Dinci çapsızların başarısı 2 şeye dayanıyor: 1. Emperyalist kodamanların
desteği, 2. Karşılarındakilerin angutlukları.
Bunun pratik anlamı şudur: Zulüm tarafından güdülmek, angutlar tarafından
beslenmek.
Çağımızın en iğrenç insan tipi, demokrasinin açıklarından yararlanarak hakkı
olmayan yerlere gelen kadavra tiptir. Bu tipin en iğrençlerine ise
uluslararası bilim, fikir ve siyaset platformlarında rastladım. Bunlar,
mensubu bulundukları partilerin oy çokluğundan aldıkları itibar ile bir
yerlere sadece üye olmakla kalmaz, genellikle başkan ve başkan yardımcısı
falan da olurlar. Tek dayanakları, kendileri gibiler adına kalkan
parmaklardır. Kendilerinin yüz fersah önünde olması gereken büyük beyinli
adamlar bunlara ‘başkan’ falan diyerek arkalarından yürümek zorundadır.
Çünkü ülkeyi onlar temsil eder. Yabancı heyet başkanları vs. onları muhatap
alır, onlara iltifat eder.
Ama bütün bunlar onların geri zekâlılıklarının ortaya çıkmasını sadece bir
süre geciktirir. Konuşmaya başladıklarında et kafalılığın en pis örneklerini
sergilemeye başlarlar ve onları muhatap alan insanların yüzlerinin nefret ve
tiksinti ile dolduğunu görürsünüz. Onları oralara gönderenlere söver bir eda
ile birbirlerine ve çevreye bakarlar…
Bu serüvenin bana açıkça gösterdiği gerçeklerden ikisi şudur: 1. İslam
dünyasının ama özellikle Türkiye’nin en büyük açığı, namuslu adam açığıdır,
2. İslam dünyasının, özellikle Türkiye siyasetinin en büyük eksiği devlet
adamı eksiğidir.
Atatürk bu gerçeğe ölümünden birkaç gün önce, bir tür kehanet gibi parmak
basmıştır. Ali Fuat Paşa’ya şöyle diyor:
“Dünyaya hâkim olan milletleri idare edenler arasında, ne yazık ki, birinci
derece devlet adamı çıkmıyor.”
Büyük Atatürk, bu tip devlet adamlarının sahte güçlerinin dayanağını da yine
eşsiz bir isabetle ifadeye koyuyor:
“Karşı karşıya geldikleri zayıf devlet adamlarının aczinden cüret
alıyorlar.” (Ali Fuat Cebesoy, Siyasî Hatıralar, 656)
SARIKLI VE TAKKELİ DESPOTİZMİ AŞALIM!
Müslüman dünyanın kara talihini aydınlığa çevirmenin kestirme yolu, sarıklı
takkeli despotizmi aşmaktır. İnsanlık, o despotizmden önce kipalı ve
istavrozlu despotizmle boğuştu. Laiklik sayesinde onları aşan Batı, akılla
kucaklaşarak başarıyı yakaladı. Ve dünyanın efendisi oldu. Çünkü akıl ona
varlık ve dünyaya hükmedecek hüccetleri kazandırdı. Sarıklı despotizmin
ceberûtu altında kıvranan İslam dünyası ise hüccet yaratma gücüne ulaşamadı.
Tagallüp ve tahakküme yarayan kılıç kudreti ise bitmeye mahkûmdu. Bitti. Ve
İslam dünyasına, hüccet üretenlerin önünde zelil sefil olmak kaldı.
Müslüman’ın kaderine 10 as-rı aşkın bir zamandır hükmeden sarıklı despotizm,
Muhammed’in sarığını değil, Ebu Cehil’in sarığını kullanmıştır. Dış görüntü
Muhammed’in sarığıyla aynıdır ama iç, Ebu Cehil karanlığıyla doldurulmuştur.
Muhammed’in sarığını sahneden kovan Ebu Cehil sarığından kurtulmanın yolunu
bu millete Gazi Mustafa Kemal gösterdi.
Ve laikliği getirerek Allah ile aldatmanın, yani, din üzerinden sergilenecek
namussuzlukların yolunu kesti. Laiklik ve Mustafa Kemal denince mızrak yemiş
vahşiler gibi böğürüp bağırmalarının sebebi budur.
Saltanat dincisi alçaklar, sarıklı takkeli despotizmi sorgulayanlara
‘sosyete hocası’ veya ‘reformcu’ diye çamur atıp güdüme aldıkları sürüleri
yıllarca aldattılar. Hem Vatikan şefi Papa’nın önünde kulluk arz edip CIA
kodamanları önünde hulûs çıkardılar hem de Allah’ın dinini saltanat dinine
çevirenleri eleştirenlere ‘sosyete hocası’ diye çamur attılar. Ama bu kahpe
tezgâh artık deşifre edilmiştir. O tezgâh resmi kayıtlarda artık ‘FETÖ’
terör örgütü olarak yer alıyor.