İyi Niyetli İnsanlar İçin

Vercors


Eskiden iyi niyetli insan olmak, daha doğrusu olmaya çalışmak çok basit görünürdü. Aşağı yukarı ne yapılması, ne yapılmaması, ne düşünülmesi, ne düşünülmemesi gerek, bilinirdi. «Bilinirdi» demek fazla, böyle bir şey akla gelmezdi bile. Eskiden iyi davranışlar vardı, kötü davranışlar vardı. iyi düşünceler, kötü düşünceler kendiliğinden belli olurdu. Örneğin, bütün benlikleriyle, var güçleriyle savaşa karşı olanlar vardı (ben de bu türlü düşünenlerdendim), savaşı kabul eden, hatta özleyenler vardı. Böyleleriyle tartışmak bile yersiz görülürdü; bu ise, iyi niyet dışına atılmış ilk adımdı. Ya da düşüncesini söylemek özgürlüğüne yapılan en ufak bir kısıntıyı ortadan kaldırmak için canlarını tehlikeye koyanlar vardı (ben de onlardandım): böyle bir kısıntıdan yana olanlar vardı. Prensip olarak, bir beyaz derili ile bir siyah derili arasında, bir Asyalı ile bir İngiliz arasında ayrım yapmaya yanaşmayanlar vardı: Onlarca hepsi insan, hepsi kardeşti (ben de bu düşüncedeydim); bunun tam tersine, şu ünlü formülü dillerine dolayanlar vardı: «Dünyayı olduğu gibi değil de olması gerektiği gibi görmekten daha saçma bir şey olamaz.» Bu çeşit insanlar, dünyayı olduğu yerde otlatmak için bu formüle yapışıp kalıyorlardı.

Sonra gel zaman git zaman, garip, korkunç, azgın ve kelimenin tam anlamıyla zıvanasız davranışlar gördük. Örneğin korkunç bir gerçek olarak gördük ki barışçılık savaşı körükleyen belli başlı etkenlerden biriymiş. Her düşündüğünü söyleme özgürlüğüne değil, zorbalığa yaramış ve yirmiyi aşkın ulusu susturmak bakımından özgürlük düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş. «İnsanlar birbirinin kardeşidir» diyen kimseler, istemeye istemeye, binlerce yıldır eşi görülmemiş bir kölelik düzenine girişe hizmet ettiler; zorbalığa karşı koyamama, milyonlarca insanın kesilip biçilmesine yol açtı.

Şüphesiz, bütün iyi niyetli insanlar, o büyük oyunun kurbanları olduklarının farkındaydılar; doğrunun cephe değiştirdiğini biliyorlardı. Onlar pekala biliyorlardı ki, hak her zaman savaştan nefret edenlerden yanadır; insanı insan yapan şey özgürlüktür ve dünyaya bir cehennem gözüyle bakmamak için tek güven yolu ırk ve renk ötesinde insanların kardeşliğidir. Ama, ayni zamanda, bütün bu insanlar, ülkülerine sıkı sıkıya bağlı kalmakla insanoğlunun düşmanlarına, o güne kadar bilinmeyen cinayetler, sınırsız suçlar işleyenlere yardım ettiklerini bilmeyecek kadar kör olamazlardı; daha az dürüst, daha az inançlı, dolayısıyla daha az «iyi niyetli» olmakla bütün bunların önüne pekala geçilebilirdi.

Bu katı gerçeğin en kötü sonuçlarından biri de şudur: iyi niyetli insanlar artık birbirlerini tutmaz oldular, birbirlerine güvenleri kalmadı, birbirlerini ele veriyor, suçlandırıyorlar. Artık her davranış, iyi niyetlere göre değil, kötü etkilere göre değerlendiriliyor (bu, akıllıca bir davranıştır); ya da, daha doğrusu, niyetler etkilere uygun sayılıyor (buysa pek o kadar akıllıca bir davranış değil). İnsanlar da, düşünceler de aynı yargıyı giyiyor; Münih olayı olduğu günler, içi sızlaya sızlaya kan dökmeyi haksızlığa yeğ tutan filan kimse, o sıra, kılıcım çekip doğruluk uğrunda canım vermeye hazır olan falan kimsenin gözünde Nazilerin suç ortağı sayılıyor; bunun tersine, bu ikinci kimse, bundan böyle birincinin gözünde insan hayatını hor gören bir adam oluyordu. Bugün suçluların bağışlanmasını isteyen kimselere «ölülere ihanet ediyor» denilmektedir. Bununla beraber, bunların her biri kendi vicdanına göre davranıyor, ama, yine her biri şunu da biliyor ki, kendinden başka türlü düşünen, vicdanı başka türlü buyuran kimseler onu insanoğlunun düşmanı sayacaklardır.

Bu yürekler acısı kargaşada, iyi niyetli insanların ayrılık gayrilikleri ve zıtlıkları ötesinde, birbirlerini tanımalarına yarılacak bir ölçü yok mudur? Hiç değilse bana göre, böyle bir ölçü vardır. Ben sadece kendi hesabıma konuşuyorum. Zaten, insan olsa olsa kendi hesabına konuşabilir ancak.

Çok olmuyor, o büyük bozgundan sonra her şeyi apaçık görüp anlamak niyetiyle, kendi kendime şu korkunç soruyu sormuştum: Acaba Naziler tarihin ruhuna uygun mu davranıyorlar? Ya, onların zaferi, bizim Valmy zaferimizin karşılığıysa? Onlar da, yirminci yüzyılın Napoleon askerleriyseler? Zamanlarının değerlerine bağlı askerler gibi, benim de zamanınım değerlerine bağlı olmadığımı kim söyleyebilir? Ama bütün bunların cevabı Tarihteydi; yüzyıllarca, bütün dinler, dünyanın beş kıtasında oturan ve hep aynı amaca yönelen insanların o uzun tarihindeydi. Bu insanların ortak amacı: Herhangi bir eşya, bir hayvan, bir köle olmaktan çıkmak, bir insan olmaktır. Yani «özgür» bir varlık onurunu kazanmak, hiç bir zaman hiç bir kimseye araç olmamak.

İnsana, insanlara düpe düz bir araç gözüyle bakmamak, bakılmaması için de savaşmak, işte, her şeye rağmen, iyi niyetli insanların ayrılık gayrilikleri, duraksamaları, kaygıları, çelişmeleri, zıtlıkları, pişmanlıkları ya da vicdan azapları, güvenleri ya da katı inançları ötesinde birleştikleri nokta budur bence. Bu onların yasasıdır. Belki başka hiç bir düstura da ihtiyaçları yoktur. Çünkü, bu düsturda bütün ötekileri vardır ve bunların her birine ayrı ayrı, sıkı sıkıya bağlanmakta tehlike vardır. Örneğin, bu düsturun ışığı altında anlaşılacaktır ki: savaştan nefret etmek gereklidir ama onu büsbütün istemiyecek kadar değil. Hele, bu durum bir ulusun bir başkasına boyun eğmesini gerektirirse. Ayni zamanda hakkı, adaleti sevmeli ama, adalet yaşasın diye, bazı kutsal özgürlükleri gözden çıkaracak kadar değil. Ne yazık ki, olaylar her zaman apaçık değil; çoğu zaman insan karanlıklarda ve el yordamıyla yolunu seçiyor. Her davranışımızla geleceğin bir tohumunu atmış oluyoruz. En soylu davranışımızın bile bir canavar yaratıp yaratmayacağını kestiremeyiz önceden. Ama asıl günah insanın yüreksiz olmasıdır. Yalnız yanılgıda direnmektir kötü olan. Bağışlanamayacak tek kusur insanlara birer araç, birer hayvan, ya da birer nesne gözüyle bakmaktır. Öte yandan, herkesin başkasını kendi isteklerine boyun eğdirmeye çalıştığı bir toplumun, ister istemez orman yasalarına, anarşiye ve yok olmaya gideceği düşünülürse, iyi niyetli insanların, zaman zaman aldansalar bile, yine de gerçekçilerin en uyanıkları olduğunu kabul etmek gerekir.

 

 

 

 

 


 


Ana Sayfaya Dönmek İçin Tıklayın 

  www.aymavisi.org  
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 
 + Büyüt | - Küçült  
Felsefe