İslam’ın Türkmen yorumunun yarattığı Anadolu Hümanizmi ve onun aşılamamış
lirizm ustası Yunus’un hayat anlayışında insan, yalnız paylaştığı şeylerin
sahibidir; yığdığı şeylerin değil. O halde, esas sâhip olan, paylaşandır,
biriktiren değil...Paylaşabilen sevebilendir ve sevebilmenin mutluluğunu
tatmak, paylaşabilmekle elde edilir.
Bugünkü dünyaya bakarsanız, bu putun, tam materyalizm olan komünizmle,
pratik materyalizm olan kapitalizmde aynı kudret ve saygınlık burcuna
oturtulduğunu görürsünüz.
Kapitalist emperyalizmin kurnaz çocuklarından İngiliz devlet adamı Churchill
bu gerçeği açıkça itiraf etmiştir. Şöyle diyor: “Komünizm, sefaletlerin eşit
paylaşımı, kapitalizm ise nimetlerin adaletsiz paylaşımıdır.”
Hemen söyleyelim: Kur’an mal ve parayı hayatın biricik veya egemen değeri
sayanların dinî olamayacağını açıkça söylemektedir. İslâm Peygamberi
tehlikeye şöyle dikkat çekmiştir: “Her ümmetin bir bozgun sebebi vardır.
Benim ümmetimin bozgun sebebi de
maldır.”
Mal putu ile din istismarını birlikte kullanabilecek konuma gelmiş
kadroların ve siyasetlerin egemen olduğu bir toplum, cehennemini daha bu
dünyada kendi eliyle kurmuş demektir. Allah ile aldatanların âdeta cenneti
haline gelmiş Türkiye, Allah ile aldatan dinci odakların sermaye ve serveti
de ellerine geçirdikleri bir ülke olmuştur.
ALLAH İLE ALDATANLARIN KAMU HAKKI TALANI
24 Ağustos 2001 tarihli Star gazetesi köşe yazımdaki bir cümle Türk ilahiyat
literatüründe ilk kez telaffuz edilen çok sarsıcı bir cümle idi.
“Hz. Peygamber, kamunun haklarına, mallarına musallat olanların, Kur’ansal
deyimiyle, ‘gulûl suçu işleyenlerin’ cenaze namazlarını kılmazdı. Bu
Muhammedi tavır: Türkiye’yi yönetenlere, siyasetçilerimize, kamu
mevkilerinin su başlarında bulunanlara, ibadetleri şov aracı yapanlara ithaf
olunur.”
Hz. Peygamber, kamu malı çalmış, kamu hakkına tasallutta bulunmuş olanların
cenaze namazını kılmamıştır. (Zâdü’l-Mead, Beyrut 1981 baskısı, 1/515,
3/107-108)
“Bir harp sonrasında Hz. Peygamber’e: ‘Filanca, falanca şehit oldu’ diye
tekmil verdiler. O, bunlardan birisi için şöyle dedi: ‘Hayır! İşte o
dediğiniz kişi şehit olmamıştır. Ben onu cehennemin içinde görüyorum. Sebebi
de, kamu mallarından çaldığı bir giysidir.’ Hz. Peygamber bunun ardında
Hattab oğlu Ömer’i çağırarak şu talimatı verdi: ‘Git, ey Hattab oğlu, git de
insanlara şunu duyur: Cennete yalnız ve yalnız müminler gidecektir.”
ALLAH İLE ALDATMANIN TİCARET BİLANÇOSU
Alkolsüz kolonya aldatmacası bu aldatmaların en iğrençlerinden biridir.
Alkolsüz
kolonya dendiğinde, bunun arkasından birilerinin yeni marka bir kolonya
çıkacağını ve bunun reklamını sıfır harcamayla din üzerinden yaptıklarını
herkes anladı ama kimse çıkıp sormadı veya söylemedi ki, İslam, alkolün
içilmesini, sâdece bunu yasaklıyor. İlaç, temizleyici, deodorant, parfüm
halinde kullanılan alkol ile İslam’ın bir alıp vereceği yok. Ne demek
alkolsüz kolonya?!
Helal gıda kalpazanlığı bir diğer aldatma şeklidir. İslâm fıkhına yalan
söyleterek “Hıristiyanların kestikleri etler yenmez” sloganıyla Müslümanları
aldatıp hijyen kurallarına uymadan kesilmiş kaçak etleri “İslami kurallara
göre kesilmiş” veya ‘helal gıda’ teranesiyle hem de daha yüksek rakamlarla
satanlar Allah ile aldatmanın sokakları dolduran simsarlarından sâdece
bazılarıdır.
Oysaki, değil bir mezhebin fetvası, bütün mezheplerin ittifakıyla, Ehlikitap
diye anılan Yahudi ve Hıristiyanların kestikleri etler, hiçbir kayıt ve şart
aranmaksızın helaldir; yenir. Yeter ki kesilen hayvan eti yenen yâni helal
bir hayvan olsun.
Tarihin en büyük dinci soygunu sayılan bir olayı bir kez daha hatırlayalım:
26 Ocak
2004 tarihli Der Spiegel dergisi Almanya’da yaşayan Müslüman Türk işçilerden
5 milyar Euro tutarında bir şeriat vurgun yapıldığını bildiriyordu. Der
Spiegel’in haberindeki ayrıntıya göre, Kombassan, Yimpaş ve Jet-Pa gibi,
Allah ile aldatan dinci şirketler “Faiz haramdır, paraları bize verin, size
kârdan pay verelim” diyerek Müslüman Türk işçilerden akıl almaz meblağlarda
paralar toplamışlardır. Bırakın kârı, kendileri bile geri ödenmeyen bu
paraların ne olduğu Alman hükümetince de araştırılıyor. Ve haberden bâzı
satırlar:
“TBMM komisyonuna bilgi veren İslami holding mağdurları, inanç sömürüsüyle
kandırıldıklarını söylediler. Mağdurlar şöyle konuştu: ‘bizle beraber camiye
gelip namaz kıldılar. Aynı seccade üzerinde oturduk, konuştuk. Bizi camide
soydular.”
Cumhuriyet gazetesi, 1 Haziran 2005 tarihli nüshasında manşete şunu
çıkarıyordu:
“İşadamları da Soyuldu” “ATO Başkanı Sinan Aygün, ‘İslami Holding’ olarak
adlandırılan kayıt dışı şirketlerde batırılan kaynakların yeni bir bankerler
krizine dönüştüğünü söyledi.”
Ankara Ticaret Odası Başkanı kaynaklı bu haberden bâzı satırlar aktaralım:
“İslami holding tabirinin bizatihi kendisi bir aldatma ve cürümdür. Ne demek
İslami holding? İslami terör denince tepemiz atıyor da İslami holding
denince neden sesimiz çıkmıyor? Hâlâ anlayamadık mı ki, İslami holding
tabirinden şikayeti olmayanların er geç varacakları yer İslami terördür.”
Şunu sorabilme noktasına bir türlü gelemedik: Ticareti ticaret gibi neden
yapmıyorsunuz da satımı hızlandırma aracı olarak Allah’ı ve dinî
kullanıyorsunuz!? Bu, dine ve insan haysiyetine saygısızlık değil mi?
Endüstri Holding adlı ‘götürücü’ şirketinin genel koordinatörlüğünü yapmış
bir kişinin, Ramazan Arıkan’ın açıklamalarını Cumhuriyet gazetesi bir ibret
tablosu halinde önümüze koydu. Arıkan şöyle diyor:
“Görev yaptığım endüstri Holding’de 11 bini aşkın ortaktan 550 milyon mark
toplanmış. Şu anda kasada para yok.” (Cumhuriyet, 22-25 Ağustos 2003)
Allah ile aldatmanın ticaret bilançosu konusunda tarihsel bir ibret tablosu,
dinci siyasetlerin tarihsel başbakanı Erdoğan’ın 28 Mayıs 2006 tarihli
Berlin toplantısında yaşandı. Dinî kullananlar tarafından, “Faizsiz kazanç
vereceğiz” vaadiyle soyulduklarını, 30 milyar Euro’nun üstünde bir paranın
ortadan yok olduğunu, bu dinci soyguncu şirketlerin Recep Tayyip adını
kullanarak güven yarattıklarını söyleyerek yakınan ve yardım isteyen
vatandaşlara, “Parayı verirken bana mı sordunuz?” demesinin yarattığı infial
büyük oldu.
Allah ile aldatanlar sayesinde dünya yeni bir tip tanıdı: Aldatılmış hain.
Bu paraları verenler, öyle sanıldığı ve iddia edildiği gibi, saf duygularına
yenik düşerek aldanmadılar. Bunların büyük kısmı, bu paraları vuranların
yürüttükleri ‘Atatürk Cumhuriyet’ine hıyanet’ tezgahında yer almayı da
istediler. Paralar sâdece ‘faizsiz kazanç’ için verilmedi: ‘Kafir Mustafa
Kemal’in küfür devletini yıkmaya yönelik cihatta yer almak için’ verildi.
Hiçbir kitle aldatılmak istemeden aldatılamaz. En azından uzun süre
aldatılamaz. Kabala geleneğinde ölümsüz bir deyiş vardır: “Aldanmak istenen
aldanır.”
Aldatılmak hiçbir toplumun kaderi değildir. Onu kendisinin kaderi yapan,
aldatılan toplumun kendisidir.
FAİZSİZ KAZANÇ ALDATMACASI
Faiz diye tercüme edilen sözcük riba sözcüğüdür. Riba sözcüğünün sâdece faiz
kelimesiyle sınırlanması doğru değildir. Riba kavramının bugünkü banka
faiziyle eşitlenmesi ise açık bir saptırmadır.
Kur’an-ı Kerim’de 7 yerde geçen riba, kelime anlamıyla, anamal ve anaparaya
yapılan ilavedir. Din dilinde bu, karşılıksız artış diye ifâde edilir.En
doğrusu, ribayı emek ve gayret karşılığı olmayan her türlü artış diye
anlamaktır.
Hz. Peygamber, ödünç verilen şeylerin ayniyle iadeleri sırasında yapılacak
ilavelerin
riba olduğunu belirtmiştir. Örneğin, bir ölçek arpanın yerine bir buçuk
ölçek, bir altının yerine
2 altın almak ribadır. Banknotlar ise, reel değerleri olmadığından, meselâ
100 lira karşılığında
110 lira almanın riba kavramı içine girip girmeyeceği tartışılacaktır. Çünkü
banknot, sâdece üzerine konan nominal değerle bir anlam ifâde etmektedir.
O halde, bütünüyle nominal değerler üzerinden işleyen banka faizlerinin ve
banka faizciliğinin, Kur’an’daki riba kavramı içine girdiğini söylemek
isâbetli olmayacaktır.
Gerçek şu ki, Kur’an, riba yasağını, paranın ekonomide dolaşmasını sağlamak
için getirmiştir.
Şu bir gerçek ki, Kur’an’ın getirdiği riba yasağının temel amacı, ihtiyacını
gidermek için borç almak zorunda kalan yoksulun büsbütün mahvolmasını
önlemek ve onu, çaresizlerin kanını emen kodaman zümreye karşı korumaktır.
Mısırlı bilgin Ebu Zeyd, işin püf noktasını şöyle ifâde ediyor:
“Riba yasağı, ihtiyaçlarını karşılamak için borçlanmak zorunda kalan fakir
kesimin istismar edilmesine karşı bir yasamadır.”
“Bugünkü bankalar riba esasına göre işlememektedir; tam tersine, tasarruf
sahiplerine kâr payı (ribh) vermekte, borçlulardansa getiri (faide)
almaktadır. Dolayısıyla, modern bankacılık sistemleriyle Kur’an’ın haram
kıldığı ve alanlar için şiddetli azap vaat ettiği riba arasında en küçük bir
ilişki söz konusu değildir.”
Günümüzde den üzerinden reklâm yapıp kazanç sağlama yolunu tutan Allah ile
aldatma odakları, Kur’an’daki riba ile ilgisi bulunmamasına rağmen, banka
faizini ‘haram’ ilan etmekte, öte yandan “Biz kârdan pay veriyoruz” diyerek
dindar halkın mevduatını toplayıp modern bankacılığın en acımasızını
yapmaktadırlar. Banka faizi riba değildir demeleri halinde, Müslüman kitleyi
kendilerine çekmede bir özellikleri kalmayacağını bildiklerinden din adına
yalan söyleme yolunu tercih ederek dinlerini ve ahiretlerini satarak
dünyalık devşirmektedirler.