayında Mersin’de kıyıda ve Toros Dağları’ndaydık. Adonis, Nobel Edebiyat
Ödülü’nün en büyük adayı idi. Sonucun açıklanmasını bekliyorduk. Bu arada
İslam konusunda konuştuk. Söyleşi 19 Ekim 2003 tarihli Hürriyet’in Pazar
ekinde yayımlandı. Ayrıca New York’a Mezar (Can Yayınları, 2012) kitabının
başında yer aldı. Şimdi bu söyleşiye başvuracağız:
***
İslamın yeni bir okumaya ihtiyacı olduğunu söylüyorum. Geleneksel yorum,
İslamı kültürsüz ve hümanizmden yoksun bir din, açılımsız bir din olarak
sunmaktadır. Bu yorum İslamı bir vahiy olarak öldürüyor. Bireyin İslamı din
olarak kabul edip kurum olarak reddetmesine izin veren yeni bir okuma
tarzına cesaret etmek gerekiyor. (...) Kuran’ı yeni bir gözle okuyacak
olursak, onun demokrasiye karşı olmadığını görürüz. İslam, günümüzde,
Müslüman ülkelerde uygulandığı biçimiyle demokrasiye karşıdır.
Bunca yüzyıldan sonra İslamı yeniden düşünmek öyle kolay bir şey değil. Yeni
bir okuma... Yani yeni bir yorum, yeni bir okuma ve yeni bir anlam... Böyle
bir girişimde bulunmaya cesaret edenler reddedilmiş ve zındık ilan
edilmiştir. Bu nedenle, çağımızda İslam kültürsüz bir din olarak
görünmektedir. Düşüncesiz, soru sormak yeteneğinden yoksun bir din. (...)
Sanki Müslümanlar kültürün bulunmadığı yabanıl, çağdışı bir ortamda
yaşıyorlar. (...) Kuran’ın yazdıklarından başka kaynak kültürleri yok. Oysa
yeryüzünde İslamın içermediği bir yığın gerçek, yanıtlayamadığı birçok soru
ve sorun var. Müslümanların bu gerçeği kabul edecek cesarete ihtiyaçları
var. (...) Müslüman denince, akla birkaç kadının önünde yürüyen erkek
geliyor. (...) Günümüz İslamı, emperyalizmle birlikte, Hıristiyanlığın dümen
suyunda ve İslama karşı...
Bireyin kişisel inancı olan İslama saygı göstermek zorundayız. Ama kurum
olarak İslamı aşmak zorundayız. Bana göre, İslam bir kurum olarak, çağımızın
sorunlarına çağdaş bir yanıt bulacak durumda değil. Bana kişisel olarak bu
alanda hiçbir şey söylemiyor. Ama kesinlikle belirtmeliyim ki bir inanç, bir
din olarak İslama karşı değilim. (Hürriyet, 19 Ekim Pazar, 2003)
***
Kuşkusuz ben de İslama karşı değilim. Sorun, daha önce de yazdığım, asalak
ulema (cami esnafı ve ilahiyatçı) sınıfıyla; Masa ve Kasa’yı ele geçirmek ve
bir daha bırakmamak için İslamı kullanan, her türlü ahlaksızlık ve
yolsuzluğa İslamı siper eden dinbaz siyasetçiyle... Ülkemizde olan da bu:
İmamlar, hacılar, hocalar, tarikat şeyhleriyle; okulları ve devlet
kurumlarını dinselleştirerek, Masa’dan kalkmayabilir, Kasa’yı el altında
tutabilirsiniz, ama çağın ve gerçeklerin dışında kalırsınız. Demokrasilerde
ebedi iktidar yoktur. Çağın ve gerçeklerin altında ezilen dinbaz siyasetçi
durmadan yalan söyler. Çünkü enflasyonu, ekonomik çöküşü engelleyecek
herhangi bir ayet yoktur. S-400 ve Patriot füzeleri yapmak için ne yazık ki
bilgi, bilim, teknoloji ve bilimcilere gereksinim vardır.
***
Arap toplumlarının ve İslamın içinden biri olarak konuşan Adonis’in
söyledikleri bütün dünya için çok önemli, ama imam hatip okul ve liselerinde
öğrendikleri yarım yamalak Arapça ile Kuran’dan ve İslamdan uzak düşenlerin
bunu anlamaları ne yazık ki mümkün değil.
Hz. Muhammed’den sonra yeni bir peygamber gelmedi, vahiyle bilgiye erişmek dönemi de sona erdi. İnsanlar artık üç tektanrılı (monoteist) dinle idare ediyorlar. Bu üç dinin günümüzün sorunlarını çözecek gücü yok. Ama insanlar bu dinlere inanmayı sürdürüyorlar, sürdürecekler. Belki hep inanacaklar. Öteki iki din yol açıcı, devrimci din adamları, teologlar, düşünür ve filozoflar sayesinde güncellendi ve çağdaşlaştı. Ama Müslümanlar güncellemeyi ve çağdaşlaşmayı başaramadılar. Ancak aralarında bu derde derman arayan bireyler eksik olmadı.
***
Ağustos ayında Prof. Dr. Niyazi
Kahveci’nin Çağımız ve Türkiye
(Sinemis Yayınları) adlı kitabını okudum. Aklı, mantığı, bilimi,
aydınlanmayı, düşünce ve düşünmeyi savunan ve Müslümanları uyaran bir kitap.
Niyazi Kahveci kitabın 340. sayfasında şöyle yazıyor: “…
Bundan sonraki zamanlarda insan dindar olabilir ama
dinsel düşünme dahil, bilimsel düşünme
dışındaki hiçbir düşünüş biçimi ile varlığını sürdüremez
görünmektedir.”
Kitaptan altını çizdiğim bazı yerleri bilginize
sunuyorum:
***
“Batı’da tarihte emsali görülmemiş ve ileride uçağı uçuracak olan havanın gazlarının ölçümlerini yapan bu zihni gelişmeler gerçekleşirken İslam dünyasında ulema, hâlâ namazı ve apdesti bozan mide gazlarının ölçümleri ile meşgul idi. İbadetlerle ilgili ilmihal bilgilerini öğreniyor ve onları bireysel özgür düşünmeyi engelleyecek şekilde halka ezberletiyordu. Halkın kendisinin kitap okuma şansı yoktu.” (s.118)
***
“Halk, büyük sevaplar verileceği söylenerek anlamını anlamadan Arapça Kuran okumaya teşvik ediliyordu. Anlamını anlamadan okunan her şey, insanın düşünmesini durdurduğu ya bilimsel olarak bilinmiyordu ya da bilinerek yaptırılıyordu. Her iki durum da halkın düşünme yetisinin gelişimini önlemiştir.” (s.118)
***
“Batı’da halk kesimi, Müslüman halk kesiminden en az beş asır önce anlamını anladığı, din dışı kitaplar okuma şansına sahip olmuştur. Nitekim Batı’da halk, Rönesans, reform ve aydınlanma gibi her türlü fikri yeniliğe destek vermiştir. Müslüman dünyada beş asır sonra bugün bile din dışı düşünmek büyük sapkınlık olarak görülmektedir.” (s.118)
***
“Günümüzde bile Türkiye’de halen düşünmeyi durduran, anlamını anlamadan Kuran ve dini ilmihal kitapları okumak revaçtadır. Bu nedenle yeni düşüncelere önce halk karşı çıkmaktadır. Halkın bu karşı çıkış özelliği nedeniyle, din istismarcıları tarafından, halkı sömürebilmeleri hedefiyle yeni fikir sahiplerinin topluma dışlattırılması sağlanabilmektedir. Bu vasıftaki bir toplum çağı yakalayamayacak ve sonunda ayıklanıp gidecektir. Batı ile Müslümanlar arasındaki en önemli farklardan biri budur.” (s.119)
***
“On beşinci asrın başlarına kadar Osmanlı İmparatorluğu, dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmasına rağmen Batı’da yapıldığı gibi düşünme işlemi yapmadığından aklı geliştirememiş ve aklın çapını genişletememiş, Batı’daki gibi düşünsel eserler verememiş, aklı geliştiren sanatla meşgul olmamış ve ileri çağlarda aklın egemenliğini sağlamasının mucidi olamamıştır. Neticede giderek, gelişmekte olan yeniçağa ayak uyduramamış ve duraklamaya başlamıştır. Batı’nın yeniçağa geçmesine sebep olmuş ama kendisi ortaçağda kalmıştır. Kalış o kalış, hâlâ oradadır. On beşinci asrın sonunda Osmanlı İmparatorluğu resmen gerilemeye doğru sürüklenmeye başlamış ve sonunda faturayı birkaç asır sonra yok olmakla ödemiştir.” (s.119)
***
“Hiçbir gerçek bilim adamı ve filozof, peygamberi ve Tanrı’yı hiçbir biçimde kullanmamıştır.” (s.12)
***
Osmanlı’yı tarikat, medrese ve “istemezükçü” ulema üçlemesi yıkmıştı; şimdi AKP’nin Başyücelik rejimi Cumhuriyeti tarikat, imam hatip ve “hamhumşaralopçu” yeni ulema üçlüsü marifetiyle yıkmakta. 2019 yılı değerlendirme raporu bunun son kanıtı: 800 bin dolaylarında aday tek bir fen sorusu yapamamış. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) ise fiyatlar artarken enflasyonun düştüğünü iddia ederek ekonomi bilimini şaşırtıyor.