Atatürkçüler olarak, millet olarak bir araya gelmeye, birleşmeye en fazla
ihtiyaç duyduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Uygulamada bazı sevindirici
girişimler de yok değil. Millî birlik; bilimcilik gibi, millî egemenlik, tam
bağımsızlık gibi, Atatürk’ün büyük önem verdiği esaslardan biridir. Ulusal
varlığımızın başta gelen koşulları arasında sayar onu. Millî Mücadele
yıllarında yaptığı pek çok konuşmada, üzerinde ısrarla durmuştur. Bunlardan
biri de 16/17 Ocak 1923’de İstanbul’dan gelen gazetecilerle İzmit’te yaptığı
mülakattır. Bu mülakatta Atatürk ilk meclisimizdeki birleştirici çabalarını,
karşılaştığı zorlukları anlatır. Açıklamaları günümüz için çok faydalı
dersler içerir: Örneğin, birliği zorlaştıran ve kolaylaştıran sebepler,
ayrılığa yol açan sebepler, birliği sağlamanın bazı yolları gibi… Önce,
başka birçok konuya da değindiği mülakatından ilgili bölümü dikkatle ve
sindire sindire okuyalım.
‘***’
Blok halinde bulunan Meclis, gün oldu beş parçaya ayrıldı; fakat öyle sağ ve
sol kanat şeklinde değil, duygusal, şahsî, fikrî, türlü sebeplerden
kaynaklanan parçalara… Ve bunların hiçbirinde karar temin edilebilecek
çoğunluk sağlanamıyordu. Bundan, hükümet üyesi arkadaşlar olağanüstü
sıkıntılı durumlara düşüyordu. En basit sorunlarda bile Meclis’ten karar
almak imkânı kalmamıştı. Ben bunu çok tehlikeli gördüğümden, bir önlem
düşündüm. Hatırıma gelen şey, bu ufak parçaları birleştirerek bir grup
haline getirmek oldu.
Bunlarla önce tek tek ve daha sonra topluca görüşmek suretiyle Anadolu ve
Rumeli Müdafaai Hukuk Grubu ile bir grup yaptık. Ve o gruba, esas program
olmak üzere belirlediğimiz iki nokta vardır: Birincisi Misakı Millî,
ikincisi Teşkilatı Esasiye… Görüş ayrılığı bu ikincisinden çıkmıştır. Misaki
Millî’de bütün Meclis üyeleri müttefik idi. Anlaşmazlık yalnız Teşkilatı
Esasiye Kanunu’nda görülmüştü. Onun için, ben esas olarak bu görüşü
belirginleştirmek istedim. Bu suretle grup hakikaten çoğunluğu kazandı.
Diğer hariçte kalanlar azınlık olarak kaldı.
Ancak grup haline getirdiğimiz kişiler de fikir ve görüş olarak birbiriyle
tamamen birleşmiş insanlar değildi. Dolayısıyla bir süre sonra, Meclis’de
hasıl olmuş olan durum, yani ufak parçalar, yavaş yavaş grubun içinde de
ortaya çıktı. Hatta grup içinde bazı arkadaşlar daha sıkı, daha dayanışma
halinde bir hizip yapmak için özel girişimlere başladılar. Arkadaşları
birbirine bağlayabilmek için genel hedefler vermek yetersiz kaldı. Çünkü,
genel şeyler üzerinde birleşebiliyorlardı; ancak genel şeylerin uygulamasına
geçince özel görüşlerin uyuşmadığı görülüyordu. Özel görüşler ise, programın
ayrıntılı olmasını gerektiriyordu. Daha ayrıntılı program ise, bu teşkilata
parti anlamını katacağından parti kurulması ise karşı partilerin kurulmasına
meydan verebileceği için, kaçınmaya değer görüldü.
Nihayet, dışarda kalan insanlara gruba dahil olan ve grupta her nasılsa
memnun edilemeyen birtakım insanlar daha katıldılar ve bunlar birkaç sebeple
gayrimemnundular. Bütün sebepler şahsî idi. Pek az miktarı ise doğrudan
doğruya benim şahsıma karşı gayri memnundu. Birçokları diğer zatların, yani
benimle beraber çalışan arkadaşların şahıslarından gayri memnun olduğu için
çekilmişlerdir. Nihayet bu gayri memnunlar beraber çalışmaya başladı.
Beraber çalışa çalışa sayıları arttı ve bu çokluğu iyi yönetebilmek için bir
yönetim kurulu seçilmesine karar verdiler. Kısacası bir yönetim kurulu oldu
ve o kurulun etrafında çalışan insanlar bulundu. İşte İkinci Grup dediğimiz
grup, bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Grup zaman zaman eksildi. Ancak kuvvetli göründüğü zaman, esas kuvveti
kendisinden gelmiyordu. İki grup arasında kalmış birtakım mürteciler,
birtakım menfaatperestler vardı. Bunlar kendi menfaatini hangi taraf
gözetirse, o tarafı tercih ederdi ve bu dışarda kalan insanlar, hiçbir
menfaati temin edilecek insanlar değillerdi. Onun için dürüst hareket etmek
isteyen Birinci Grup’tan çoğu zaman uzak durdular.
Bunlar kuvvetlerini artırmak için durmadan vekillere saldırır, vekilleri
susturmak ister, orduyu eleştirirlerdi. Doğrudan doğruya orduya gayet
gafilce birtakım taarruzlar yaptılar. Mesela, “Bu orduyla hiçbir şey
yapılamaz, Başkumandan’a gerek yok” diyorlardı. Bundan başka hükümeti
ellerine almak için çalıştılar. En çok İç İşleri Bakanlığı’na önem
veriyorlardı. Bu yoldan, bütün teşkilatı kendi arzuları gibi yapmak ve
seçimleri kendileri kazanmak istiyorlardı. Fakat bu hususlarda kolaylıkla
başarı sağlayamayacaklarını anladılar. Şimdiki halleri dağılmadır. Sayıları
yetmiş dörtlerden, yirmilere kadar düşmüştür.
Bu ayrılık durumu fikir ve görüş ayrılığı mıdır diye sorduğumuz takdirde
görürüz ki, sırf menfaat ve hissî şeylerden doğma bir şeydir. Ayrılık
hakikatte mevcut olmamakla beraber, her ne şekilde olursa olsun başarılı
olmak istedikleri için, hakikî bir ayrılık noktası arayıp bulmak
mecburiyetinde kaldılar. Bugün bu efendilere hocalar da iltihak etmiştir.
Çünkü hilafet ve saltanat birbirinden ayrıldıktan sonra bazı hocaları büyük
bir üzüntü kapladı. O kadar ki, kendi dinlerinden ve imanlarından şüphe
etmekte olduklarını ifadeye başladılar: Acaba ben bu koşullar dahilinde
Müslüman mıyım? Bu şekilde hocaların en cahilleri onlara iltihak etmiştir.
Dolayısıyla “halife böyle olmaz; halifeye kudret ve kuvvet lazımdır, yetki
lazımdır” demeye başladılar. Bu esası ele aldılar ve böyle yapmakla
hocaların hepsini kazanarak kuvvetlerini artıracaklar ve halkın bütün avam
ve cahillerine hoş görünebileceklerdi[i].
‘***’
Mustafa Kemal Paşa’nın bu açıklamalarından aşağıdaki dersleri çıkarıyorum:
1) Birliği, bir ideal uğrunda bir araya gelmeyi zorlaştıran sebepler:
-Gayrimemnunluk… Sebepleri şahsîdir. Memnuniyetsizliğin bir kısmı doğrudan
doğruya liderin şahsına, bir kısmı onun arkadaşlarına yöneliktir.
- Öne çıkma ve başarı hırsı… Ancak bu asıl sebebi gizlemek için
“göstermelik” sebepler ileri sürülür. Bu amaçla dış destek de aranabilir.
2) Birliğin sağlanması
-Birlik girişiminin başında, genel olarak kabul görebilecek bir lider
bulunmalıdır, birleşme girişimi bu lider tarafından yürütülmelidir.
-Lider ufak parçaları birleştirerek bir grup haline getirmelidir. Bunlarla
önce tek tek, daha sonra topluca görüşülebilir. Grup için bir esas program
belirlenmelidir.
-Genel esaslarda birleşme kolay olur. Ancak uygulama esaslarında anlaşmazlık
çıkabilir. Ayrıntılı programlardan, partileşme yolunu açacağı için uzak
durmalıdır.
-Lider anlaşmazlık noktalarını isabetle belirleyerek ikna edici açıklamalar
yapabilmelidir.
-Birlik yokluğu işlerin yürümesini engeller. Ancak tam bir birlik oluşturmak
da zordur. Karşı cephe daima olacaktır. Gruplaşmadan çıkar sağlamak
isteyenler türeyecektir. Önemli olan, vatan için bir araya gelenlerin,
yeterli bir çoğunluğa ulaşmış olmasıdır.
[i] Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt 14, Kaynak Yayınları, ss. 280-283’den
özetledim.