Böyle Olacaksa, Kurtuluş Savaşı'nı Niçin Yaptık?
Atilla İlhan, Hulki Cevizoğlu
Hulki Cevizoğlu- Kurtuluş Savaşı'nı niye yapmıştık,
yeniden düveli muazzama'nın kulu olmak için mi".Yanıtını sizden alabilir
miyiz?
Attilâ İlhan- Herhalde onun için yapmamıştık o savaşı. Çünkü inceledikçe,
üstünde durdukça, düşündükçe olayları biraz yukardan izledikçe korkunç bir
şey meydana çıkıyor. Türkler'i Avrupa'dan ve Ön Asya'dan silmek için
yüzyıllarca uğraşmışlar, tam bu işi başarıyoruz diye rahatladıkları sırada,
1919, 1920'li yıllarda birdenbire Türkler hesapta olmayan bir tepkiyle
vaziyete yeniden hâkim olmuşlar ve Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmuşlar;
kurmakla kalmıyorlar, aynı zamanda bir de devrim yapıyorlar.
Bunu son zamanlarda ısrarla söyleyip üstüne basıyorum, Türk
aydınlarında o perspektif yok; halbuki o perspektifin olması lâzım. Bizim
Kurtuluş Savaşımızı, münhasıran Kurtuluş Savaşı diye mütalâa etmek
yanlıştır.
Hulki Cevizoğlu- Nasıl demek doğru?
Attilâ İlhan- "Anadolu ihtilâli" demek lâzımdır. Çünkü Anadolu'da bir
ihtilâl yapılıyor o zaman. Kurtuluş Savaşı o ihtilâlin içindedir, ikisi
beraberdir. Türkiye bir taraftan onu yok etmek isteyen Batı'ya karşı çok
ciddî bir savunma gösteriyor, ama öbür taraftan da o kendisini yıkmakta
ortak olan Saltanata karşı aynı şeyi gösteriyor ve Türkiye'de rejim
değişiyor. Türkiye'de rejimin değişmesi, emperyalizme karşı bir tarafta
Padişah ve onun Hükümeti, öbür tarafta İngiltere başta olmak üzere Batılılar
var.
Bence asıl önemli nokta şuradan kaynaklanıyor. Çünkü biz bu işi yaparken,
bizden çok az önce, bir iki sene önce aynı işi Ruslar yapmışlar yukarıda;
Ruslar da Batı'ya karşı tavır takınmışlar, orada bir ihtilâl yapmışlar.
Hulki Cevizoğlu-1917 ihtilâli.
Attilâ İlhan- 1917 ihtilâlini yapmışlar. Yani yukarıda bir sosyalist ihtilâl
var, aşağıda bir demokratik ihtilâl var. Bu iki ihtilâl birbiriyle sınırdaş
ve onunla da kalmıyorlar, beraber; en kısa zamanda ikisi birbiriyle
anlaşmaya giriyorlar. Bu anlaşma doğrudan doğruya Batıy'a karşı bir anlaşma
ve bu İngiltere'nin ondan sonrası için olan hesaplarını en az İkinci Cihan
Harbi'nin sonrasına kadar perişan ediyor. İngiltere bu yüzden çok zor duruma
düşmüştür.
Düşünün, Sovyet İhtilâli'nden sonra bu ihtilâli bastırmak için Beyaz Ordular
örgütler, bu Beyaz Orduları onların üzerine sürer. Öbür taraftan Türkiye'yi
zaten hallettim sanıyor; çünkü Türkiye Sevr Muahedesiyle dağılacaktır, hiç
hesapta olmayan bir mukavemet başlar. Bu mukavemet başlamakla kalmaz,
Türkiye ile Rusya'nın arasını bölen Kafkas şeddini yıkarlar ikisi beraber.
Beyaz Ordular yenilir, Yunanlılar sallanmaya başlar. O arada İngiltere şöyle
bir hesap yapar: Acaba Türkiye kurtulursa Ruslar'a karşı kullanabilir miyim?
Bunu çok ciddî olarak hesaplamışlardır ve Gazi'nin ölümünden sonra da bir
güzel kullanmışlardır. Fakat o zamana kadar, dünyanın tarihinde ilk defa
olarak şöyle bir şey oluyor:
Dünyanın tarihinde ilk defa olarak Avrasya bölgesinde iki büyük devlet
emperyalizme karşı çok net tavır alıyorlar ve çok net olarak halkları
ayaklandırıyorlar.
Şimdi bizim Anadolu hareketine bu istikametten baktığınız zaman Gazi çok
daha büyüyor. Çünkü, öyle bir yere doğru getirildi ki sonunda, Mustafa Kemal
Paşa, "işte canım Yunanlıları yendi, o Yunanlıları yenmek de bir at bir deve
değildi" gibi...
Hulki Cevizoğlu- Yani düveli muazzama değil, Türk-Yunan savaşı diyenler
çıktı.
Attilâ İlhan- Oraya getirildi. Çünkü Mustafa Kemal Paşa aslında
İngiltere'yle savaşıyor, Fransa'yla savaşıyor ve hepsini birbirine karşı
kullanıyor.
Hulki Cevizoğlu- Yani, tabiî o doğru değil ama, onu söyleyenler bugün
Türkiye'nin Yunanistan karşısında zayıf duruma düşmesine de göz yumuyorlar
galiba?
Attilâ İlhan- Ne demek; Yunanlılar neredeyse bizi yönetecekler, iş o hâle
geldi.
Hulki Cevizoğlu- Kurtuluş Savaşı sadece Türk-Yunan savaşı bile olsa, bugün
Yunanlılar'ın karşısında ezik durumda olan bazı kesimler var ya da Rumlar
karşısında Kıbrıs olayında.
Attilâ İlhan- Şimdi bu çok genel. Ben perspektifi biraz daha geniş alıyorum
zannederim. Çünkü benim düşünceme göre Batılıların, yani Batı Avrupa'nın,
tabiî sonradan buna Amerika da dahil oldu, Türkler'e bakışı başından
itibaren onları Asya'ya def etmek üzerinedir ve bu plan her zaman için
geçerlidir onların gözünde.
Hulki Cevizoğlu- Bugün de mi?
Attilâ İlhan- Bugün de tabiî, birinci derecede.
Hulki Cevizoğlu- Ama "sizi Avrupa Birliği'ne alacağız" diyorlar, "Asya'ya
def edeceğiz" demiyorlar.
Attilâ İlhan- Avrupa Birliği'ne almazlar tabiî de, yani almaları için sebep
yok. Şimdi bakın, biz bunu şüphesine -belgeler nasıl olsa işe yarayacak diye
düşünmüştüm- şimdi biz bunun şüphesine nasıl düşüyoruz? Çok geç düştük. Yani
Mustafa Kemal Paşa başından beri şüphelenir de, fakat sonrası İsmet Paşa'dan
itibaren değişmiştir.
Şimdi benim elimde 1977 yılı Aralık'ında yapılmış bir konuşma var, bu
konuşma Meclis'te yapılmıştır.
Hulki Cevizoğlu-Kim yapıyor?
YILLAR ÖNCEKİ UYARILAR ETKİLİ OLMADI
Attilâ İlhan- Başbakanı yapıyor o zamanın, Süleyman Demirel yapıyor. Bakın
ne diyor Süleyman Demirel? O zaman kimsenin dikkatini çekmedi, ben bunu bir
yazımda kullanmışım.
Türkiye 1977'de 2,5 milyar dolarlık ihracat yapacaktı. Bu uydurma bir rakam
değildi; çünkü 1976'da 2 milyar dolara yakın bir ihracat yapabilmişti.
Bundan daha aşağı bir tahminde bulunmak doğru olmazdı ki. Oysa 1977'nin
sonuna geliyoruz, 2,5 milyar dolar tahmin edilen ihracat 1 milyar 700 milyon
civarında gerçekleşecektir. Yani, Türkiye 750 milyon dolar civarında bir
ihracat düşüklüğüyle karşı karşıya kalmıştır. Çünkü, Türkiye'ye yönelmiş
birtakım kredi kaynakları seçim sonrasında kurumuştur. Bakın neyi söylüyor,
daha o zaman:
"Binaenaleyh, bir taraftan kredi kaynaklarınız şu veya bu sebeple kuruyacak,
yine d e Türkiye ' yi petrolsüz ve gübresiz bırakmayacaksınız. Batı
dünyasının ülkemize ekonomik ambargo uygulayıp uygulamadığı tartışılıyor.
Bizim münasebette bulunduğumuz büyük ticarî bankalar, bilhassa Amerika
Birleşik Devletleri'nde Dövize Çevrilebilir Mevduat meselesinde, bir de
Türkiye'ye yeniden kredi verilmesinde fevkalâde ağır davranıyorlar. Bunun
ardında siyasî sebeplerin bulunup bulunmadığını zaman gösterecek."
Bakın...
Hulki Cevizoğlu- Zaman gösterdi.
Attilâ İlhan- Evet. Yani, henüz ben böyle bir iddiada bulunamam, vakit çok
erken, ama bir sıkıntı içinde bulunduğumuz, zaman zaman bu sıkıntıyı izah
edemediğimizi itiraf etmeliyim. Bu, Amerika'nın iktidara getirdiği bir
Başbakandır.
Hulki Cevizoğlu- "Ama bunu itiraf edemiyorum" diyorsunuz. Attilâ İlhan-
Evet.
Kıbrıs konusunda ABD işe karışmıştır, ABD Kongresi'nin bilhassa
silâh ambargosuyla başlayan tutumunu Türkiye'ye karşı dostane bir münasebet
saymak mümkün değildir. Bütün bunların ne derece tesir icra ettiğini şu anda
değerlendirebilecek durumda değilim ama, sıkıntıya girmememiz gereken bir
yerde sıkıntıya girdik. Türkiye gibi fevkalâde geniş imkânlara sahip bir
ülkenin bulabildiği imkânlar diğer ülkelerle mukayese edildiği zaman
fevkalâde cüzîdir. Bunu sadece ekonomik kıstaslarla mütalâa edildiği
sanmanın doğru olmadığı
kanaatindeyim.
Hulki Cevizoğlu- Bugünü mü anlatıyor yaklaşık 30 yıl önce?
50 YIL ÖNCE DE AYNI ŞEYLER OLDU
Attilâ İlhan- işte bütün mesele burada. Yani, ben daha başka vesikalar
okuyup 50 yıl önce de aynı şeylerin olduğunu göstereceğim.
Hulki Cevizoğlu- Ama, siz bunu gösterdiğiniz zaman başka bir
şey ortaya çıkacak, bizim görmediğimiz.
Attilâ İlhan- Ha, kesin, görmek istemiyor.
Hulki Cevizoğlu- Siz "belgelerden göstereceğim" diyorsunuz ama, görmeyen
bazı politikacılar, görmeyen bazı aydınlar, gazeteciler...
Attilâ İlhan- Tabiî her zaman var, her zaman var. Çünkü bakın, bu bir
tanesi. Şimdi ikinci belge. Bu belgeyi de ben yayınladım
1970'li yıllarda. Tarihini bile söyleyebilirim, 19 Şubat 1978, Dünya'da
yayınlamışım.
Amerika'da bir kitap dağıtılıyor. Şimdi lütfen şunları dinler misiniz?
Hulki Cevizoğlu-1978'de.
Attilâ İlhan-1978'de.
Kitabın yazarı Yunanistan Stratejik Araştırmaları Enstitüsü eski Başkanı
Korgeneral Tagaris. İngilizce çevirisini Georgios Burnas adında başka bir
Yunanlı yapmış. Chicago'da Armageddon Yayınevi'nde bastırılmış. Amerika
Birleşik Devletleri'nde fisebilullah dağıtılıyor.
Hulki Cevizoğlu- Ücretsiz.
Attilâ İlhan- Evet.
Yunanlılar'ın Türkler'e handiyse kan içici bir düşmanlık besledikleri malûm;
kitapta önce bu sergilenmiş. Meğer biz neymişiz? Hayvan derecesinde barbar
bir ırk. Meğer neler yapmışız? Çeşitli uluslarda milyonlarca insanı imha,
üstelik kendine ait olmayan topraklar üzerinde oturuyormuşuz. Ayrıca, öyle
iddia ettiğimiz gibi 40 milyon filân da değilmişiz; 20 milyon kadar ancak
varmışız, çoğu da başka ırk ve uluslardan olmak şartıyla.
Bakın kaçta yapıyorlar bunları. Ama bütün bunlar işin çerezi; asıl
söylenecek söz arkadan geliyor.
Hulki Cevizoğlu- Yani bu hakaretler "çerez" diyorsunuz.
TAGARİS: "AMACIMIZ, TÜRKİYE'Yİ TAKSİM ETMEK OLMALIDIR"
Attilâ İlhan- Çerez.
Bakın arkadan ne geliyor, o da şu: "Yunanlılar'ın, Ermenilerin ve Kürtler'in
meşhur Şark meselesini uluslar alanda yeniden yoğun bir şekilde ortaya
atmaları kaçınılmaz bir görevdir. Amaç, uzun sürede gerçekleşse dahi
Türkiye'yi taksim etmek olmalıdır. Bu, Yunanlılar'ın, Ermenilerin ve
Kürtler'in hakkıdır. Tarihî adalet ve Türk vahşetinin milyonlarca kurbanının
kanı bu hakkın elde edilmesini gerektirmektedir..."
Yo hayır, bu kadarla yetinmiyor kitap, ayrıntıya da giriyor, buyurun:
"Türkler'in yabancılardan zorla aldıkları topraklar üzerinde söz konusu
hakka dayanarak bir Ermenistan, bir Kürdistan ve Doğu Trakya'yı da içine
alacak bir küçük Asya kurulmalıdır."
Korgeneral Tagaris, taksimatın haritasını da yapıvermiş. Kitabın kapağında
yayınlanan bu haritada Türkiye 5 bölge hâlinde bölünmüş bir durumda
görülmekteydi. Bunlar İonya, Pontus, Ermenistan, Kürdistan ve Anadolu yarım
adasının orta kısmını kaplayan ufak bir Türkiye imiş. İonya Trakya'yı,
Boğazları ve bütün Ege'yi, Pontus hemen bütün Karadeniz kıyılarını,
Ermenistan Kuzeydoğu, Kürdistan ise Güneydoğu Anadolu'yu kaplıyor.
Hulki Cevizoğlu- Ben size muhalefet yapayım.
1977'de, 1978'de Yunanlı emekli Korgeneral Tagaris'in yazdığı bu kitap bugün
bizi niye bağlasın? "Adamcağız hayal görmüştür" ya da "fanatiktir" deyip
geçemez miyiz bunun üzerinden?
"BU, SEVR'DEN DE İLERİDİR"
Attilâ İlhan- Diyemeyiz; çünkü bunu yaşıyoruz. Ortalıktalar, etnik özgürlük
diye bir lâf ortaya çıkarıldı; bırakın bunları, Çerkezleri bile tahrik
ediyorlar, Alevileri tahrik ediyorlar, bölmek için Türkiye'yi gerekli ne
lazımsa yapıyorlar.
Ama beni tahrik eden, kızdıran şu: 1970'li yıllarda Amerika'dan elime geldi
bu belge, ben bu belgeyi yazdım, gazetede yayınladım.
Hulki Cevizoğlu- Oysa bu kitap alenen, açık açık, "alın, görün,
okuyun, tedbir alın" diye bağıra bağıra ortalıkta satılan bir kitap.
Attilâ İlhan- Tabiî tabiî, evet evet.
Hulki Cevizoğlu-Siz de yazıyorsunuz... Attilâ İlhan- Ben de bunu yazıyorum
ve... Hulki Cevizoğlu- Bağırıyorsunuz 30 yıldır...
Attilâ İlhan- Ve tık çıkmadı efendim, tık çıkmadı.
Şimdi durum nasıl vahimleşiyor? 1990'larda, o Başbakan Başbakan değilken
birdenbire basında kendi sesini yükseltiyor, Süleyman Bey bakın ne diyor;
1996: "Hiç kimse kendi ülkesini masanın üzerine koyup bunu pazarlık konusu
yapamaz. Türkiye'nin içinde-dışında herkes bunu iyi bilmelidir. Şimdi bunlar
ne yapmak istiyor? Bunlar ne iş istiyorlar ne aş. Bunlar bir devlet kurmak
istiyorlar. Bunların ne olduğu, ne istediği iyi bilinmelidir. Türkiye'nin
Batılı dostları bunların ne olduğunu, ne istediğini iyi bilmelidir. Türkiye,
topraklarını, onun üzerindeki insanları koruma kavgası yapıyor. Oysa sanki
Türkiye buna yapmıyor da insan haklarını ihlal ediyor diye hüküm veriliyor.
Şimdi beyler, ben size bir şey söyleyeyim; bu Sevr'den de ileridir." 1996 ve
bunu söyleyen Demirel.
Hulki Cevizoğlu-"Bu Sevr'den de ileridir" diyen....
Attilâ İlhan- Sevr tartışması budur. "Azınlık hakları tanıyın ve kültürel
otonomi" dediniz mi bu Sevr'dir. Neden? Çünkü azınlık hakları dediğiniz
zaman Türkiye'nin çivisini oynatıyorsunuz. Buna tamamen katılmamak mümkün
değil. Avrupa Konseyi'nin 26
Nisan tarihli Tavsiye Kararı'nın 6 ve 12. maddeleri ne diyor? Buna "siyasî
çözüm" diyor. Siyasî çözüm dediğiniz vakit bakın ne diyor? Avrupa Konseyi
Genel Sekreteri 24 Ocak 1995 günü bana bu odada şunları diyor: Türkiye'nin
üniter devlet yapısının terörün kaynağı olabileceğini, sorunun bütünüyle
çözümü için askerî önlemleri yeterli görmediğini, Kürtler'e Avrupa
Konseyi'nin geliştirdiği azınlık haklarının tanınmasının bu huzursuzluğu
kaldırabileceğini söylüyor ve diyor ki, "Kürtler'e azınlık hakları tanınması
konusunda kamuoyunda tartışma başlatılmasını yararlı görüyorum."
Nasıl bir planla, nasıl ağır ağır, nasıl üstümüze üstümüze geliyorlar.
Hulki Cevizoğlu- Fal bakmamış, fal çıkmış.
Attilâ İlhan- Evet, gördüğümüz hep budur. Buna kim ilk kez geliyor, bakın.
1990'larda Graham Fuller diye bir zat geliyor Türkiye'ye.
Hulki Cevizoğlu- Eski CIA Türkiye masa şefi.
Attilâ İlhan- Masa şefi... Sorarsan, araştırmacı olarak. Malûm.
AĞIR İDDİA: "TÜRKİYE BİR ULUS DEĞİLDİR!"
Ve şimdi bakın ne diyor?
"Atatürk'ün düşünceleri çağı için son derece güçlü düşüncelerdi; ama onun
sayesinde yaratılmış bugünün kendisine güven duyan güçlü Türkiye'si artık
ulusal kimliğini, yörüngesini, dünyadaki rolünü, hatta İslâm'ın günlük
hayattaki yerini yeniden düşünülmelidir. İslâm'a bakmanın çeşitli yolları
var. Bence otomatik bir tehdit olarak kabul edilmesi yanlıştır. Son 50 yılda
yapay olarak bastırılmasının bazı meşru nedenleri olabilir ama, artık
Türkiye bu bakımdan kendisiyle barışmalıdır. Geçmişteki radikal lâiklik
politikaları döneminde İslâm'ın hayatınızdan nasıl dışlanacağı âdeta bir
saplantı haline gelmişti. Bence bugün bu daha az lâzım olan bir reaksiyon.
Geçmişte Türkiye Orta Doğu için bir modeldi, bugün de olmaya devam ediyor.
Hele demokrasiyle İslâm'ı bir arada yaşatacak bir formül bulunursa Iran ve
Arap dünyasına büyük bir öncülük yapmış olacaktır."
Fal devam ediyor, 26 Şubat 1999.
Hulki Cevizoğlu- Fal devam ediyor, biz bugün, 2004-6
Şubat'ında da fincanı kapamaya devam ediyoruz, yani fal devam...
Attilâ İlhan- Aynen, aynen.
Hulki Cevizoğlu- Şimdi sizin elinizde o kadar not var ki Sayın Attilâ İlhan,
ben programa gelmeden evvel, önümde gözüküyor, 10 sayfalık soru hazırladım
sizin için.
Attilâ İlhan- Sor.
Hulki Cevizoğlu- Soracağım. 10 sayfalık soru hazırladım sadece size,
kitaplarınızdaki işaretlediğim bölümler hariç. Televizyon, siz de bir yerde
televizyoncu olduğunuz için biliyorsunuz ama, izleyicilerimiz için bu söz.
Bazı konuklar vardır ki, sadece onları ağzınız açık dinlersiniz, bazılarını
konuşturmak için çok çabalarsınız, istediğiniz kadar soru sorarsınız zor
açılırlar. Bazı konuklar çok doludur; siz onlardan biri ve onların en önde
gelenlerinden birisiniz.
Yani, bu gece ben ve izleyicilerimiz aslında koltuklarına yaslanıp sizi tek
başına dinleseler yetecek, doyacaklar.
Attilâ İlhan- Estağfurullah, rica ederim.
Hulki Cevizoğlu- Şimdi ben de gerçekten bu gece, neredeyse programda misafir
gibi sizi de dinleyecek kadar sizin dolu geldiğinizi, zaten dolu olduğunuzu,
ama hazırlıklı geldiğinizi de görüyorum, çok da mutlu oluyorum. Demek ki bu
gece uzun olacak, Ceviz Kabukları çoğu zaman uzun oluyor ama, bu gece uzun
olacak.
Bizim sorularımızdan bir kısmını eleyerekten size sormaya çalışacağım,
programın başında izleyicilerimize söyleyelim. Çünkü pek çok izleyicinin
program öncesi, geçen hafta anons ettiğim için sizi videolarını
hazırladıklarını ve sizin açıklamalarınızı kayıtlara aldıklarını,
birbirleriyle haberleştiklerini, yani hani Kuvayı Milliye, Müdafaa-i Hukuk
hareketi diyorsunuz ya, sanki halk arasında sizin bu açıklamalarınızı altını
çizerek okuyacak, ezberleyecek, tekrar edecek büyük bir kitle var, şimdi
onların hepsi ekran başında.
Ve açıklamalarınıza da çok teşekkür ediyorum, o kadar önemli şeyler
söylediniz ki, Prof. Erol Manisah'nın "Attilâ İlhan'la 1000 Saat" isimli
kitabında da belirttiği gibi siz televizyon programınızda da, gazete
yazılarınızda da şöyle bir üslup sergiliyorsunuz: Çok büyük ve önemli
gerçekleri çok sakin, yumuşak, kadife bir eldiven içinde sunuyorsunuz. Ama
izleyicilerimizi bir kere daha uyarmak gerekiyor, sizi tanıyanlar biliyor,
sizin açıklamalarınız, gülümseyerek, yumuşak ses tonuyla verdiğiniz,
yaptığınız açıklamalar, verdiğiniz bilgiler Türkiye için, bugün için,
geleceği için çok önemli, dehşetengiz bilgileri ve gerçekleri içeriyor.
Şimdi ben size olabildiğince muhalefet etmeye çalışacağım bu gece, ki siz
söylediğiniz sözlerin arkasında ne kadar duruyorsunuz, belgeleriyle
izleyicilerimiz daha iyi görsünler. Yani bunlar bir solcu aydının, Kemalist
aydının, Mustafa Kemal'ci bir aydının sloganvari sözleri değil. Öyle mi
değil mi, onu görsünler istiyorum; evet.
Bir soru sordum, bakın neredeyse yarım saat olacak, çok önemli bilgiler
veriyorsunuz, ben onlara devam etmenizi de rica edeceğim sizden. Ama insan
dehşete de kapılıyor bir yerde. Umut var mı bugünün Türkiye'sinde yok mu,
bunu programın ilerleyen dakikalarında ele alacağız. Ama 1977, 1978, 1996
yıllarında Demirel'in, Graham Fuller'in ve diğerlerinin açıklamalarını
görünce Türkiye'ye çizilen şablonun, Türkiye'ye çizilen kostümün, elbisenin
tam üzerine oturduğunu görüyoruz. Yani bir plan ancak bu kadar yapılabilir.
Fire vermeksizin, savaşta bile bir askerî zayiat vardır, burada neredeyse
zayiatsız bir şablon oturuyor, yani kenarından taşmalar bile yok.
Buyurun devam edin siz; ben o soruyu takip ediyorum, sorduğum soruyu.
Attilâ İlhan- Evet.
Şimdi, meselâ daha sonra bunun arkasından Graham Fullerin bir konuşması daha
var. Bu da daha artık açıklıyor, her şeyi ortaya koyuyor. Onda şöyle diyor:
"Türk nüfusunun iç yapısı, geçmişte genel olarak açıkça kabul edilmeyen bir
şekilde çok etnik görünüyor. Türkiye çok etnik unsurlu, çok dilli bir
toplumun sorunlarını nasıl halledeceği sorusuyla uğraşıyor. Türkiye çok
etnik bir ülkedir ve bu gerçeği kabul etmelidir. Yani Türkiye bir ulus
değildir, bunu kabul etmek zorundadır. Bu gerçeğin kabulü daha gürbüz,
çekici ve başarılı bir Türk devletinin başlangıcı olabilir. Yani mevcut Türk
Devleti başarılı değildir. Eğer Alevî kimliği tanınmazsa, Kürtler'e ifade
özgürlüğü verilmezse çok ciddî bir kriz olabilir."
Bunları açıkça söyledi ve bunlar bizim gazetelerimizde çıktı, ben oralardan
bunları buldum.
Fakat, bunlar bir kenara, aslında sistemin kendisi ne istiyor,
nedene bu mesele üzerinde duruyor ve neden onları bu meseleler rahatsız
ediyor?
Bakın, General Aleksi Karnikof, İsvestiya Zivezde Askerî
İstihbarat Okulu eski bölüm başkanı, eski ataşemiliter, Avrasya ekibinde
Orta Doğu ve Kafkaslar uzmanı, bakın ne diyor?
Hulki Cevizoğlu- Kaç yılında söylüyor bunu, belli mi o?
Attilâ İlhan- Bunun bizim Türkiye'de duyulusu 10 Şubat 2002.
Hulki Cevizoğlu- Yeni yani.
Attilâ İlhan- CIA ve MI5, yani...
Hulki Cevizoğlu- Yani İngiliz İstihbaratı.
YENİ DÜNYA DÜZENİ'NİN SALDIRGANLIK ANLAŞMASI!
Attilâ ilhan- ingiliz ve Amerikan istihbaratı 1987 yılında Londra'da Yeni
Dünya Düzeni'nin saldırganlık anlaşmasını imzaladılar; Times Anlaşması. Buna
göre beliren iki odak var. Biri, Doğu Avrupa'nın merkezi görünümündeki
Yugoslavya, öteki Mezopotamya ya da Irak ve Türkiye. Önce Yugoslavya ve
Mezopotamya'daki etnik kurumlar harekete geçirildi, Yugoslavya bölündü,
sonra sıra Irak ve Türkiye'ye geldi.
Hulki Cevizoğlu- Açık açık böyle mi diyor?
Attilâ İlhan- Aynen. Amerika Birleşik Devletleri tabiî, "Irak'ın toprak
bütünlüğüne saygılıyız" diyor, ama Yugoslavya için de aynı şeyi söylüyordu.
Times Anlaşması uyarınca Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere Irak'a
istediklerini yapana kadar savaşacak. Daha o zaman savaş lâfı yok. Amerika
Birleşik Devletleri 11 Eylül'ü bahane ederek NATO'yu da işin içine sokmak
istiyor. Bunun da bugünlerde tartışmalarını duyuyoruz.
Peki, bu neden böyle oluyor, yani Batı niye böyle bir harekete lüzum
görüyor.
Hulki Cevizoğlu- Bunu az sonra tartışalım mı?
Attilâ İlhan- Olur.
Hulki Cevizoğlu- Şimdi Batılılar niye bu kadar açık? Pek çok programda,
Türkiye'nin başına örülmek istenen çorap konusunda Batılılar'ın çok açık
sözlü olduğunu söylüyorum ben. Burada bakın çok açık seçik, batılısı da,
doğulusu da, kuzeylisi de açık açık yazıyor, söylüyor. Türkiye'de
yaşayanları, bazı politikacıları, bazı aydınları, halkın büyük bir kısmını
-affedersiniz- enayi yerine mi koyuyor bunlar? Yani, "Biz ne kadar bütün
gerçekleri, bu insanların başına ileride gelecekleri ve bizim
getireceklerimizi ne kadar açık söylersek söyleyeyim korkmamıza gerek yok;
çünkü bunlar anlamaz, bunlar önlem alamaz" mı diyorlar, yoksa "bunların
içinde uyanıkları da vardır, biz onları keser biçeriz, yok ederiz ve
bazılarına da ilâç yuttururuz" mu diyorlar, ne yapıyorlar? Yani bu cesareti
nereden alıyor bunlar? Bu kadar açık söylüyorlar, yapıyorlar ve gizli gizli
de yapmıyorlar bunu. Bu cesaret nereden?..
Attilâ İlhan- Hep böyle yapmışlardır, yani gizlemezler genellikle
niyetlerini, şeylerini. Çünkü, meselâ bunların Sovyet Birliği'ni dağıtmak
istedikleri de ortadaydı, herkes biliyordu; gene de yapıyorlar, hep
söylüyorlar hem yapıyorlardı.
Şimdi zannediyorum ki meseleyi şöyle görmekte yarar var: 20. yüzyıl
Batılılar için çok kötü bir yüzyıl oldu. Biz bunu böyle gibi görmüyoruz.
Halbuki düşünürsek, 19. yüzyılın sonunda Batı dünyaya hâkimdi, dünyanın her
tarafı onun sömürgesiydi ve o sömürgelerden para geliyordu, mal geliyordu,
müthiş refah içindeydiler. Ne Afrika vardı devletler olarak, ne Asya'nın
güneyi vardı, ne Güney Amerika vardı; tamamen hâkimdiler. O iki ihtilâl,
Anadolu ihtilaliyle Sovyet ihtilâli sistemi bozdu. Birdenbire bir taraftan
sosyalist hareket gelişmeye başladı, bir taraftan demokratik hareket;
antiemperyalist bir tavır takınıldı, Hindistan ayağa kalktı, Çin ayağa
kalktı derken, Batılılar sıkışık bir durumda kaldılar. Bu sıkışık durum o
mertebeye kadar gelmiştir ki, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir ara "Batı
Batı" dediğimiz o büyük devletler, Batı Avrupa'nın kısa bir parçasıyla Kuzey
Amerika'dan ibaret kalmıştır. Üçüncü Dünya hareketiyle sosyalist grup onu
böyle çepçevre çevirmişlerdir.
Hulki Cevizoğlu- Yani Batı kıstırılmış vaziyete geldi.
Attilâ İlhan- Çok kötü kıstırılmıştı. İşte bu yaşadığımız tepki onun
tepkisi; harekete geçtiler ve bunu nasıl dağıtabiliriz çarelerine
bakıyorlar..
Hulki Cevizoğlu- Yani sıkıştırılan kedinin tırmalaması gibi...
Attilâ İlhan- Kendisini kurtarmak için harekete geçti ve birinci hedef
olarak Sovyetleri dağıtmaya aldılar ve başardılar. Bu işi çok kolay
yapıyorlar, hâlâ, her yerde böyle yapıyorlar.
Hulki Cevizoğlu- İşte nasıl bu kadar kolay oluyor, onu merak
ediyorum.
DEMOKRASİ VE PEMBE DİZİLERLE YIKIYORLAR!
Attilâ İlhan- Bakın kolay nasıl oluyor, çok güzel oluyor. Birleşik Amerika,
Sovyetlerin komünizmle yaptığını demokrasiyle yapıyor. Şöyle söyleyeyim:
Ruslar Bolşeviklikle Marksizm'i kullanmışlardır, Amerikalılar demokrasiyle
büyük demokratları kullanıyorlar. Çünkü şunu keşfettiler: Eğer çok güçlü
medyalara sahipseniz, elinizde çok büyük para varsa satın alamayacağınız
adam yoktur, satın alamayacağınız parti yoktur, satın alamayacağınız sivil
toplum kuruluşu yoktur.
Hulki Cevizoğlu- Estağfurullah yani.
Attilâ İlhan- Böyle görünüyor.
Hulki Cevizoğlu- O Türkiye'den uzak bir durum herhalde.
Attilâ İlhan- Diyelim.
Şimdi ne oluyor? Ben Yugoslavya meselesinin asıl üzerine gittim, çok ciddî
inceledim. Çünkü, Allah razı olsun Fransızlar da gittiler, Fransızlar çok
ciddî incelediler ve neticede ortaya şöyle bir şey çıktı: Fransa'da sivil
toplum kuruluşları birdenbire pıtrak gibi her tarafta bitmeye başlıyorlar ve
bunlar, şimdi meselâ Gürcistan'da yapılan hareket gibi bir hareket,
Kıbrıs'ta yapılan hareket gibi bir hareket yapıyorlar. Yani "demokrasi
lâzım, herkes serbest olmalı, etnisite olmalı", bunları söylüyorlar. Bunlar
patırtı hâlinde söyleniyor, fakat Yugoslavya'da çok rahatsızlar. Niye?
Halkın büyük ekseriyeti Miloşeviç'i tutuyor ve onları dinlemiyor. Bunun için
ne lâzım? Televizyonları özelleştirttiriyorlar, televizyonlar özelleşiyor,
fakat halk televizyon izlemiyor. Televizyon izletebilmek için bunlara...
Hulki Cevizoğlu- Magazine mi gidiyorlar?
Attilâ İlhan- Güney Amerika'dan pembe dizi satın alınıyor, Yugoslavya'da
bunlar gösterilmeye başlanıyor ve önce köylülerin televizyon izlemesi
sağlanıyor Yugoslavya'nın dağıtılabilmesi için. Yavaş yavaş sonunda işi
oraya getiriyorlar.
Hulki Cevizoğlu- Yani o uyuşturma hapı televizyon oluyor. Attilâ İlhan-
Oluyor, her yerde bu, Rusya'da da bu oldu. Televizyonu kullanıyorlar;
televizyon öyle bir yere doğru
götürülüyor ki, neticede insanlar televizyondan başka bir şey düşünemez hâle
geliyorlar.
Hulki Cevizoğlu- Televizyonda da düşündürten bir şey
olmadığına göre.
Attilâ İlhan- Olmadığı için her şey çok kolay yapılabiliyor.
İrtibatları koparıyorlar; demin "niye anlamıyoruz" lâfı.
Hulki Cevizoğlu- Evet, bu kadar açık söylüyorlar, başınıza bu gelecek
diyor...