Atatürk Türkiyesi Mi, Yoksa Sömürgecinin “Bop”u Mu?
Prof. Dr. Özer Ozankaya
ABD ve önde gelen Avrupa Birliği hükümetleri, yüzyıldanberi sömürge gibi
güdüm altında tuttukları müslüman ülkelerde, adına “Büyük Orta-Doğu Projesi”
(BOP)dedikleri ve eş başkanlığını AKP Genel Başkanının yaptığı bir
stratejiyi uygulamak istiyorlar. İdeolojik araç olarak da “Ilımlı İslam”
söylemini ortaya attılar.
Bu sömürgeci Batı, İslam ülkelerini Soğuk Savaş döneminde, şeyhler, emirler,
aşiret ve tarikat güçleri gibi çağ-dışı gerici güçlerin işbirlikçiliği ve
“komünizm tehdidi” gerekçesi ile özgürlük, bağımsızlık ve bilimsel düşünce
ortamından yoksun tutup sömürmekteydi.
Sovyetlerin dağılması, Rusya’nın da Çarlık dönemindeki gibi Batı
sömürgeciliğine ehlileştirilmesi üzerine, bu kez müslüman halkları
“köktenci, terörist islamcılık”tan korumak, sözde “kendini yönetebilen
demokrasilere kavuşturmak”, bölgeye barış getirmek gerekçesiyle, ama yine
aynı gerici güçlerle işbirliği ederek, etnik ayrılıklar ve çatışmalar
kışkırtırak sömürmeği sürdürüyor.
Sömürgeci Batı, “radikal islam” dediği saldırgan dinsel güçleri soğuk savaş
dönemi boyunca kendisinin yetiştirip, besleyip kullandığını, çıkarları
gerektirdiği anda yine kullanmakta bir dakika duraksamayacağını herkesin
bildiğine aldırış bile etmiyor.
Bütün Orta-Doğu ve Avrasya’nın haritasını yeniden çizmek istediğini arada
bir belli etmekten çekinmiyor. Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı da Kaplancıları,
Milli Görüşçüleri, Hizbullahçıları, Nurcu ve Fethullahçıları ve PKK terörü
ile onun siyasal söylemcilerini sömürgeci Batı’nın besleyip kullandığını
biliyoruz.
Bugün dünyada en çok İslam ülkelerinde her gün “ölüm ve yıkım” yaşanmakta
olmasının baş nedeni budur. Fas’tan İndonezya’ya değin milyarı aşkın
müslümanların içinde bulundukları durum, Mustafa Kemal’in 80 yıl önce
betimlediği gibidir:
“Yeryüzündeki yüzmilyonlarca müslüman kitleleri, şunun ya da bunun tutsaklık
ve aşağılayıcılık zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak,
onlara bu tutsaklık zincirlerini kıracak insanlık niteliğini vermemiştir,
veremiyor!Çünkü eğitimlerinin amacı ulusal değildir.”
Bu tutsaklık ve aşağılayıcılık durumunun, ona yola açan manevi eğitim ve
ahlak bozukluğunun somut belirişleri de bugün bütün İslam coğrafyasında, 90
yıl önce Mehmet Şemsettin’in gözlemlediği gibidir:
"İslam adı altında yaşayan insanlık kitlesinin yaşamındaki düşkünlüğü gören,
inilti ve sızlanışlarını duyan duyarlı bir vicdan tasarlanamaz ki bu
korkunçluklara karşı ilgisiz kalabilsin; bir zamanlar dünyanın en egemen ve
en ileri topluluğu olarak yaşamış olan müslümanlar, bugün aşağılık ve
düşkün, çamurlarda sürünüyor; aşağılanıp tutsak olmuş, tokatlar altında
inliyor.
Eski müslümanlar gerçeğe tapıyorlardı. Şimdiki müslümanlar ise saçma
inançların tutsağıdırlar. Eski müslümanların dini onlara çalışma ve kültür
ışıkları saçıyordu, şimdiki müslümanların inançları ise kendilerini karanlık
ve düşkırıklıkları uçurumlarına doğru sürüklemektedir.
Saçma inançlar, islam dünyasının tutsaklık altına girmesine neden oldu.
Saçma inançlara bulanmış bir din, kültür ve düşünce sahiplerinin vicdanına
seslenemez. Tenbelliğe sürükleyen bir inanç, şu çalışma çağında ona bağlı
kalanların yok olup yıkılmalarından başka bir sonuç getiremez.
Görüyoruz ki, müslümanlar arasında yetişen aydın kafalar, din adına ortaya
atılan şeylerden tiksinip kaçınıyorlar. Halk ise saçma inançlar içinde
sarhoş ve baygın bir durumda, yıkım burgacına sürüklenip gidiyor."
İşte Büyük Orta Doğu Projesi ve Ilımlı İslam ideolojisi, sömürgeci Batı’nın,
İslam dünyasını aynı derbederlik içinde tutmayı sürdürme politikasının
araçlarından başka bir şey değildir.
BOP’U TEPELEMENİN YOLU: ATATÜRK İLKELERİ!
Türkiye’de düne değin demokrasiyi küfür sayan, ama “Artık değişktik” diyerek
takiyyye yapan AKP yönetim kadrosunun işbirlikçiliği ile ulus, ülke ve
devletimize saldırmaya girişmiş bulunan bu BOP ve Ilımlı İslam sömürgeci
projesini tepelemenin tek yolu, Mustafa Kemal Atatürk’ün başarısını da
kanıtlamış olan “Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimleri”nin ilke ve
kurumlarına bilinçle sahip çıkmaktır.
Bu Türk demokrasi devrimi, aynı zamanda İslam dininin demokrasi ve bilimle
bağdaşmaz bir yanı bulunmadığını, tersine Hristiyanlıktan daha ileri ölçüde
çağdaş uygarlık ilkelerine uygun özde olduğunu kanıtlayan özelliği ile tüm
İslam dünyasının gerçek kurtuluşunu, dolayısıyla tüm insanlığın barış ve
esenliğini sağlayacak niteliği ile çağımızın uygarlık bunalımına bir çözüm
de getirmektedir.
Türk Devrimi, İslam dininin asıl kalıcı özünü, bu dinin kurucusu yüce insan
Muhammed’in de gerçeği bilen insanlığın gönlünde ve kafasındaki saygın
yerini, şu temel ilkelerin oluşturduğunu bilerek yapılmış bir devrimdir:
a) İslam dininde “din adamlığı” konumuna yer verilmemiş olması. İslam
dininde Tanrı’nın muradını bilme ve bunu başka insanları bağlayıcı olacak
biçimde temsil etme ayrıcalığına hiç kimsenin sahip olmaması. Tersine,
Tanrı’nın muradını kendisinden öğrenmek gerektiğini iddia etmenin, “Tanrı’ya
ortaklık koşmak” olarak görülüp en büyük günah sayılması.
b) İslam dininde kilise gibi gidilmesi zorunlu bir tapınağa yer verilmemiş
olması. Her müslümanın, gök kubbenin altında dilediği yerde namazını
kılabilmesi, hiç kimsenin arkasında el-bağlamak zorunda olmaması ve
tapınmanın makbulünün de gizli, yani gösterişi yapılmayan, başkaları
üzerinde baskı kurucu olmayan tapınma olduğunu kabul etmesi.
c) “Ben sizlerden biriyim; ben yalnızca elçiyim.” diyen Yüce insan
Muhammed’in, öldükten sonra kendisine insan-üstü nitelikler verilmesini
önleyecek tüm önlemleri almış olması.
İşte İslam dünyasının yüzlerce yıldanberi süregelen gerilikler, savaşlar,
ezinçler, ilkellikler içinde, sömürge durumunda yaşamakta olmasının baş
nedeni, İslam dininin bu öz değerlerinin uygulamadan kaldırılmış olmasıdır.
Bu yüzden, örneğin Yunus Emre’nin dile getirdiği ve ne yazık ki medresenin
kapılarını sımsıkı kapatıp yer vermediği, basım makinasının da dörtyüzyıla
yakın süreyle müslüman halkların kullanımına sokturulmamış olması yüzünden
kitlelere mal ulaşamayan şu uyarısı, bugün hâlâ islam dünyasının yıkımının
ana nedenini ortaya koymaktadır:
“Şeriatla gerçeğin - Niteliğin söyleyim - Şeriat bir gemidir - Gerçekse
deryasıdır - Ne denli sağlam olsa - Geminin tahtaları - Ona dalga vurdukça -
Aşınıp gidesidir!”•
Batı’yı bir daha elinden çıkarmadığı dünya üstünlüğüne kavuşturan, İslam
dünyasının ise tümden dışında kaldığı Rönesans (Yeniden Doğuş), Dinsel
Düzeltim, Aydınlanma, Coğrafi Keşifler ve Bilimsel Buluşların tümü, “Hiçbir
bilginin, hiçbir kural ve kurumun, .. sürgit gerçeği karşılayamayacağı”nı
anlatan bu bilgece anlayış sayesinde başarılmıştır.
İslam dünyasının tutsaklık ve aşağılayıcılık zincirleri altına girmesinin
baş etkeni ise aynı şeyi, Batı’dan yüzlerce yıl önce dile getiren Yunus’a ve
O’nun gibi düşünenlere sırt çeviren yönetim yapısı olmuştur.
Bugün sömürgeci Batı’nın ve içerde de dünün “radikal islamcı”, bugünün
“ılımlı islamcı” işbirlikçilerinin, Yunus’u halkın bilgisine ve bilincine
ulaştıran Cumhuriyetin laik ulus, yurt ve devlet yapısına yönelttikleri
saldırıların gerçek amacı böylece açığa çıkmaktadır.
22 Temmuz seçimleri, ülkemizin gelecek beş yılda, İslam dinini yüzlerce
yıldanberi olduğu gibi özünden soyundurup kitleleri bilgisizlik karanlığında
tutsak kılma ve sömürmenin aracı olarak kullanmak isteyen ve
“eş-başkan”lığını AKP başkanının yaptığı BOP projesiyle mi, yoksa İslam’ın
kalıcı evrensel değerlerini gün yüzüne çıkarıp Türk ulusunun ve İslam
dünyasının hizmetine sunan Atatürk Cumhuriyetinin ilke ve kurumlarıyla mı
yürüyeceğini belirleyecektir.
Ana
Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın
www.aymavisi.org