Hedef Beyinler Mi?
Turan Çömez
İlk çağlarda insanlar yumrukları ile savaşırdı ve aralarında mesafe
olmazdı.Sonra kılıç yapıldı, savaşan taraflar arasına bir mesafe girdi.
Ardından ok bulundu, mesafe yüz metreye çıktı.
Silahla bu daha da arttı.
Tank ve uçakla taraflar arasındaki mesafe binlerce metre oldu.
Uzun menzilli füzelerle mesafe yüzlerce kilometreye ulaştı.
Günümüzde ise savaşan taraflar arasındaki mesafe artık sınırsız.
Belirli bir düşman ve işaretlenmiş bir hedef yok.
Kitlelerin beyinlerini hedef alan bu savaş yönteminin adı, psikolojik
operasyon.
Hedeflenen beyinlere bir rol biçiliyor ve ne zaman nasıl davranması
gerektiği öğretiliyor.
Öğrenilmiş davranış modellerinin ve düşünce sistematiklerinin sahipleri bunu
hiçbir zaman fark etmiyorlar ve değişikliğin kendilerine ait olduğunu
zannediyorlar.
Bu operasyonda kullanılan en temel enstrüman medya.
Ağırlıklı olarak da televizyonlar.
Televizyonların sevk ve idaresi için, reklam pastasının denetimi ve reyting
yönetimi-kontrolü esas model olarak kullanılıyor.
Bir dizi uygulamadan (bombardımandan) sonra, hedef beyinler teslim alınıyor
ve kodlanan davranış-düşünce modelleri ortaya çıkıyor.
Operasyonu kurgulayan ve yöneten irade, kendi çıkarları doğrultusunda hedef
beyinleri yönetiyor, günü geldiğinde de dilediği gibi kullanıyor.
●●●
Türkiye’de, televizyonların yıllık reklam pastası 3 milyar dolar civarında.
Bu pasta, reyting payları üzerinden dağıtılıyor.
Net belirleyici özelliği nedeni ile televizyonlar da doğal olarak paylarını
arttırmak için reyting savaşlarına giriyorlar.
Türkiye’nin reyting raporlarını hazırlayan şirket İngilizlerin.(Dünyanın
gelişmiş ülkelerinin tamamı, reytinglerini kendisi ölçümler!)
AGB şirketinin Türk ortağı yok.
Her gün farklı bölgelerdeki 2500 denekten aldıkları sonuçları raporluyorlar.
Bu raporların denetimini devlet yap(a)mıyor.
Şirketin maaş verdiği kimi akademisyenler yapıyor!
Şirketin resmi hiçbir denetimi yok.
Yani raporların doğruluğunu devlet kontrol etmiyor ya da edemiyor.
Şirket hangi programa ne kadar reyting rapor etmişse, o program reklam
pastasından o kadar pay alıyor.
Televizyonların program tercihleri de doğal olarak reyting şirketinin
raporları ile belirleniyor.
Şirketin yaptığı hiçbir yatırım yok. Sadece know-how transferi var.
Raporlama için televizyonlardan milyonlarca dolar para alıyor.
Yani bu İngiliz şirketi, raporlama karşılığında ciddi paralar kazanıyor ve
televizyon programlarının niteliği ile ilgili belirleyici rol oynuyor.
Bu arada şirket başka bir şey daha yapıyor.
Türkiye’nin hangi bölgesinde, kim, ne zaman, ne seyretmiş, en küçük
ayrıntılarına kadar kodları çıkartıyor, arşivlerinde saklıyor.
Yani Genel Kurmay Başkanlığı, MİT, RTÜK, Başbakanlık bu bilgilere
ulaşamıyor.
Bilgiler, özel kanallarla şirketin merkezine iletiliyor ve orada sadece
şirketin iki ismi tarafından deşifre edilebiliyor.
Yani parası Türkiye’ye ödetilip, Türkiye’nin düşünce-davranış kodları
çıkartılıyor ve dışarıya transfer ediliyor.
Bu bilgiler de her halde yurt dışındaki derin operasyonel güçlerle
paylaşılıyor.
●●●
Düşünmeyen bir toplum,
Sorgulamayan bir toplum,
Ulusal onurunu yitirmiş, özgüvensiz bir toplum,
Kolay yoldan rahat yaşama özenen bir toplum,
Magazin kültürünün esaretine girmiş bir toplum,
Kendi değerlerine yabancılaşmış bir toplum,
Kolaylıkla şekillendiriliyor.
Beyinleri teslim alınan bir toplumu da yönetmek kolay oluyor.
Ne kadar acı değil mi?
●●●
İddialı bir söz olacak ama;
Bana Yunanistan’ın reyting şirketini verin, size on yılda sokaklarda Türk
bayrakları ile dolaşan bir Yunan gençliği yetiştireyim.
Peki böylesine önemli bir sorundan-sorumluluktan yetkililerin haberi var mı?
Ya da hazırlanan RTÜK yasasına bunu düzenleyecek maddeler koymak akıllarına
gelecek mi?
Hiç sanmıyorum…