Laikliği tahrip operasyonlarını bugün artık, bazılarının sandığı gibi içteki
dinci odaklar kotarmıyor. Böyle zannedenler aldanış içindedirler.
Laikliğe saldırıyı emperyalizmin Haçlı kurmayları kotarıyor. Müslüman’a
burada verilen rol, sâdece bu kotarımın piyonluğunu üstlenmek ve Allah ile
aldatma ihtiyacını gidermede taşaronluk yapmaktır.
Batı’nın laiklik üzerinden oynadığı oyunun arka planında, ekümenikliğini
sağlamaya çalıştıkları Patrikhane’ye destek var.
AB ve ABD kurmayları, “Türkiye’de uygulanan laiklik dinsel özgürlüklerin
yeterince yaşanmasına engel oluşturuyor” demiyorlar mı? Peki, bu noktada en
büyük şikayet konusu olan türban, mahkemeleriniz önüne geldiğinde neden
ittifakla ‘yasak’ kararı verdiniz? Verdiniz, çünkü sizin derdiniz
Müslümanlar değil. Sizin derdiniz, ‘dinsel özgürlük nağmeleri döktürerek
Patrik-haneye ekümeniklik kazandırıp Suriçi İstanbulda, Fatih’in kemikleri
üstünde bir Ortodoks din devleti kurmak ve bunun hizmetinde ajan yetiştirmek
üzere de Heybeliada’daki papaz mektebini açtırmak.
Laiklik düşmanlığından bizimkilere zerre kadar yarar gelmez. Bunların
bağırıp çağırmalarının tümü, Hıristiyan emperyalizminin değirmenine su
taşımaya yarıyor.
Laiklik konusunda altı çizilmesi ve üzerinde ısrarla durulması gereken
gelişmelerden biri de İran eski Devlet Başkanı Hatemi’nin, daha çok
laiklik-İslam ilişkisi üzerinde yoğunlaşan tarihi röportajı oldu. NTV’nin,
bir programla ekrana getirdiği Hatemi röportajı, bence son yılların en
önemli gelişmelerinden biridir.
İran gibi, laikliğin baş düşmanı olarak gösterilen bir ülkenin devlet
başkanı
Hatemi’nin, İslâm ile laikliğin bağdaştığını gösteren konuşması söz
konusuydu.
Bize göre, Hatemi’nin, laiklikle ilgili tespitlerini açık yüreklilikle
ortaya koymak suretiyle gelenekçi İslam coğrafyalarında yaptığı iş,
Gorbaçov’un Rusya’da yaptığının bir benzeridir. Hâttâ, sergilenen cesaret
dikkate alındığında Gorbaçov’un yaptığından daha da zor bir iştir.
Siyaset dinciliğinin pervasız borozanları, ufkunu asla kavrayamayacakları
Hatemi’ye daha o konuşmanın yayınlandığı gün saldırmaya başladılar.
Hatemi’nin laiklikle ilgili saptamaları, laikliğin beşiği bir ülkenin,
Fransa’nın devlet başkanı Chirac’ın, türban krizi münasebetiyle yaptığı
tarihsel laiklik konuşmasıyla da ilginç paralellikler belirtiyor. Fransız
Devlet Başkanı Jacques Chirac, kısa bir özetini vereceğimiz tarihsel
konuşmasında laikliğin yerini, anlamını, önemini, biraz da tanımını şu
satırlarla belirtiyor:
“Anayasamızın temel direği laikliktir. Laiklik ilkesi, saygı, diyalog ve
hoşgörü içinde beraberce yaşama isteğimizi ifâde etmektedir. Laiklik bilinç
özgürlüğünü garantiler. İnanma veya inanmama özgürlüğünü korur. Her
birimize, inancını; huzurlu, özgür, diğer inançlar tarafından baskı
yapılması tehlikesi olmaksızın ifâde etme ve uygulamayı sağlar.”
“Laiklik, farklı dinlerin uyumlu birlikteliğini sağlayan kamu alanı
tarafsızlığıdır. Ortak kurallar tartışma konusu yapılamaz.
“Laiklik ilkesinin sulandırılmış bir algılanışının arkasına sığınan bâzı
kimselerin, cumhuriyetimizin, cinslerin eşitliği ve kadınların saygınlığı
gibi kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışmalarını kabul edemeyiz.”
(Cumhuriyette Laiklik İlkesi başlıklı konuşma, Elysee Sarayı, 17 Aralık
2003)
İran Devlet Başkanı Muhammed Hatemi, İslam-laiklik uyuşumunu, hâttâ bir
ölçüde İslam-laiklik kucaklaşmasının kaçınılmazlığını şu sözlerle tarihin ve
insanlığın önüne koyuyor: “İslam ile laiklik ve demokrasi kesinlikle uyuşur.
Demokrasi bir yoldur ve yönetimin halkın oylarına dayanmasıdır.”
“Egemenliğin halkın elinde olması gerekir. Halkın istediği gücü yönetime
getirmesi, istemediği zaman da onu zorbalıkla karşılaşmadan yönetimden
alması gerekir.”
“İslami değerlere inanılabilir, ancak iktidarlar halkın isteklerine göre
hareket etmek zorundadır.”
“Laisizm, toplumun hiçbir hedef ve yönü olmadığı anlamına gelmiyor; dinin ve
dinsel değerlerin kamu alanına girmemesi gerektiğini söylüyor.”
“Batı’da laiklik dine karşı olma anlamına gelmiyor. Toplum dinden yana
olabilir, dinsel değerlere sâhip olabilir; aynı zamanda lâik de olabilir. Bu
durumda laiklik, dine karşı olmasa bile bizim ülkelerimizde yanlış
anlaşılıyor.”
Hatemi’yi ve Chiac’ı saygıyla selamlıyorum!
Allah ile aldatanların ilk saldırı hedefleri ve din adına en çok sövüp
saydıkları değer, laikliktir. Neden? Çünkü Müslüman dünya için uyanış,
diriliş, demokrasi ve özgürlüğün ilk şartı laikliktir. Allah ile
aldatanlarsa bunların hiçbirini istememektedir.
Allah ile aldatanların Atatürk karşıtlığının sebebi de Atatürk’ün asırlardır
beklenen uyanışı getirmiş olmasıdır.
İslâm, gerçek kaynağı Kur’andan bakıldığında, laiklikle en küçük bir çelişme
ve çekişmeye vücut vermemekte, hâttâ laikliği teşvik eden bir yapıya sâhip
bulunmaktadır.
Sözün burasında, laikliği yanlış okumanın zararlarına ilk dikkat çeken
aydınlardan biri olan rahmetli Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın bir
yazısından üç dört paragrafı, onun aziz hatırasına saygının bir ifadesi
olarak buraya almak istiyorum. Cumhuriyet gazetesinde
1998’de yazdığı ‘Atatürk ve Din’ başlıklı yazısında şu satırlar da var:
“Çok ilginç bir şekilde, sağın ve solun yobazları, ‘Atatürk ve din’
konusundaki yorumda buluşuyorlar: ‘Laiklik Hıristiyanlık ile bağdaşır, ama
İslam ile bağdaşmaz...Atatürk dine karşı idi...Herkesin yapması gereken
temel bir tercih’ var. Ya dinî seçeceksiniz ya da laikliği!”
“Sağ yobazlara göre, en büyük düşman laikler değil, ‘Ben Müslümanım ve aynı
zamanda da laiklikten yanayım’ diyenler. Sol yobazlara göre de dinciler
içtenlikli ve tutarlı. Ama hem dine saygılı hem de lâik olduklarını öne
sürenler, ya içtenliksiz ya da tutarsız.”