Derin Toplum
Türker Alkan
Hrant Dink ve misyoner cinayetleri olayı reşit olup olmadığımızın bir ölçütü
olacak. Basının bir kısmı bu cinayetleri önyargısız yansıtması bakımından
rüştünü kanıtlamış olsa bile, güvenlik güçlerinin bir kısmı için aynı şey
söylenemez yazık ki!
İnsanların da, toplumların da olgunluk düzeyini ölçmenin yollarından birisi,
ne ölçüde önyargılarından kurtulduklarına bakmaktır. Önyargılı zihin
gerçekten düşünmez. Sadece düşünce yerine geçen bazı şablonları yineler
durur, olayları o şablonlara uydurmaya çalışır. Bu şablonlar güven duygusu
verdiğinden, önyargılı kişi, şablonlarının eleştirilmesini hiç istemez.
Eleştiriler karşısında saldırganlaşır.
Türk toplumu ne kadar önyargılıdır? Bu konuda genelleme yapmak kolay, ama
kanıt sunmak bir hayli zordur. Fakat son yıllarda gayrimüslimlere yapılan
saldırıların artması ve saldırganların güvenlik güçleri tarafından yeteri
kadar engellenmediği düşüncesinin yaygınlaşması bazılarının kafasında 'Derin
devlet mi' sorusunun uyanmasına neden oldu.
Belki derin devletin bir günahı vardır. Fakat ben daha da ciddi bir sorun,
'derin toplum' sorunu mu var diye endişe ediyorum. Bu toplumda yıllar yılı
dini bağnazlığı güçlendirmek için okullar açıldı, kurslar açıldı, dersler
verildi, nutuklar atıldı, partiler kurulduÖ Şimdi bu bağnazlık (eskilerin
deyimiyle) 'kuvveden fiile' çıkınca, "Allah Allah," diyoruz, "nerden çıktı
bu adamlar şimdi?"
Okay Gönensin dünkü köşesinde anlatıyordu: "Bir süre önce kuşaklar boyu
İstanbullu olan bir Ermeni vatandaşımız bir taksiye biner ve şoförle sohbet
etmeye başlar.
Bir süre sonra şoför "Abi sen Kıbrıslı mısın" diye sorar, nedenini de
açıklar, "Şiveniz biraz değişik deÖ" "Hayır, Ermeniyim" sözüne şoförün
verdiği cevap korkunçtur "Estağfurullah abi!"
Yıllar önce Mersin Valiliği'nde 'maiyet memurluğu' (kaymakamlık stajının bir
parçası olarak) yapıyordum. Aynı odayı paylaştığım iki kişi daha vardı:
Yaşça benden büyük olan, çok sevilen ve sayılan Salaheddin Canpolat ve
(Sezer döneminde Cumhurbaşkanlığı Sekreteri olan) Kemal Nehruzoğlu. Bir
sabah çaycı her zamanki gibi üç bardak çayla geldi.
"Bugün ben içmeyeyim" dedi Salaheddin abi.
"Neden içmiyorsun?"
"Oruçluyum."
"Ne orucu abi. Ramazan değil, bir şey değil."
"Ben Aleviyim. Biz şimdi oruç tutarız."
Çaycı inanmaz gözlerle baktı Salaheddin abiye, "Hiç yakıştıramadım sana"
dedi.
"İnsanlar inançlarıyla doğarlar" demişti Bertrand Russell, "kuşku duymayı
daha sonra öğrenirler." Bunalıma düşmeden kuşku duymak için yaman bir
eğitimden geçmek gerekir. Bizde çocuklara kuşku duyma eğitimi verdiğimizi
söyleyebilir miyiz? Hiç sanmıyorum.
Tam tersine, kuşku duyandan kuşku duymayı öğretiyoruz çocuklara.
Evet, bir derin devlet var, ama boşlukta durmuyor o derin devlet. 'Derin
toplum' üzerine inşa edilmiş bir derin devlettir o.