Sisli ve kirli iktidarlara
karşı yapılan barışçıl tüm hareketler şiddetin hedefindedirler.
Silahsız pasif direniş eylemlerini, haktan, hukuktan, adaletten bahseden
söylemleri kana bulamak...
Ve haklı öfkesi ve demokratik talepleriyle sokağa çıkan insanları;
Bir bombayla, bir silahla, bir suikastla yıldırmak...
Karanlık akılların en iyi kullandığı enstrümandır.
Bugüne bu enstrümanların korkunç marifetleriyle geldik.
Bir düğmeye basıldığında hortlayan, başka bir düğmeye basıldığında ortadan
kalkan terörün güttüğü bir toplum olmanın yıkımını ziyadesiyle yaşadık.
Nihayetinde bir ülke her kesimden ayağa kalkmış insanıyla omuz omuza
yürümeye başladı.
İçeride, yağmalanan bir hukukun esir aldığı yığınla insan;
Dışarıda kararlı bir kalabalık, bu yağmaya başkaldıran.
Onlar... Yürüyorlar.
Ve bir gün her şeyin değişeceğine içtenlikle inandıkları bu ülkede değişimin
adaletten başlaması gerektiğini biliyorlar.
Onlar...
Hak, hukuk, adalet diye haykırdıkça... Şiddetten uzak, barışçıl bir dili
kararlılıkla konuştukça...
Kontrollü bir öfkeyle ve haklı bir itirazla dağları, ovaları, yolları
aştıkça;
İktidar başına gelebileceklerden ürküyor ve menşei şaibeli bir şiddet
ihtimaliyle kendi niyetini perdeliyor.
Bu adaletsiz ve karanlık iktidar...
Kendi egemenliğinin sürekliliği için şiddetin yıkıcılığına ve
caydırıcılığına güveniyor.
Değil şiddete yol açmak, zemin hazırlamak, göz yummak, sadece bu güvenle
bile büyük ve tarihi bir suç işliyor.
Şiddet ondan medet umanlar için kısa vadede kârlı bir yatırımdır.
Ama uzun vadede onu yaratanı, ona yaslananı, planlarını onun etkilerine göre
yapanları hedefler.
Bugüne kadar ülkeyi kasıp kavuran şiddetin meyvesini bol bol yiyenler;
Şu anda OHAL olmasa iktidarı artık ellerinde tutamayacaklarını çok net
görmekteler.
Herkesin gözünün içine baka baka yürüyüşe izin vermekten bahsetme cesaretini
OHAL’den alan iktidar, aslında adalet için yollara koyulan kalabalıklara
“Size verecek adaletim yok benim” diye meydan okuyor.
Adaletin kılıcını tekeline almış; önüne çıkana sallıyor.
İktidardakiler;
Hak olan, hukuk olan, meşru olan, kitlesel olan bu eylemin karşısında;
Adaletsizlikten sonsuza kadar nemalanarak kendi diktalarını tamamlama
derdindeler.
O yüzden adalet için yürüyen kalabalıklara şiddet olasılığını işaret ederek
gözdağı vermekteler.
Tehditlerini ülke tarihinin en dikkatli, en kontrollü, en kalabalık ve
barışçıl eyleminde, muhtemel saldırganlara değil, muhtemel mağdurlara
yöneltmekteler.
O yollara düşenler, o günlerdir yürüyenler, evet bir duvara doğru
yürüyorlar, ama duvara ulaştıklarında durmayacaklar.
Su gibi, rüzgâr gibi, sis gibi engelleri aşarak ve kendi yollarını bularak,
taleplerinin haklılığından güç alacak ve o duvarı aşacaklar.
Çünkü adım adım adalete doğru gidenlerin ve tehditlere kulak asmamayı
seçenlerin bildiği çok önemli bir şey var:
Her türlü kötülük nihayetinde ardına saklandığı duvarın altında kalır;
Ve hak denen şey verilmez alınır.