Seçimlerin adil ve güvenilir yapılması için hakemlik görevi YSK’dedir. Ancak Saray düzenine toplumun (en azından yarısının) güveni olmadığı için baştan hakem şaibe altında oyunu başlatıyor. Kuşkusuz insanlar havadan nem kapmıyor, hukukun ayaklar altına alındığı günlerdeyiz. Herhangi demokratik ülkede siyasi partiler oyları çalınmasın diye sabah akşam çağrı yapıp, seçmeni sandıkları korumaya davet etmez. Yeni düzen şeklen inşa edildi, ancak toplum benimsemedi. Görünen o ki iktidar partisi seçmeni de güvenoyu vermedi bu düzene.
Seçimin birinci partisi AKP! Ancak nereleri kazandığına ve o bölgelerin ülkenin siyasal, kültürel, iktisadi yaşamına ne oranda katkı yaptığına bakarsak, bir başka gerçekle karşılaşıyoruz. Ülkenin eğitimden, sağlığa olanaklarının eşit dağılmadığını ve seçmen davranışının da buna göre biçimlendiğini görüyoruz. Yoksulluk/yoksunluk içinde kıvranan insanlarımız milliyetçiliğe, dinciliğe savruluyor. Darbelerle, neo-liberal saldırıyla yenilgiye uğrayan sosyalistler, giderek düşkünleşen halka dokunmaktan uzak. Hal böyle olunca popülist muhafazakâr AKP bu alanı doldurdu. Artık ülkeyi bu dille, anlayışla yönetmek mümkün değil.
İmamoğlu’na iki tuzak
AKP’nin İstanbul’u teslim etmeye niyeti yok anlaşılan. Bu çapta bir
şehri kaybetmek, başka neden olmasa bile psikolojik olarak çöküş
demektir. Kaldı ki olağanüstü büyük bütçeli, siyasete yön veren şehir
İstanbul. AKP’den yorgun kesimlerin sevinçleri anlaşılır, ancak biraz
havuz basınını izlerseniz, nasıl bir kampanyaya başlandığını
göreceksiniz. AKP yenilgiyi kabul etmedi. Burada ne türden tuzak kurulur
kestirmek güç. Yeni Şafak’ın yayın yönetmeni İbrahim
Karagül açıkça yazdı. “İmamoğlu
kazanırsa İslam kaybeder” savı tepeden aşağı tüm
AKP’lilere şırınga edilmiş durumda. Deyim yerindeyse “seçim
karakolda bitecek”! Karakolun sahibi de AKP!
Bir diğer tuzak muhalif görünen gazeteciler, kanaat önderleri tarafından
kuruluyor İmamoğlu’na. Şimdiden “aranan lider, CHP’nin yeni
genel başkanı” demeye başladılar. Bırakın da adam İstanbul’u
yönetsin. Neden hemen onu Kılıçdaroğlu’nun olası rakibi
olarak ilan ederek tartıştırıyorsunuz? (Şu notu düşmekte yarar var; eğer
AKP zorla İmamoğlu’nun elinden İstanbul’u alırsa, o koşulda mağduriyet
başlar ve rota başka yöne döner İmamoğlu için. Ülke insanı mağdur olanın
peşine düşmeyi sever, biliyoruz.) Şu an toplum İmamoğlu’nun arkasında ve
belediye başkanı olmasını istiyor. Bundan öte kurguları iyi niyetli
bulmam doğrusu.
Asıl mesele
Nisan ayı itibarıyla krizin ağır hissedileceğini söyledi tüm
iktisatçılar. Büyük çaplı borç ödemesi için paraya gereksinim olacak.
Dövizin seyri belli değil. Siyasal istikrar sorunu piyasaları vuracak,
üretmeyen toplum iyice köşeye sıkışacak ve elbet işten çıkarmalar
başlayacak, ciddi rakamlara erişen işsizlik daha da artacak. İşte böyle
ortamda, batık belediyeleri devralacak yeni başkanlar.
Erdoğan, para musluklarını daha sıkılaştırarak boğmak
isteyecektir onları. Yıllardır herhangi bir kamu görevinde yer alamayan
milyonlar, oy verdikleri insanlardan iş, aş isteyecek. Unutulmaması
gereken bir husus da, kazanan belediye başkanlarının, çoğunluğu
muhalefette olan meclislerle görev yapmak zorunda kalacağıdır.
Eskişehir’de Büyükerşen’in son dönem ne kadar
zorlandığını biliyoruz.
Bu çok önemli sorunla nasıl baş edileceği mutlaka düşünülmeli. Önerim
göreve gelir gelmez, tıpkı seçim gecesi İmamoğlu’nun yaptığı gibi
toplumla her bilginin paylaşılmasıdır. Belediyeler bağımsız, hatta
uluslararası denetime açılmalı, halka bilgiler düzenli verilmelidir.
Devletten payına düşen rakamları da açıklamalıdır başkanlar halka. Bunca
borcu yapanlar ortaya konmalı, algı yönetimine izin verilmemelidir.
(Bunu öngören kaybeden başkanlar zaman kazanarak evrak temizliği yapmaya
başladılar gerçi.)
Kolay değil
25 yıl ardından oluşan bu tabloyu yönetmek kolay değil. AKP çöp dağları
oluşturmak için elinden geleni yapacaktır. Çalışanlara maaş ödeyemeyen
belediyeler yaratmak isteyecektir. Hemen her konuda müfettişler
gönderecektir. İçişleri bakanı seçilen başkanların ensesinde olacak,
nefes aldırmayacaktır. Dahası; koltuğa oturan başkanlar, sandıklarından
çok daha ürkütücü tablo ile karşı karşıya kalacaktır.
En azından ne halde olduğumuzu ilk kez tahmin dışında, açıklıkla
göreceğiz. Mücadeleye tüm bunlar dahil!