Şu sıralarda, idam cezasının yeniden ihdasının
gündemin baş sıralarına çöreklenmesinden, en fazla hoşnut olacak kişi,
kuşkusuz Fethullah Gülen’dir.
Gülen’in iadesinin Washington’dan istendiği ve bu amaçla
sunulan dosyanın etkileyiciliğinin bizzat Amerikan yetkilerinin
ifadelerinden belli olduğu bir sırada hiçbir şey idam cezasının yeniden
getirilmesinin önerilmesi kadar Gülen’in ekmeğine yağ süremezdi.
Üstelik, cezaların kanuniliği ilkesi gereği, idam
yeniden konsa bile, FETÖ’cülere uygulanamayacak. İktidarın da bu gerçeğin
farkında olduğu Başbakan’ın sözlerinden de anlaşılıyor. Ayrıca, bu cezanın
yeniden ihdası Türkiye’nin kurucularından olduğu Avrupa Konseyi’nden
çıkarılmasına kadar varabilecek sorunlar doğuracak.
İdamın yeniden getirilmesinin tartışmasının bile
çıkarlarına fena halde ters olmasına rağmen iktidar, idamda ısrarlı. Bu
ısrarın akılla açıklanabilir bir yanı yok.
***
Terörün tırmanmasından, PKK beklediğini elde edemez,
hendek eylemleri yerel halktan örgütün umduğu desteği göremezken, öte yandan
şiddete şiddetle yanıt vermenin dışında, demokratik özgürlükçü devlet
politikalarının geliştirilememesinin Kürt sorununun çıkmaza saplanmasına yol
açtığı kafaya dank etmişken, polisiye önlemlerin yanı sıra, sorunun daha
fazla özgürlük ve demokrasi, Kürt kimliğine daha titiz bir saygı
çerçevesinde çözümünün zorunluluğunun görüldüğünü kanıtlayacak politikaların
yürürlüğe konmasının, bunun için Kürt sorununda, ağırlığın siyasal platforma
kaydırılmasının kaçınılmazlığı gün gibi ortaya çıkmışken seçilmiş, sivil
Kürt siyasetçilerin sivil, özgürlükçü, demokratik, barışçıl siyasi çözüme
doğru çekilmesi, sivil siyasetin ve Meclis’in çözüm çabalarının odağı haline
getirilmesinin zarureti anlaşılmışken, seçilmiş sivil Kürt siyasetçilerin
gözaltına alınıp tutuklanmasının yeni mağdurlar yaratma açısından en çok
PKK’ye yarayacağını cümle âlemin gördüğü ortamda, Demirtaş ve arkadaşlarının
gözaltına alınmalarının, siyasal iktidara hiçbir şey kazandırmayacağını
herkes anlar.
Ama iktidar anlamamakta direniyor ve tutulmaması gereken
yolu tutuyor. Bunun akılla izahı mümkün değil.
***
1982 yılında çok uzun yıllar Dışişleri Bakanlığı
yapmış olan İhsan Sabri Çağlayangil ile siyasi yasaklı
oldukları dönemde, saatlerle sürecek kasetler dolduran bir söyleşi
yapmıştım.
Söyleşinin bir yerinde Çağlayangil’in söylediği şu
sözler hiç aklımdan çıkmamıştır:
- Ben Amerikan Dışişleri Bakanı’nın yanına kapıyı
vurmadan girebilirim ama herhangi bir Arap ülkesi büyükelçisinin karşısında
ayak ayak üstüne atmaya çekinirim.
Tecrübeli siyasetçi Araplardaki Osmanlı kompleksini
kastediyordu.
Cumhuriyet diplomatlarının hepsi, bu kompleksi bilir ve
bölgede “ağabeylik” taslamaktan özenle kaçınırlar. Bugünkü iktidar
ise, bol bol Osmanlı böbürlenmesiyle şişinmekte ve Şebak lideri
Hunain El Kaddo’nun arkadaşımız Ceyda Karan’a
söylediği gibi (bknz. Cumhuriyet 04.11.2016 safya 8) “nefret
yaratmaktadır.”
Bu politikanın da akılla açıklanması mümkün değildir.
Hangi olaya bakarsanız bakın görürsünüz ki, iktidar
aklın yolunu ve dengesini yitirmiştir, birbiri ardından kendi kuyusunu kazan
uygulamalar içindedir. Bu şaşkınlık içinde, çareyi daha fazla şiddet, daha
fazla baskı, daha fazla saçmalamada aramaktadır.
Baskıcı yönetimler, uyuşturucu bağımlılarına benzerler,
nasıl ki, uyuşturucu bağımlılarını gittikçe artan doz, zamanla kesmez olur,
sonunda iş ölümü getiren “altın vuruş”a yol açarsa, diktalarda da
saçmalama ve şiddet dozu artar, artar, sonunda altın vuruşa kadar varır.
Her olay gösteriyor ki bizde de “altın
vuruş”a az kaldı.