Kuşkusuz eğitimin amacı önce ulusaldır. Fakat bu ulusal eğitim laikle
bütünleşen bir eğitimdir. Bu bakımdan Atatürk bunları birbirlerinden ayrı
düşünmemektedir. Yüzyıllardır Türk ulusunun kafasını demir çerçeve içinde
bulunduran, anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kurtulmak
gerektiğini belirten Atatürk, doğu toplumlar inin kendine özgü teokratik
yapısından kurtulmak için dinsel kökenli eğitimin yerine, çağdaş laik
eğitimin gelmesini istemektedir. Laik eğitim insan, aklının sonsuz
gelişimine inanmış, yaşamdaki bütün gerçeğin ilimde ve fende olduğunu
gösteren ve bunun dışında gerçek aranamayacağını açıkça söyleyen Atatürk'ün,
yeni Türkiye'nin temelini oluşturan en büyük ilkelerden biridir.
Çağdaşlaşmanın, ulusal egemenliğin ve ulusal birliğin temelinde laik eğitim
vardır. Çünkü yeni düzenin temel ideolojik prensibi olan laiklik, Türkiye
Cumhuriyetinin devlet sisteminin, siyasal yapısının ve toplumsal
kurumlarının tümünü oluşturmuştur. Rasyonel, gerçeğe, denemeye, araştırmaya
dayanan ve çağdaş düşüncenin Türk toplumunda yerleşmesini sağlayacak olan
laiklik ilkesi ile açık toplum ve demokrasi arasından doğrudan bir bağlantı
vardır. Laik olmayan toplumlar özgür de olamazlar. Laiklikte yalnızca devlet
din ilişkileri birbirinden ayrılmıyor, toplumun yaşam biçimi değişiyor,
bireyin düşünce yapısı, dünya görüşü, aile ilişkileri tümüyle değişiyor.
Bunun sonucu medeni hukuk geliyor. Düşünce özgürlüğü sağlanıyor.
Laik eğitimin gereği olarak tekke ve zaviyeler kapatılırken en gerçek ilerleme yolunun uygarlık olduğu ortaya koyuluyordu. Dinsel bir yapısı olan Osmanlı İmparatorluğu’nda kadın eğitimi düşünülmeyen bir konuydu. İslam hukuku ve yaşam biçimi kadını toplum dışında bırakıyordu. Laik Türkiye'de kadının eğitimi de kuşkusuz erkekle eşit olmalıydı. Türk kadınının hukuki ve sosyal yaşamda erkekle eşitliğini savunan Atatürk, Türk kadının Ulusal Savaşla yorulmak bilmeyen bir coşkuyla yaptığı hizmetleri takdirle ve hayranlıkla işlemişti. "Dünyada hiçbir milletin kadını "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi halasa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim” diyemez" diyen Atatürk, Türk kadınının erkeğinden daha çok aydın olması ve bu sebeple kadının mutlaka eğitilmesi gerektiğini belirtiyor; Türk kadınının sosyal, kültürel ve iktisadi haklarını savunuyor; bunun doğal sonucu olan siyasal haklarını yerine getirilmesini de sağlıyordu. Toplumun yarısı bütün olanaklardan yoksun yaşadıkça gerçek anlamda bir devrim yapılamayacağı gibi, uygarlık ailesi içinde de yerimizi alamazdık. Yalnız erkeğin eseri olan bir uygarlık ise düşünülemezdi.