Dalga...
Şükran Soner
Ergenekon davasında 8. dalga operasyonunda gözaltına alınmış isim listesine
bakıp dururken Türkçe dilinin zenginliğinden olsa gerek önce, “birileri
bizimle dalga geçiyor” düşüncesi aklıma takılıyor... Sonra dalga geçenler ve
geçilenlerin halleri üzerinden düşünceler üşüşüyor... Tabii insan hakları,
demokrasi, laik Cumhuriyet, hukukun üstünlüğü ilkelerinin ayaklar altına
alındığı, kaka şaka türünden bir dalga geçme bu...
Ayları, yılı aşmış yargılamasız tutukluluk halleri üzerinden insan hakları
ihlalleri, infazdan çok öte bir içerik kazandı; arkadaşımız Bekir Coşkun
köşesinde “Kanlı mı kansız mı olacak?” sorusunun yanıtının, “kanlı” olarak
verildiğine kanıt olarak, yargılanamadan ölen ve ölüm yatağında olanlarla,
ağır hastalananların listesini veriyordu.
Oysa Ergenekon bağlantılı 1. dalga operasyonlar, Ergenekon iddianamesi
ortaya çıkmadan, sorgulama üzerinden sızdırılan haberlere bakıp gerçekten
anlamlı bir çete operasyonu, önemli bir dava ile yüz yüze olduğumuz
düşüncesine kaptırılmıştık. Hukukun üstünlüğü ve insan hakları ihlalleri
ilkelerine genel duyarsızlığımız ya da kötü alışkanlıklarımız,
koşullanmalarımız nedeniyle, genel kamuoyu yönlendirilmesi, güdülenmesinde
olup bitenlere duyarsızdık... En azından ortada derin devlet ayağı olan
anlamlı bir operasyon, yargılamanın gündemde olacağını varsayıyorduk. AKP
iktidar kadroları, ABD’den kimi siyasilerin “İlle de Ergenekon” çıkışlarının
anlamının siyasi olduğunu düşünsek de bu kadar ağır içerikli suçlamaların
havada kalabileceğini aklımızdan bile geçiremiyorduk...
Dalga operasyonlarının sayıları, zamanlamaları geliştikçe işin rengi
değişti. AKP iktidarlarının değil sadece, genel olarak siyasal İslamcıların
önünü kesebilecek, düşünce yapısında aydınlar, örgütlenmeleri illegal bir
suç örgütü çatısı altında toplama operasyonu niteliği öne çıktıkça,
gözlerimizin önündeki perde açıldı...
***
Askeri darbeler sürecinden geçmiş, darbeler hukukunun mantığını yaşayarak
öğrenmiş bizler için perde açıldıkça netleşen, bütünleşen görüntü, bu kez
sivil darbe ile amaçlanan sonuçların topluma kabul ettirilebilmesi, toplumun
yılgınlığa düşürülebilmesi, teslim alınmasına dönük olarak gündeme
geldiği... 12 Mart, 12 Eylül darbeler hukuku mantığı içinde düzenlenmiş
davalarla ortak özellikleri, bütünleşme, özdeşleşmeleri oldu...
Hani 12 Mart sürecinde, aydınları sindirme, teslim almaya yönelik bir ünlü
Madanoğlu davası vardı; gerçi sonu gelmedi, karar, mahkûmiyet çıkmadı ama
İlhan Selçuk’tan çok sayıda aydın ve gazeteci, yazarımıza, emekli paşalar,
generalle uzanan tipik bir “cunta operasyonu” suçlaması içerikli yargılama
örneği idi. Biraz konu özelleşecek ama benim evlilik sonrası yemek davetim
bile, ünlü ajan dostumuzun başarısı ile “gizli örgüt” toplantısı içeriği
kazanmış, yargılamada bant 1, delil 1 olarak yer alabilmişti. Şimdi
gülümsüyoruz, oysa İlhan Ağabey bu davada işkence görmüş, aileden yakın
dostlar aylarca, yıllarca tutuklu kalmışlardı.
Deniz Gezmiş’lerin idamı, üniversite gençliği, sola yönelik insan hakları
ihlallerini birkaç cümle ile geçiştirmek, yaşanan acılara, ödetilen
bedelllere saygısızlık olur.
12 Eylül’ün, solu, sendikal hareketleri, demokratik kitle örgütlerini,
toplumsal bilinç, aydınlanmacılığı silindir gibi ezme başarısı ile
bağlantılı, darbe hukukunun işletilişinde elbette boyutlar katlanacaktı. On
binler cezaevlerinden geçirilirken işkenceler, davalar, hukuk, insan hakları
ihlal boyutları sınır tanımaz olacaktı. DİSK davası, Barış davası tipik
örneklemelerdir; sendikal etkinlikleri, tüzük metinleri, genel kurulları...
Marksist-Leninist illegal örgüt oluşturmaya kanıt olarak kullanılan, her
kademeden yöneticisi yargılanan DİSK davasını unutmamalıyız...
İleriye yönelik en çarpıcı sonucu; 12 Eylül Anayasası, yasaları ile gelen
sendikal yasakların hem gerekçesi yapılması, hem de emeğin karşı duruşuna
set çekmede etkin rol oynaması... Anarşi-terör gerekçe, gelmiş 12 Eylül
darbesinin, gerçekte küresel saldırıda Türkiye’ye biçilmiş yeni rollerde
operasyon aracı olması cabası. DİSK darbe davası ile de yıldırılmış, teslim
alınmış emek örgütlülüğü olmasa; 24 Ocak kararları, Özalizm, piyasa düzenine
açılım adına sosyal devletten sapma, sosyal damping, sendikasızlaştırma,
kayıt dışına kayış, Cumhuriyet birikimi sanayisinin satışı, Türkiye’nin
pazar yapılması; bu kadar kolay gerçekleştirilebilir miydi?
Bugün gündemimizde ABD, emperyalizmin desteğinde askeri darbe yok tabii.
Ancak emperyal çıkarlar adına ABD, hatta AB siyasilerince desteklenen bir
ılımlı İslam cumhuriyeti projesi var. Din üzerinden siyaset yapanların,
ılımlı İslamın seçimle iktidara gelmesi de yetmez. Atatürk devrimleri,
Cumhuriyet anayasal düzeni, laikliğin oradan buradan budanma ile başlanıp
belinin kırılması için, sivil darbeyi geçerli kılmaya yönelik olarak,
darbeler hukukunun gündeme gelmesi önemli bir araç, gereksinim... Dalgaların
anlamı, işlevi bu olabilir mi?..