Firavun sözcüğü, büyük harfle yazıldığında eski Mısır’ın ünlü krallarını,
küçük harfle yazıl-dığında tüm zorbaları, tüm diktatörleri ifade eder.
Kur’an, firavun sözcüğünü bu iki anlamda da kullanır. İkinci anlamda ‘tâğut’
sözcüğü de kullanılır ki, o da azmış diktatör, kendini ilahlaştıran zorba
demektir. Hz. Peygamber bu anlamda olmak üzere, ‘meliki adûd’ (azmış
krallar) tabirini kullanmış ve kendisinden otuz yıl sonra gelmeye başlayacak
‘halife’ unvanlı zorbaları bu tabirle nitelemiştir. Bu demektir ki, Emevî
zorbalığının kurucusu olan Muaviye ile başlayıp Müdafaai Hukuk devrimiyle
yıkılan halife saltanatları dönemi baştan başa bir meliki adûdlar dönemidir.
Haçlı emperyalizmle onun dincilik adına uşaklığını yapanların meliki adûdlar
saltanatını tarihe gömen Müdafaai Hukuk zihniyetiyle o zihniyetin başbuğu
olan Atatürk’e düşmanlığı boşuna değildir.
Kur’an’a göre, firavunları üretenler, zulme, diktatörlüğe tepkisiz kalarak
zalimlere uşaklık edenlerdir. Hz. Peygamber, din adamlarının sözlerini
dokunulmaz-eleştirilmez kılanların da onları rableştirdiğini yani ilah-kral
haline getirdiğini söylemiştir. Buradan bakıldığında, genelde dinler
tarihinin, özel olarak da İslam tarihinin bir ‘rableştirilmiş zorbalar
tarihi’ olduğu rahatlıkla görülecektir.
İslam tarihinde zulme isyanın öncü isimlerinden biri olan İmamı Âzam (ölm.
150/767) , Müslüman ümmetin firavun yaratan zihniyeti sona erdirmesini,
İslam imanının temel icabı olarak görmekteydi. Şehit imama göre, diktacı
yönetime isyan yoksa hiçbir ibadet bir anlam taşımayacaktır. Ve hiçbir
zalim, kendisine sessiz kalan bir kitlenin dolaylı desteği olmadan
yaşayamaz.
Kur’an’dan öğreniyoruz ki, mazlum bildiğimiz birçok halk aslında pasif zalim
oldukları için ezilip horlanmıştır. Mazlum gerçek mazlumsa zalimin uzun süre
egemen olması söz konu-su değildir. Zulüm, din veya dinsizlik adı altında
uzun süre devam ediyorsa bunun sebebi za-limlere uşaklığı hüner sanan bir
halkın, en azından bir satılmışlar ekibinin varlığıdır. Bu ekip, ‘pasif
zalimler ekibi’dir. Pasif zalimlik; zulme başkaldırması gerekirken, küçük
çıkarlar yü-zünden zalimlere karşı sessiz kalan, böylece onlara dolaylı
destek veren kişi ve toplumların sıfatıdır. Kur’an’ın bu noktadaki tezi
şudur:
Aktif zalimlerin birçoğunu, pasif zalimler, yani zulme bir biçimde uşaklık
edenler yaratmıştır.
Kur’an’ın bu anlamda devrim yaratan tespiti Zühruf suresinin 54-56.
ayetlerinde verilmiştir. Ne var ki, geleneksel tefsirlerin büyük kısmı,
Arabizmin İslam’a ve Müslümanlara egemen olduğu dönemlerde yazıldığı için
anılan ayetlerin mesajını bütün açıklığıyla ortaya konamadı. Bu mesajı
ortaya koymak, ölüm fermanını imzalamakla eş anlamlıydı. Nitekim
fetvalarıyla bu ayetlerin mesajını hayata geçirmeye kalkan İmamı Âzam Ebu
Hanîfe, bunun faturasını haya-tıyla ödemiştir.
Bu ayetlerin devrim niteliğindeki mesajı üzerinde hakkıyla konuşmak için
dinin saltanat aracı olmaktan çıkarılmış olması gerekir. Aksi halde, o
mesajı telaffuz eden, o coğrafyadaki yöne-timlere isyan etmiş sayılır. Hem o
mesajı açıklamak hem de isyan etmiş sayılmamak ancak laik bir sistemin
egemen olduğu ülkede mümkündür. Saltanat dincisi firavun yamakları, bunu
bildikleri için, temel uğraşlarının başına, laiklikle mücadeleyi
koymuşlardır.
Firavunları yaratan halkların uşaklık psikolojilerini deşifre edip bu
psikolojinin Allah’ı nasıl öfkelendirdiğini, pasif zalimlerden intikam alma
kararına nasıl vardırdığını ifade eden Zühruf 54-56. ayetler, emperyalizmin
hapishanesine dönüştürülmüş ibadethanelere, mescitlere hapsolmayı din sanan
bir kitlenin Allah tarafından Allah’ın düşmanı gibi algılandığını
gös-termektedir. Unutmayalım, Kur’an, iki tür namazdan söz etmektedir:
1. İnsanı Allah’a yaklaştıran, rahmet vesilesi namaz,
2. İnsanı Allah’ın düşmanı haline getiren lanet vesilesi namaz. (Mâûn
suresi, 4-7)
Kur’an’a saygımız varsa bu namazların ikisini de gündem yapmalıyız. Birini
sakladığımızda biz de Kur’an’ın lanetine çarpılırız. Çünkü bu iki namazın
biri saklandığında namazın gerçek anlamını kavramamız mümkün olmaktan çıkar
ve saltanat dincisi firavunlarla onlara uşaklık edenler kitleyi mahveder.
İslam tarihi, bu kahırlı kaderin yarattığı tablolarla doludur.