Doğru İle Yalan
Nurullah Ataç
Her doğruyu söylemeye gelmezmiş, birtakım doğruları yaymamak, çokluktan,
kamudan gizlemek gerekmiş... Peki ama, bir doğruyu söylemek, gizlemek,
yayılmasını önlemeğe çalışmak o doğrunun yerinde duran yalanı sürdürmek
demektir. Yalanın yalan olduğunu bilerek sürmesine bırakmaya hakkınız var
mıdır?... Bu yalanlar kutsalmış, onlara dokunmaya gelmezmiş... Bir şeyin
yalan olduğunu anladık mı kutsallığına inanmıyoruz demektir; bunun için
“kutsal yalan” sözü bir şeyin hem köşeli hem de yuvarlak, hem katı hem de
biçimsiz olduğunu söylemek gibi bir saçmadır. Ama duygularını birer düşünce
saymaktan çekinmeyenler böyle saçmalarla kolayca bağdaşabiliyor.
Birtakım doğruların gizlenmesi gerektiğini ileri sürmek eski kibarlık,
asillik(aristocratie) –aristokrat– düşüncenin bir kalıntısıdır. Bir yanda
büyükler, kibarlar, damarlarında mavi kan akanlar var, onlar doğruları
bilirler, onların bilmesinden bir kötülük gelmez; ama küçüklere, kibar
olmayanlara, kölelere sakın açmayın!... Öyledir kişioğlu: kendisi için ille
birtakım ayrıcalıklar ister. Eski acunun kibarlığı, aristokratlığı yıkıldı
ama onun yerine aydınlar türedi...
Bir kişi olarak ilk ödevimiz, yalan olduğunu anladığımız düşüncelerden
benzerlerimizi yani bütün kişileri kurtarmaya çalışmaktır. “Ben bunun yalan
olduğunu biliyorum, ben buna inanmıyorum, ama kamunun bu bağlar altında
kalması, onun anlamaması daha iyi olur.” diyen kimse, öğrendiği anladığı
doğrulara layık olmayan kimsedir. İnandığı bir şey yoktur onun: Bir şeyin ne
doğru olduğunu düşünür, ne de yalan olduğunu. Ancak kendisini düşünür, büyük
görünmek için bir yol arar.
Her doğru söylenebilir, her doğru söylenmelidir, yoksa çevremizi
aldatıyoruz, çevremize yalan yayıyoruz demektir.