AKP Oylarının Yüksekliği Üzerine
Erol
Manisalı
- AKP, Türkiye’yi ve kendini “sistemin” bir parçası haline getirdi. Bir
anlamda, Türkiye’yi “sisteme entegre etti”.
- AKP’ye muhalefet etmek ya da onu eleştirmek, “sistemle karşı karşıya
gelmekle, özellikle iktisadi boyutu ile özdeş hale geldi”.
- Her şeyin özelleştirilmesi ve piyasaya terk edilmesi aslında iktisadi ve
sosyal işlevselliklerin (fonksiyonların) sistem tarafından belirlenmesi
sonucunu doğuruyor.
- Bireyler, büyük-küçük şirketler, bürokrasi, kamusal kuruluşlar,
üniversiteler, aydın ve düşünürlerin bir bölümü, sanatçılar “sistemin doğal
uyduları” haline gelmeye başladılar.
- Kimileri farkındaydı; büyük çoğunluğu farkında bile olmadan, kurbağa
örneğindeki gibi sisteme uyum sağladılar. Kimilerine göre ise “yeni küresel
düzenin” gereklerini yapıyorlar.
- Yabancılara arsa, bina satışının kolaylaştırılması bir boyutu ile
egemenlik haklarının kaybedilmesi olarak algılandı. Diğer boyutunda
piyasaya, bireylere para kazandırıyor.
Sisteme bağlı olunca artık “uzun vadeli iktisadi ve siyasi hesapların yerine
konjonktürel ve kısa vadeli getiriler” öne çıkar. Özellikle de makro
politikalar bulunmuyorsa.
- 2B, çevrecilere göre ülke ormanlarını ve doğal dokuyu zarara sokuyor. Buna
karşın 2B’den yararlanan çok geniş bir kitle var; onlar seviniyor. Bireysel
çıkar, kamusal yarara üstün geliyor. Oyu ise bireyler veriyor.
Gelişmiş Avrupa ülkelerinin büyük sırrı, bireysel yarar (çıkar) ile kamusal
yararı örtüştürme becerilerinde yatar. En azından “içeride ve aralarında”
işler genellikle böyle yürür.
Orada da bireyler, şirketler, kurumlar sisteme bağımlıdırlar. Ancak
“mikro-makro örtüşmesi” büyük ölçüde demokrasi üzerinden sağlanabildiği için
siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel sorunlar keskin çatışmalara yol
açmıyor.
Bizde farklı
“Dış açığın” artışının birey (tüketici) açısından kısa vadede hiçbir anlamı
yok.
- Düşük kur sonucu Çin ya da Japon malını daha ucuza alıyor, seviniyor.
- Yine bu sayede yerli üretim, ucuz dış girdilere (ithalata) dayalı hale
geliyor, maliyetler düşük kalabiliyor.
- Hatta ihracatçı bile “düşük kuru” tercih ediyor. Hesap ortada; dahilde
birim üretimde dış girdi oranı yüzde 50’nin çok üzerine çıkmış. “İhracatı
artırmak için düşük kur politikası” gibi, iktisat kuramına ters bir durumla
karşı karşıya kalıyoruz.
- Kavramlar yeni küresel düzende değişiyor. “Kapalı ve açık ekonomi politika
seçenekleri bugün, küresel sisteme çok ya da az bağımlı seçenekler haline
dönüşüyor”.
- Türkiye örneğinde olduğu gibi, “sistemin edilgen bir parçası olmak” kısa
vadede bireye, firmaya, diğer kurumlara daha cazip hale geliyor. Sigara ya
da alkol alışkanlığı gibi insanlara cazip geliyor. İktisat literatüründe
buna, “arka bahçe olmak” denmesi bireyi ya da firmayı hiç ilgilendirmiyor.
Onlar ceplerine girecek paraya bakıyorlar. Mutluluklarını sigara ve alkolle
sağlıyorlar.
AKP’nin oylarının yüksek düzeyde kalması, iktidarın “Türkiye’yi sisteme
sıkıca bağlamasından kaynaklanıyor”. Kısa hatta orta vadede yaşadığımız
büyüme ve piyasaların genişlemesinin arkasında yatan neden budur.
Ucuz kurdan, Körfez ülkelerinden gelen paraya; yabancı birey ve şirketlere
Türkiye’de sağlanan olağanüstü olanaklara kadar her şey Türkiye’nin sistemle
bütünleşmesinin sonuçlarıdır.
Her gün açılan dev AVM’ler Türkiye’yi sisteme daha fazla bağlıyor. Halk
memnun, yaz sıcağında, kış soğuğunda gidip nefes alıyor.
Uzun vadede yaşayacağımız sorunlar mı? O da Allah’a kalmış artık…